Cilt II - Bölüm 9: Büyücülük Akademisi

avatar
543 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 9: Büyücülük Akademisi


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 9: BÜYÜCÜLÜK AKADEMİSİ

Karşılarında devasa bir bina, hayır, devasa iki kule yükseliyordu.


İki adanın uç noktasına kurulmuş fildişi renginde kuleler üç yüz metre yüksekliğindeydi ki bu yükseklik Sigma Kulesinin neredeyse iki katıydı.


Yu’yu hayretler içerisinde bırakan asıl şeyse kuleler değildi, iki kuleyi, daha iyi bir şekilde anlatmak gerekirse iki adayı birbirine bağlayan köprüydü.


Yu: Bu köprü burada olmamalı.


Yurine: Ne saçmalıyorsun?


Dün gece olan olaydan sonra Yurine sinirliydi. Yu verdiği kararı gece düşünmüş olsa da hala yaptığı şeyin doğru olduğuna inanıyordu. Yurine’nin savaş gücünü sadece üç kez görmüştü ve bunlardan ikisinde sadece hırpalama amacı güdülmüştü.


Durum böyle olduğunda da Yurine’nin gücünün boyutunu kestiremeyen Yu, tehlikenin ortasına atlamak ve gücünü bilmedikleri bir düşmanla bir hiç uğruna savaşmakta isteksizdi.


Başkaları Yu’nun hiç olarak adlandırdığı şeyin insan hayatı olduğunu söyleyebilirdi tabi. Yu da bunun farkındaydı, yine de kendi hayatından değerli olmadığını düşünüyordu. O gece ormandaki insanların başına ne geldiği hakkında fikri olmasa da iyi şeyler olmadığı belliydi ve bu dünyanın insanlarının karşı koyamadığı bir şeye Yu hiç karşı koyamazdı.


Bir olasılık daha vardı, belki de aslında katledilen insanlar yoktu ve duydukları ses ormandaki bir canavarın onları çağırmak için kurduğu bir tuzaktı. Her iki durumda da Yu oraya gitmedikleri için memnundu.


Sabah olduğunda köydekilere gece duydukları seslerden bahsetmişler ve köylüler de hemen bir arama ekibi oluşturup ormana girmişlerdi. Yu ve Yurine köylülerin geri dönmesini beklemeden kahvaltılarını yapıp oradan ayrılmışlardı ama geri döndüğünde Yu köylülere olan biteni soracaktı.


Yu: Köprüden bahsediyorum, bu köprünün yapılmamış olması gerekiyor. Böyle bir köprü böyle bir çağda yapılamaz.


Büyücülük Akademisi Southelm ve Easthelm adalarının iki ucuna kurulmuştu. İki ada arasındaki mesafeyse neredeyse İstanbul boğazı kadardı. Köprü ortadaki küçük bir adadan destek alınarak inşa edilmiş olsa da yine de İstanbul'daki boğaz köprüsü kadar uzundu.


İşleri daha da ilginç kılan şey köprünün bir asma köprü olmayışıydı. Kendi çağında bile kemer köprünün bu kadar uzun bir mesafeye kurulması imkansızdı.


Yu: Nasıl yapıldığını aklım almıyor.


Yurine: Bu uzun yıllardır buradaymış, yapımına tanrılar yardım etmiş.


Yu: Çok mantıklı bir açıklama oldu.


Fantastik bir dünyada olduğundan çoğu şeyin “Büyü” ya da “Tanrılar tarafından” diye açıklanıyor olmasına alışması gerekiyordu.


Yu: Nereden gireceğiz?


Yurine cevap vermedi ve Yu’nun önüne geçerek yolu göstermeye başladı.


Kuleye yaklaştıkça daha da büyüyordu. Duvarları pürüzsüzdü ve pencerelerin her biri cam kaplıydı. Yu yakınlara geldiğinde ilk katlardaki pencerelerin ardında olan biteni görebiliyordu. Ders anlatıyor olması muhtemel tuhaf bir adam ve merdivenlerden çıkıyor gibi gözüken bir grup genç vardı. Gözlerini camlardan alıp kulenin girişine baktığındaysa onları bekleyen iki kılıçlı kadını, iki şövalyeyi gördü.


???: Neko, senin adın buydu, değil mi?


Şövalyelerden biri altına çektiği sandalyenin üzerinde oturuyordu, Yurine’ye seslenen şövalyeyse ayaktaydı.


Mavi bir pelerin gümüş tokalarla beyaz zırhlarına bağlanmıştı. Antik Yunanistan’da kullanılan miğferlerden takıyorlardı ve miğferlerin üzerinde de mavi tüyler yer alıyordu. Bellerinden sarkan altın kabzalı kılıçları vardı.


Yurine’yi tanıyabilmişlerdi, ardından tanımadıkları adama, yani Yu’ya baktılar.


Yu: Merhaba.


“İstediğiniz kadar bakabilirsiniz, ben de aynada uzun uzun bakıyorum yakışıklı suratıma.”


???: Sen kimsin?


Yu: Benim kim olduğumu sormadan önce kendinizi tanıtmanız nezakettendir ama tanıtayım, Yu Valarfin.


Yurine: O benim arkadaşım, şimdi kapıyı açta içeri girelim, aptal insan.


Yu: Aman tanrım, beni arkadaş olarak görmeye mi başladın? İlişkimiz ne kadar da hızlı ilerliyor.


Yurine: Kes sesini.


???: Hanımefendi ve çırağı nerede?


Hanımefendi olarak Rie’yi kastediyor olmalıydı. Bu durumda çırağı da Sharley’di. O anda hem Yu hem de Yurine bir şey fark etti. Onlar Sharley’yi hiç düşünmemişlerdi.


Sigma Kulesinin deposunda onu bıraktıktan sonra bir daha o depoya geri dönme şansları olmamıştı. Sharley eğer şans eseri uyanıp kaçmadıysa yanarak can vermiş olması gerekiyordu.


Kuleden ayrıldıktan sonraysa ne Yurine ne de Yu ondan hiç söz etmemişti. Yurine’nin ilgisi Rie’nin üzerindeydi ve Yu da Sharley'yi önemsemiyordu.


Yurine: Annem…


Yu: Rie ve Sharley şu anda Urta’da. Kendileri iki saat sonra bize katılacaklar.


Yurine sözüne yeni başlamıştı ki Yu onu böldü.


Şövalye: Ne için buradasınız?


Yu: Rie gelmeden önce Salery ile konuşmamız gereken bir mesele var.


Şövalye Yu’yu baştan aşağıya süzdü. Yanındaki Yurine olmasa onu buradan kovmaları muhtemeldi. Zira gözleri oldukça huzursuzdu.


Şövalye: Yu Valarfin ve Neko. Beni bekleyin, Müdüre soracağım.


Şövalye akademinin kapısından içeri girdi ve diğer muhafız kapıda beklemeye devam etti.


Yurine: Neden öyle-


Yu: Sessiz ol.


Merak ettiği şey Rie’nin yaşadığını duyduğunda ve Yu daha sonra ona aslında ölü olduğunu açıkladığında Salery’nin vereceği tepkilerdi. Henüz Salery’nin yüzünü görmemiş olsa da onun ilk şüphelisiydi ve böyle küçük bir oyun oynama imkanı varken şansını kullanmak istiyordu.


Yu: Yakışıklı bir yüzüm olduğunun farkındayım, istediğin kadar bakabilirsin.


Sandalyede oturan şövalye gözlerini dikmiş Yu’ya bakıyordu. Beş dakika boyunca gözlerini ayırmadan bakmaya devam ettikten sonra Yu kendisini tuhaf hissetmeye başladı.


Yu: Şey… bu biraz utandırıcı olmaya başladı, gözlerinle beni soyuyormuşsun gibi hissediyorum.


Bir parmağı ile yanağını kaşırken gözlerini kaçırdı ve böyle söyledi. Tabi ki de normalde böyle şeyler söylemezdi, sadece canı sıkılıyordu.


Ve on dakika sonra, sıkıntıdan patlayacak duruma geldiğinde yere çömeldi ve o da gözlerini sürekli kendisini izleyen şövalyenin yüzüne çevirdi. Böylece ikisi arasında on beş dakika boyunca sürecek olan bir bakışma yarışması başladı.


Yarışmaları henüz kimse gözünü kaçırıp diğerine zaferi vermeden önce bölündü. Yarım saat önce yanlarından ayrılan şövalye bu yarışmayı bölen kişiydi.


Şövalye: Profesör sizi bekliyor.


Yu: Çok hızlı gidip geldin, keşke biraz daha yavaş yürüseydin soluk soluğa kalmışsın.


Bilerek mi bekletilmişlerdi acaba? Bu soru kafasını fazla kurcalayamadan şövalye tekrar konuştu.


Şövalye: Size eşlik edeceğim, Profesör Salery’nin odası Batı Kulesinde.


Muhafız eşliğinde Doğu Kulesinden içeri girdiler.


İçerisi bir okuldan beklenileceği gibi tasarlanmıştı. Sade bir ortamdı ve içerideki koltuklarda birkaç öğrenci oturmuş kitaplarıyla ilgileniyorlardı.


Eğer doğu kulesine gitmek istiyorsanız köprüye varmak için kulenin içinde birkaç kat çıkmanız gerekiyordu. Onlar merdivene doğru ilerlerken dersi biten bir sınıfın kapısı açıldı ve hafif bir gürültüyle öğrenciler dışarı çıkmaya başladı.


???: Bu Neko değil mi?


Yu’nun tanımadığı ve muhtemelen Yurine’nin tanıdığı genç bir çocuk Neko ismini anmıştı. Yurine’ye el sallayarak kendisini göstermeyi denedi. Yurine onu umursamadan yürümeye devam etti.


Yu: Ben de yolda yürürken tanıdıklarla karşılaşmayı sevmiyorum. Hatta bazen selam vermemek için yolumu değiştirdiğim bile oluyor.


Yalnızca merhaba ve merhaba yapılacak ve sonra da herkes kendi yoluna gidecekse onun için sorun değildi ama karşısındaki kişinin konuşacağı tuttuğu vakit Yu çılgına dönüyordu.


O hedeflediği alana doğru yürürken birisi karşısına çıkıyor, Yu kendini selam vermek zorunda hissediyor ve karşısındaki tanıdık kişisi durduğunda Yu da durmak zorunda kalıyordu.


Ardından hiç umursamadığı bir insanla hiç umursamadığı bir konuda sohbete başlıyordu. Çoğu zaman bu sohbetler “Ne yaptın, iyiyim, sen ne yaptın?” tarzında kısa sohbetlerdi. Ama bazı konuşkan insanlar Yu’nun hiç beklemediği yerlerden sorular sormaya başlıyordu.


En popülerleri de “Şunlarla, onlarla görüştün mü ya da ne olmuş biliyor musun?” sorularıydı.


Ayıp olmasın diye konuşmaya devam ediyor fakat içinden edilmedik küfür bırakmıyordu.


Yurine: O yılışık orospu evlatları, onlara konuşmak istemediğimi, onları sevmediğimi ve beni rahat bırakmalarını söylüyorum. Yine de aptal orospu evlatları “ne kadar tatlı” diyerek benimle uğraşmaya devam ediyorlar.


Yu: Vay orospu çocukları, seni baya sinirlendirmişler. Eğer büyücü olmasalardı senin için onları döverdim. Ama sen bu kelimeleri nereden öğrendin bakayım? Bir daha duymayayım.


Yurine’nin kelime seçimi bir kenara bırakıldığında kızın haklılığı reddedilemezdi. Yurine’nin de dediği gibi bazı yılışık orospu çocukları başkalarının istemedikleri şeyleri ısrarla yapmayı sürdürüyordu.


Yurine: Şimdiye dek annemin hatırına alttan aldım ama bir daha benimle uğraşırlarsa belalarını…


Yu: Şşş, anladık tamam. Bugün ağzın iyice bozulmuş senin.


Geniş bir alana çıktıklarında onları bekleyen at arabalarıyla karşılaştılar. Mesafe iki kilometreye yakın olduğunda yürümek yerine at arabaları kullanmak doğaldı. At arabalarının park ettiği alanın ilerisindeyse oldukça geniş olan köprü yer alıyordu.


Yu: Yurine, oraya gittiğimizde sessiz ol ve konuşma işini bana bırak.


Doğu Kulesi çoğunlukla dersliklerden oluşuyordu. Batıdaki kuleyse dersliklerin dışında genel olarak idari bölümler, kütüphane, laboratuvar ve yatakhaneler için ayrılmıştı.


Şövalye: Müdürlük en üst katta, buradan ilerleyelim.


Yu: Salery buranın müdürü mü?


Şövalye kafasını sallayarak onay verdi. Salery müdürse işleri zorlaşabilirdi, bunun dışında Yu’nun aklına gelen bir fıkra da vardı.


Yu: Bir gün insan vücudundaki bütün organlar kendilerine bir müdür seçmek için toplanmışlar. Önce beyin çıkıp konuşmuş: ben olmazsam hepiniz işe yaramazsınız, müdür ben olmalıyım, demiş. Kalp buna itiraz etmiş, ben olmazsam hepiniz ölürsünüz diyerek müdür olması gerekenin kendisi olduğunu söylemiş. Bütün organlar sırasıyla kendilerini aday göstermişler fakat göte hiç söz vermemişler. Alınan göt de kapamış bütün kapıları üç gün boyunca sıçmamış. Üç günün ardından organlar bakmış ki içerisi bok yuvasına dönmüş, yaşanmıyor, istemeyerek de olsa götü müdür seçmişler. İşte o günden beri bütün götler müdür, bütün müdürler de göttür.


Yurine: Pffh…


Şövalye, Yu’nun fıkrası karşısında sessizliğini korurken Yurine gülüşünü tutamayarak eliyle ağzını kapadı. Yu’nun tanıdığı iyi bir müdür de vardı ama istisnalar kaideyi bozmuyordu.


Yu: Kim kendi odasını üç yüz metre yukarıya koyar ki…


Müdürün odasına vardıklarında Yu ter içindeydi. Fit bir vücudu olsa da bunca merdiveni çıkmaya gücü yetmemiş ve defalarca kez durmak zorunda kalmıştı.


Hatta merdivenlerin yarısını çıktıktan sonra dinlenmek için durdukları süre, yürüdükleri süreyi aşmaya başlamıştı.


Yu: Ah? Sen nasıl hiç yorulmadın?


Yurine elleri ile bacaklarına vurarak konuştu.


Yurine: Senin aksine ben gerçek bir on numarayım, öyle kolay yorulmam. Seni güçsüz, aptal insan.


Yu hala kapının önünde soluklanırken muhafız müdürün kapısını çaldı ve içeriden bir “gir” sesi yükseldi.


Şövalye: Bay Valarfin ve Neko, sizi görmek için buradalar.


Ve karşılarında işlenen suç dosyasındaki tüm delillerin aleyhine olduğu kişi duruyordu. Uzun boylu, ince bir adam, dağılmış siyah saçları ve uykusuzluktan altları kırışıp morarmış ve beyaz kısımları kızarmış mavi gözleri ile kırklarında gözüken bir adam, yani Salery onları selamladı.


Yu: Yu Valarfin ve Yurine Valarfin, memnun oldum.


Salery: Yurine? Anlayamıyorum.


Yu: Anlamayacak bir şey yok, ona yeni bir isim verdim.


Belki, bu kadar berbat bir halde olmasa şaşırabilirdi ama şaşkından çok stresli gözüküyordu. Muhtemelen Rie’nin yaşadığı haberini şövalyeden almıştı fakat Yu ve Yurine buraya gelene kadar geçen on beş dakikada bu kadar bitkin bir hal alması mümkün değildi.


Yu buraya gelmeden çok daha önce başka bir sorundan ötürü bu halde olmalıydı. Hal böyleyken, Rie’nin yaşadığı ve öldüğünü duyduğunda vereceği tepkilerden olayı çözmek mümkün olmayabilirdi.


Salery: Ona bir isim vermeyi nasıl başardın, Rie bir şey demedi mi?


Yurine: Ne yazık ki Rie artık aramızda değil. Kendisi Sigma Kulesinde öldürüldü.


Salery: Öldürüldü… anlıyorum, başın sağ olsun, Neko.


Öldüğünü duyduğunda yutkunmuştu fakat Yu bundan nasıl bir yorum çıkartması gerektiğini bilmiyordu. Yanakları bir anlığına yumuşasa da hızlıca geri sertleşti.


“Bir şeyler anlayacağımı ummuştum, bir sik anlamadım.”


Şövalye: Hanımefendinin Urta’da olduğunu söyledin!


Şövalye sesini yükseltip elini kılıcının kabzasına attı.


Şövalye: Neko, sen bu konuda bir şey demeyecek misin?


Yurine: Kes sesini diyeceğim, işimize karışma.


Salery: Eleny, sen çıkabilirsin.


Önce itiraz eden şövalye, Salery’nin aynı cümleyi ikinci kez söylemesi üzerine Yu’yu son bir kez süzerek odadan çıktı.


“Şimdilik çıkarım yapmayı deneyelim. Rie’nin ölümünü çok sakin karşıladı ve hemen kabullendi. Ama burada onu suçlaması da zor, başka bir sorunla boğuşuyor gibi, tepkileri yanıltıcı olabilir.”


Salery'nin Rie'nin ölümünü hiç sorgulamadan kabul etmesi şüpheli görünüyordu. Fakat şu an sahip olduğu yüz Yu'nun aklını karıştırmaktaydı.


Eleny isimli şövalye odadan ayrıldıktan sonra Salery oturmalarını işaret edip kendisini tanıttı.


Salery: Bu okulun müdürü, Salery Von Bishory, memnun oldum.


Kendisi de sandalyesine oturduktan sonra Neko’ya baktı.


Salery: Ben, gerçekten üzgünüm.


Yurine: Üzgün olmalısın, o senin yüzünden öldü.


Yu: Ne yapıyorsun?


Yu’nun sesini duymazdan gelen Yurine ellerini masanın üzerine vurup oturalı henüz yarım dakika geçmeden sandalyesinden ayağa fırladı.


Yurine: Annemi neden o kuleye gönderdin, neden yaptın? SÖYLE!


Salery: Neko, zor bir durumda olduğunu-


Yurine: CEVAP VER!


Yu: Yurine, yeter.


Yu’nun da elinde sonunda geleceği nokta burasıydı ama Yurine’nin sorgulamak için seçtiği yol verim alınabilecek bir yöntem değildi. Bu yüzden sıradaki soruyu Yu yöneltecekti.


Yu: Rie’ye Sigma Kulesinden bahsedenin de oraya gitmek için gerekli haritayı verenin de sen olduğunu biliyoruz. Bunu sen de reddedemezsin diye düşünüyorum. Bizim merak ettiğimiz şey neden bunu yaptığın.


Salery: En başta siz kim oluyorsunuz, beni suçlamaya hakkınız yok.


Yurine: SORULARDAN KAÇMA!


Yu: Resmi olarak Yurine’nin babasıyım, yani onun davasını sürdürme hakkım var. Lütfen cevap verin, Rie’yi oraya neden gönderdiniz ve orada ne olacağını biliyor muydunuz?


Salery: Bunu nasıl başardın bilmiyorum fakat beni suçlamak için gelmişsin buraya, buna izin vermeyeceğim.


Yu: Bay Bishory, lütfen bize yardımcı olun. Rie’nin başına gelenler daha önceden planlanmıştı ve ona Sigma Kulesinden bahseden sizdiniz. Sizin bir şüpheli olarak görünmeniz ve sorgulanmanız gayet doğal, vereceğiniz cevaplarla bize yardımcı olarak üzerinizdeki-


“Kim bu ya?”


Uzun boylu, siyah saçlı bir kadın “Sharley nerede!” diye bağırarak içeriye daldı. Bir adam ve Yu’nun ismini hatırlayamadığı yuvarlak yüzlü kız onu durdurmaya çalışıyordu.


Salery: Stella, bekle.


Stella: Oğlum nerede?


Salery’nin sözü onu durduramamıştı. Stella, Yurine’yi gördüğü an onu omuzlarından tutup sarstı.


Stella: YARI İNSAN! OĞLUM NEREDE?


Yurine kendisini tutan ellerden kurtulup Salery’yi işaret etti.


Yurine: Bu adama sor, onu öldüren oydu.


Stella & Salery: NE!


Salery dolaylı yoldan Sharley’nin ölümüne yol açsa bile Yurine’nin söylediği tolere edilebilecek sınırın üzerindeydi. Kadın dizlerinin kontrolünü kaybetti ve feryat ederek yere düştü.


Yu: Yurine!


Yurine: Yalan mı söylüyorum? Hadi bana yalancı de.


Yu ona yalancı diyemiyordu. Bu yüzden dikkatini yerdeki kadına çevirdi.


Yu: İyi m- hayır, kalkabilir misiniz?


Önce iyi misiniz diye soracaktı ama kadının iyi olmadığı gün gibi ortadaydı, yanına diz çöküp onu desteklemek için elini uzattı ama kadın kendi elinin tersiyle sertçe Yu’yu itti.


Stella: Sharley, nerede o?


Titreyen sesiyle oğlunun adını sayıklamaya devam ediyordu. 


Lylphia: Ha? Bay Valarfin de buradaymış.


Yu: Sen kimsin ya, sus bir dakika.


Adını unuttuğu kız kendine seslendiğinde yüzüne bile bakmadan onu geçiştirdi. Onun ismi yolculuk bittiği anda aklından silinmişti.


Stella: O orospunun peşinden gittiği için.


Stella’nın ağzından dökülen kelimeler Yurine için de son damlaydı.


Yurine: Sözlerine dikkat et, nasıl bir durumda olduğun umurumda değil, seni de oğlunun yanına gönderirim.


Tam Yurine’ye bağırmak için ağzını açmıştı ki bir başkası Yu'dan önce sesini yükseltti.


Salery: NEKO!


Yu: Sen kime bağırdığını zannediyorsun?


Salery’nin Yurine’ye bağırdığını duyunca Yu’nun da tepesi attı ve Salery’nin üzerine yürümeye başladı.


Lylphia: Sakin olsanız daha iyi olur aslında…


Ne yazık ki Lylphia’nın kısık sesi hiçbir etki yaratmazken kavga devam ediyordu.


Salery: Siz benim okuluma gelip kime hava atıyorsunuz ya?


Yu: Ne diyorsun oğlum sen? Haksız mı kız? Sen yollamadın mı onları oraya?


Şövalye: Orada dur.


Sesleri duyup odaya dalan bir şövalye Yu’nun omzunu yakaladı. Fakat bu temas uzun sürmedi, Yurine bir rüzgar dalgasıyla şövalyeyi kapının dışına fırlattı.


Yurine’nin büyü kullandığını görünce Salery de onu durdurmak için elini kaldırdı. Sarı ışık haleleri elinin üzerinde birikmeye başlayacaktı ki Yu hızlıca Salery’nin önüne geçip onu göğsünden iterek konsantresini bozdu ve büyüyü yapmasını engelledi.


Yu: Geri bas lan, geri bas!


Lylphia: Sakin ols-


Salery: Siz!


Yurine: Siktir git, göt.


Yurine’nin ikinci büyüsü de kolundan yayılarak parmak uçlarından çıktı ve Salery’nin vücuduna çarpan kuvvetli rüzgar onu duvara yapıştırdı. Salery ağzından kan tükürdü.


???: YETER!


İşler daha kötü bir hal almadan önce, Yu’nun tanımadığı bir adam yanında bir düzine şövalyeyle içeriye girdi ve olaya müdahale ederek tarafları ayırdı.


***


Yu: Alkış kızıma, her şeyin içine etmeyi başardı, aferin.


Yurine’yi alkışlayarak protesto ediyordu. Onları ayıran adam, müdür yardımcısı Maron Martin, kendi odasında beklemelerini söylemiş ve Yu ve Yurine’ye göz kulak olması için Lylphia’yı yanlarında bırakmıştı.


Yurine: Kapa çeneni, aptal insan.


Yu: Senin yaşındakiler altına sıçar sen işin içine sıçtın. Tebrik etmeyip ne yapacağım ki başka?


Yurine: Kapa çeneni diyorum.


Bacaklarını karnına çekti ve yanağını bir dizine dayayarak Yurine’nin suratını izlemeye başladı. Onunla empati yapmayı deniyor, suçlamamak için çaba sarf ediyordu. Yaşının küçük olmasından ötürü bazı şeyleri anlayabilse de az önceki olay hakkında nasıl bir yorum yapması gerektiğini bilemiyordu.


Lylphia: Kurulduğu tarihten bu yana Akademi ilk kez böyle bir olaya şahitlik etmiş olabilir.


Yu: Senin adın neydi?


Lylphia: Lylphia, LİL-Fİ-A. Bu kadar kolay mı unuttunuz?


İsmini haykırırken bir ayağını isminin her hecesinde yere vurdu.


Lylphia: Ama Yurine’nin bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum, adının Neko olduğunu da.


Yu: En başında laf dinleyen bir kız olsaydı öğrenmene hiç gerek kalmayacaktı.


Yurine: Annenin katili ile karşılaşsan onunla gökkuşakları ve tek boynuzlu atlar hakkında uslu uslu konuşur muydun?


Yu: Salery için bahaneni anlayabiliyorum, peki Stella? Ona neden o kadar kaba davrandın?


Yurine: Orospu dedi, kim olduğu ya da ne kadar ağladığı umurumda mı sence?


Yu: Çocuğunu kaybetmişti.


Yurine: Bunun sorumlusu da Salery, yalan söylemedim.


Lylphia: Anlamadım, Profesör Salery, yeğeninin ölümünden mi sorumlu?


Yu: Yeğeni? Her neyse, seni ilgilendiren konular değil.


Lylphia: O kadar da dahil oldum ama…


“Yeter, sus iki dakika.” Birilerinin sesini duymak artık başını ağrıtıyordu. Maron gelene dek kafasını dinlemek ve yapacaklarını düşünmek istiyordu. Artık burada kalmaları için bir mucize gerekecekti. Okulun müdürü ile kavga etmişlerdi ve Yurine ona saldırmıştı. Adamın tek kelimesi yaka paça dışarı atılmaları için yeterliydi.


Maron: Bana neler döndüğünü açıklayabilir misiniz?


Stella ve Salery'yi yatıştırdıktan sonra Müdür Yardımcısı Maron Martin sakin bir şekilde içeri girdi.


Yurine & Lylphia: O piç/Tabi anlatayım.


Sesleri üst üste bindiğinde ikisi de sustu.


Yu: En baştan başlıyorum öyleyse, gece yolda yürürken…


***


Yu: Neko’nun yetimhaneye gitmemesi için onu evlat edindim. Ardından da Salery’yi sorgulamak için buraya geldik. Tabi Büyücülük Akademisinin kütüphanesi de ilgimizi çekiyor.


Dolandırıcılık meseleleri ve Rie’yi geri getirmek için zamanı geri sarmayı amaçlamaları dışında neredeyse her şeyi anlatmıştı. Zaten o iki konuyu çıkardıklarında geriye kalan pek fazla şey yoktu.


Maron kendisini pür dikkat dinledikten sonra “anlıyorum,” diyerek söze girdi.


Maron: Neko’nun, yani Yurine’nin neden Salery’ye sinirli olduğunu da anlayabiliyorum, başın sağ olsun.


Yurine: Hmph.


Maron bilmese de Yurine kendisini sadece annesinden kısa bir süreliğine ayrılmış bir kız olarak görüyordu.


Maron: Ama Stella’ya dedikleriniz affedilemez, ondan özür dilemelisiniz. Sonuçta oğlunu kaybetmiş bir kadın.


Yu: Stella hakkında konuşmak da, Yurine’yi özür dilemeye zorlamak da işleri daha kötü bir hale sokabilir. Biz kendi meselemizi halledip Rolderhelm’i terk etmekten başka bir şey istemiyoruz.


Maron: Salery’yi sorgulama isteğinizi anladım, peki kütüphanede ne yapmak istiyorsunuz?


Yu: Rie’yi ölümden geri getirmenin bir yolu var mı diye araştıracağız.


Maron: Yüzyıllardır bu kütüphane var ve yüzyıllardır pek çok kişi sevdikleri insanlarla tekrar buluşmanın hayaliyle kütüphaneyi karıştırdı. Ölüler geri dönmezler, bunu kabullenmemek sizi daha fazla yaralayabilir.


Yu: Yurine ile aramızdaki anlaşma böyle, geri getirmenin bir yolunu arayacağım.


Maron: Bir insan ve peri arasında yapılmış bir anlaşma olduğuna göre işi kurcalamak bana düşmez. Fakat yabancıların kütüphaneyi kullanmasına ben dahi izin veremem. Bunun için müdürün izni gerekiyor.


Yurine: Nasıl izin alacağız?


Maron “O iş artık biraz zor,” dedikten sonra ayağa kalkıp odasındaki küçük kitaplığın üzerinden bir günlük çıkardı ve içindeki bir haritayı alıp masanın üzerine yerleştirdi.


Maron: Ama siz bana yardım ederseniz ben de size yardım edebilirim.


Yurine: Niye bize yardım etmek istiyorsun ki?


Yu’nun soracağı soruyu Yurine sordu, Maron’un bu işte ne gibi bir çıkarı vardı?


Maron: Sizinle yalnız konuşsak daha iyi, Bay Valarfin.


Yurine: Bu herif öğrendiği her şeyi bana söyleyecek zaten, yanımızda dolanan aptal kız gitsin.


Lylphia: Biraz kabasın sanki.


Maron: Üzgünüm Yurine, yetişkinlerin meselesi. Biraz dışarıda bekleseniz iyi olur.


Lylphia “Biz çıkalım öyleyse,” diyerek Yurine’yi tutup götürmeyi denedi fakat Yurine onu itip tek başına dışarı çıktı. Lylphia da hemen arkasından gitti.


Yu: Ne istiyorsun?


Maron: Stella için gerçekten üzülüyorum, söylediklerinize bakılırsa oğlunun ölümüne gerçekten de kadının öz kardeşi sebep olmuş. Yurine için de üzgünüm tabi.


Maron gözünün önüne düşen birkaç tutam saçı geriye attı ve ayağa kalkarak cama gitti. Silik yansımasına bakarak sarı saçlarını parmaklarıyla geriye tarıyordu.


Maron: İşin içinde bir cadı olduğunda ve siz de kolaylıkla suçlanabilecek bir konumda olduğunuzdan neden yerel güçlere başvurmadığınızı da anlayabiliyorum.


Kuledeki yangından dolayı Yu suçlanırsa üzerindeki suçlamaları kaldıracak bir kanıtı yoktu. Yu’yu suçlamak için de çok fazla kanıt yoktu elbet ama Yu hiç nüfuzu olmayan biriydi, yangın için birini sorumlu göstermesi gereken ve “kulede o vardı, o yapmış olmalı,” diyen birisi biraz nüfuzu da varsa Yu’yu idam ettirebilirdi.


Peki, Maron bunu diyerek nereye varmak istiyordu? Suçu Yu’nun üzerine atmakla mı tehdit edecekti?


Maron: Fakat tek başınıza onu sorgulamanız oldukça zor, sonuçta sizin herhangi bir şeyi yapmak için yetkiniz yok. Burada da benim teklifim devreye giriyor.


Eliyle masanın üzerindeki haritayı işaret etti.


Maron: Redshapel. Salery’nin oğlu Sony’nin en son görüldüğü yer. Ve kendisi oraya gitmeden önce Büyücülük Akademisinden çok önemli bir eşya kayboldu, bir lütuf.


Yu: Lütuf.


Kelimeyi tekrarlarken kendi göğsüne dokundu. Maron’a kendisine geçen lütuflardan bahsetmemişti. Yurine neden Rie’nin lütufları onun ölümünden sonra Yu’ya geçti bilmiyordu. Eğer lütufları almak için o anki sahibinin ölmesi gerekiyorsa birileri Yu’yu öldürerek lütufları almayı deneyebilirdi.


Gerçi Başak Lütufu artık kullanılamazdı, geriye kalan tek lütuf Avcı Lütufuydu. 


Maron: Bu lütuf yapay bir lütuftu. Türünün tek örneği, onlarca yıllık çalışmanın sonucuydu. Biliyor musunuz Bay Valarfin? Rie, Neko’yu yaratarak insanları tanrılara bir adım yaklaştırmıştı. Yaratılan bu lütufsa, insanların birkaç adım daha onlara yaklaşmasını sağlayacaktı.


Sesinde hayal kırıklığı vardı. Lütufun çok önemli bir şey olduğunu bu sayede anlayabiliyordu.


Maron: Ama ne yazık ki Sony ortadan kaybolduğu zaman lütuf da ortadan kayboldu. Olay şu, bu lütuf yalnızca Akademideki birkaç kişinin ulaşmaya izninin olduğu bir yerdeydi.  Salery’nin izni vardı fakat Sony’nin yoktu.


Yu: Lütufu Salery sayesinde aldığını mı söylüyorsunuz?


Maron: Almasının tek yolu babasından yardım istemesi. Her neyse, bu olay altı ay önce yaşandı. Altı aydır Salery de oğlunu arıyor.


Yu: Bunları bana anlatmanızın sebebi ne?


Maron: Müdür olmak istiyorum. Bunu neden istediğimi de hemen söyleyebilirim, Küçük Kütüphaneye erişebilmek için.


Küçük Kütüphanenin ne olduğunu bilmiyordu, şimdilik ilgilenmiyordu da.


Yu: Eğer size yardım edersem Salery’yi sorgulamamızı ve kütüphaneye erişmemizi sağlayacaksınız, öyle mi?


Maron başını sallayarak onay verdi.


Maron: Sorgulamanızı da, hem Büyük hem Küçük Kütüphaneye erişmenizi de sağlayacağım. Yapmanız gereken şeyse Redshapel’de kaybolan Sony’yi bulup kaybolan lütufla beraber geri getirmeniz. Bu sayede bize babası sayesinde o odaya girdiğini söyleyebilir, Salery suçlanıp müdürlükten atılabilir ve ben de sonraki müdür seçilene dek üç yıl boyunca müdür olurum.


Yu: Ya Redshapel Katili tarafından öldürüldüyse?


Maron: Katil kurbanlarını insanların bulabileceği alanlara bırakıyor, gizli bir cinayet işleyeceğini zannetmiyorum. Bir şekilde ölmüş olsa bile lütufu bulabilirseniz harika olur.


Yu: Sözünüzde duracağınızdan nasıl emin olabilirim?


Maron: Tüm kutsallar üzerine yemin etmemi isteyebilirsiniz.


Gülerek sandalyesine geri oturdu.


Yu: Pekala, anlaştık. Ben kendi üzerime düşeni yapacağım, lütfen siz de kendi üzerinize düşeni yapın.


Maron: Tabi ki, öyle yapacağım.


Gülümseyerek elini uzattı ve Yu uzatılan eli tutup sıktı.


Maron: Başarılar, Bay Valarfin.

------------------------

Artık giriş bölümlerini geçtik ve olaylar gelişmeye başladı. Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir.

25.02.2021 - 14:10

Edit: Bölümü okumak istedim ve çok fazla yazım hatası gördüm. Fark ettiklerimi düzelttim, bunun için özür dilerim. Büyük ihtimalle önceki bölümlerde de tonla hata var. Onlar için de özür diliyorum. Düzenleyeceğim. 14:52


/Düzenlendi: 17.04.2021 - 23:48






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44377 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr