Cilt II - Bölüm 7: Gemi Yolculuğu

avatar
654 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 7: Gemi Yolculuğu


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 7: GEMİ YOLCULUĞU

Dün gece tüm vakitlerini mektup yazarak geçirmişlerdi.


Bir gecede yüz bin mektup yazmayı başaramamış olsalar da koca bir yığın biriktirmeyi başarmış ve bunun ödülü olarak bileklerindeki ağrıyı kazanmışlardı.


Yu: Neden ağrıyan yerlere şifa büyüsü yapmıyorsun ki, en fazla ne kadar manaya mal olabilir?


Yurine: Olay mana harcamakla ilgili olsaydı seni iyileştirmek için harcadığım tüm mananın boşa gittiğini söyleyebilirdin.


Yu: Bu acıttı.


Yurine, Yu’nun kalbini hiç düşünmeden böyle kaba bir şey söylemiş, Yu’nun yüzünün asılmasına sebep olmuştu.


Yurine: Ama bununla alakalı değil, büyü gibi üstün bir gücü boş işler için kullanamazsın, buna büyücünün prensibi denir. Ayrıca suç seni iyileştirmediğim için bana ait değil, birkaç adamla iş yapmaya çalışan o aptal insana ait.


Yu: Yaptığımız işin risklerinden ötürü Bay Swann doğal olarak yalnızca uzun süredir tanıdığı ve güvendiği birkaç çalışanını işin içine katmış. Biz dönene kadar ilk haftanın mektupları bitirebileceklerini söylüyor. 


Kelimeleri toplamak için biraz düşündükten sonra devam etti.


Yu: İlk iki haftanın mektuplarını yazıp dağıtmak işin en zor kısmı, ilerledikçe kolaylaşacak. Biz de bu zor kısımda faydamız olsun diye oraya gittiğimizde Redshapel’i inceleyeceğiz.


Amaçları mektupları dağıtacakları kişilerin konumlarını öğrenmekti. Gidecek mektuplar arasında belirli bir mesafe olması, mektupların karışık olarak değil de belirli bölgelere aynı mektupların düzenli bir şekilde dağıtılması ve hangi evlerin kapısına bırakılacağı ayrıntıları kararlaştırılmalı, not alınmalı ve sonraki dağıtım ona göre ayarlanmalıydı.


Eğer bu ayarlamalar yapılmazsa maç sonuçlarının yanlış olarak iletildiği insanlara tekrar mektup gönderebilirler ya da mektup sahipleri birbirlerine çok yakın olursa mektup konusu kısa süre içinde Rolderhelm’de yayılabilir ve insanların diğer yarısına farklı sonuçların gittiği öğrenilebilirdi.


“Eğer yirmi birinci yüzyılda olsaydık mail yoluyla halledebilirdik, tabi başarı şansı çok düşük, hatta sıfıra yakın olurdu.”


Mektupların gönderileceği konumlar ayarlandıktan sonra da sorunlar bitmiyordu. Bir gece içerisinde yüz bin mektup dağıtmak gibi bir amaçları vardı ve Bay Swann’ın çalışan sayısı bu görevin altından kalkacak kadar yüksek değildi.


Onlar da mektupların dağıtımını üç gece içerisinde halletmeye karar verdiler.


Bunun da kolay olduğu iddia edilmiyordu, gece içerisinde otuz üç bin üç yüz otuz üç mektup dağıtmaları gerekecekti ve toplam otuz kişi toplanıp mektupları dağıtmaya çıksa bir kişi bir gece içerisinde binden fazla evin kapısının altına mektupları bırakmalı ve bunu gizlice yapmalıydı.


“Yurine ve ben de gece mektup dağıtmaya çıkacağız, başka şansımız yok.”


Gizlilik son derece önem arz eden bir meseleydi ve birileri tarafından fark edilmek oyunlarını riske atabilirdi.


Yakalanma riskine karşı Marino Swann’ın çalışanlarından birisi rüşvet verme önerisinde bulundu. Fakat Bay Swann halihazırda sahip olduğu tüm para kaynağını kağıtlar ve mürekkep için harcadığından ve Yu’nun cebindeki para yalnızca kendisini idare etmeye yarayacağından rüşvet işi hayal olmuştu. Yaptıkları işi kimseye yakalanmadan halletmelilerdi.


Geriye kalan son sorunsa, geceleri köy ve kasabaların tehlikeli olabileceğiydi.


Rolderhelm şehri, her ne kadar gece yürürken birileri tarafından köşeye sıkıştırılıp dayak yeme veya gece yürürken çöken yolun ardından güzel bir kadın tarafından öldürülme ihtimaliniz olan bir yer olsa da, sıradan vatandaşlar için dünyadaki pek çok yere kıyasla daha güvenliydi.


Köy ve kasabalar ise şehir kadar huzurlu olmayabilirdi. Lucia’dan duyduğu birkaç hikaye katiller ve canavarlar barındırdığından şehrin dışına adımlarını attıkları vakit tehlikenin içerisine doğru ilerlediklerini düşünüyordu.


Yurine: Senin Redshapel’e gideceğini düşünmezdim.


Yu: İstediğimden değil, Büyücülük Akademisinin çevresinde herhangi bir liman bulunmadığından oraya gitmeden önce Redshapel limanına uğramak zorundayız. Sen de bunu biliyor olmalısın.


Büyücülük Akademisine daha önce uğradığı için ve aynı zamanda Rolderhelm’de de bulunduğu için Redshapel rotasını kullanmış olmalıydı.


Rotalarının dışında, Yurine’nin tehlikeden uzak durmak gerektiğini söyleyen Yu’ya neden böyle dediği de belliydi.


Yu: Redshapel Sanatçısı, böyle anılmak istiyordu sanırım.


Yurine: Redshapel Katili, geceleri dolaşıyor, insanları avlıyor.


Yurine, Rolderhelm'de yaygın olan bir tekerlemeyi söyleyerek cevap verdi.


Bu dünyanın insanlarında inanılmaz bir marjinal olma çabası vardı. Önce katil palyaçolar ve şimdi kendine sanatçı diyen bir başka katil. Yu onunla karşılaşmamayı ve mektup dağıtımı sırasında Bay Swann’ın çalışanlarının da karşılaşmamasını umut ediyordu.


Yu: Kurbanlarını kendi bakış açısından estetik bulduğu yöntemlerle öldürüyormuş, kimliği ortada olsa da hala bulunamamış.


Redshapel’in Katili, William Berry adında bir adamdı. En azından bir takma isim değilse, isminin bu olduğu söyleniyordu.


İsminin biliniyor olmasıysa katilin peşindeki dedektif, şövalye ya da maceracı -artık bu dünyada ne diyorlarsa- sayesinde değil, tamamen kendi tercihinden ötürüydü.


Ayrıca katilin ismi, daha önce William Berry adında bir adamın varlığı bilindiğinden dolayı biraz daha inandırıcılık kazanıyordu.


Willam, ticaretle uğraşan Berry ailesinin büyük oğluydu ve yüklü bir servetin mirasçısıydı. Birkaç yıl önceyse ortadan kaybolmuş ve onun kaybolduğu tarihte Redshapel cinayetleri olarak bilinen olay örgüsü başlamıştı. William Berry’nin şehirde de bir cinayeti bulunuyordu. İlk cinayetinde Rolderhelm'de yalnız başına yaşayan bir kadını öldürmüş, hemen ardından şövalyeler onu yakalamaya o kadar yaklaşmış ki William Berry korkusundan bir daha başkente ayak basamamıştı. Anlatılan hikaye buydu.


Yu: Redshapel olayları dışında, konuşmamız gereken daha önemli bir mesele var.


Güvertede, geminin kenarından uzak bir bölgede otururken karnını tutuyordu. Denizle arası iyi değildi ve kusmamak için derin nefes alıp verirken midesini kontrol altında tutmayı deniyordu.


Yurine: Ne konuşacağız?


Yu: Rie.


Annesinin isminin anılmasıyla beraber çoğu zaman takındığı kayıtsız yüz ifadesi ciddi bir hale büründü.


Yu: Neden Sigma Kulesine gitmek istiyordu? Almayı hedeflediği şey neydi?


Farklı öncelikleri olduğundan daha önce Sigma Kulesi, suikast, Rie ya da amaçları hakkında konuşmadılar.


Zaten Rie’nin ölümünün hemen ardından böyle şeyler hakkında konuşsalar ve intikam peşinde koşsalar dahi sonuç alamazlardı. Yapmaları gereken ilk şey para sorununu çözmekti.


Bir amaçları olmasının yanında doyurmaları gereken bir karınları da vardı. Başlarını sokmaları gereken bir yer bulmaları, açlıklarını yatıştırmaları, çıplak gezemeyecekleri için kıyafet almaları ve adalar ile ülkeler arası seyahatler edebilmek için para bulmaları gerekiyordu.


Belki on altın buradan Mora’ya gitmeye ve bir süre idare etmeye yeterdi ama Yu bunun tüm görevleri boyunca asla yeterli gelmeyeceğinin farkındaydı.


Hayır, hala kendisini adamamıştı. Bu işin sonunun olmadığını, yaptıklarının boşa kürek çekmek olduğunu ve Yurine’nin de bir süre sonra pes edeceğini düşünüyordu.


“Kesinlikle kötü birisiyim, davamıza inanmıyor ama yine de onu işlediğim suça bir bahane olarak gösteriyorum.”


Yaptığı şeyin altındaki mantık şu şekildeydi: Büyücülük Akademisinde yapmamız gereken işi nasıl yapacağımızı öğreneceğiz, zengin olunca Rolderhelm’den kaçacağız ardından Mora’ya giderek Rie’nin cinayeti ve geri getirilmesi ile ilgili işlerle ilgileneceğiz.


Bunun için bir ekip toplaması gerekebilirdi ve bir ekibi toplamak için paraya ihtiyaçları vardı. En azından Yu, çelişen vicdanını rahatlatmak için bu bahaneyi kullanıyordu.


Yu’nun sorgulamasına gelince, Rie’nin Sigma Kulesindeki amacını öğrenmek önemliydi, ne yazık ki Rie bunu Sigma Kulesine giderken kendisine söylememişti ve Yurine de istese bile söyleyemeyecekti.


Yurine: Bilmiyorum, bana da söylemedi.


Yu: Kendi kızına bile mi? Hayır, bekle.


Yurine üç yaşındaydı ve Rie’nin gözünde küçük bir çocuktu. Yu’nun gözünde de küçük bir çocuktu elbet, fakat Yurine için teknik olarak Yu’nun iş vereni diyebileceğiniz için onunla planlarını paylaşmakta bir sakınca görmüyordu.


Yu: Sherlock Holmes keşke burada olup bu işi benim yerime çözseydi, eminim onun için zevkli bir macera olurdu.


Yurine: Bu iş zevkli ya da eğlenceli değil, ne dediğine dikkat et.


Kendi dünyasına ait bir karakteri açıklamakla uğraşmak istemedi. Eğer Yurine onun farklı bir dünyadan geldiğine ikna olur ve dünyası hakkında soru yağmuruna tutarsa tabi ki ona anlatırdı ama şimdi konu farklıydı.


Bu yüzden “özür dilerim,” diyerek devam etti.


Yu: Sence oraya neden gitmiş olabilir?


Yurine bir fikrinin olmadığını belirterek kafasını salladı.


Yu: Sana hiç o palyaçolardan bahsetti mi? Bana Rie sanki onları tanıyormuş gibi geldi.


Yurine: Bilmiyorum, onlar hakkında hiçbir şey söylemedi.


Düşünmek için güvertede uzanıp mavi gökyüzünü seyretmeye başladı.


Hiçbir ip ucu olmayan bir cinayet. En azından olayın tahlisiz bir karşılaşma değil de cinayet olduğunu biliyorlardı. Bu bilginin dışındaysa bildikleri hiçbir şey yoktu, olay yeri küle döndüğü için gidip ip ucu da arayamazlardı.


Yu: Belki bir harita oluşturmak yardımcı olur.


Terziye para vermek istemediğinden kendi elleriyle, beceriksiz ve çirkin bir şekilde fakat nasıl olduysa aşırı sağlam olarak diktiği çantasından Rolderhelm’de üretilmiş bir günlük, kalem ve kavanoz çıkarttı. Kavanozun kapağını açtı ve kalemi içerisindeki mürekkebe batırıp yazmaya başladı.


Yu: “Rie, Sigma Kulesinde palyaço kostümü giyen Neşe ve Keder isminde iki katil tarafından öldürüldü. Olay esnasında kule palyaçoların kundağı yüzünden yanıyordu ve muhtemelen yine palyaçolar sayesinde içeride bizden başkası yoktu.”


Sigma Kulesi hakkında duydukları şeylerden bir tanesi orada olanların küle dönmüş kalıntılarının bulunduğuydu. Yangın sırasında kendilerinden başka birine ait bir ize rastlamadıkları için muhtemelen onlar oraya varmadan önce öldürülmüşlerdi.


Yu: “Sigma Kulesine açıklanmayan bir nedenden ötürü gizli girilmesi gerekiyordu. Bu sebeple Rie kanalizasyondan gitmeyi tercih etti. Kanalizasyon sisteminde hareket ederken bir canavarın saldırısına uğradı.”


Yu: “Hem canavar, hem de kulede olanlar düşünüldüğünde birileri cinayeti kesin olarak planlamış ve Rie’nin öldüğünden emin olmak istemiş.”


Midesi bulanırken yazı yazmak biraz zor olsa da başarmış ve Yurine’ye sıradaki sorusunu sormuştu.


Yu: Rie’nin elinde bir harita vardı, o haritayı nereden buldu?


Yurine: Haritayı ona Salery vermişti, sanırım.


Tanıdık olmayan bir isim duymasıyla sonunda yeni bir bilgi edinmenin mutluluğuna ulaştı.


Yu: Bana şu Bay Salery’den bahset, kim o?


Yurine: Büyücülük Akademisinde bir öğretmen. Annemin söylediğinde göre ona Sigma Kulesinden bahseden ve haritayı veren oydu ama detayları bilmiyorum, benim yanımda konuşulan şeyler değildi.


Yu: Öyleyse birinci şüphelimiz o, not edelim. Tam ismi neydi?


Yurine: Bilmiyorum.


“Büyücülük Akademisi Öğretmeni Bay Salery, Rie’ye kanalizasyon sisteminden bahsetti ve sistemin haritasını verdi.”


Yu: Çok güzel yazıyorum ya, bilgisayar çıktısı gibi.


Yu: Fakat hemen el atmazsan başka şeyler çıkacak.


Hızlıca elindekileri bırakıp koştu ve kafasını güverteden dışarıya çıkarttı.


Yurine: Boş bir şeyi iyileştirmekle uğraşmayacağım, kus gitsin.


İstemeden de olsa Yurine’nin dediğini yapan Yu midesindekileri denize boşalttı. Ağzında kalan tattan kurtulabilmek için tükürürken sızlanıyordu.


Yu: Kusmuğun tadı gitmiyor ki…


Hemen ardından ikinci posta geldi, balıklı kusmuk denize dökülürken üzerinde hissettiği güvertedeki diğer birkaç kişiye ait bakışın rahatsızlığıyla kafasını kaldırdı.


Yu: Denizden nefret ediyorum, balıklardan da.


Eğer seçme şansı elde ederse, deniz ürünleri tüketmekten bir süre uzak durmak istiyordu.


Yurine: Burada yaşadığımız sürece bolca balık göreceğiz.


Çantasındaki şişeden aldığı suyla ağzını birkaç kez çalkalayıp tekrar denize tükürdü. Kusmuğun tadı onda tekrar kusma isteği uyandırıyordu.


Yu: Normalde insanlar ellerinin altında kanalizasyon sistemine ait haritalar bulundurmazlar. Salery denen herif ilk şüphelimiz.


Yu neden bir öğretmenin Rie’yi öldürmek isteyeceğini düşünüyordu.


Rie’yi öldürmek istiyorsa bunu yapmanın daha pek çok yolu olmalıydı. Rie'yi öldürmek istiyorsa eğer, neden önce bir canavar yakalayıp onun üzerine salar ve ardından tuttuğu palyaçolara Sigma Kulesini yaktırırdı ki?


“Sigma Kulesinin yakılmasının sebebi Büyücülük Akademisi ile yarışamaması için miydi?”


Yu’nun aklından geçen ilk şey buydu. Büyücülük Akademisinden biri, aynı zamanda bir eğitim kurumu olan bir başka yeri yok ediyorsa pek çok insanın aklına da bu gelirdi.


“Aşk cinayeti olabilir mi? Belki aldatılma yahut reddedilme söz konusudur. Hayır, bu da pek mümkün gözükmüyor.”


Öğretmen dendiğinde Yu’nun aklına kendi öğretmenlerinden yola çıkarak kırklı yaşlardaki seyrek saçlı adamlar geliyordu. Rie, muhtemelen yirmilerin başlarındaki genç bir kız bu adamlarla aldatma meselesi söz konusu olacak kadar yakınlaşmazdı.


“Yani, beni bile görmezden gelebildiyse bu imkansız. Geriye daha muhtemel bir seçenek olarak reddedilme kalıyor.”


Fakat sırf birisi sizi reddetti diye onu canavar yerleştirdiğiniz bir kanalizasyona gönderip ardından da “ya kurtulursa?” diyerek varmak istediği yere suikastçılar koymazdınız.


“Söylemesi acı verici fakat reddedilme olaylarından doğan şiddet genelde bıçak ya da tabanca, öldürme niyetinden çok acı verme niyeti varsa da kezzapla bitiyor, Rie’nin başına gelenler reddedilmeden kaynaklı olamaz.”


Yurine: Eğer o, Salery ise…


Yumruklarını sıkmış, dudaklarını ısırarak kızaran gözleri ile Yu’ya bakmıştı.


Yurine: Ben Salery’yi öldüreceğim. Hayır, cinayeti planlayanın o olmasına bile gerek yok, bu işte payı var ve onu öldüreceğim.


Yu: Sakin ol şampiyon.


Yurine: BANA SAKİN OLMAMI SÖYLEME!


Güvertenin üzerindeki insanların gözleri ikiliye çevrilmişti. Yu “önünüze dönün” diyerek rahatsızlığını belli etti.


Yu: Sakin ol, aptal. Olayların arka yüzünü öğrenmeden önce saldırgan tavırlar sergileme. Özellikle Salery ile karşılaştığımızda o her zamanki kayıtsız ifadeni takınsan iyi edersin.


Salery intikam amacı ile geldiklerini düşünmemeliydi. Tamam, bunu düşünmesini engellemek zor olabilirdi ama Yurine’nin öldürme niyetini fark ettiğinde işler sarpa sarabilirdi.


Kaldı ki Yurine Yu’ya göre güçlü olsa da Salery’nin gücünün Yurine’nin gücünden daha yüksek olması ihtimali vardı. Özellikle adı “Büyücülük Akademisi” olan bir okulda öğretmen olabiliyorsa yüksek bir büyü gücüne sahip olmalıydı.


“Bir katil nasıl hareketler sergiler acaba? Salery’nin hal ve hareketlerini incelemek bize yol gösterebilir.”


Televizyonda izlediği cinayet programları, Sherlock Holmes kitapları ve Suç ve Ceza dışında elinde polisiyeye ve cinayetlere dair fazla bir bilgi yoktu. Ve kendisini Raskolnikov gibi de hissetmiyordu. Raskolnikov da birisini öldürmüştü, Yu da birisini öldürmüştü. Sigma Kulesinde, rakibi öldükten sonra bile vahşice elindeki tırpanı ona saplamaya devam etmişti.


Bunun sebebi cinayetin altında yatan motivasyonlardı. En başında Yu, bunu bir cinayet olarak adlandırmıyordu bile. Yaptığı şeye meşru müdafaa diyordu.


Raskolnikov’un eyleminin altında yatan sebep paraydı. Yu’nun eyleminin altındaki sebepse hayatta kalmaktı.


Keder’in ölümünden sonra yaptığının üzerine düşünmüş, başlarda yanlış olup olmadığını, etkisiz hale getirebilir miydi yoksa getiremez miydi diye sorgulamış ama sonra doğru şeyi yaptığını ve bu konuda hiç suçluluk hissetmediğini kendine itiraf etmişti.


Peki Salery, cinayetin arkasındaki isimse suçluluk hissediyor muydu? Onun psikolojisini yorumlamayı deneyecek Yu’nun aklındaki soru buydu.


Herhangi birisi, herhangi bir nedenden ötürü birini öldürdüğünde suçluluk hissedebilirdi. Fakat bir psikopat, psikolojik sorunların pençesindeki bir sadist, aynı suçluluğu hisseder miydi?


Cevabın hayır olduğunu düşünüyordu. Salery, Rie’nin ölümüne sebep olmuş olabilirdi ve belki de yaptığının doğru şey olduğuna inanıyor, kendini kanunlardan ve toplumun genel ahlak kurallarından üstün görüyordu.


Belki de Salery, Rie’nin öldüğünden emin değildi ve kendisini diken üstünde hissediyordu. Yurine, yani Salery’ye göre Neko, Rie olmadan karşısına çıktığında rahatlayacaktı. Eğer Yu bir rahatlık hissederse, Salery üzerindeki şüphelerini yoğunlaştırırdı.


Cinayetin rekabet ya da farklı olaylardan doğan kin gibi diğer muhtemel sebeplerini de gözden geçiren Yu, Salery’nin olsa olsa en fazla bir maşa olabileceğini düşünüyordu.


“Hiçbir salağın, birini öldürmek için bu kadar kargaşa çıkaracağını zannetmiyorum.”


Yu: Olay Salery’den çıkıp Mora’ya kadar uzanabilir.


Rie ve Yurine, Mora’da da bağları olduğunu söylemişti. Salery için mantıklı bir motivasyon bulamayan Yu’nun aklına gelen buydu ve eğer suçlu Mora’daysa işleri epey bir zorlaşacaktı.


Yu: Bana Mora’da ne yaptığınızdan bahset.


Mora birkaç yıldır iç savaşla kanayan fakir bir ülkeydi.


Aslında yıllar öncesine gidildiğinde ticaret, tarım ve madenler sayesinde dünyanın gözünü Mora’nın üzerindeydi. Fakat bu hikayenin bir aması vardı, ülkenin kralı öldüğünde ve yerine ülkenin enteresan gelenekleri doğrultusunda farklı bir kral geldiğinde karışıklıklar çıkmaya başladı.


Hayır, karışıklıklar bundan önce de vardı. Yeni kral sadece düzelteyim derken eline yüzüne bulaştırdı.


Mora Krallığı ya da ülkeyi yönetenlerin anmayı sevdiği isimle Yıldızların Mora Krallığı, Zodya dininin yönettiği ve kralın yalnızca temsilci olarak görevde bulunduğu bir ülkeydi.


Zodya dini ise Andromeda Pontifeksi tarafından yönetilen, Fırtına Tanrısı Azer’e tapan ve bir zamanlar altında otuz farklı kilise bulunduran bir yapılanmaydı.


Ayrıca Yu’nun da bir şekilde ilişkili olduğu lütuflar Azer tarafından yaratılmıştı.


“Yalnızca takvim ve burçlar değil, Andromeda ismini duymak da bana benim gibi insanların olduğunu gösteriyor. Fakat Zodya’nın yüzlerce yıllık bir tarihi var, yüz yıllar önce dünyada Andromeda ismi biliniyor muydu?”


Her çocuk gibi bir zamanlar o da astronot olmayı hayal etmiş ve uzaya merak salmıştı ama bu merak gök cisimlerini araştırmaktan öte Yıldız Savaşlarını izlemeyi kapsıyordu.


Biraz büyüdükten sonra daha gerçekçi hayaller kurmaya başlamış ve arada sırada denk gelen YouTube videoları dışında uzay olaylarıyla ilgilenmemişti.


İlgilense bile, Andromeda isminin tarihinin nereye kadar uzandığını bilebileceğini zannetmiyordu. Ayrıca buradaki insanlar Yu ile aynı dili konuşuyordu ve Zodya dininin beş yüz yıla yakın bir süre önce ortaya çıktığı biliniyordu.


Yu, elindeki bilgilere bakarak beş yüz yıl önce dilin adı aynı olsa bile pek çok farklılık barındıracağını biliyor, beş yüz yıl önce gelen birinin kendi bilgilerini aktarmasının zor olduğunu düşünüyordu.


“Belki de buradaki zaman, dünyaya kıyasla daha yavaş akıyordur.”


Bin beş yüz yılında yaşayan birine tarihi sorsaydınız ne cevap verirdi? Bin beş yüz yılında yaşamış birisi, bir galaksinin ismini nereden bilebilirdi? Yu’ya göre mantıklı olacak cevap, Yu’dan önce gelenlerin de iki binli yıllarda gelmiş olduklarıydı.


Yu istemsiz de olsa kendi dünyasında zamanın yavaş aktığı varsayımı yüzünden oraya geri dönme ihtimalinin var olduğu korkusuna kapılmıştı.


"Eğer bu bir rüyaysa, umarım kimse beni uyandırmaz."


Her iki dünyada da canı yanmıştı, orada duygusal olarak ve burada fiziksel olarak. Ama burada kendi dünyasının aksine umut görebiliyordu. İşte bu, Yu’nun bir komada olsa dahi uyanmak istememesini sağlıyordu.


Yu: Mutluluğu bulabileceğim bir yer, burası mı?


Daldığı düşüncelerden Yurine’nin sesi ile uyandı.


Yurine: Kendi kendine ne geveliyorsun?


Yu: Cevap vermen o kadar uzun sürdü ki düşüncelere daldım.


Yurine: Söyleyeceklerimi kafamda toparlıyordum.


Yurine: Tanrılar canlıları yaratırken güçlerinin yarısını yarattıklarına bahşettiler. Bu olay tanrılar arasında alınmış bir kuraldı ve her tanrının kurala uyması gerekiyordu.


Yurine’nin bilgilendirmesi başladığında Yu onunla göz kontağı kurdu ve kızın ağzından çıkanları zihnine kazımaya başladı.


Yurine: Bazı tanrılar çok fazla canlı yarattı ve güçlerini onlara eşit bir şekilde paylaştırmaları gerektiğinden yaratılan canlıların sayısından ötürü her birinin payına çok az miktarda güç düştü. İnsanları örnek olarak verebiliriz.


Yurine: Mesela elfler, pek çok farklı türde olsalar da Doğa Tanrıçası onları az sayıda yarattı. Tanrıça güçlerinin yarısını onlar üzerinde paylaştırdığında sayıları az olduğundan her birinin payına fazla miktarda güç düştü. Elflerin insanlardan daha uzun yaşaması da, büyüde daha güçlü olması da bu yüzden.


Yurine: Azer ise yalnızca iki tane dişi yarattı. Onlara Fırtına’nın Çocukları dedi ve onlarla evlendi. Azer güçlerinin yarısını yarattığı iki dişi ile paylaştırdığı için dişiler, yarı tanrı gücünde, yaratılan en güçlü varlıklar oldular ve ikisi birleştiklerinde bir tanrıyı devirecek güce ulaştılar.


Yurine: Tanrılar, Azer’i ve karılarını bir tehdit olarak gördü ve birleşerek onları Göklerdeki Krallıktan, yani cennetten kovdular.


Yurine: Azer yapılanın haksızlık olduğunu söyledi. Azer’e göre yaptığı kurallara karşı değildi ama tanrılar onu dinlemediler. Azer de intikam yemini etti ve tanrıların güçlerini dahi aşacak lütuflar yaratmaya başladı. Amacı lütufları kendi soyuna vermekti ama işler beklendiği gibi gitmedi ve bir noktada Zodya Kilisesi kuruldu.


Yu: Azer’in yaptığı bana da herhangi bir muhtemel kurala karşı değilmiş gibi geldi.


Yurine’nin hikayesini dinledikten sonra söylediği ilk şey bu oldu. Şu anda Yu’nun gözünde Azer mağdurdu.


Yurine: Tanrıların korkusu Zodya dini tarafından anlatılan hikaye. Diğer dinler farklı hikayeler anlatıyor.


Yurine: Azer’in günahı tanrılara tehdit olacak bir güç yaratmak değildi, onun günahı ne tanrıların ne de insanların tolerans gösterebileceği bir şeydi. Tanrılar kendi yarattıklarını çocukları olarak gördü fakat Azer, yarattıklarına Fırtına’nın Çocukları dedikten sonra onlarla evlendi.


Yurine: Tanrılar insanların kendi kanı ile evlenmesine kesinlikle karşıdır ve Zodya’nın egemen olduğu Mora dışında her ülkede kendi kanından biriyle evlenmek, uzaktan akraban dahi olsa yasaktır. Eğer bir ilişki keşfedilirse insanlar taşlanırlar. Hatta kiliselerin çok iyi kayıt tuttuğu bazı yerlerde insanlar evlenecekleri zaman yedi kuşak öncesine kadar araştırırlar ve bir akrabalık varsa evlenmeleri yasaklanır. Bu kuralın geçerli olmadığı tek yer Zodya’nın egemen olduğu ülke olunca kulağa daha inandırıcı geliyor.


“Demek ki olaylara tek pencereden bakınca yanılabiliyormuşuz, artık Azer’i mağdur olarak görmüyorum.”


Yurine Azer ile ilgili hikayeyi bitirdikten sonra asıl konuya geri döndü.


Yurine: Zamanında Zodya Dini otuz lütuf için otuz kiliseye ve otuz kardinale sahipti. Ama zamanla kardinallerin sayısı azaldı. Azer dışındaki tüm tanrıları reddeden kilise, kardinaller arasında seçilen bir Yüce Pontifeks tarafından yönetiliyor. Benim annem, Başak Kardinaliydi.


Yu: Eğer Rie milyonlar tarafından takip edilen büyük bir dinin temsilcisi ise ölümü büyük yankı uyandıracak.


“Ayrıca bu, cinayetin arkasındakinin Salery olma ihtimalini azaltıyor. Salery muhtemelen yalnızca maşaydı.”


Yurine: Ne yazık ki Başak Kilisesi popüler bir kilise değil. Elli kadar takipçiye sahip ve takipçilerin çoğu da kiliseyi önemsemiyor. Zaten Başak Kilisesi olarak bilinen organizasyonun merkezi olan Başak Katedrali de büyük bir yer değil.


Yu: Yine de Zodya dininin bir temsilcisi, yapılan şey küçük bir iş değil.


Yurine: Mora’da büyük bir karışıklık varken kimsenin umursayacağını zannetmiyorum.


Annesinin ölümünün kimsenin umurunda olmayacak olması ve bunun farkındalığının Yurine’ye acı verdiği yüzünden okunuyordu.


Yu: Cinayetin arkasındaki sebep Salery’yi aşıp Mora’ya kadar uzanıyor olmalı, tabi böyle olmama ihtimali de var.


Salery ile tanıştıktan sonra işlerin daha da netleşmesini umuyordu.


Yu: Rie, Başak Kardinali ve Başak Lütufuna sahip, peki Avcı Lütufu ne alaka?


Yurine: Ustası Natalia'yı öldürdükten sonra almış.


Yu: ...


Rie’nin gerçekleştirdiği eylem için haklı bir nedeni olup olmadığını bilmese de duyması hoş değildi.


Yu: Ustası Avcı Kardinali ise, büyük bir sorun olmamış mıdır?


Yurine: Eskiden otuz kardinal vardı ama bu sayı iki yüz yıl sonra on üçe düştü, ondan sonra gelen yüzyıllar içindeyse kardinallerin sayısı bir elin parmağının sayısına düştü. Annem, Başak Kilisesini üç yüz yılın ardından tekrar kurdu.


Yurine: Kardinallerin sayısının düşmesindeki en büyük neden Lütufların genellikle kadınlardayken kullanılabilir olması ve Lütuf sahibi olan kadınların saçlarının beyazlamasından ötürü oluşan cadı algısı. Şu an üç kardinal ve bir pontifeks var ve hepsi de erkek. Çünkü Lütuflar onların vücut kıllarının beyazlamasını sağlamıyor ve cadı olarak anılmıyorlar. Bence de saçma ama böyle.


Öğrenmek istediği bir sürü şey vardı ve Mora hakkında daha fazla konuşmaları gerekiyordu. Ama gemilerinin Redshapel Limanına yaklaşmaları ile beraber konuşmalarına daha sonra devam etme kararı aldılar.

 -------------------------

Birinci ciltte Rie herhangi bir tarikatla ilişkileri olmadığını söylüyordu fakat bu hatalı oldu. Daha sonra birinci ciltteki hataları gözden geçirirken düzenleyeceğim. Doğrusu burada da yazdığı gibi, Rie'nin Başak Kardinali olması şeklinde.

Okuduğunuz için teşekkürler.

17.02.2021 - 00:03 / Düzenlendi: 15.04.2021 - 23:42 / Düzenlendi: 14.07.2021 - 16:37






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr