Cilt II - Bölüm 8: Kara Yolculuğu

avatar
637 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 8: Kara Yolculuğu


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 8: KARA YOLCULUĞU

Yurine: Beklediğimden daha kısa bir yolculuktu.


Yu: Hmm, daha önce bu yolu kullanmış olman gerekiyordu sanırım.


Yurine: Sadece bir kez Rolderhelm’e gittik ve onda da uyuyordum. Zaten sonrasını biliyorsun.


Sabah yola çıkmış ve öğlen olduğunda Redshapel’e varmışlardı. Geminin kaptanı normalde yolculuğun daha kısa olduğunu, rüzgarı arkalarına alamadıkları için yavaş ilerlediklerini söylemişti.


Redshapel gotik bir kasabaydı. Kırmızı tuğlalı çatılar haricinde gri ve siyah evlerin kapladığı neredeyse renksiz ve yağmurlu havada çok daha iç karartıcı bir hale bürünen, huzursuz bir yerleşim yeriydi.


Yu: İnsanın içi kararıyor, Redshapel cinayetlerini biliyor olmam ise bu karanlığı derinleştiriyor.


Bölgenin halkı da pek mutlu yüzlere sahip değildi. Rolderhelm’in başkenti Rolderhelm Şehri insanlarının aksine somurtkan suratları ve sinirli bakışları vardı. Her biri, tamamen dolu bir bardağa benziyordu ve tek bir damla taşmalarına yetecek gibiydi.


Yu kasabada yalnızca insanların olduğunu fark etti. Başkentte farklı canlıları her yerde görebilirdiniz ama burada insan dışında yalnızca iki kişi vardı.


Bunlardan birisi kendileri ile aynı gemide yer alan maceracı grubunun içindeki tilki kulaklı bir adamdı. Diğeri de Yurine’ydi.


Yurine: Rolderhelm dört adadan oluşur. En küçük ve en kalabalık adanın ismi üzerindeki şehir ve ülkenin ismi ile aynıdır, Rolderhelm. Batıda Vesthelm ve güneyde Southelm vardır. Doğudaysa en büyük ada olan Easthelm yer alır.


Yu: İngilizceden türetilmiş isimler.


Yurine, Yu’nun dediğini anlamayarak konuşmaya devam etti.


Yurine: Easthelm’in güney kısmı genel olarak insan ağırlıklıdır. Kuzeyinde ise goblinler ve diğer canavarlar çoğunlukta. Yüzme ya da gemi yapma yetenekleri olmadığı için diğer adalara ilerleyemiyorlar.


Yu: Güneye saldırmıyorlar mı peki? Şimdiye dek neden hepsinin öldürülmediğini anlayamadım.


Yurine: Adanın kuzeyi ve güneyi dağlarla ayrılıyor, dağları geçmesi zor. Dağlar ve sahil kısmı sürekli devriyeler tarafından korunuyor ama canavar saldırılarını engelleyemiyorlar. Köylerin yakınlarındaki ormanlardan çıkıp, ne varsa talan ediyor ve kadınları kaçırıyorlar.


Yurine büyük ihtimalle annesinden duyduğu bilgileri aktarırken canavarların davranışları ona izlediği bir animeyi hatırlatmıştı.


Yurine: Geçen yıllarda canavarların tüneller yoluyla güneye indikleri tespit edildi, bulunan tüneller yok ediliyor ama canavar saldırıları sona ermediğinden muhtemelen daha pek çok gizli geçitleri var.


Yu: Peki insanların dağları geçip ya da denizden sahile çıkartma yapıp saldırmamalarının sebebi ne? Şimdiye dek canavarların kökünü kazımış olmaları gerekirdi.


Yurine: Orman. Easthelm’in kuzeyi balta girmemiş ormanlarla kaplı. Ve ormanları yakmak dini gerekçelerle yasak olduğundan o tehlikeli bölgeyi ateşe verip içindekilerle birlikte yok edemiyorlar.


Yu: Fakat dini gerekçeleri olmayan canavarlar insanlara saldırabiliyor.


Yurine: Gördüğün gibi insanlar benim kadar zeki değiller, ben olsam çoktan ormanı kül ederdim. Zaten neden bu konu hakkında konuşuyoruz ki? Canavar saldırılarının hedefi olmadığım sürece aptal insanlara ne olduğu umurumda değil.


Yu: Konuşmayı sen başlatmıştın. Her neyse, başkalarına ne olduğunu ben de pek umursamam.


Ya sen öleceksin ya da tanımadığın birisi, Yu Valarfin sorunun cevabını verirken hiç düşünmezdi. Tanımadığı birinin ölmesini, kim olursa olsun her zaman kendi ölümüne tercih eder ve son derece rahat bir vicdanla yaşamaya devam ederdi.


Ve muhtemelen, tanıdığı kişiye duyduğu sevginin boyutuna bağlı olarak kendi ölümü yerine tanıdığı kişinin ölümünü de tercih ederdi. Tabi bu sevginin boyutu küçükse geçerliydi ve elbette masum insanların ölmesini istemiyordu. Ama kendi canını diğerlerinin üstünde tutmak yaparken zorlanmayacağı bir şeydi.


Yine de kendi düşüncelerinin küçük bir çocuk tarafından dile getirilmesi kendisini biraz rahatsız hissettirmişti.


Yu: Bu arada kendinle çok fazla çeliştiğini sana daha önce söylemiş miydim?


Başka insanları küçük görüyor, umursamıyordu. Yu’yu kurtarmasının sebebi bile annesi uğrunaydı. Ama Marino Swann’ı kurtarmak için harekete geçmişti. Yurine hala Marino’yu, hatta Yu dahil herkesi kendisinden küçük görmeye devam ediyordu ama yine de Yu, onun insanları kurtarmak için harekete geçeceğini düşünüyordu.


“Bu çelişkinin nedeni yaşından kaynaklı olmalı, büyüdükçe düzelir. Küçükken ben de umursamaz ve havalı davranmaya çalışsam da aslında öyle değildim.”


Çocukken, çocuksu bir masumiyetle insanları umursadığı bir dönem olmuştu. Fakat bu dönem emo akımına denk geliyordu ve o sıralarda Yu insanları umursamayan kötü çocuk havasında takılmanın havalı olduğuna inanıyordu.


Neyse ki saçlarını uzatmasını engelleyen katı kurallar vardı ki emo olmayı başaramayınca kısa süre içerisinde bu hevesten vazgeçmişti. Sonraki dönemde ise liseye geçene kadar okula üç numara tıraşı ile giden, kendisi ve ablaları dışında kimseyi umursamayan ama egosunu tatmin etmek için sanki umursuyormuş gibi davranan başarılı bir örnek öğrenciye dönüşmüştü.


Bu dönemleri hatırlamak yüzünde bir tebessüme yol açtı. Ablalarını da alıp yetimhaneden kaçma planları yaptığı ve planlarını onlara anlattığında ne kadar tatlı olduğu söylenerek reddedildiği zamanlar, içlerinde bazen kötü anılar barındırsa da mutlu olmayı başarabildiği zamanlardı


“Emo ve rap özentisi dönemimdense okula üç numara saçla gittiğim dönemi tercih ederim.”


Sekiz yaşından sonra rap müzikten tiksinmeye başlamıştı. Ablalarının da müzik zevkinin değişmesinde etkisi olsa da bu çoğunlukla kendi tercihiydi.


Ergenliğe girdiğindeyse dinlediği müzikler yalnızca animelerde çalan müzikler olmuştu.


“Benim geçmişimi bir kenara bırakırsak, Yurine’nin diğer insanları kurtarmak istemesi tehlikeli bir durum.”


Gelecekte tekrar bir başkasını kurtarmayı deneyeceğinin garantisi yoktu. Marino’yu kurtarmasının tek sebebi olarak annesinin de tehlikedeki bir insanı kurtaracak olmasını göstermişti.


Tabi, gelecekte başkasını kurtarmayı denemeyeceğinin de garantisi yoktu. Yeniden, annesinin de böyle yapacağını söyleyerek kendini tehlikenin ortasına atabilir ve hiç tanımadıkları, hiç umursamadıkları bir insan uğruna savaşmaya başlayabilirlerdi.


Bunun ne kadar tehlikeli olduğundan bahsetmeye gerek yoktu. Marino’nun alacaklıları bir daha gözükmemişti ama gerçekten tehlikeli birine bulaşırlarsa işin sonu ölüme kadar gidebilirdi.


Ve kurtardıkları kişi aslında kurtarılmaya değmeyecek biri çıkarsa durum daha acı verici bir hal alırdı.


Yurine: Ne düşünüyorsun, aptal insan?


“Bakıyorum da baba ve kızı birbirlerinin düşüncelerini merak edecek kadar yakınlaşmış, ne kadar hoş.”


Yu: Redshapel’de kalacak mıyız yoksa direkt Büyücülük Akademisine mi gideceğiz, bunu düşünüyorum.


Redshapel’de de yapmaları gereken işler vardı ama işlerini Büyücülük Akademisinden döndükten sonra da yapabilirlerdi.


Yu: Şimdi yola çıkarsak vardığımızda akşam olacak.


Karar vermeden önce Yurine’nin de fikrini almak istedi.


Yu: Büyücülük Akademisinin yanında bir köy var. Orada konaklayacak bir yer ayarlarız ve sabah olduğunda Akademiye gideriz. Eğer geceyi burada geçirirsek yarın sabah yola çıkarız ve öğleden sonra ilerleyen saatlerde oraya varırız, ardından hızlıca kalacak bir yer ayarlayıp Akademiye gideriz.


Yu yol boyu gidilen süreyi Lucia’dan öğrenmişti. Aynı zamanda Lucia, Redshapel’de fazla zaman geçirmeden Akademiye gitmenin daha iyi olacağı önerisinde bulunmuştu. Yurine de aynı fikirdeydi.


Yurine: Şimdi gidelim, burası çirkin bir şehir.


Yu: Öyleyse sırada nasıl gideceğimizi öğrenmek var.


Yurine: Nasıl gideceğimizi bilmiyor musun?


Yu: Daha önce bu yolu kullandığından biliyorsundur diye düşündüm.


Yurine: Bizim kendi ulaşım aracımız vardı.


Yu: Nerede bıraktınız onu?


Yurine: Hatırlamıyorum.


Yu: Ne demek hatırlamıyorsun, satar para kazanırdık. Of ama Yurine…


İkisi de Akademiye nasıl gideceklerini bilmediklerinden yapacak tek şey birisine sormaktı. Yu gözüne en kibar gözüken insanı soru sormak için seçti.


???: Ne var- haa… Ne oldu?


“Kibar konuş benle sikmeyim belanı, hava deliği seni.”


Yu’nun yanında beyaz saçlı bir yarı insan görünce ses tonu hızlıca değişti ve kaba bir tona evrildi.


Yu: Urta’ya gitmek için bir aracı nereden bulabiliriz?


???: Git başkasına sor, nereden bileyim.


Yu: Söyle şunu da gidelim.


“İçlerinde en kibar gözükeni bile böyle bir lavuk çıktı, koduğumun kasabası.”


???: Git belediyenin orada bulursun bir yer.


Yu’nun validesini taradığımın çocuğu adını verdiği adamdan ayrılıp bir araç bulmak için sordukları kişinin parmağıyla gösterdiği yere, belediyeye doğru ilerlediler.


***


Yurine: Neden bu insanlarla yolculuk etmek zorundayız?


Yu: Ucuz olduğu için.


Bu dünyada dört ayaklı, komodo ejderine benzeyen devasa kertenkeleler, evcilleştirilmiş at boyutunda dinozorlar ve atlarla birlikte ulaşım için kullanılan üç farklı hayvan vardı.


Sürücü ile beraber on iki kişinin yolculuk ettiği vagonsa iki at tarafından çekiliyordu.


Dinozor ve dev kertenkeleler atlara kıyasla daha hızlı ve güçlüydü ama et ile beslendiklerinden bakımları pahalıydı ve onları kullanmak süreden kazanmalarını sağlasa da paradan kaybetmelerine sebep oluyordu. Bu nedenle atlar en popüler ulaşım hayvanıydı.


Yurine: Cimriliğin beni çıldırtacak.


Yu: Hiç cimri değilim, tutumluyum. Ayrıca hiçbir masraftan kaçınmayıp en pahalı han odasını tuttum.


Yurine: Bunu kendin için yaptın!


Yu: Bunun için üzgün değilim ama başka insanlarla aynı banyoyu kullanamam.


Diğer odalarda kalanlar ortak banyo ve tuvaletleri kullanıyordu. Yu Valarfin buna katlanamazdı. Okulun tuvaletinde dahi çişini pisuvarda yapmak yerine kabinin içinde yapmayı tercih ediyordu ve ortak banyo fikrinden tiksiniyordu. Başkalarının, güzel bir kadın olmadıkları müddetçe, vücudunu görmeyi istemiyordu ve kendi vücudunun görülmesinden de rahatsızlık duyuyordu.


Ortak banyo tam olarak böyle bir yerdi. İnsanların sırayla girip yıkandıkları yurt banyolarından farklı olarak kaldıkları hanın banyosu herkesin aynı anda girdiği tarzdaydı ve Yu neden böyle bir şey olduğuna anlam veremiyordu.


“Böyle kültürü sikeyim.”


Yu: Ayrıca sen de sayemde başkalarıyla aynı banyo ve tuvaleti kullanmaktan kurtuldun.


Bu arada karşılarında oturan kadın konuşmaya aniden dahil oldu.


???: Huzursuz bir çocuk, değil mi?


Gülümseyerek Yu ve Yurine ikilisine bakıyordu.


???: Adım Lylphia, tanıştığıma memnun oldum.


“Tam bir pussy magnetim ya, nasıl da tanışmak istiyor benimle. Ben de memnun oldum canım.”


Yu: Yu Valarfin ve Yurine Valarfin, memnun olduk.


Lylphia: Kardeş misiniz?


Yu: Kardeş diyebiliriz.


Resmi olarak babası olsa da bu Yurine'nin Yu ile birlikte kalması ve küçük bir payı olsa da iki altın için yapılan bir aldatmacaydı ve ne Yu’nun ne de Yurine’nin gözünde hükmü yoktu. Doğrusu Yu, Yurine’yi kızı olarak değil kız kardeşi olarak görüyordu.


Yu’nun cevabına karşılık Yurine gözlerini kapayıp dudaklarına ters V şeklini verdi.


Yu: Ah, nasıl yaptın o şekli?


Tam olarak bir V olmasa da mükemmel bir şekilde aşağıya doğru kıvrılmıştı, Yu şaşkınlıkla bakıyordu. Yu’nun tepkisine gülen Lylphia konuşmadan önce derin bir nefes aldı.


Lylphia: Urta’ya neden gidiyorsunuz?


İkili atkuyruğu, Yu saç tarzının isminin bu olduğunu düşünüyordu, şeklinde bağlanmış siyah saçları, yuvarlak yüzü ve turuncu gözleri olan, Yu’nun yirminin altında olduğunu düşündüğü kısa boylu bir kızdı.


Koyu kahverengi cüppesinin yan tarafında taşıdığı asa sayesinde büyücü olduğu anlaşılıyordu.


“Bir büyücüyse Yurine’nin kılıç perisi olduğunu anlama ihtimali yüksek. Dikkatli olma zamanı.”


Yurine’yi kimseye çaldırmak istemiyordu, karşılaştığı ve karşılaşacağı herkes Yu’nun şüphelerinden payını alacaktı.


Yu: Çözülmesi gereken meseleler var, dedektiflik gibi bir şey.


Lylphia: Böyle gizemli şeylere bayılırım! Anlatsana biraz, belki yardımım dokunur.


Yu: Hayır.


Bazı insanların aksine Yu’nun hayır diyebilme yeteneği vardı. Ve Yu hayır dediğinde bu hayır demekti. Lylphia’ya kendi meselelerinden bahsetmeyecekti.


Yüzü üzgün bir şekil alan kız bir süre sustuktan sonra konuşmayı kendisi sürdürmeye karar verdi.


Lylphia: Redshapel’deki son olayları duydunuz mu?


Yu: Redshapel Katili mi? İsmini duydum ama son olay olarak neyi kastettiğini bilmiyorum.


Lylphia: Bölgedeki zengin bir adamın malikanesine girmiş, üç kişiyi öldürmüş.


Yu’nun duymadığı bir olaydı. Zaten sadece Redshapel Katilinin cinayet tarzını ve faaliyet gösterdiği yerleri ayak üstü bir sohbetle öğrenmişti. İşlerin detayını bilmiyordu. Fakat duyma arzusunu bastıramadı.


Lylphia: Malikanenin sahibi, Richard Henry yıllardır evinin saldırıya uğrayacağı korkusuyla yaşıyormuş, bu yüzden tüm pencerelere çelik parmaklıklar taktırmış ve evin tüm girişlerini kale kapısı misali sağlamlaştırmış.


Yu: Ama yine de katil eve girmiş, öyle mi?


Lylphia: Eve girmiş, Richard Henry’i öldürüp duvara çivilemiş. Evin uşağı ve hizmetçisini de öldürmüş. Uşağın gözlerini oymuş ve içine para koymuş, ağzının içini de parayla doldurmuş. Son olarak da hizmetçiyi öldürmüş. Ama onun ölümü daha merhametliymiş, boğazını sıkarak öldürmüş ve malikanedeki güzel kıyafetleri ona giydirdikten sonra yere yatırmış. Birkaç gümüş ve altın para çaldıktan sonra da kaçıp gitmiş.


Arabanın içindeki diğer insanlar anlatılanlardan rahatsız olmuş gözüküyordu. Yu diğerlerini önemsemeden alışkanlığı üzerine kafasında bir senaryo üretti.


Yu: Katil daha önceden uşakla para karşılığı anlaşmış ve uşak onu içeriye almış. Önce uşağı öldürmüş ve anlaştıkları parayı gözlerini oyup oraya yerleştirmiş. Kendine sanatçı dediğine göre bu eserinde “Açgözlülüğü” vurgulamış olabilir.


Yu: Ardından sıra malikanenin sahibine gelmiş, odasına çıkmış ve onu öldürüp duvara çiviledikten sonra icra ettiği sanatın karşılığında cüzi bir miktar çalmış ve malikaneden gitmek için Richard’ın odasından dışarı çıkmış. 


Yu: Ne yazık ki duvara çivi çakmak gürültülü bir işlem ve sesleri duyan hizmetçi ne döndüğünü öğrenmek için kendi güvenli odasından ayrılıp patronunun odasına bakmaya gitmiş. O sırada da katil ile karşılaşmış ve talihsiz hizmetçi katilin o geceki son kurbanı olmuş.


Lylphia: WhOoAaA! Gerçekten böyle mi olmuş?


Yu: Bu kadar abartılı bir tepki vermene gerek yok, sadece kafamda oluşan senaryoyu anlattım. Olaylar esnasında neler döndüğünü bilmiyorum.


Lylphia: Yine de çok iyi bir çıkarım!


“Tabi ki, ben yaptım sonuçta,” diyerek göğsünü kabarttı.


Yurine: Sanki cinayeti çözdün, bu kadar götün kalkmasın.


Yu: Sana bu kaba kelimeleri kim öğretti?


Yolculuklarının ardından, planlanandan daha geç bir saatte akşamüstü Urta’ya ulaştılar. Yol boyunca konuşarak insanların kafasını şişiren, en sonunda da yolcuların kibarca susmasını rica ettiği Lylphia, Urta’dan yürüyerek Büyücülük Akademisine gitmek için gözden kayboldu. Yu ve Yurine de kendilerini buraya getiren sürücüye kalacakları bir yer bulup bulamayacaklarını sordu.


???: Burası küçük bir yer olduğundan kalabileceğiniz bir han yok. Ama köyün biraz ilerisinde küçük, kiralık evler var. Meydandaki kahveciye ödeme yapıp birine yerleşebilirsiniz.


Ve ardından meydandaki kahvehaneye gidip bir ev tuttular.


Easthelm adası üç bölgeden oluşuyor diyebilirdiniz. Karanlık Orman adı verilen ve balta girmemiş ormanlardan oluşan canavarların yaşadığı bölge dağlar ile insanların yaşam alanından ayrılıyordu. Adanın en güneyinde yer alan Büyücülük Akademisinin bulunduğu bölge ülkenin kalanına göre daha kuraktı ve bu boş bölge de insanların yaşadığı alandan dağlar ile ayrılıyordu.


Ama Urta Köyü hemen yanında küçük bir orman barındırıyordu. Tuttukları ev bir tepede, bu küçük ormanın hemen yanındaydı.


Burada Yu’yu huzursuz eden şey, yanlarında birkaç ev olsa bile o evlerin tamamen boş oluşuydu ve kendi evleri köyün en dışında, ormanla köy arasındaki sınırda yer alıyordu.


Ev demeye de bin şahit isterdi. Sadece iki oda vardı, hayır sadece bir oda vardı. Küçük, yırtılmış bir kilim ana holdeydi ve aynı yerde küçük bir yatak vardı. Yatağın biraz yanındaysa ne amaçla orada olduğu bilinmeyen evin küçük ve boş odası yer alıyordu.


Yu uykuya dalmadan önce tahta pencereleri kapatıp tahtadan kilidi de üzerlerine geçirdi. Aynısını kapı için de yaptı ve evin içindeki bir sandalyeyi kapının önüne koydu.


Yurine: Bu kadar önleme gerek var mı?


Yu: Evet.


Tekinsiz bir yerdi, ilk bakışta bunu anlayacak becerilere sahip olmayanlarsa doğal seçilim yoluyla elenirdi. Bu yüzden önlem alınmalıydı.


Yu: Duvar tarafına sen geç.


İlkel bir koruma içgüdüsüyle, kapıya yakın olan tarafta yatmaya gönüllü olan Yu’ydu.


Yurine: Seni iğrenç, sapık insan. Benim yakınımda uyumak için tek yataklı bir ev mi tuttun?


Yu: Bize bu evi ayarlayan kişi ben değildim, hadi geç şuraya. Sabah erken kalkacağız.


Dışarıdan yağmur sesi gelmeye başladığında onlar da yatağın üzerindeki ince battaniyeyi üzerlerine çekip uykuya daldı.


***


Yurine: Aptal insan, uyan, kime diyorum?


Yu: Sabah mı oldu?


Evin iki tahta penceresinin aralığından gün ışığı girmiyordu, hala geceydi. Dikkatini duyduğu su sesine verdiğinde yerlerin ıslak olduğunu gördü. Pencerelerden su sızıyordu.


Yurine: Sorun o değil, sesi dinle.


Yu: Hiçbir şey duyamıyorum.


Uykulu haliyle bir ses yakalamayı başaramıyordu. Yurine parmağını dudaklarına götürüp susmasını işaret ederek bekliyordu. Beklemesi sonuç verdi ve kulaklarına korkunç bir çığlık sesi geldi.


Yu: Bu ne lan?


Yu sesi yükselirken hemen kendi ağzını tuttu. Dışarıdan gelen çığlık bir kadına aitti, hemen arkasından bir adama ait yardım çığlığı yükseldi.


???: KİMSE YOK MU!?


Soru tekrarlandı, kadın tarafından ve adam tarafından. Seslerindeki deformasyon net bir şekilde fark ediliyordu. Kısa süre sonra erkeğin sesi iğrenç bir çığlık attıktan sonra kesildi, kadınsa daha da dehşete kapılmış bir şekilde bağırmaya devam ediyordu.


Yurine: Gidelim.


Yu: Nereye?


Yurine: Yardım etmeye ta-!!


Yurine bağırmak üzereydi ki Yu kızın ağzını kapattı.


Yu: Kimseye yardım etmiyoruz. Sabah olana kadar burada kalacak ve kılımızı kıpırdatmayacağız.


Kadının yardım çığlıkları devam ederken Yurine ağzındaki eli itmeyi deniyordu.


Yu: Beni dinle: bu saatte, tekinsiz bir bölgede, tehlikeli olma ihtimali yüksek olan bir ormana, özellikle canavarların olduğu ve ortalıkta katil söylentilerinin dolaştığı bir ortamda giren kişiler elbette aptal beyin genlerini gelecek nesillere aktarıp aptal çocuklar yetiştirmemeleri ve insan ırkına zarar vermemeleri için dünyanın gücü ile elenecekler. Bırak ölsünler.


Yurine bağırmaya çalışıyordu fakat Yu dikkat çekeceğinden korktuğu için elini onun ağzından çekemiyordu.


Yu: Eğer kısık sesle konuşacaksan, elimi çekeceğim.


Yurine başını sallayarak sessiz olacağını onayladı.


Yurine: İnsanları ölüme terk edemeyiz.


Yu: Biz öleceğimize başkaları ölsün, tartışma istemiyorum.


Yurine: Sen şeytanın gözlerini kızartırsın!


Yu: Bağırma dedim.


Çığlıklar bir süre daha devam ettikten sonra kesildi. Yurine sırtını döndükten sonra Yu da kendi yüzünü kapıya döndü. Ardından sabah olana kadar uyumadan yatakta bekledi.

-------------------------

20.02.2021 - 13:20 / Düzenlendi: 16.04.2021 - 23:21






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr