Cilt II - Bölüm 4: Paranın Kokusu

avatar
857 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 4: Paranın Kokusu


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 4: PARANIN KOKUSU

“Ne konuştun be…”


Pür dikkat dinleyip, bir gülümseme ile söylenenlere karşılık verse de aklından geçen buydu. Fakat Lucia Leafera ile iyi ilişkiler geliştirmenin önemli olduğunu düşündüğü için gerçek düşüncelerini sesli dile getiremiyordu. Ayrıca Neko’ya da kaba biri gibi gözükmek istemiyordu.


“Birilerinin benden hoşlanmasını anlayabiliyorum gerçi…”


“Evet ya… O kadar da fena değil, bu dünyanın standartlarında bile harika olduğumun kanıtı.”


“Tekrar düşünüyorum, aynen öyle. Gerçekten de hangi dünyada olduğum fark etmiyor, her zaman harikayım. Evet, konuşmaya devam edebilirsin, istersen benim hakkımda daha fazla konuşabiliriz.”


Kafasının içinde kurduğu birkaç cümle egosunu şişirmesine yetmişti. Lucie’nin sözlerine karşı takındığı sahte gülümseme hızlıca tatminkar bir gülümsemeye dönüştü.


Lucie: Neko ve Bay Valarfin gerçekten kardeş mi?


“Zeka küpü seni, görüntü farklılığını algılayamıyor musun? Kardeş olmamız nasıl mümkün olabilir?”


Yu: Hayır, bu sonuca nasıl vardın anlayamıyorum. Neko ile aramızdaki tek benzerlik onun tatlılık puanlamasında benim de yakışıklılık puanlamasında on puan alıyor oluşumuz.


Annesinin ya da babasının yahut herhangi bir atasının kedi kanı taşıması mümkün değildi. Yu da bu yüzden kedi kanı taşıyamazdı. Ve ebeveynlerini tanımamış olsa da ablalarının anlattığına göre Yu ve kendileri ile aynı fiziksel özellikleri paylaşıyorlardı. Koyu kahverengi saç ve zarif mor gözler.


Neko: Kesinlikle iyi olan tüm sıralamalarda on numarayım, üstün bir varlık olmanın gerekliliği budur.


“On numara” Yu’dan öğrendiği bir şeydi. Kısa sürede onu etkileyebilmiş olmak Yu’ya mutluluk veriyordu.


Yu: Zaten kardeş olduğumuzu hiç iddia etmedim, belki arkadaş. Ama Neko’yu bir kardeş olarak gördüğüm doğru.


Lucie: Ben de ya gerçek ya da üvey kardeş olduğunuzu düşünmüştüm. “Kardeş gibi” de tahminlerim doğrultusunda sayılır.


Abi-kardeş ilişkisi yaş farkları göz önüne alındığında arkadaş ilişkisinden daha doğru duruyordu. Tabi Neko’nun buna itirazı vardı.


Neko: Niye senin kardeşin ya da arkadaşın oluyor muşum? Sence üstün bir varlık mısın da benim arkadaşım olabileceksin?


Yu: Elbisemden tutup beni takip eden küçük bir çocuk olduğun halde ne kadar da kibirli laflar ediyorsun.


Neko: BUNU SEN SÖYLEDİN!


Yu’yu tutup çektiğinde dengesini kaybetmesine sebep oldu. Kesinlikle gücü bir çocuğun gücünün ötesindeydi. Yu bir kız çocuğu tarafından çekilip hırpalandığı için gururunun ağladığını hissediyordu.


Lucie: Nasıl tanıştınız?


“Ablacım ne çok soru sordun…”


Yu: Sigma kulesinde, bu kadar.


Aslında Neko ve Yu’nun tanışmaları Sigma Kulesine girmeden yaklaşık bir saat öncesine dayanıyordu. Ama Yu ayrıntılara girmek istemediği için konunun devam etmeyeceğini net bir şekilde aktardı. Başkası olsa Sigma Kulesi ismini de anmazdı ama Lucie’nin Lucia’dan duyduğunu var saydığı için bu ismi anmaktan çekinmedi.


Lucie: Bir çocuğun ora-


Yu: Tatsız konular hakkında konuşmayalım.


Israrcı olmaya devam eden Lucie’nin sözünü bölerek karşılık verdi. Ortamı soğutmamak amacı ile hemen ardından yüzüne kibar bir gülümseme ekledi.


Sigma Kulesi hakkında konuşmayı bırakın, düşünmek dahi Yu’nun moralini bozuyor ve göğsünde yer alan çukuru alevlendiriyordu, mümkün olduğunca az Sigma demek ve duymak istiyordu.


Lucia: Bu arada.


Lucia cebinden küçük bir tahta plaka çıkartıp Yu’ya gösterdi. Üzerinde küçük harflerle ismi ve diğer kişisel bilgileri yer alıyordu.


Lucia: Yılbaşına kadar herkesin kendine bir künye çıkartması gerekiyor, biz çıkarttık bile.


“Lucia Leafera, aile, görünüş, büyü, doğum tarihi, uyruk, numara…”


Yu: Bir kimlik kartı mı?


Lucia: Kimlik? Sanırım öyle denebilir.


Lucie: Son on yılda yüz bine yakın kişinin Rolderhelm’e göç ettiği söyleniyor. Başkentin tıpış tıpış olmasından öte, diğer adalarda yer alan kasaba ve köylerde büyük bir problem olabilir. Bu yüzden artık Rolderhelm’e göç denetlenmeye başlayacak. Tüccarlar ve gezginlerin gelmeleri serbest ama kalıp yaşamaları için bürokratik bir süreçten geçmeleri gerekecek.


Birileri inkılap yapmaya mı çalışıyordu? Kendi dünyasındaki uygulamanın Rolderhelm’de de hayat bulduğunu öğrenince düşündüğü şey bu olmuştu.


Hayata geçirilmeye çalışılan uygulamanın gerekli olduğunu anlayabiliyordu. Yu bulunduğu yeni dünyada başka bir ülkeye değil de Rolderhelm’e geldiği için şükrediyordu. Yaşam standartları bu dünyadaki diğer ülkelere göre çok yüksekti ve özellikle çevre ülkelerdeki berbat yaşam tarzı düşünüldüğünde pek çok kişinin hayallerini süsleyen bir memleket olmalıydı.


Yu, Rolderhelm’i erken modern çağın Hollanda'sına ya da İngiltere’sine benzetiyordu. Rolderhelm bir prenslikti ve hukuk alanında diğer ülkelere göre çok daha ilerideydi, bu sayede yatırımcıları kendine çekiyordu.


Rolderhelmli yatırımcılar da diğer ülkelere yatırım yapma konusunda kendilerini güvende hissediyordu. Bir başka ülke Rolderhelm’i diğer komşuları gibi zannedip Rolderhelmli yatırımcısının hakkına göz dikerse Rolderhelm’den gelen bu yatırımcı Prenses’in donanmasının hakkını savunacağını biliyordu.


Lucia: Hali hazırda Rolderhelm’de olanları tespit etmek ve nüfusu sayabilmek için de bu uygulama başlatıldı. Dediğim gibi biz birkaç gün önce aldık, sizin de almak için yılbaşına kadar vaktiniz var. Ama hemen alsanız iyi olur diye düşünüyorum, son günlere bırakırsanız kalabalığa denk gelebilirsiniz.


“Evet, böyle yapsak daha iyi olur.”


Cüzdanında kendi kimlik kartı vardı, tekrar bir kimlik kartı çıkarmak ne kadar sürerdi acaba?


Yu: Nerede çıkartmamız gerekiyor?


Lucie: Sadece başkentteki belediyede çıkartabilirsiniz. Gün boyu açık oluyor, istediğiniz zaman gidebilirsiniz demek.


Lucia: Ayrıca soyadı zorunlu, Neko için bir şeyler düşünmeniz gerekecek.


Böyleyse düşünmeye gerek yoktu, Yu’nun isim önerisi belliydi.


Yu: Valarfin sence de çok havalı bir isim değil mi?


Neko: Hayır.


“Neden sürekli reddediliyorum acaba?”


Yu: Hah, senin harika isim önerin nedir peki?


Sessizlikle cevaplanan sorusunun ardından Yu kendilerini nüfusa kardeş ya da baba kız olarak kaydettirmenin iyi bir fikir olacağı önerisinde bulundu. Eğer Rolderhelm’de çocuk desteği gibi şeyler varsa ve Yu kendisini Neko’nun ebeveyni olarak gösterirse para kazanabilirlerdi.


Neko ise Yu’nun bedavadan para kazanma önerisini reddetti ve bunun asla mümkün olmayacağını söyledi. 


Yu: Çocuklarla başa çıkmak çok zor, ne güzel para girerdi cebimize…


Yu’nun ikna çabaları tekrar ve tekrar reddedilirken belediyenin yakınlarında büyük bir alana varmışlardı. Rolderhelm’de kraliyet ailesinin kaldığı şehrin ortasına denk gelen kale bulundukları yerden tüm görkemi ile gözükebiliyordu, altı katlı, bu dünyanın standartlarına göre çok büyük sayılabilecek belediye binası dahi kalenin yanında sönüktü.


Yu: Çok fazla paran olunca böyle şeyler inşa edebiliyorsun demek ki.


Lucie: Elhaven ve Aram’ın sarayları buradakinden çok daha görkemli. Kesinlikle görülmesi gereken manzaralar.


Yu: Uzun bir ömrün olunca böyle manzaraları görecek kadar çok yaşayabiliyorsun demek ki.


Kardeş olduklarına göre Lucie de yüzden büyük olmalıydı. Yüz, Yu’nun ulaşmayı ancak umut edebileceği ve ulaşsa bile hiçbir şey yapacak enerjiye sahip olamadığından yalnızca ölmeyi bekleyerek geçirebileceği bir yaştı.


“Belki ölümsüzlük falan vardır, bulsak fena olmazdı.”


Lucia: Bu kederli ifade de ne? Mutlu olmanız gereken bir yerdesiniz.


Lucia’nın sürüklemesi sayesinde karnaval alanına giriş yaptılar. Renkli alanı aydınlatan sarı fenerlerin altında insanları çadırlarına davet eden şovmenler, stantlarda ve yere serilmiş örtülerin üzerinde işe yaramaz eşyalar satmaya çalışan satıcılar, ellerindeki enstrümanlarla şarkı söyleyip şapkasına para toplamaya çalışanlar, bir bastonun üzerinde oturan tuhaf görünüşlü adamlar ve daha nicesi, meydanın dört bir yanını doldurmuştu.


“Şarkı söyleyerek ne kadar para kazanabilirim acaba?”


Sokakta gezerken birkaç şarkıcının sesini işitmişti. Genel olarak aynı tarzda şarkılardı, Yu’nun yirminci ve yirmi birinci yüzyıldan gelen şarkıları bu sıradanlık arasında kolayca parlardı.


Karnaval alanında ilerlerken ve Lucia yere örtü sermiş bir satıcıdan bir şeyler satın alırken Yu’nun gözüne yalnız başına dolaşan insanlar takıldı. İçerisinde doğan acıma dürtüsünü bastıramıyordu.


“En azından yanımda birileri var.”


Yu Valarfin'in geldiği ilk gecede ne kadar şansız olduğunu anladığı bu dünyada kendini şanslı sayabileceği bir şey varsa o da buydu. Yanındaki insanları yalnızca kısa bir süre için dahi tanıyor olsa da yalnız olmadığı için memnundu.


Bin bir çeşit insanın doluştuğu alanda ilerlerken Lucie, Yu’nun kolundan tutarak onu bir çadırın içine çekti.


“Ne yapıyorsun? Anladık ama olmaz. Yok, olur aslında. Bakarız. Olabilir. Hareme dönse falan… Güzel olur, tamam güzel olur, son kararım.”


Girdikleri çadırın ortasında havada elinde sopa ile süzülen bir kadın yer alıyordu. Dönüyor, takla atıyor ve sopasından çiçekler çıkartıp seyircilerin üzerine fırlatıyordu.


Neko: Gerçekten uçmuyor, kesin ip vardır.


Yu: Gerçekten uçabiliyor olsaydı yeteneğini burada harcamazdı, zeki şey seni.


Dalga geçilen Neko hışımla Yu'nun belini cimcirdi. Çocuğun aşırı gücü ile gerçekleştirdiği cimcirme eylemi yüzünden gözünden yaş gelen Yu, Neko’nun elini tutup geri çekmek zorunda kaldı.


Neko: Haddini bil, sana bunu söylüyorum.


“Onu geçelim de şimdi buraya geldik diye bizden para alırlar ya, of… Lucie verir umarım.”


Umduğu gibi olmamış, gösteri sahibi bir şapkanın içine paraları toplarken Lucie elini cebine dahi atmamıştı. Yu da karşısındaki şapkanın birkaç kez sallanmasının ardından iki bakırı gözden çıkardı.


“Ulan, bir daha girmiyoruz böyle yerlere.”


Giden yalnızca iki bakır olsa da Yu’nun içine oturdu, gece boyunca o bakırları düşünebilirdi.


Neko: Cimri herif.


Yu: İstediğini de, bakmam gereken bir çocuk varken yaptığım doğal bir şey.


Neko: Kim kime bakıyormuş? Ben olmasam lütuflar yüzünden sokağın ortasına yığılıp kalırdın.


Yu: Böyle şeyleri her yerde söyleme, aptal.


Lütuf kelimesinin anılmasından rahatsız olmuştu, dikkatleri üzerlerine çekecek davranışlardan kaçınmak istiyordu. Cezalandırmak için elini Neko’nun kulağına götürdü.


Yu: Ya da…


Kısa bir tereddüttün ardından bunu yapmamaya karar verdi.


“İyi bir ebeveyn olayım bari.”


Neko: Ben düşündüm.


Lucia: Ne düşündün bakalım?


Kibar bir sesle Neko ile sohbet etmeye çalışan Lucia, Yu’nun içinde tekrar bir şüphe uyandırdı. Niyetinin kötü olmadığını düşünse de, “Dikkatli olmakta fayda var. Bunun adı paranoya değil, temkin" demeden edemiyordu.


Neko’nun elinden alınmasını istemiyordu, onu kendisine ait bir sağlık eşyası olarak gördüğünden değildi, yalnız kalmaktan korktuğu içindi.


Neko: Maceracı olalım.


Yu: Olmaz öyle şey.


Neko: Ben de karar verebilirim, senden bir cacık çıkmayacak gibi, maceracı olursak para kazanabiliriz. Sonra da amacımıza ulaşırız.


Yu: Bu lafları nereden öğrendin sen?


Neden aniden maceracılık fikrini ortaya attığını anlayamıyordu. Geçen hafta bunun kararını vermişlerdi, tehlikeye girmek yoktu.


Neko: Senin aksine, aptal insan, ben savaşabilirim.


Yu: Savaşarak ne başarmayı umuyorsun? Aptal aptal konuşma, çocuk. İkimizden biri ölürse onu kurtaracak kimse kalmayacak.


Yu hem kendi hastalığı hem de lütufların gücü yüzünden Neko’nun yokluğunda sokağın ortasına yığılıp kalırdı. Neko da güçlü olmasına rağmen bir çocuktu ve ulaşmak istediği yerlere ulaşacak akla, deneyime ve olgunluğa sahip değildi.


Şu anda Yu bunu daha iyi anlayabiliyordu. Kendisinin yokluğunda Neko’nun yapacağı şey dövüşüp kendini öldürtmek ya da birilerine sırrını söyleyip köle olmaktan öteye gitmezdi.


Yu: Böyle fikirleri tekrar duymak istemiyorum.


Neko: Korkak.


Yu: Sen-


Lucia: Tamam, tamam. Sakinleşin, neden bir anda bu kadar gerildiniz ki?


Maceracılık teklifinin ardından kısa sürede gerilen ortama müdahale eden kişi Lucia oldu. Gerilimi yok etme ve olası kavgayı önleme sorumluluğunu omzuna alan Lucia, politik bir cevap vererek iki tarafı da yumuşatmak için konuştu.


Lucia: Maceracılık tehlikeli bir iş. Bay Valarfin’e iş bulması için biraz daha zaman vermelisin. Eğer bulamazsa maceracı olabilirsiniz, basit görevler de var.


Yu: Peki, olmazsa öyle yaparız.


Lucie: Abla.


Lucie koşarak kendilerine doğru gelen adamı işaret ederek ablasına seslendi. Gelen adamı Yu daha önce görmese de Lucia tanıyor gibiydi. Diğer mekanlarından gelen biri olmalıydı.


Lucia: Ne oldu?


???: Maceracılar kavga çıkardı.


***


Yu: Lucia onların annesi mi? Birkaç kişi kavga edince hemen ona koştular.


Lucie: Loncada huzuru korumak onun görevi, mekana zarar vermelerini istemiyoruz.


Yu’nun kafasında yer alan maceracılar inanılmaz kılıç ve büyü becerilerine sahip insanlardı, hal böyle olunca birkaç ateş topu ile yangın çıkartma ihtimalleri dahi vardı.


“Her neyse, o para tuzağı mekandan ayrılmamız iyi oldu, hiç hayal ettiğim gibi olmamıştı zaten.”


Lucia onlardan ayrıldıktan yarım saat sonra Neko’nun sıkılmasının ardından kendileri de karnavaldan ayrıldılar. Onlar ayrılırken hala karnavala yeni gelen insanlar vardı.


Lonca Bölgesi olarak adlandırılan, Lucia’nın hanlarının bulunduğu bölgeye girdiklerinde ve Lucie kendi evine gitmek için Yu ve Neko’dan ayrıldığında ikili baş başa kalmıştı. Yu biraz önce yaşanan olay için özür dileme ihtiyacı duydu. Kavganın neden çıktığını bile anlayamamıştı.


Yu: Özür dilerim.


İki kelime ile basit bir şekilde işi bitirebileceğini umdu. Neko ise cevap vermedi.


Yu: Senin istediğin şekilde yapmak isterdim ama anlamalısın, bu işler elimizden geleni yaparsak başarırız, korumak ve kurtarmak için daha fazla güçlenirsek yaparız ya da iyi olduğumuz için biz kazanacağız tarzı söylemlerle yürümez.


Neko: Nasıl yürür peki?


Yu: Kalemlerle, kağıtlarla, sözlerle ve altınlarla.


Neko: Maceracılıkla altın kazanabiliriz.


Yu: Maceracılıkla kellemizi kaybedebiliriz. Lütfen anla, ölürsem, ölürsen amacımıza ulaşamayacağız. Elbette tehlikeye gireceğimiz vakitler olacak, belki bu vakit yarın bile olabilir. Ama bunu her zaman son seçenek olarak ve her şeyi planladıktan sonra yapmalıyız.


Neko tekrar sessizliğe gömüldü. Artık Yu’nun kıyafetini tutmayı bırakmış, kollarını umursamaz bir şekilde sallayarak yürüyordu. O sırada bir kadın Yu’ya çarpıp yere düşmesine sebep oldu.


Yu: Ne yapıyorsun lan?


Kadın arkasına bile bakmadan kaçarken Yu hemen cebindeki keseyi kontrol etti.


Yu: İyi, iyi… Bir şey çalmamış.


Neko: Belki yardıma ihtiyacı vardı, düşündüğün ilk şey bu mu ol-


Neko’nun başının tepesinde yer alan kedi kulakları titredi. İleriye doğru birkaç adım atıp iki binanın arasında yer alan sokağı görebilecek konuma geldi.


Yu, Neko’yu takip ettiğinde Neko’nun gördüğü şeyleri görebildi. İki iri yarı adam, bir adamı yakasından kavramış, hırpalıyorlardı.


Yu: Kahraman değiliz biz. Gidelim.


Neko: Annem olsa müdahale ederdi.


Yu: Seni doğurduğumu hatırlamıyorum, annen olmadığıma göre müdahale etmeme gerek yok.


Neko: Korkaksın işte.


Yu: Gecenin bir vaktinde sokak köşesindeki tehlikeli adamlara bulaşıp bıçaklanmak istemiyorum. Üstelik insanları kendinden küçük gören sen, ne değişti de şimdi onları kurtarmak ister oldun?


Neko: Annem böyle yapardı, bu yüzden.


Yu: Saçmalama da yürü. Hem belki dövdükleri herif tacizci piçin teki, belki az önce bize çarpan kadını taciz ettiği için dayak yiyor, nereden bileceksin?


Neko: Onu sorduktan sonra öğreniriz.


Yu: Aptal! Suçlu olduğunu kabul edecek değil y-


Neko tek bir kelime daha etmeden fırladı. Kızın hızlı hareketini takip dahi etmekte zorlanan Yu, onun kuyruğunu yakalamayı denese de başaramadı ve arkasından koşup onu durdurmayı denedi.


Ama artık çok geçti, Neko ara sokağa girmiş, parmağını kaldırıp iri yarı serserilere doğrultmuştu.


???: Sen kimsin lan?


Serserilerden biri Neko’ya dönüp bağırdı. Bu sırada Yu, Neko’nun arkasında belirip onu omuzlarından yakaladı ve geri çekmeye çalıştı.


Yu: Aptallık yapma, gidiyoruz.


Neko: Bu adamı bırakın.


Yu: "APTALLIK YAPMA"NIN NEYİNİ ANLAMADIN?


Hırpalanan adamın gözlerinde anlık bir şaşkınlık, sonra umut sonra da küçük bir kızın kendisini kurtaramayacağını anladığından dolayı oluşan hayal kırıklığı belirdi.


???: Abisi, al şunu şuradan.


Serserilerden diğeri şaşırtıcı bir şekilde alttan almayı denemişti. Yu da bu fırsatı Neko’yu sürüklemek için kullandı.


Neko: Bırak beni, aptal insan.


Gücünü kullanarak Yu’nun ellerinden kurtulan Neko oluşturduğu bir rüzgar dalgasını önündeki serseriye fırlattı.


Rüzgar dalgasını karnına yiyen adam sokağın yarısı boyunca savrulurken onun arkadaşı da cebinden bir bıçak çıkarttı.


Biliyordum böyle olacağını, hadi bunu da hallet sonra kaçalım.”


Yu’nun iç sesini duymuş gibi davranan Neko aynı saldırıyı bıçaklı adama da gerçekleştirdi. Bıçağını düşürürken arkadaşının yanına kadar savruldu.


Ardından da fazla uğraşmadan kaçtılar.


Yu: Kimlere bulaştık acaba, bir kaşık suda boğulacak veletsin de hadi neyse…


Neko’nun kurtardığı siyahi adam, şaşkın bir şekilde Neko ve Yu’ya bakıyordu.


???: Teşekkür ederim.


Yu: İki üç gümüş falan ver de kurtardığımıza değsin bari.


Kaybettiği birkaç bakır parayı bu yolla telafi edebilecekse harika olurdu. Ama Neko’nun dirseğini karnına yiyerek susturuldu.


“İyi, hadi kahramanı oyna bakalım. İnşallah başımıza bir iş gelmez bundan sonra.”


???: Yanımda fazla para yok ama sizi evime yemeğe davet edebilirim, isterseniz.


“Ya yemeğin parasını peşin vermiştik biz hana. Böyle olacağını bilsem yemek parasını günü gününe şey ederdim.”


Neko: Olur.


“Çok yapay ama… Belki asıl kötü adam bu herif, neden hemen atlıyorsun ki?”


Marino: İsmim Marino Swann, tekrar teşekkür ederim.


Marino’nun karısının getirdiği şehir muhafızlarına verdikleri raporun ardından Marino’nun evine gitmişlerdi. Bu arada Marino’nun karısı, Yu’ya çarpıp arkasına bakmadan kaçan kadındı. Yu ile tekrar karşılaştıktan sonra özür üstüne özür diledi.


Mütevazı denemeyecek bir evdi, Marino’nun ortalamanın üzerinde bir zenginliği olduğu ortadaydı. Odette ve Charlotte adında iki küçük kızı vardı. Yu, böyle bir hayatı varken ne gibi bir belaya bulaşıp da kendini sokak aralarında dayak yiyecek konuma düşürdüğünü merak ediyordu.


“Kesin kumardır, bazılarına rahat batıyor sonuçta.”


Yu: O adamlar kimdi?


Konuya aniden girdi ve cevabını beklerken önündeki çorbadan içti.


“Umarım zehirli değildir.”


Marino: Alacaklılarım.


“Rahat battı borca girdin, değil mi? Salak.”


Yu: Tefecilerden mi borç aldın? Herhangi bankanın sokak ortasında adam dövdüreceğini zannetmiyorum.


Marino: Banka kredi vermeyi kesince tefecilerden borç almak zorunda kaldım. Sonrası da gördüğünüz gibi.


Yu: Hikayesi ne bu borçların?


Marino’yu sorguya çekmesinin nedeni belki kendine nasiplenecek bir kapı bulabilme umuduydu.


Marino: Posta şirketim var, birkaç yıl öncesine kadar işler iyi gidiyordu ama bazı aksilikler yaşandı.


“Paranın kokusunu alıyorum.”


Marino savaş, şansızlık, kriz ve rekabet dolu hikayesini anlatırken Yu’nun aklında beliren plan hoş değildi ama dünyada tutmuştu ve burada da tutmaması için hiçbir sebep yoktu. Hatta buradaki insanlar dünyadakilere göre cahil olmalıydılar, en nihayetinde arada çağlar vardı.


Yu: Bay Swann, şirketiniz nerede acaba?


Marino: Lonca Mahallesinde yer alıyor, Swann Posta Teşkilatı.


Yu: Yarın öğlen için bir randevu isteyebilir miyim? Bir iş teklifim olacak.


Marino istediği randevuyu yarın için ona verdi.

-------------------------

08.02.2021 - 15:32 / Düzenlendi: 11.04.2021 - 23:34






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44376 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr