Cilt II - Bölüm 5: Ailenin Yeni Üyesi ve İş Teklifi

avatar
553 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 5: Ailenin Yeni Üyesi ve İş Teklifi


CİLT 2: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 5: İŞ TEKLİFİ

Yu: Çok yakışıklıyım.


Her sabah olduğu gibi aynanın karşısına geçmiş kendine övgüler diziyordu. Ama bu sabah farklı olan bir şey vardı, mutluydu.


Yu: Bazen düşünüyorum da benim kadar yakışıklı olmayanlar nasıl yaşıyor acaba?


Neko, ifadesiz suratıyla kendisini izlerken Yu değişik pozlar vermeye devam ediyordu.


Yu: Biliyor musun, insanlar tanrının zanaatıysa ben sanatı olmalıyım. Kesinlikle beni özenerek yaratmış. Demiş ki: "Ben nasıl bir ustalık eseri çıkartabilirim?" başka açıklaması olamaz.


Yu: Gerçi ablalarımın da benden aşağı kalır yanı yoktu, belki de bu, atalarımızın evrim sürecinde yaptıkları harika eş seçimleri sonucunda oluşmuş, Valarfin ailesine ait genetik bir hazinedir. Biliyor musun, iki teoride konu ben olunca kulağa mantıklı geliyor.


Yu: Mükemmelim ya… Wall street’den falan mı fırladım acaba, tam bir iş adamıyım.


Bugüne özel olarak seçtiği siyah takımını giymeyi bitirdikten sonra kendisi hakkında son yorumunu da yaptı. Neko ise Yu son yorumunu yapana dek her sabah yaptığı gibi sessizce bekledi.


Yu: Sana da güzel kıyafetler giydirelim, hadi bakalım.


Neko, Yu’nun ona verdiği tişört dışındaki kıyafetleri giymekte isteksizdi. Bu yüzden Neko’ya farklı kıyafetler giyme görevi Yu’ya düşüyordu.


Yu: Bunları giyersen tam bir küçük hanım olursun. Hadi giyelim.


Dolaptan çıkardığı beyaz kıyafeti tutarak Neko’ya baktı. Neko’da “yapacak bir şey yok,” diyerek kıyafetlerini değiştirmeyi kabul etti.


Bu sabah normalde kalktıklarından daha erken kalkmışlardı, sıcak su hazır olana kadar kahvaltı yapmışlar, ardından sırayla küvete girip yıkanmışlardı.


Yu gece defalarca kez sormasına rağmen Neko’ya Bay Swann’a götüreceği iş teklifinin ne olduğunu söylememişti.


Neko’yu yapacağı işle ilgili ikna etmek ayrı mesele, kendisi de önce iyice araştırmak ve gidecekleri yolun haritasını kafasında çıkarttıktan sonra konuşmak istiyordu.


“Öğlene kadar hızlıca öğrenmek gerek.”


Yu: Gerçek bir hanımefendisin, Neko. Çok güzel oldun, aferin.


Neko: Ha…


Her zamanki halim der gibi bir tavra büründükten sonra o da aynanın karşısına geçip kendini inceledi.


Yu: Sıra oluşmadan gidip kimlik kartı çıkartalım, sonra biraz araştırma yapmamız gerekecek.


Neko: İşle ilgili mi? Ne işi yapacaksın ki?


Neko’ya bunu söylemek zor olacaktı, belki kelime oyunuyla kandırabileceğini düşünerek mırıldandı ve “Umut Pazarlaması” deme hatasında bulundu. Neko Yu’nun beklediğinden daha zeki çıkarak karşılık verdi.


Neko: DOLANDIRI---!


Yu: Bağırma, aptal!


Hızla Neko’nun ağzını kapatıp onu susturdu.


Yu: Öğlen olduğunda söylemeyi planlıyordum, neden hemen anladın ki?


Yavaşça elini çektikten sonra Neko kendi elinin tersi ile dudaklarını sildi ve devam etti.


Neko: Dolandırıcılık mı yapacaksın? O adamı mı dolandıracaksın? Bunu kabul etmiyorum.


Yu: Hayır, Bay Swann’ı dolandırmayacağım.


Zaten Marino Swann’ı dolandırsa bile neredeyse bitmiş bir adamdan çok fazla para kazanamazdı. Bu yüzden bunu düşünmeye gerek yoktu.


Yu: Bak, Neko, zamanı geri sarmak istiyorsun değil mi? Zaman geri sarılacaksa yaptığımız hiçbir şeyin önemi yok, ne de olsa hepsi yaşanmamış sayılacak.


Neko: Biz hatırlayacağız.


Yu: Hafızanda yer alan hiç yaşanmamış bir olay annenden daha mı önemli?


Neko: Her seferinde bunu kullanıp…


Dudağını ısırarak kendini susturdu. Henüz algıları yeterince gelişmemiş küçük bir çocuk olsa da yaratılışından kaynaklı olarak Yu’yu anlayabilecek zeka seviyesindeydi.


Yu: Ölüm riski yok, güvenlik güçleri tarafından son ana dek suçlu olarak görülmeyeceğiz ve iş bittiğinde derhal Rolderhelm’i terk edeceğiz.


Yu: Ayrıca, yaklaşık iki ay sürecek bir iş olacak, bu iki ay içerisinde Rolderhelm’deki diğer işleri de halledeceğiz.


Neko: Diğer işler mi?


“Güzel, konuyu değiştirmeyi başardım.”


Yu: Sigma Kulesi. Suikastçıları kim tuttu ve amacımıza ulaşmak için bir yol var mı? Bunların cevabını araştıracağız.


Yu: Endişeye gerek yok, sen sadece anlaşmamıza uy ve beni iyileştirmeye devam et.


Zamanı geri sarmak ya da Rie’yi ölümden geri getirmek için başka bir yol bulmak Yu’ya imkansız bir hedef gibi geliyordu ve inanç eksikliği vardı. Eylemlerini haklı göstermek için Neko’ya karşı “zamanı geri alma” bahanesini kullansa da Neko’nun da zaman geçtikçe bu hedefin imkansızlığını anlamasını umuyordu.


Hazırlıklarını bitirdiklerinde belediyeye doğru yola çıktılar.


***


Yu oldu olası sıra beklemekten nefret ettiğinden belediyeye erken gelmiş, bu yüzden sırada uzun süre beklemek zorunda kalmamışlardı.


En azından, arkalarındaki insanlara kıyasla böyleydi. Belediye açılmadan önce gelmelerine rağmen yarım saatlerini ayakta sıranın onlara gelmesini bekleyerek geçirmişlerdi.


“Bu insanlar daha kargalar uyanmadan buraya mı gelmişler?”


Sırada geçirdikleri otuz dakikanın ardından nüfus memurunun da kaypağına denk gelmiş olmalılardı ki bir on dakika da onun keyfini beklediler ve nihayet memur onların işlemini yapmaya hazır olduğunda kendilerini küçük bir odaya davet etti.


Nüfus Memuru: İsim ve soy isim?


Yu: Yu Valarfin.


N. Memuru: Buyurun Bay Valarfin, şöyle geçin.


Memurun masasının karşısında tek bir sandalye vardı. Yu oturmak ve oturmamak arasında kararsız kaldığında oraya Neko’yu oturtmayı tercih etti.


Aslında Neko ile sıkışmayı deneyebilirlerdi fakat bunu önerdiğinde Neko’nun reddedeceğini düşünüyor ve tanımadıkları bir adamın önünde tartışmayı istemiyordu.


N. Memuru: Doğum tarihi, yeri, cinsiyet, uyruk, ebeveyn adları, ana-baba yoksa yetiştiren herhangi birinin adını söylemelisin.


Yu: Sekizinci ayın otuzu, Kahramanların Savaşından Sonra yirmi yılı, Rolderhelm-Lonca Mahallesi, İnsan, ana-baba yok ablalarım Ryu ve Myu tarafından büyütüldüm.


Sekizinci ayın otuzu, yani otuz Ağustos Yu’nun dünyadaki doğum günüydü. Buraya geldikten sonra kullanılan değişik takvimler olduğunu öğrense de Rolderhelm’deki takvim dünyada kullanılan miladi takvimin aynısıydı. Aradaki tek fark, milat olarak yaklaşık kırk yıl önce yaşanmış bir savaşı alması ve gün ile ay isimlerinin farklı oluşuydu.


Takvimdeki benzerlik nedeniyle Yu tıpkı kendisi gibi bu dünyaya gelen başka insanlar olduğuna da kanaat getirdi. En azından bir tanesi kesinlikle kırk yıl önce Rolderhelm’e uğramış olmalıydı, Şubat ayının dört yılda bir değişen gün sayısı bile aynıyken aklına başka açıklama gelmiyordu.


N. Memuru: Başka akraba var mı?


Yu: Hayır, bana yakın olan tek kişi Neko.


N. Memuru: Neko olmaz, hayvan ve eşya adı yazamıyoruz.


Yu: Hehe…


Yu’nun önerdiği gibi, başka bir isim alacağının göstergesiydi bu cümle. Kıkırdamasını durduramadı.


Neko: Ne demek olmaz, annem bu adı verdi bana.


N. Memuru: Olmaz işte, kural böyle. Nüfusa hayvan adıyla kaydedemeyiz seni, başka isim bulun buna.


Yu: Yurine.


Hiç düşünmeden yapıştırmıştı ismi. Aslında düşünmeden denemezdi, bir süre önce Yurine’nin güzel bir isim olacağını düşünmüştü.


Elbette, Yu’nun her fikrine itiraz ettiği gibi Neko’nun yine bitmek tükenmek bilmeyen itirazları başlamıştı. Ama nüfus memurunun otoritesi ile birlikte hiçbir şey yapamayacak olan Neko, yeni ismini kabullenmek zorundaydı.


Daha doğrusu, o kabullenmese bile nüfusa böyle geçilecekti.


N. Memuru: Senin annen nerede?


Neko: O öldü.


N. Memuru: Kaç yaşındasın sen?


Neko: Üç.


N. Memuru: Ne demek üç? Sekiz ya dokuz var gözüküyorsun.


Yu: Büyülü bir mesele, hep böyle kalacak.


N. Memuru: Şu büyü şeyi benim kızanları da hep çocuk olarak bıraksa keşke, büyüdükçe para yetiştiremez olduk.


“Sen inandın mı şimdi buna?”


Nüfus memuru çocukları ve ailesiyle ilgili birkaç laf geveledikten sonra işine geri döndü.


N. Memuru: Şimdi, sen on dokuz yaşındasın değil mi, on altısında yapsan üç yaşında çocuk olur. Yurine’yi senin nüfusuna geçirelim mi?


“Niye lan?”


Neko: Hayır! Benim annemin adı Rie, bu aptal insan babam değil!


N. Memuru: Şimdi üç yaşındayım diyorsun, eğer yasal olarak bir koruyucun yoksa değil üç, on üç yaşında dahi olsan seni yetimhaneye vermek zorundayız.


Neko: Senin gibi bir insan beni hiçbir yere veremez!


Sandalyenin üzerinden nüfus memuruna atlamaya çalıştı ama Yu omuzlarından yakalayıp onu yerine geri oturttu.


Yu: Abisi ya da yasal koruyucusu yazsan olmaz mı?


N. Memuru: Yasal koruyuculuk işi genelde toprak beylerini ya da zengin şirket sahiplerini kapsıyor ve prensesin onayıyla yapılıyor. Prensesin sıradan iki insanla ilgileneceğini zannetmiyorum. Ağabeylik olayına gelince, eğer işsizsen yine yetimhaneye verilmesi gerekecek.


Açıklamasından sonra “ayrıca” diyerek devam etti.


N. Memuru: Babası olarak kaydedildiğinde çocuk yardımı alabileceksin.


Yu: Para alıyoruz yani. Ama bu biraz devleti kandırmak gibi değil mi?


N. Memuru: Hem beyaz saçlı hem Yarı-İnsan, yetimhanede iyi bir yaşantı sürmeyecektir. Ayrıca, ha sonradan evlat edinmişsin ha şimdi, ne fark edecek ki?


Yu: Neyse, öyle yapalım o zaman.


Neko: Babam değilsin.


Yu: İleride bir önemi kalmayacak. O yüzden şimdilik ses etme.


Rolderhelm’i terk ettiklerinde künyeleri de önemini yitirecekti. Ve Neko’nun isteği gerçekleşirse zaman geri sarılacağından yine künyelerin bir önemi kalmayacaktı. Şu an kendini Neko’nun babası olarak gösterip para kazanabilecekse yapmamanın bir anlamı yoktu.


N. Memuru: Soyadına da Valarfin diyorum o zaman. Şimdi şu taşa dokun bakayım büyünü görelim.


Yu’nun büyüsü yoktu, anlatmak yerine göstermenin daha ikna edici olduğunu düşündüğünden elini küreye koydu.


Farklı renklerde parlaması gereken küre saydam hali ile kalakaldı.


N. Memuru: Hay Allah… Bozuldu mu ki?


Birkaç kez küreye vurup tekrar denemesini söyledi, ikinci ve üçüncü denemede de küre farklı bir renge bürünmedi.


Yu: Benim çekirdeğim yok, büyü yapamıyorum o yüzden.


N. Memuru: Hiç olur mu öyle şey? Abla, bir saniyeliğine buraya bakar mısın?


Yu’ya inanmayan nüfus memuru, belediyedeki bir başka memuru çağırıp Yu’nun çekirdeğini kontrol ettirdi.


Gelen kadın, Yu’nun sözünü onaylayınca nüfus memuru fazla uğraşmadan büyü kısmına bir tire çekti ve sıra görünüşe geçti.


Yu: Gözlerime ametist diyebilirsin, daha havalı.


N. Memuru: Burada kayıtlı şekilde yazabiliyoruz sadece, mor diyorum o yüzden. Boyun uzar mı daha senin?


Yu: Uzamaz herhalde.


Yirmi bire kadar yolu var diye duymuştu ama uzayacağını zannetmiyordu. Bu yüzden olağan boyunu yazdırdı.


02000YVfin kodunu ekledikten sonra Yu’nun bilgilerini tahta bir plakaya kazıyıp ona uzattı.


N. Memuru: Bunu kırma, kaybetme ve kimseye de verme. Bu numarayı resmi bir iş yapacağın zaman kullanacaksın, şuraya da imzanı at, üzerinde bulunsun, ondan sonra buraya da bir imza at.


Yu, Latin alfabesi ile yazılmış imzasını attıktan sonra nüfus memuru durumu garipsemiş ama itiraz etmemişti. Yu’nun attığı imza da tahta plakaya kazınınca sıra Neko’ya geldi.


N. Memuru: Ne demiştik sana, Yurine Valarfin. Senin de baban olarak Yu Valarfin yazıyorum. Annenin adı Rie mi demiştin?


Neko: Evet, annemin adı Rie.


“Evet, evet” diyerek işleme devam etti ve sıra büyü tipine geldi. Yu’da tepki vermeyen büyü küresi Neko’da altın ve yeşile bürünerek ışık ve rüzgar büyülerine sahip olduğunu gösterdi. Hepsinden sonraysa Neko’nun kimlik kartını, yani künyesini de hızlıca çıkartıp 02001YVfin kodunu ekledi.


N. Memuru: Tamam, üst kata çıkıp Bayan Oleth’i bulun, çocuk yardımı bağlasın size.


Yu: Teşekkürler, kolay gelsin.


Dedikten sonra çocuk yardımını da almak için belediyenin üst katına çıktılar.


***


Yurine: Seni dolandırıcı, düzenbaz, üç kağıtçı adam. İnsanları dolandırdığın yetmedi, şimdi de beni kızın olarak gösterip devleti dolandırıyorsun.


Yu: Zamanında birisi devletin malı deniz, yemeyen keriz demişti.


Ayrıca sırtını devlete dayamak pek çok insanın arzuladığı bir şeydi.


Yu: Hem nüfus memuru, hem de Bayan Oleth çok kaypak insanlardı, değil mi Yurine?


Yurine: Kes sesini.


Yu: Ama böyle yapma, Yurine. Benim küçük, sevimli kızım.


Yurine: Kes sesini…


Yu: Peki, peki… Sinirlenme, susuyorum, Yurine.


Yurine:


Kızın öfkeden kızarmış gözleri Yu’ya kendini kötü hissettirmişti. Yaptığı işin doğruluğunu sorguluyordu.


İsim konusuna gelince de, Yu’ya göre Yurine harika bir isimdi. Yurine Valarfin’in de havalı olduğuna inanıyordu. Neko’nun da ilerleyen zamanlarda Yurine Valarfin’in ne kadar havalı bir isim olduğunu anlayacağına emindi.


Marino Swann’ın posta şirketindeki randevularına gelene dek Yu, merkez, arena ve lonca bölgelerinde hızlıca dolaşmış ve yapacağı iş için bilgi toplamıştı.


Topladığı bilgilerin çok kapsamlı olduğu söylenemezdi. Çevre adaların nüfusu, ulaşım süresi ve önümüzdeki aylarda oynanacak maçların hangi takımlar arasında olacağını öğrenmişti.


Maçlar bir zamanlar gerçek silahlarla ölümüne dövüşülen arenada düzenleniyordu. Şimdi ise çelik yerine tahta kılıçlar arenayı doldurmuştu.


İki takım birbirlerinin kafasındaki tabakları kırarak puan topladıkları bir oyun oynuyorlar ve izleyen insanlar da buna bayılıyorlardı.


Oyunun bir diğer özelliğiyse bir jüriye sahip olduğu için maçlar asla berabere bitmiyordu.


Yu bunları öğrenirken Yurine’yse ne Yu’nun dolandırıcılığı, ne de fikri sorulmadan kendine verilen isim hakkında tek kelime etmemişti.


???: Yu Valarfin, değil mi? Bay Swann sizi bekliyor.


Tavşan kulaklı sekreterin, patronunun ismini anarken ki ses tonunda saygıdan eser yoktu. Marino Swann’ın şirketinin durumu düşünülünce belki de maaşını alamadığından ötürü böyle bir tavır takınmıştı.


Marino odanın içerisinde ayakta turlarken Yu kapıyı çalıp içeri girdi.


Marino: Bay Valarfin, hoş geldiniz.


Adamın yüzünden Yu’nun getireceği tekliften umutlu olduğu anlaşılıyordu. Yu onda nasıl bir izlenim bırakmıştı acaba?


Yu: Doğrudan konuya girelim istiyorum.


Marino’nun masasının önündeki koltuklara Yu ve Neko, karşılıklı oturduktan sonra bu cümleyi kurdu. İşi uzatıp, havadan sudan sohbet etmek istemiyordu.


Marino: Evet, öyle yapalım. İş teklifinizi duymayı heyecanla bekliyorum doğrusu.


Ellerini masanın üstüne koyan Marino heyecanını dile getirmiş, Yu’dan umutlu olduğunu belirtmişti.


Yu: Önereceğim iş yaklaşık iki aylık bir süreyi kapsayacak. İlk iki hafta hazırlık aşaması, sonraki beş hafta ise eylem aşaması olacak.


Zaten ayın yirmi üçünden sonra gelen beşinci haftanın sonunda maçlar sona erdiği için zaman sınırlarını daha ileri bir tarihe itelemek mümkün değildi.


Yu: Yapacağımız işin, işe yarayıp yaramayacağı konusunda da endişelenmenize gerek yok. Benim geldiğim yerde daha önce denenmiş ve yüksek bir başarı oranına ulaşmış bir iş.


Yu bir videoda bu yöntemin daha önce uygulandığını ve başarılı olduğunu duymuştu. Kendi dünyasının insanlarının bu dünyanın insanlarından daha zeki olduğunu varsaydığı zaman başarı oranı Rolderhelm’de daha yüksek olmalıydı.


Yu: İşimiz arena oyunuyla ilgili. İlk iki maç oynanırken hazırlık yapıyor olacağımızdan onlarla ilgilenemeyeceğiz ama sıra sonraki maçlara geldiğinde, beş maç boyunca her hafta insanların evlerine mektuplar götüreceğiz. İlk hafta yüz bin insanı hedef alacağız, ardından bu sayı beşinci hafta gelene dek yarı yarıya azalmaya devam edecek.


Yu: Mektuplarda maçların sonuçları yazacak. Beşinci haftanın maçından önce, eğer final maçının kazanını öğrenmek istiyorlarsa bir altın ödeme yapmaları gerektiğini söyleyeceğiz. Yalnızca mektupları alanların yüzde ellisinin ödeme yapacağını varsayarsak, üç bin yüz yirmi beş altın kazanacağız. Tabi ki para aramızda paylaştırılacak.


Yu anlatırken bir an kendisine olan inancını kaybetmiş, bu yöntemin nasıl başarılı olduğunu sorgulamıştı. Ama hemen ardından toparlanmış ve kendine güvenerek teklifini yapmıştı. Önerdiği yöntem farklı bir dünyada başarılı olmuştu ve burada da başarılı olacağına emindi. En nihayetinde onun düşünce tarzına göre Yu Valarfin dışındaki insanlar aptaldı ve yalnızca aptalların inanacağı bir oyunla kandırılmaları mümkündü. Yu kendini buna inandırmıştı.


Marino Swann, Yu sözünü bitirene dek sessizce dinlemiş ama aldığı teklif umut ettiği gibi olmayacak ki nahoş bir yüz ifadesi ile karşılamıştı.


Marino: Bunun adına dolandırıcılık diyorlar.


Yu: Eh… Ben umut satıcılığı demeyi tercih ederim. Üstelik hiç kimsenin parasını zorla almıyorum, her şey kendi istekleri ile olacak.


Marino: Senin teklifin kabul edilemez, lütfen, burada bitirelim.


Hayal kırıklığı içerisinde Yu’yu göndermeye hazırlanmıştı. Yu ise pes etmeye niyetli değildi.


Yu: Kendini düşünmüyorsun, karını düşünmüyorsun; peki söyleyin Bay Swann, Odette ve Charlotte’yi de mi düşünmüyorsunuz?


Geriye yaslanmış, bacaklarını üst üste atarak rahat bir pozisyon almıştı. Teklifinin kabul edileceğine emindi ve konuşmada üstünlüğü ele geçiriyordu.


Yu’nun sorusu karşısında Marino “Düşünüyorum,” diyerek karşılık vermiş ama gözlerini yere indirerek daha fazlasını söyleyememişti.


Yu: Banka, borcunuz karşılığında mallarına el koyduğunda onlar ne düşünecekler? Size güvenerek sizinle evlenen güzel karınız, kocası her şeyini kaybettiğinde ne düşünecek?


İnsanları hassas oldukları yerden vurmak, onları duygusal bir hale sokmak teklifini kabul ettirmede işe yarardı. Yu ona ne kadar çaresiz olduğunu hatırlatırken aynı zamanda kaybedeceği şeyleri söylüyordu.


Yu: Hadi diyelim banka sadece eşyalarınıza el koyuyor. Peki ya tefeciler? En iyi ihtimal nedir, Bay Swann? Ellerinde bıçaklar ve çivili sopalar ile kapınızı kırarak içeri girmesi, çocuklarınızın ve karınızın gözü önünde sizi linç etmeleri mi? Ya da, ya da… canını almaları? Söyleyin, Bay Swann, arkanızda dul bir eş ve yetim çocuklar bırakmayı ne kadar istiyorsunuz?


Yu: Bu borcun bir ödeme aralığı olmalı ve dün gece alacaklılarınız tarafından karşılaştığınız muameleye dayanarak söylüyorum, borcunuzu ödemek için fazla zamanınız kalmadı gibi. Borcu ödemenin daha hızlı bir yolu olmadığını siz de anlıyor olmalısınız.


Sözlerini bitirmiş, rahat bir şekilde Marino’nun cevabını beklemeye başlamıştı.


Marino: Böyle büyük çaplı bir iş, Prensesin kulağına giderse…


Yu: İnsanlardan parayı alana dek suçlu değiliz, iş biter bitmez de Rolderhelm’i terk edeceğiz.


Marino: Peki maçların sonucunu nasıl bileceğiz, takımlara rüşvet vermeyi düşünüyorsan öyle büyük bir sermayemiz yok.


“Ne kadar da aptal bir adam, beni hiç anlamadı mı?”


Yu: Zaten iki olasılık var, ya A takımı kazanacak ya da B takımı. İnsanların yarısına A takımının kazanacağını, diğer yarısına B takımının kazanacağını söyleyeceğiz. Dört maçın dördünü de doğru bildiğimiz zaman şöyle düşünecekler: beşinciyi neden bilmesinler?


Marino: “Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde sıçar.” Rolderhelm’de ki şanslı insanlara sıkça söylenen bir deyimdir.


Yu: Biliyorum, fakat biz üçüncüde de sıçrayacağız. Bizim rakamımız üç değil, beş.


Yu: Evet, kabul ettiğinizi varsayıyorum.


Marino Swann, başını sallayarak onay verdi. Yaptığı işten memnun olmasa da, yapmak zorunda olduğunun farkındaydı.


Marino: Ortaklık yüzde elli mi?


Yu hayır anlamında başını salladı.


Yu: Yüzde kırk dokuz senin, yüzde kırk dokuz benim ve yüzde iki Yurine’nin.


Marino: Hıhı… Bay Valarfin’e yüzde elli bir düşüyor ve büyük ortak oluyor.


Yu: Cömertlik ediyorum, normalde fikir sahibi olarak daha fazla almam gerekirdi.


Marino ortaklık oranlarını kabul ettikten sonra elini uzatmak için ayağa kalktı.


Yu: Ama öncelikle, ortakların birbirine ihanet etmemesi için bir sözleşme yapmalıyız. Sözleşmeyi yazılı olarak yaparsak bu riskli olabilir o yüzden, Yurine, lütfen.


Buraya gelmeden anlaştıkları üzere, Yurine avucunu açtı ve elinden iki ışık küresi çıkartıp Marino Swann ve Yu Valarfin’in ellerinin üzerine getirdi.


Yu: Taraflar birbirinin hakkına göz dikmeyecek, birbirini ele vermeyecek ve iş sürecince caymayacaklar. Her şey bugün anlaşıldığı gibi olacak. Aksi takdirde ruhlarımıza mühürlenen bu büyülü sözleşme ruhlarımızı parçalayacak.


Sinsi bir gülümseme eşliğinde söyledi sözlerini. Gerçekte bu yalnızca bir ışık büyüsüydü ve etrafı aydınlatmak dışında bir görevi yoktu.


Ama Marino Swann bundan habersiz bir şekilde, Yu Valarfin’in elini gerçekten tehlikeli bir sözleşme olduğunu düşünerek sıktı.


Marino: Başarılar, Bay Valarfin.


Hala şüpheleri olsa da, eli uzatıldığı sırada titriyor olsa da Marino elini uzattı. Ve Yu, havadaki eli tutarak konuştu.


Yu: Başarılar, Bay Swann.


Böylece Rolderhelm’in iki dolandırıcısı bir anlaşmaya vardılar.

-------------------------

Okuduğunuz için teşekkürler!


10.02.2021 - 16:28 / Düzenlendi: 13.04.2021 - 23:15






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44376 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr