CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI
BÖLÜM 6: YOLCULUKTAN HEMEN ÖNCESİ
???: Baaay… Larren, değil mi? Evet, evet, Bay Larren. Kendimi tanıtmama izin verin, ismim Ryuta Yong, tanıştığımıza çoook memnun oldum.
Patrick Larren, arenadaki maçlarda yer alan Deniz Canavarları isimli takımın sahibi, tuhaf bir şekilde konuşan adamın amacını anlamaya çalışıyordu.
Görünüşüne baktığınız zaman ilk başta onun maskot olmaya gelmiş biri olduğunu düşünebilirdiniz, sarı ve mavi renkte kıyafetler giymiş, yüzü boyadan ötürü bembeyaz olan, saçları ve dudakları mora boyanmış tuhaf görünüşlü adamın başka amacı olamazdı.
Yani, ilk görüşte aklınıza gelen şey bu olurdu. Fakat bu adam maskot olsa dahi insanları eğlendirmeyi başaramazdı. Aksine yüzündeki kötücül gülümsemesiyle gelen çocukları korkutacağı barizdi.
Ryuta: Oturabiliriz, hiç sorun yok.
Gülümsemeyi hiç kesmeyen Ryuta, izin beklemeden oturmuş ve rahat bir pozisyon almıştı. Palyaçonun mor gözleri, bir an olsun Patrick Larren’ın gözlerinden ayrılmıyordu.
Patrick: Ne için gelmiştiniz?
Ryuta: Ne için mi gelmiştim? İkimizin de yararına olacak biiiiiiiiir! İş teklifi için, tabi ki.
Böyle tuhaf bir şekilde konuşmak nedense hoşuna gitmişti, kelimeleri uzatmanın bu kadar zevkli olacağını hiç tahmin etmezdi.
Patrick: Lütfen zamanımı boşa harcamayın, ne söyleyecekseniz söyleyin.
Ryuta: Neeeeee kadaaaaaar nahooşşş…. Ben böyle kibar bir şekilde yaklaşırken size, ne için böyle kaba bir tavra büründünüz? Sanki değersiz biriymişim gibi davranıyorsunuz baaana…
Üzüldüğünü göstermek için dudaklarını büzmüş, sesini alçaltmış ve gözlerini yere indirmişti. Hemen ardından kıkırdayarak kendini toparlayıp gülümsemesini geri kazandı.
Ryuta: Lütfen, lütfen yargılamayın beni dış görünüşüm ile. Size kazandıracaklarımın ardından siz de duyacaksınız bu mütevazı iş adamına saygı.
Patrick: Ryuta isimli bir iş adamını hiç duymamıştım, oysa Rolderhelm’de pek çok tanıdığım vardır.
Ryuta: Aman aman… Ben buraya gelmeden önce duyabilseydiniz adımı, işimde hiç iyi olmadığımı söylerlerdi bana. Gölgelerin arasından sinsice yürütmek işini yeterde artar bu palyaçoya.
Patrick’in karşısındaki adam hakkında düşünceleri bir türlü netleşmiyordu. İlk başta sadece bir soytarı olduğunu düşünürken şimdiyse tehlikeli bir organizasyonun parçası olarak görüyordu.
Ryuta: Pek çok farklı yatırımım olsa da spor alanında da birkaç yatırımım olmasını istiyorum, anlarsınız, işler böyle büyür.
Mekan sanki kendisine aitmiş gibi rahat bir tavır sergiliyordu.
Ryuta: Takımınızın kööötü bir durumda olduğuna daaair bazı duyumlar aldım. Bir yardımsever olduuuğuuumdan hemen koşup yardım edeyim, yeeeni arkadaşlar eeedineyim, dedim.
Deniz Canavarlarının kötü bir durumda olduğu doğruydu, bu öğrenmek için çaba harcamanızı gerektiren bir bilgi değildi.
İlkbahar ve yaz sezonunda kötü bir performans göstermişler, rezalet denebilecek birkaç olayla taraftar kitlelerinin büyük bölümünü kaybetmişlerdi. Son umutları, Rolderhelm Prensliği’nin yüzüncü yılı şerefine düzenlenecek Ekim turnuvasıydı.
Ryuta: Diyorum ki, size şans getireyim ve maçları bir bir kazanmanızı sağlayayım. Böyle bir şey olsa, Deniz Canaaavarlarının da işine gelmez miydi?
Patrick: Kazanmak için elimizden geleni yapıyoruz. Hile hurdaya ihtiyac-
Ryuta: Durun, durun, karar vermeyin hemen, önce dinleyin diyeceklerimi.
Palyaço elini kaldırmış, karşısındaki adamı aniden susturmuştu.
Ryuta: Kendinizi kandırmayın, bazı şeylerin çok çalışarak dahi başarılamayacağını siz de biliyor olmalısınız.
Patrick: Ne demek istiyorsun?
Ryuta: Jüüüri ve haaakemler ile anlaşacak, kimse anlamadan kazanmanızı saaağlayacağım. Elbette bunun için ödül, bilet ve bahis gelirlerinden ilk maç beş, ikinci maç on ve üçüncü maçta da yüzde yirmilik bir oran talep etmek istiyooorum.
Patrick gülerken Ryuta devam etti.
Ryuta: Ve kendi payımı maç bittikten sonra alırım. Yaaani, önceden para alıp daha sonra kaçacağımı düşünmenize hiiiç ama hiiiç gerek yok.
Patrick: Böyle bir şeyi kabul edeceğimi mi düşündün? Bu duyulursa eğer-
Ryuta: Duyulmayacağını garanti ederim, ayrıca duyulsa da duyulmasa da bu sezonu da kaybederseniz takımınız iflaaasın eşiiiğiiine gelecek ve belki de iflas edecek, haksız mıyım?
Ryuta, Patrick Larren'in gözlerine bakmaya devam ederken Patrick yutkundu.
Ryuta: Söylediğim gibi, kendinizi kandırmayın, Bay Larren, harika bir teklif olduğunu biliyooorsunuz…
Patrick derin bir nefes alırken arkasına yaslandı, Ryuta cevabının olumlu olacağından emindi. Elbette önce pazarlık yapmayı deneyecekti, Ryuta da yüzde yirminin çok büyük bir oran olduğunu biliyordu.
Patrick: Oranlar çok fazla. Yarı yarıya yapsak nasıl olur? Yüzde iki buçuk, beş ve yedi buçuk.
Ryuta: Yüzde yirmiden yedi buçuğa mı? İsteeerseniz para ödemek yerine bana yemek ısmarlayın, arada pek faaark göremiyorum.
Patrick: Zaten kazanacağımız para belli, yüzde yirminin ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Siz de pazarlık yapabilmek için o kadar yüksek söylemişsinizdir zaten.
Ryuta: Baaay Larren ne kadar da zeki… İlk maç üç, ikinci maç yedi ve üçüncü maçı da on dört olarak ayarlayalım o zaaaman, ne dersiniz?
Patrick: On olsa… olmaz mı?
Ryuta, gülümseyerek başını iki yana salladı ve hayır dedi, daha fazla pazarlık yapılmayacaktı.
Patrick: Peki jüriler ve hakemleri nasıl ikna etmeyi planlıyorsunuz? Bu anlaşmanın dışarıya sızmayacağını nasıl garanti edeceksiniz?
Ryuta: Jüriler ve hakemleri ikna etmek işin beni ilgilendiren kısmı ve konu anlaşmanın güvenliğini garanti etmeye geldiğindeyse, bunu yapacağız.
Palyaço, beyaz eldivenini çıkardı ve bir ışık küresi avucunun içinde belirdi. Küre hala avucundayken elini Patrick Larren’e uzattı.
Ryuta: Mürekkep ile değil büyü ile yapacağız sözleşmemizi. Eğer ben sizi kandırırsam benim ruhum, siz beni kandırırsanız sizin ruhunuz zarar görecek. İşte böyle garanti vereceğiz birbirimize. Üstelik bu sayede yazılı anlaşmayı alıp halka açmayacağımdan da emin olabilirsiniz, değil miii?
Patrick, yutkundu ve yapmak üzere olduğu şeyi tekrar düşündü. Büyü ile arası olmadığından pek bilmiyordu ama çocukken dinlediği hikayelerde büyücülerin yaptığı sözleşmeleri duymuştu. Eğer palyaço dediğini yaparsa ve hak ettiği parayı alamazsa ruhuna kazınan bu sözleşme Patrick’in canını alabilirdi.
Patrick: Eğer siz kendi şartlarınızı yerine getirirseniz, ben de kendi şartlarımı yerine getireceğim.
Dedi ve Ryuta’nın elini sıkarak anlaşmayı kabul etti.
***
Yurine: Sana yakışmıştı, ne de olsa palyaçodan farksızsın.
Yu: Bu sözler, palyaçoluğu bir meslek olarak yapan insanlara karşı bir saygısızlık.
Saçlarındaki mor boya Yurine’nin başından aşağıya döktüğü suyla beraber kovaya akarken sohbet ediyorlardı. Boyayı temizlemeyi bitirdikten sonra saçlarını bir havlu ile kuruladı ve kimsenin etrafta olmadığından emin olduktan sonra sıradaki anlaşma için takım elbisesini giydi.
Yu: Normalde arka sokaklara girmeye de senden ayrı kalmaya da karşıyım ama bu bir istisna, birbirimizden çok fazla ayrı kalmayacağız. Seni tek başına bırakmak istemiyorum.
Yapacağı iş için tanınmamaları gerekiyordu ve kılık değiştirse bile Yurine ile oraya giderse tanınmama işi zorlaşırdı. Bu yüzden Yu'nun mektuplarda bahsedeceği altı takımın sahipleri ile anlaşmaya gitmeden önce Yurine’yi takım binasından görülebilecek bir parka bırakıyor, Yu binadan çıktığında da önceden belirledikleri ve insanların fazla uğramadığı bir sokak arasında hızlıca buluşup kıyafetlerini değiştiriyordu.
Yu: O değil de palyaçoyken bile çok karizmatiktim. Yani, benim doğam böyle, anlıyor musun? Ne giyersem giyeyim bende on numara beş yıldız durur, çünkü aksi imkansızdır.
Yu: Bu arada…
Yurine, Yu’nun hatırlatmasının başlaması ile birlikte nefesini tuttu. İkili, Yu takım sahibini ikna etmeden önce bir iddiaya girmişlerdi.
Yu: Eğer palyaço kostümünün içindeyken ikna etmeyi başaramazsam sana bir dilek hakkı verecektim. Ama eğer başarırsam dilek hakkı benim olacaktı. Hatırlıyorsun değil mi, Yurine?
Yurine: Ne istiyorsun?
Yu: Bir öpücük istiyorum.
Yurine: Sen nasıl bir sapıksın? Gerçekten bunu yapacağımı düşünüyor musun?
Yu: Sözlerini tutmalısın, Yurine. Üstelik masum, tatlı bir öpücük, ne zararı var ki?
Yu hak ettiği ödülü almak amacıyla diz çöktü ve yanağını Yurine’ye döndü. Beyaz saçlı, kedi kulaklı çocuk kuyruğunu sallayarak ve homurdanarak sözünü tuttu ve Yu’yu yanağından öpüp hızlıca başını geri çekti, hemen ardından elinin tersiyle dudaklarını silerken gülmeye başladı.
Yurine: Seni sapık, aptal insan. O kadar şey dileyebilecekken hakkını boş bir şeyde kullandın.
Yu: Beni oldukça mutlu etti.
Küçük kız bir “hmph” sesi ile karşılık verirken Yurine’nin yanağından bir makas aldı.
Yu: Patrick Larren gerçek bir aptal, o konuma nasıl geldiğini anlayamadım. Palyaço kostümüyle karşısına gelen birine nasıl inandığını hala anlamıyorum. Üstelik bu kadar çabuk bir şekilde, üstelik bana diğer takımlar arasında en yüksek oranı vererek.
“Belki burada da torpil vardır.” Böyle aptalların böyle konumlara gelmesini başka şekilde açıklayamıyordu.
Yu: Final maçı için yüzde on dörtlük oran verdi. Umarım turnuvayı o kazanır, hiç zannetmesem de.
Yu’nun gidip jüri ve hakemleri Deniz Canavarları takımından yana puan vermeleri için ikna edecek hali yoktu, parmağını bile kıpırdatmayacak ve eğer Deniz Canavarları kazanırsa tekrar Ryuta Yong olup parasını almaya gidecekti.
Sekiz takımdan altısıyla anlaşma yapmıştı. Bu kadar fazla kişinin kazanabilmek için hileye başvurması, o hile fikrini ortaya atan Yu’yu bile şaşırtıyordu.
“Ama harikayım ya, kiminle konuşsam ikna ettim."
Maçlar kazanıldıktan sonra Yu’nun parasını alıp alamayacağı da kesin değildi, en başında onlarda bir “parası” dahi yoktu. Kazanırlarsa tamamen kendi emekleriyle kazanmış olacaklardı ve Yu para almak için kapılarına gittiğinde kovulabilirdi.
Bunun olmaması için büyülü sözleşme oyununu yapmıştı, amacı onları korkutmak ve korku sayesinde anlaşmaya sadık kalmalarını sağlamaktı. Eğer yapılan sözleşmenin yalnızca bir sahtekarlıktan ibaret olduğunu anlarlarsa ya da en başından beri farkındalar ise, yine para alamayacaktı.
Yurine: Buradan elde edeceğin geliri o aptal insanla paylaşmayı düşünüyor musun?
Aptal insan derken Marino Swann’ı kastediyor olmalıydı.
Yu: İncindim, kalbim kırıldı. Bana bir öpücük vermene rağmen hala diğer insanlarla eşit konuma koyuyorsun, en azından ben aptal insansam diğerlerine iğrenç insan ya da aptal yaratık demeni beklerdim. Kırılmış kalbimi nasıl onaracaksın, Yurine?
Yurine: Saçmalamayı kes, bunu o kadar büyütürsen üzülürsün. Benim üstün varlığım karşısında her insan aşağıdadır.
Bahis şirketinin binasına doğru gevezelik ederek yürüdükleri sırada Yurine’nin sorusunu cevapladı.
Yu: Hayır, takımlardan elde ettiğim geliri Bay Swann ile paylaşmayacağım. Onunla yaptığımız anlaşma yalnızca mektuplar sayesinde elde edeceğimiz geliri kapsıyor, diğer hiçbir şeyde hak talep edemez.
Yurine: Biraz daha fazla para kazanmak için insanların arkasından böyle oyunlar oynuyorsun, yetmezmiş gibi benim gibi üstün bir varlığı bile kazanacağın birkaç altın uğruna işe alet ediyorsun.
Yu: İnsan bırak birkaç altını, birkaç bakırın dahi peşinden koşmalı. “Bugünlük bu kadar yeter,” “Nasipte bu kadar varmış,” “Kazan kaynıyor ya şükürler olsun,” kafasında iş yapan insanlar büyüyemez.
Yurine: Damlalar birikir göl olur, gibi bir şey mi diyorsun?
Yu: Damlalar birikir bir bok olmaz, diyorum.
“Damlaya damlaya göl olur,” kimin uydurduğu belli olmayan saçma bir sözdü, özellikle enflasyon diye bir gerçek varken biriktirdiğiniz para zarar etmenizi bile sağlayabilirdi.
Yu: Ama birkaç kuruş olsa bile peşinde koşmak lazım, para kolay kazanılmıyor.
Yurine: Şimdi ne yapacaksın?
Yu: Rolderhelm’de bahis şirketi olarak bilinen, gayri resmi bir uygulama var. Gayri resmi olsa da hükümet nedendir bilinmez sesini çıkartmıyor, arkaları sağlam olsa gerek.
Rolderhelm gibi bir hukuk devletinde, en azından Yu’nun izlenimleri böyleydi, yasa dışı bir şirketin nasıl barındığını anlayamıyordu.
Yasal olan ve vergi ödeyen kumarhanelerde de bahis oynanabiliyordu ama bahis şirketi olarak bilinen organizasyon hem takımlara pay veriyor hem de bahisçilere daha yüksek oran veriyor sonucunda da insanlar onu tercih ediyordu.
Rolderhelm Prensliği, vergi alamadığı bahis şirketi ile uzun süre mücadele vermiş fakat dört yıl önce aniden bahis şirketi ile olan savaşı durdurmuştu.
Yu bahis şirketinin Rolderhelm devleti ile verdikleri mücadeleyi ya da geçmişini umursamıyordu, onun amacı daha fazla para kazanmaktı.
Yu: Şirket bir maç için yaklaşık beş yüz, en iyi zamanlarındaysa yedi yüz ila sekiz yüz arası bahis alıyormuş. Bahis gelirinin yüzde onu karşılığında final maçı için bin beş yüz kişinin bahis oynayacağının garantisini verecek ve onları ikna etmeyi deneyeceğim.
Yurine: Ya kabul etmezlerse? Ya da bin dört yüz doksan dokuz bahis oynanırsa?
Yu: Eğer kabul etmezlerse, yapacak bir şey yok. Ve eğer bin dört yüz doksan dokuz bahis oynanırsa da çok üzülürüm.
Yurine: Yine büyü yapmam gerekiyor mu?
Yu: Evet, lütfen.
Yurine, Yu anlaşma yapmaya gitmeden önce hazırladığı bir ışık küresini eldiveninin altına yerleştiriyor ve onu uzaktan dahi olsa orada tutmayı başarabiliyordu. Bu sayede de “Ruhları yok edebilen büyülü sözleşme” numarasını yapıyorlardı.
“Tüm bunların dışında, Yurine benle sohbet ediyor.”
Yurine’nin kendisi ile böyle normal ve sakin bir şekilde sohbet etmesi şimdiye dek görmediği bir durumdu. Yu yüzüne gerçek bir gülümseme yerleştirirken yürümeye devam ettiler.
***
???: Bin beş yüz bahisçi garantisi veriyorsunuz ve hepsinin iki altından fazla bahis yapacağını söylüyorsunuz, peki bu sözünüzün dayanağı nedir?
“Bir buçuk oran verdiğin zaman iki altından az bir bahisle zararlarını karşılayamazlar.”
Düşündüğü şey bu olsa da, dolandırıcılık tekniğini onunla paylaşamazdı. Bu yüzden farklı bir bahane bulmalıydı ama ikna edici bir bahane bulmakta da zorlanıyordu.
Yu: Benim yapacağım çalışmalar sayesinde, final maçı için EN AZ bin beş yüz bahisçi kazanacaksınız. Elbette benden size nasıl çalışmalar yapacağımı söylememi bekleyemezsiniz, fikirlerimin benden habersiz kullanılmasını istemem sonuçta.
Yu: Ayrıca, en az bin beş yüz diyorum. Bahisçi sayısı iki bin, hatta üç bini dahi aşabilir.
???: Yani, kesin olarak para kazanabilmek için sayıyı düşük veriyorsunuz, öyle mi?
“Hay senin ben…”
Yu: Sonuçta iki bin desem ve bin dokuz yüz doksan dokuz bahisçi ile sınırlı kalsa verdiğim tüm emekler boşa gider.
???: Kendinize güvenmiyor musunuz?
Yu: Güven, gereğinden fazla olduğunda önünü görmeni engelleyebilir.
Karşısındaki adamın kabul etmeye mi reddetmeye mi eğimli olduğunu anlayamıyordu.
Yu: Pekala, final maçı için iki bin bahisçi garantisi veriyorum, bin dokuz yüz doksan dokuz bahisçi ile sınırlı kalsa dahi para talep etmeyeceğim. Ama garanti karşılanırsa tüm maçtan elde ettiğiniz toplam bahis gelirin yüzde onuna ortak olurum.
???: Yüzde on çok fazla.
Yu: İki bin bahisçi garantisi verdim, istersen bin beş yüz bahisçi garantisi karşılığında yüzde yediye indirebilirim.
Karşısındaki adamın ifadesi şu an bu işe yanaştığını ama ipleri Yu’ya bırakmak istemediğini gösteriyordu. Yu mektup oyununa en az bin kişinin geleceğini düşünse de iki bin kişinin mektuplara uyacağının garantisi yoktu. Yu’ya göre bin beş yüz bile riskli bir rakamdı.
???: İki bin garanti için yüzde yedi buçuk olsun, ben de üzümün bağını sormadan kabul edeyim. Ne dersin?
Yu: Bahis şirketi final maçları dahil taş çatlasa sekiz yüz civarı bahisçi kazanabiliyor. İpleri bırakmak istemiyor oluşunuzu anlıyorum fakat bin beş yüz bile sizin için iki katı kar demekken fazla cimri olmuyor musunuz?
Yu: Basit bir hesap yapalım, iki bin kişinin iki altınlık bahis oynadığını düşünelim ve sizde yüzde on pay alıyorsunuz diyelim. Sizin kazancınız dört yüz altın, banaysa yüzde yedi buçuğunu öneriyorsunuz. Payıma otuz altın düşüyor, sizce de çok az değil mi? Üstelik kampanyamın harcamalarını da buradan ödemek zorundayım.
???: Payına kırk altın düştüğünde giderleri ödeyebileceksin yani.
“Çok kötü gidiyor, niye böyle oldu?”
Yu: Üç bin bahisçi için yüzde yirmi beş, hepsi en az iki altın oynayacak diyorum, yarısı bir takıma yarısı diğer takıma.
Yurine: Ne yapıyorsun!
Yurine'yi görmezden gelerek devam etti. Yu'nun durumu için "Patron Çıldırdı" denebilirdi.
Yu: Altı bin altın ediyor, altı yüz altın sizin geliriniz ve yüzde yirmi beşi olan yüz elli altın da benim. Ne dersiniz?
???: Üç bin bahisçiyi nasıl getireceğini anlayamıyorum.
Yu: Bu işin bana ait olan kısmı.
???: Sen söyledin, zaten sekiz yüzlük bir kemik kitlemizin olduğunu hesaba katıyorum. Bu kitlenin final maçı için bine yükseleceğini sayarsak hesabı eksi bin bahisçiden başlatırız. İki bin bahisçi gelirse senin gelirin bin bahisçiden hesaplanır ve oranı da yüzde yirmi olur.
“Üç bin eksi bin, dört bin altın, dört yüz onun, seksen benim. On altı bin dolar ediyor. Zaten buna yan gelir diyebiliriz, binlerce altın kazanmama gerek yok.”
Yu: Kabul ediyorum, anlaşma yapabiliriz.
“Öyleyse kağıt kalem,” diyerek çekmeceden iki kağıt çıkardı ve yazmaya başladı.
???: “En az üç bin bahisçi getirmesi karşılığında Yu Valarfin’e Bahis Şirketinin gelirinden yüzde yirmi pay verilecek. Bu pay, üç bin bahisçi sınırına ulaşılmasının ardından eksi bin bahisçi üzerinden hesaplanacak.”
Ve iki kağıdın da altına tarihi, unvanı ve ismini yazarak imzaladı.
Yu: Bir şey daha, kağıt üzerindeki anlaşmanın dışında büyülü bir anlaşma yapacağız.
Karşısındaki adam yüzünü ekşitti ve nedenini sordu.
Yu: Bahis şirketinin yasal olmayan bir yapılanma olduğunu biliyorum. Hakkımı alamadığım takdirde bu belgeyi birilerine göstersem bile nasıl bir geçerliliği olacak ki? Bu yüzden ruhlarımıza kazınacak, geçerliliği mürekkep veya devlet değil, dünyanın kendisi tarafından sağlanacak gerçek bir sözleşme yapmalıyız, eminim dürüst bir adam olan siz, bunu sorun etmezsiniz.
???: Dürüst bir adam olduğumu söylüyor ama yine de bana güvenmiyorsun, öyle mi?
Yu: Eşeğimi sağlam kazığa bağlıyorum diyelim.
Ayağa kalktı ve elini uzattı, bu sırada Yurine’nin oluşturduğu beyaz bir küre avucunun içerisine ilerledi.
Yu: “En az üç bin bahisçi getirmem karşılığında bana Bahis Şirketinin gelirinden yüzde yirmi pay verilecek. Bu pay, üç bin bahisçi sınırına ulaşılmasının ya da aşılmasının ardından eksi bin bahisçi üzerinden hesaplanacak, Yu Valarfin.”
???: “İki bin dokuz yüz doksan dokuz bahisçi olsa dahi Yu Valarfin pay alamayacak, Barney Loyd.”
İki adam el sıkışarak büyülü sözleşmeyi tamamladı, ardından da Yu kağıtları imzaladı.
***
Yu: Büyülü anlaşmalar daha güven verici duruyor.
Yurine: Büyülü anlaşma diye bir şey gerçekte yok, ortada gerçek bir anlaşma olmadığını anlarlarsa büyü ile anlaştıkların cayabilir, elinde kağıt olması daha iyi değil mi?
Yu: Eh, o da doğru. Ama Bahis Şirketi yasal olmadığından bu kağıdın pek bir önemi olduğunu zannetmiyorum. Gerçi, anlaştığım kişinin ismi ve imzası var, belki o yüzden geçerliliği olabilir, hukuk işlerinden pek anlamam.
Elinde tuttuğu kağıdı Yurine’ye gösterdi ve parmağı ile imzasını işaret etti.
“Çok iyi imzam var ya…”
Yu: Sence de imzam çok güzel değil mi? Harika, tam bir zengin iş adamı imzası. İmza adamın karakterini söyler diye bir laf duymuş muydun?
Yurine: Hayır.
Yu: Senin imzan da hiç fena değil, bak bakayım, çok güzel atmışım.
Nüfus memuru Yurine’nin künyesi için imza atıp atmayacaklarını sorduklarında Yurine çirkin bir imza göstermiş, hem nüfus memuru hem de Yu bu imzanın değiştirilmesinin daha iyi olacağını söylemişti.
Bunun ardından Yu, Yurine yerine Latin alfabesini kullanarak bir imza atmıştı.
Yu: Büyüdüğünde değiştirebileceğini söyledi, bu kadar dert etme.
Yurine: Ben büyümeyeceğim ki, hep böyle kalacağım.
Yurine ile konuşmak Yu’yu mutlu ediyordu. Geçen geceki kavgalarına rağmen ilişkilerini aniden gelişmişti.
Yurine: Karnım acıktı, umarım yemek hazırdır.
Yu: Akşamüstü olduğuna göre hazırlanmıştır. Yemekte ne vardır acaba?
Yurine: Balık…
Yu: Evet, kesin balık vardır.
Küçük bir ada ülkesinde oldukları için akşam yemeklerinde balık ya da balıkla ilgili şeyler hiç eksik olmuyordu.
Kaldıkları hana girdiklerinde Lucia’nın da orada olduğunu gördüler. Dün hana hiç uğramamış ve bu sabahta gözükmemişti. Lucia onları fark ettiğinde masaya oturmaları için davet etti ve yemekleri söyledi.
Lucia: Çok resmi giyinmişsiniz, talihiniz yaver gitmeye başladı mı yoksa?
Yu: Şöyle böyle diyebiliriz. Bu arada biliyor musun, Yurine beni öptü.
Yurine: NEDEN SÖYLÜYORSUN!? Sadece iddiayı kaybettiğim için, bu aptal insanı başka sebepten öpmem. Kendini bir bok sanma hemen!
Lucia: Ne kadar da güzel. Bu arada, Yurine derken?
Yu: Dün sabah belediyeye gidip künye çıkardık. Memur hayvan isimleri konulamayacağını söyledi bu yüzden yeni bir isim koydum. Artık onun adı Yurine Valarfin ve resmi olarak benim küçük sevimli kızım.
Yurine, durumdan memnun olmadığını belirten bir yüz ifadesine sahip olmasına rağmen Lucia bunu iyi bir şeymiş gibi karşıladı.
Lucia: Kızın mı!?
Yu: Eh, Benim de çocuk sahibi olmak gibi bir düşüncem yoktu ama işler biraz beklenmedik ilerledi.
Lucia’ya çocuk yardımı almak için bunu yaptığını söylemek istemiyordu.
Lucia: Neko, yani Yurine pek memnun gözükmüyor.
Yu: Memnun olmasa bile ya onu çocuğum olarak gösterecektim ya da yetimhaneye verilecekti.
Lucia kafasını sallayıp “anlıyorum,” dedikten sonra devam etti.
Lucia: Bence çok güzel bir isim, ayrıca havalı.
Yu: Değil mi? Ben de aynısını söyledim, sakalımız yok ki sözümüz dinlensin. İmzalarımız da çok güzel bu arada, benim kendi alfabem ile atılmış oldukları için okuyamayabilirsin gerçi.
Lucia: Ne yazdığını anlayamasam da estetik duruyor.
“Tabi ki,” diyerek karşılık verdi ve ardından yemekleri önlerine geldi.
Yu: Bu arada, halletmemiz gereken işler olduğundan birkaç günlüğüne burada olmayacağız.
Lucia: Hmm? Nereye gidiyorsunuz?
Yu: Güneydeki Büyücülük Akademisinde birkaç işimiz var, ne kadar süreceğini bilmiyorum ama
günü birlik bir ziyaret olur mu emin değilim.
Lucia: Şey, sizin oraya gitmeniz biraz ironik, büyü kullanamıyorsunuz sonuçta.
Yu durumu hakkında daha fazla şey öğrenmek istemiş ve kendisi gibi başka insanlar olup olmadığını merak etmişti, bu yüzden konuyu Lucia’ya açmıştı.
Yu: Büyü öğrenmek için gitmiyorum, öğrenmek istediğim şeyler var, kütüphanesine ulaşabilirsem merakımı giderebilirim. En azından ben böyle düşünüyorum.
Lucia: Oraya herkesi almadıklarını biliyorum, sizin için sorun olmayacak mı?
Yu: Evet, neyse ki yanımda Yurine var.
Yurine daha önce annesi sayesinde Büyücülük Akademisinde bulunmuştu. Yurine sayesinde oraya girebilmeyi umuyordu.
Yu: Daha önce orada bulunmuş, onun sayesinde oraya giriş hakkı elde edebiliriz.
Lucia: Umarım işler istediğiniz gibi gider.
“Umarım,” diye tekrarladıktan sonra yemeğe odaklanmış, yemeğin ardından da biraz dinlenip Marino Swann ve şirketindeki çalışanlara yüz bin mektup hazırlamada yardım etmek için ayrılmışlardı. İkili gecenin ilerleyen saatlerinde uykulu bir şekilde hana döndüklerinde, kıyafetlerini dahi çıkarmadan yatıp uyudular ve uzun bir günü böylece bitirdiler.
-------------------------
Sıradaki bölüm ana karakterimiz başkentten ayrılacak ve iki bölümlük bir yolculuğun ardından Büyücülük Akademisine varıp asıl olaylara yavaştan giriş yapacak.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
14.02.2021 - 18:10 / Düzenlendi: 09.04.2021 - 23:19 / Düzenlendi: 14.04.2021 - 23:35
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..