2XXX yılı, İstanbul Şehri, Uluslararası Havalimanı.
Elinde büyük bir valizle genç bir adam havalimanından ayrılıyordu. Yüzünde kaskatı bir gülümseme vardı. Kendini gülümsemek için zorladığı her halinden belliydi.
“Boynuzlanmanın tadı…”
Genç bir girişimci olan Deniz’in hayatı ibretlikti. Çok genç yaşlarda ailesini kaybetmiş ve bir baltaya sap olamamış amcası tarafından alınmıştı. Onun yanında acı dolu bir çocukluk geçirdikten sonra iyi bir üniversiteye katılmış ve hayatının aşkıyla tanışmıştı.
Onunla tanışması yeni kapıları aralamış ve yükselişini tetiklemişti. Bundan sonra kendi girişimini kurmuş ve kısa sürede doğru yatırımlar ve stratejiler ile iyi bir yatırım şirketi kurmuştu.
Ancak dünya adaletliydi. Şüphelendiği gibi çok geçmeden kötü bir haber almıştı.
Sevgilisi hamile kalmıştı. Bu yüzden evlenmek zorunda kalmışlardı. Neyse ki yeterince parası vardı. Kızın tüm isteklerini karşılayıp güzel bir düğün yapmış, hayatına yeni başlamıştı. Hiçbir şeye ayıracak zamanı yoktu. Sadece işine odaklandı ve doğacak çocuğu için iyi bir gelecek hazırlamaya çalıştı.
Emekleri boş gitmedi. Yarım milyonluk şirketi tekrar büyüdü ve on milyon dolar gibi büyük meblağlar kazanmaya başladı.
Bu sürede biricik kızı dünyaya geldi ve hayatına neşe kattı. Artık her şeyi kızı için yapmaya başlamıştı, parası sayesinde bir dediğini iki etmedi. Karısına ve kızına odaklanmak için daha fazla para kazanmaya başladı. O zamanlar Dünya Arenası ayıların birbirini öldürdüğü, küçük balığın büyük balıklar tarafından avlandığı küçük bir gölcük gibiydi.
Haliyle işinin başından ayrılmaması gerekiyordu. Dakikası dakikasına ekonomiyi ve gelişimleri takip etti, trende ayak uydurmak için gecesini gündüzüne katmıştı.
Sonunda küçük bir kayıpla felaketi atlatmıştı.
Dünya adildi.
Çok geçmeden kızının genetiğinden şüphelenmeye başladı. Kızı büyüdükçe annesi ve kendisinden farklı özellikler gösterdi. İkisinin geninde de olmayan yeşil gözlerin onda olması bir kenara herhangi bir özelliği babasına benzemiyordu. Üstelik arkadaşlarının ilişkilerinde yaşanan aldatmalar onu şüphelendirdi.
Bu yüzden eşine DNA Testi fikrini sundu ancak reddedildi.
Sonunda kızını aldı ve gizlice DNA Testi’ne götürdü ve acı gerçeği o gün öğrendi.
Üç yıldır gecesini gündüzüne kattığı, öğünleri bile atlayıp sadece onun için çalıştığı kızı ondan değildi.
O gün aldığı haber onu çıldırtmaya yetmişti. Bir erkeğin en büyük korkusu, kendisinden sandığı çocuğun başkası adına büyütmekti. Öğrendiği gün fenalık geçirdi ve hastaneye kaldırıldı. Karısının özürlerini, yakarışlarını duymuştu.
Ertesi gün taburcu olduğunda bir silahla karısını öldürmeye çalıştı ancak sonunda cesaret edemedi. Bir sonraki gün polisler onu evinden sürükleyerek götürdüler. Meğerse karısı ona dava açmıştı.
Cinayete teşebbüs suçundan 2 yıl yedi. Normal de 9-12 yıl arasında değişecek ceza, karısının onu aldatması ve ruhsal sağlığının bozuk olması gibi faktörlerle azalmıştı.
Elindeki tüm parayı kullanarak tazminat ödemişti. Karısı ona boşanma davası açarak, şikayetini geri çekmeyi öne sürmüştü.
Sonuç olarak buradaydı.
Anılarındaki mutlu beş sene, şuan da cehennem gibiydi. Kızının ona baba deyişi her aklına gelince göz yaşlarına engel olamıyordu.
“Haklı durumundan haksız durumuna düşmek… Hatice de en az netice kadar önemli. Ayyaş amcamın bu kadar haklı çıkacağını nereden bilebilirdim ki?”
Ancak bu sefer her şey farklı olacaktı.
“Yeni şehir, yeni bir hayat! Yalnızca yirmi beş yaşındayım. Daha çiçeği burnunda yakışıklı bir gencim.”
Ne olmuş ilk maçtan yatmışsa? Ne olmuş tüm her şeyini kaybetmişse? Genç yaşlarda bu kadar mutlu olması bile doğanın dengesini bozardı. Nerf yemesi normaldi.
Ama neden bu kadar boktan hissediyordu?
‘Ağlamak istiyorum…’
“Yirmi beş yaşında adamsın ama hâlâ ağzın süt kokuyor.”
Otuzlu yaşlarındaki bir adam i7’nin kaputuna oturmuştu.
“Ahmet Abi…”
“Bu kadar donuk cevap verilir mi be? Beni gördüğün hiç mutlu olmadın sanacaktım az kalsın!”
“…”
Deniz onun mutlu yüzüne bakınca daha bir mutsuz oldu. Ahmet iki yıl önce finans dünyasında tanıştığı genç bir girişimciydi ve ona sert olmayı öğreten kişiydi. Ancak sonunda iflas vermiş ve rahat bir hayat sürmek için her şeyi bir kenara bırakmıştı.
“Neyse, her şey geride kaldı. Biliyor musun? Aynısı bir arkadaşımın başına gelmişti. Bil bakalım ne oldu?”
Deniz bavulunu arabanın yanına kadar sürükledi.
“Sıfırdan başlayıp milyoner mi oldu?”
Deniz'in aklına yıkıldıktan sonra yeni bir motivasyonla en tepeye çıkan kurgusal kahramanlar geldi.
Ama Ahmet omuz silkti.
“Hayır, ertesi gün cenazesine kaldırdık.”
“Ne ima etmeye çalışıyorsun?”
“İyi tarafından bak diyorum!”
“…”
Bu adam moral verme konusunda berbattı. İntihar etmediği için şükür mü etmeliydi? Gavat olmuştu artık. Çüksüzdü. En çokta bu koyuyordu. Oysa dört dörtlük adamdı. Çirkin değildi, kibardı, sevgili dolu bir eş ve babaydı, parası da vardı.
Neden götünde bir boynuzla gezmek zorundaydı ki?
‘Belki de çok harika olduğum içindi?’
Ahmet gömleğinin cebinden kaçak sigarasını çıkardı ve bir dal uzattı.
“Sağ ol, zehre doydum. Hem sen o kadar fakir değilsin, neden kaçak sigara içiyorsun ki?”
“Geldiğim yeri unutmayayım diye içiyorum. Neyse, sen bayağı dengesizsin. Gel bu abin seni biraz uçursun. Ertesi sabaha o kadını hatırlarsan orospu çocuğuyum.”
“…”
Deniz bir şey söylemek için ağzını açacaktı ki geri kapadı. Ahmet bayağı cüsseliydi. Tek tokadına Deniz’i yerden spatulayla kazırlardı.
“Hadi gidelim.”
Ahmet yüzünü ekşitti ve sigarayı yere fırlattı.
***
Ahmet’in evi İstanbul’un orta halli semtlerinden biriydi. Aslında Ahmet bayağı varlıklı biriydi. Her şeyini kaybetse bile tecrübeleri yerinde duruyordu. Bu yüzden geçimini sağlayacak kadar parası vardı.
“Neden bu kadar çok reklam var?”
Deniz yüksek katlı binalara asılmış dev ekranlarda çıkan reklamlara bakarken bir ağız dolusu küfür kustu. Morali dışarıdaki mutlu çiftleri gördükçe daha da bozuluyordu.
“Adet döneminde misin?”
“Hayır. Yas dönemindeyim.”
“Eh, sen de haklısın.”
Bir süre konuşmadılar. Ahmet arabayı bir yere park ettikten sonra yirmi katlı bir apartmana giriş yaptılar.
Ve Deniz tekrardan o sinir bozucu reklamla karşılaştı.
‘Yeni Dünya… Yeni Dünya… Yeni Dünya!’
“Bok yemiş gibi bir halin var.”
Ahmet asansörü çağırırken ona sataştı.
“Ahmet Abi seninle uğraşacak durumda değilim. Ayrıca şu Yeni Dünya da nedir? Yeni teknolojilerden falan mı?”
“Bunu bile bilmiyor musun? Mağarada falan mıydın?”
“Hayır ama hapishanedeydim.”
“Orada bile televizyon imkanı sunuyorlar ancak senin bundan haberin yok mu? Bu oyun en azından iki senelik.”
Deniz sustu. İki yıl önce devasa dalgalara karşı koymak için işinin başından kafasını kaldırmamıştı. Yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirmek dışında yaptığı tek şey monitöre bakmaktı. Ona da yeni fırsatlar keşfetmek ve uygun pazarlar bulmak için bakıyordu.
O anda hatırladı. NFT ve Sanal Para’lardan sonra Yeni Dünya adında bir VRMMORPG oyunun çıktığı hakkında haberler. Finans dünyasını kasıp kavuran büyük bir fırtınaydı. Piyasanın bu kadar çalkantılı ve acımasız olmasının sebeplerinden biri de oydu.
Ancak Deniz buna zaman ayırmak yerine yerel şirketlerdeki dalgalanmaya odaklanmıştı. Pozisyonunu sağlama almak için elinden geleni yapmış ve ticaret gibi alanlara uzanmaya çalışmıştı.
Evlendikten sonra başını kaşıyacak vakti bile olmadığından oyunları aklından bile geçirmemişti.
Yeni Dünya o kadar büyük bir projeydi ki tüm ülkelerin ve büyük şirketlerin ortaklığıyla yönetiliyordu. Adeta sanal alemde oluşturulan ikinci bir dünyaydı. İnsan duyularının birebir kopyalandığı, fantastik ögeler içeren büyük bir alemdi.
Şu anda üç milyarı aşkın oyuncusu vardı ve çoktan ikinci bir dünya haline gelmişti. Kimileri için yeni fırsatlar doğuran ve yeniden başlamalarını sağlayan bir dünyayken, şirketler ve ülkeler için yeni kazançlar sunan bir dünyaydı.
“Bini aşkın bilim insanının çalışarak oluşturduğu bir dünya. Ancak oyun olması çok saçma değil mi?”
“Farklı bir taraftan bakarsan aslında çok mantıklı. Zaten sıradan bir dünyamız var, başka bir sıradan dünyayı ne yapalım?”
“Üç milyarı aşkın oyuncu var. Sekiz milyarlık insan nüfusunun neredeyse yarısı ediyor. Yatırımcılar için mükemmel bir alan…”
“Sadece yatırımcılar değil. Devletler ve şirketler buraya büyük paralar döküyor. Oyundaki nadir yetenekler milyonlarca dolara gidiyor. Eşyaları ve bilgileri saymıyorum bile. Ayrıca hissiyat bakımından iki dünya arasında hiç fark yok.”
“Hm…”
Ahmet yumruğunu Deniz’in omzuna geçirdi.
“Acıdı! Ne yapıyorsun be!?”
Deniz bir hışımla dönerken Ahmet alnına fiske attı.
“Aptallaşma. Çok fazla düşünüyorsun. Sadece rahatlamana bak, önünde büyük bir dünya ve geçirmen gereken uzun bir ömür var.”
“Aman be.”
Deniz hızla arkasını döndü ve asansörün açılan kapısından çıktı. Ahmet arkasından takip ederken kıkırdıyordu. Orta yaşlı bir adamın kıkırdamasını görmek Deniz’in küfür etmek istemesine neden oluyordu.
Ancak köpek bile kabına sıçmazdı.
Laflarını kendine sakladı ve yürümeye devam etti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..