Cilt II - Bölüm 11: Sakin Bir Sohbet

avatar
581 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 11: Sakin Bir Sohbet


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 11: SAKİN BİR SOHBET

Yu: On yedi Eylül ve yirmi Eylül arası ilk maçın tahmin mektuplarını dağıtacağız. Yirmi üç eylül tarihindeyse ilk maç oynanacak. Maçlar her yedi günde bir oynanacak. İlk gün mektupların sayısı çok fazla olduğundan üç günlük bir süreye dağıttık fakat sonraki mektupları maçın oynanışından bir gün sonraki gece dağıtacağız. Bir gecede yetiştiremezsek sonraki gece dağıtırız. Final maçından sonra da paramızı alıp kaçacağız.


Eğer yapabilseydi final maçı başlamadan paraları alıp kaçmak isterdi. Ama anlaşma yaptığı takım sahipleri Yu’nun parasını maç sonucuna göre vereceği için final maçı bitene kadar beklemesi gerekecekti.


“Umarım bir aksilik çıkmaz.”


Marino: Anladım.


Yu: Senin elemanların düzenlemeleri bitirdi mi?


Marino: Evet, isterseniz dağıtıma bugün başlayabiliriz.


Yu: Takvime uygun gidelim.


Yu’nun erken yapılmasına karşı olmasının sebebiyse disiplinin bozulacağına olan inancıydı. Belirlenen takvime uygun gidilmesi her zaman önemliydi.


Yu ve Yurine Redshapel dağıtımını üstlenecekti ve bu sırada Lylphia Redshapel’de olacağından sorun yaratabilirdi. Onu kandırmak çok zor olmazdı gerçi.


Yu: Söylemek istediğin başka bir şey yoksa…


Marino: Aslında bir şey var.


“Hoh?” sesiyle sözünün bölünmesine karşılık verdi.


Yu: Nedir o?


Marino: İnsanlardan parayı nasıl toplayacağımız.


Parayı nasıl toplayacağını daha önce düşünmüştü ama şimdiye kadar Marino’ya söylememişti.


Yu: Biri senin üstüne biri de benim üstüme olan iki banka hesabı açacağız. Mektupları yolladığımız insanların bir kısmına benim hesabıma bir kısmına da senin hesabına yatırmalarını söyleriz.


Marino: Dolandırıldıklarını anladıkları zaman isimlerimizi öğrenmezler mi?


Yu: Biz Rolderhelm’den uzaktayken öğrenmeleri sorun değil. Yine de bir şeyler yapabiliriz diye düşünüyorum.


Bu dünyada suçluların iade edilmesini sağlayan bir yasa yoktu. Üstelik insanların izini sürmesi de yirmi birinci yüzyıla kıyasla çok zordu. Eğer isimleri öğrenilir ve Rolderhelm’de suçlu ilan edilirlerse kendilerini tehlikeye sokacak bir durum olmayacaktı.


Ama tanıdığı birkaç insanın Yu Valarfin’in bir dolandırıcı olduğunu öğrenecek olması canını sıkıyordu. O da isminin yayılmasını önlemek için bir fikir düşündü.


Yu: Banka hesap defterlerinden bizimle ilgili tüm kayıtları yırtıp yaksak nasıl olur?


Yirmi birinci yüzyılda hesaplar dijital ortamlarda tutulduğundan muhteşem ötesi yeteneklere sahip hackerlar değillerse mümkün olmayan bir fikirdi. Fakat Rolderhelm’de çağın getirdiği olanaksızlıklardan ötürü kayıtlar birkaç farklı defterde tutuluyordu. Eğer isimlerini bulup bu defterlerden kaldırırlarsa arkalarında hiçbir iz bırakmazlardı.


Marino: Bunu nasıl yapacağız ki? O defterlere ulaşmamıza izin vereceklerini zannetmiyorum.


Yu: Rüşvet vermeyi deneyebiliriz. Eğer olmazsa da yapacak bir şey yok, bir daha ne Rolderhelm’e gelir ne de Rolderhelm’den gelen biriyle konuşuruz.


Yu’nun planı bu kadardı. Zaten yapmak zorunda oldukları bir şey olduğunu söylemeyezdi. İş biter bitmez kaybolacaklardı ve paraların yatırıldığı bankanın önünde de izdiham çıkacak, çıkan izdiham yüzünden isimlerinin öğrenilmesi gecikecek Rolderhelm’de hızlıca haklarında bir arama başlatılamayacaktı. Yetkililer isimlerini öğrense dahi onlar Mora’da olacaktı.


Yu: Öyleyse artık kalkıyoruz, bir şey olursa elemanlarından birini kaldığım hana gönderirsin.


Marino: Hoşça kalın Bay Valarfin.


Mairno’nun şirketinden ayrıldıktan sonra Yurine ile beraber hanın yolunu tuttular. Onlar yolun yarısını henüz tamamlamamıştı ki yağmur yağmaya başladı ve hızlıca şiddetlendi.


“Yapsam mı acaba?”


Kısa bir kararsızlıktan sonra Yu ceketini Yurine’nin kafasına örttü ve çocuğu kucağına alarak koşmaya başladı.


Yurine: Ne yaptığını zannediyorsun? İndir beni!


Yu: Islanma diye yapıyorum. Kafanı örttüm ve hızlı varalım diye koşuyorum.


Yurine: Yeterince ıslandım bile, bunu yapmak için çok geç kaldın.


Böyle söylemesine rağmen kucakta taşınmayı kabul ederek sustu ve kafasının üstündeki ceketi gözlerini kapatacak şekilde aşağıya çekti.


“Çok güzel bir an.”


Yu: Ama neden yine dudakların aşağıya kıvrılmış?


Yurine mutsuz gözüküyordu. Yu onun mutsuzluğunun nedenini insanları dolandırıyor olmanın verdiği suçluluk duygusuna bağladı.


Yu: Bu kadar abartma, teknik olarak onları dolandırıyor değiliz. Hatta yaptığımız şeyin iyi olduğunu bile savunabilirsin.


Yurine cevap vermemeyi tercih etti.


Yu: Kimseden zorla parasını almıyoruz. Bunun şans oyunu olduğunun en başından beri farkında olmaları gerekiyor. Ayrıca evet, insanların yarısı bizim yüzümüzden parasını kaybedecek ama diğer yarısı da çok fazla para kazanacak. Sence de eylemlerimizin negatif sonuçlarını diğer pozitif sonuçlar ile nötrlemiyor muyuz?


Yu mantığının anlaşılabilir olduğunu düşünüyordu. İnsanların yarısı paralarını kaybedecek ve diğer yarısı da para kazanacaktı. Bin kişiye mektup dağıtsalar beş yüz kişiye iyilik yapmış olacaklardı. Bu devirde kim beş yüz kişiye bir günde iyilik yapardı ki? Yu pek çok insanın ömründe yaptığı iyilik sayısının bu rakama ulaşmadığından emindi.


Oluşturduğu mantığa rağmen, yaptıklarının kötü olduğunun o da farkındaydı. Yanlış sonuçları alan kişi olmak istemezdi.


Yurine: Negatif, pozitif, nötr bunların hiçbirinin anlamını bilmiyorum.


Yu: Negatif olumsuz, pozitif olumlu ve nötr de tarafsız demek.


Yurine: O zaman neden olumsuz, olumlu ve tarafsız kelimelerini kullanmak yerine bunları kullanmayı seçtin?


Yu: Bilmiyorum.


Yu’nun yaptığı seçim bile değildi, aklına ilk gelen kelimeler bunlardı ve bunları kullanmıştı.


Yağmurun altında koşmaya devam ederken durmalarını sağlayan bir ses duydular.


???: Bay Valarfin!


Yu kafasını çevirip sesin geldiği yöne baktı, sarı saçlı bir elf onlara el sallıyordu.


Lucie: Buraya gelin!


Koşar adımlarla han sahibi Lucia’nın kardeşi Lucie’nin onları davet ettiği mekanın içine girdiler.


Yu’nun kaldığı han daha çok gezgin tüccarlar tarafından kullanılıyor olsa da o handa da savaşçı ve büyücüler vardı. Ama bu han tamamen savaşçılar ve büyücüler ile doluydu.


“Burası maceracılar loncası mı oluyor?”


Lucie bir çalışandan Yu ve Yurine için havlu getirmesini istedi.


Lucie: Islanmışsınız, böyle gezerseniz hasta olursunuz.


Yu: İnsanlar böyle söylüyor ama şimdiye dek yağmurda ıslandı diye hasta olanı görmedim.


Sonbahar ve kışı sevmiyordu ama yağmurun altında gezmek Yu’nun hoşuna gidiyordu ve yaptığı herhangi bir gezinin sonunda hastalanmamıştı. Yağmurda ıslandı diye hasta olan birini de hiç görmemişti.


Yu: Üstelik hastalansak Yurine bizi iyileştirmez mi?


Yurine: Şifa büyüsü biraz tuhaf bir şey, benim büyüm yaraları kapatabiliyor ama hastalıkları iyileştiremiyor.  Yani, senin ki gibi hastalıkları bastırabilir ve krizi atlatmanı sağlayabilirim ama tedavi edemem, demek istediğim bu.


Lucie: Yine de böyle gezmemelisiniz.


Ellerini beline yerleştirdi ve tavrını net bir şekilde belli etti. Havlular geldiğinde de saçlarını kurulamaya başladılar.


Yu: Maceracılar loncası böyle bir yermiş demek, ben daha kalabalık bir ortam olmasını bekliyordum.


Lucie: Genelde büyük görevlerin ardından geceleri biraz kalabalık olur. Bunun dışında insanlar meşgul olduklarından çoğu zaman görev alma-görev teslimi işleri için buraya uğrayıp hemen geri giderler. Tabi beş maceracıdan birinin görev aldıktan sonra hiç uğramaması durumu da var.


Maceracılık animedekilerden farklı bir işti. Çok para kazandıran işler tamamen kumardı ve ölüm riski yüksekti. Eğer ölmezseniz tehlikeli olan işleri yaparak zengin olabilirdiniz ama ölmeden geri dönmek bile ayrı bir başarıydı.


Maceracılıkta ejderha avlamak ya da şeytan krallarıyla savaşmak gibi görevlere kıyasla daha az tehlikeli duran goblin mağarasına saldırmak, kervanları  ve gemileri haydut ve korsanlardan korumak ya da ormanda dolaşan basit canavarları avlamak gibi görevlerde bile büyük kayıplar verilebiliyordu.


Hatta bu meslekteki ölümlerin çoğunun böyle basit gözüken görevlerde karşılaşıldığı da Lucia tarafından söylenmişti.


Yine de maceracılar aslında o kadar da basit olmayan bu görevleri kolay işler olarak görüp ölümlerine yürümeye devam ediyordu.


???: Ahhh… ne kadar tatlı bir çocuk!


Lucie ve Yu sohbet etmeye devam ederken Yurine’nin yanına gelip diz çöken kadın böyle söyledi. Platin renginde saçları ve zümrüt yeşili gözleri vardı.


Lucie: Sivina, merhaba.


Sivina: Merhaba Lucie, nasılsın? Bir süredir seni burada görmüyordum.


Lucie: Birkaç gündür diğer hanlardaki işlerle uğraşıyorum, buraya geldiğimde yağmur başlamak üzereydi. Gerçekten, o kadar koşturmama rağmen hala yapılacak çok iş var.


Sivina: Anlıyorum, kolay gelsin.


???: Yağmur yavaşlayacak gibi gözükmüyor, kötü oldu.


Duygudan yoksun bir sesle konuşan bir kız yanlarına geldi. Lucie ile selamlaştıktan sonra da onun adının Ana olduğunu öğrendiler. Açık yeşil saçlara ve koyu mavi gözlere sahip güzel fakat ifadesiz bir yüze sahip olan bir kızdı.


“Böylelerine kuudere mi deniyordu?”


Ana: Çok tatlı bir kız, adın ne?


Yurine cevap vermek yerine kafasını çevirdi ve Yu’ya yaklaştı.


“Nedense bu hareket çok hoşuma gitti.”


Sivina: Biraz utangaç galiba.


Yu: Biraz değiştin mi sen? Tanışalı birkaç saniye oldu ve hala onlara hakaret etmemiş olman beni şaşırttı.


Eğer tanıdığı küçük kız olsaydı şimdiye dek çoktan “Seni ilgilendirmiyor, aptal insan,” demiş olurdu. Fakat şu anki Yurine beklenmedik şekilde utangaç davranıyordu.


Yurine: Kes sesini.


Yüzünü açık kapıya doğru çevirdi ve diğer insanlarla göz teması kurmaktan kaçındı.


“Belki de saçlarından ötürüdür, annesini hatırlatıyor olmalı.”


Sivina: Küçük bir çocuğun insanlara hakaret etmesini sağlamak hoş bir şey değil.


Yu: Haklısın.


Yurine hakkında konuşmaya devam etmenin ona daha iyi gelmeyeceğini düşündüğü için onun hakkında konuşmayı bıraktı. Lucie’ye bir soru sormak üzereydi ki o anda bir başkası aniden ortaya çıktı ve yüzünü Yu’nun yüzüne yaklaştırdığında Yu kafalarının çarpışmaması için geri çekilmek zorunda kaldı.


???: Hey! Ben yokken bu kızlara sarkmaya cüret etme!


Yu: Çirkin yüzünü aniden ortaya çıkartıp bana yaklaştırarak gözlerime kritik hasar vermeye mi çalışıyorsun? İğrenç, uzak dur.


Eli ile aniden ortaya çıkan çocuğu iterek kendisinden uzaklaştırdı. Ardından avucunun içini kapının kenarına sildi.


Yu: Yurine, gördüğüm çirkin şey yüzünden gözlerimde oluşan hasarı telafi etmek için tatlı suratına bir süre bakmam gerekecek.


Yurine: Bunu anlayabiliyorum, öyleyse müsaade edeceğim.


???: Bu yaptığınız kabalığın kaçıncı seviyesi!? Sen-


Yurine: Kapa çeneni. Çirkin sesini duymak kulaklarımı acıtıyor, düşük yaşam biçimi.


Yurine’nin sözleri Yu’nun kıkırdamasını sağladı.


???: Seni küçük-


Sivina: Satoshi, yine kavga çıkartma.


“Satoshi? Ah, eşofmanı var.”


Yu’nun tuhaf bir uyu, gözlerini estetik bulmadığı şeylere yöneltmekten kaçınmasıydı. Bu yüzden karşısındaki çocuğu süzmekten kaçınmıştı ve kıyafetlerini ismi anılana kadar fark etmedi.


Beyaz çizgili gri bir eşofman takımı ve siyah bir tişört giyiyordu. Kahverengi gözleri, siyah saçları ve kavruk bir teni vardı. Yüzü etnik kökeni hakkında yeterince bilgi veriyordu.


“Nasıl olurda bu çocukla aynı dili konuşuyor olabiliriz?”


Kendi dünyasından buraya geldiğinde buradaki insanlar Yu ile aynı dili konuşuyorlardı. Karşısındaki çocuğun, etnik kökenini doğru tahmin ettiyse eğer, bu dili konuşamaması gerekiyordu.


Yu buraya geldiği süre içerisinde dili öğrenme ihtimalini de düşündü ama bunun olacağını zannetmiyordu.


Çocuk maceracılar loncasındaydı ve yanında bellerinde kılıç taşıyan iki kız vardı, yani maceracı olma ihtimali vardı. Ama bir maceracı olmasına rağmen dünyadan gelmiş olması gereken kıyafetleri hala yeni gözüküyordu. Bu yüzden Yu onu bu dünyaya kendisi gibi yeni gelen biri olduğunu düşündü.


Ve yeni geldiğine göre hızlıca bu dili öğrenemez, öğrense bile bu kadar akıcı konuşamazdı. Hatta çocuğun maksimum on sekiz yaşında olduğunu ve kendi dünyasında şu an konuştukları dili öğrendiğini varsaysa bile bu kadar akıcı konuşması için bu dilin onun ikinci anadili olması gerekirdi.


Lucia: Bu konuda Sivina’ya katılıyorum.


Lucie: Abla, hoş geldin.


Lucia: Eğer gelir gelmez böyle gergin bir ortamla karşılaşmasaydım hoş gelmiş olurdum. Hmm, Bay Valarfin’i burada görmeyi beklemiyordum.


Yu: Yağmura denk gelince böyle oldu.


“İyi yapmışsınız,” dedikten sonra Satoshi’ye döndü ve onu azarlamaya başladı.


Lucia: Sergilediğin hareketlerin çocukça olduğunu söylemek istiyorum. Tahminimce Sivina ve Ana’yı Bay Valarfin ile konuşurken gördüğün için yine tuhaf hareketler sergilemeye başladın, değil mi?


Satoshi daha öncede aynı eylemleri tekrarlamış olacak ki Lucia olayı hızlıca kavradı.


Lucia: Arkadaşlarına karşı korumacı bir tavır takınmanı anlıyorum fakat ikisi de yetişkin insanlar, onları çocukmuş gibi gözetmek zorunda değilsin.


Satoshi: Özür dilerim.


Yu: Onu anlayabiliyorum, daha öncede benzer birkaç olayla karşılaşmıştım. Yüzüm yakışıklılık standartlarının üzerinde bir seviyede yakışıklı olduğundan beni bir tehdit olarak görmüş olmalı. Hoşlandığı kızları bir başkasına kaptırmamak için de hemen dişlerini gösterdi. İlkel bir düşünce, partnerlerine olan güvensizliğinin bir göstergesi. Diğer insanları da kendisi gibi zannederek iç dünyasının da nasıl bir halde olduğu hakkında bize fikir veriyor.


Yurine: İlkel bir canlı, katılıyorum.


Yu: Sen böyle söyleyince kulağa baya ırkçı geldi.


Yurine: Benim üstünlüğümün yanında insanların aşağı kalıyor oluşu ırkçılık değil, gerçek.


Yu: En azından sen hariç desen mutlu olurdum.


Lucie kıkırdayarak “her zamanki gibisiniz,” dedi. Yu ve Yurine sustuktan sonra konuşmaya fırsat bulan Sivina, Yu’nun az önceki kısa monoloğuna itiraz etti.


Sivina: Yanlış anlamış gibi gözüküyorsunuz. Satoshi’nin bizden hoşlandığı yok, sadece fazla korumacı bir arkadaş, değil mi?


Ana: Evet, biraz rahatsız edici bir yanlış anlaşılma oldu.


“Gülmemek için zor tutuyorum kendimi.”


Bir erkek olarak Satoshi adlı gencin hislerini anlayabiliyordu. Az önce duyduğu kelimeler canını epey yakmış olmalıydı.


Yüzünün bir anda aldığı acınası ifade ve henüz teklif etmeden reddedilişi Yu da kahkaha atma isteği uyandırmıştı. Ortamdakilere ayıp olmasın diye kahkahasını tutuyordu fakat odasına döndüğünde iyice gülecekti.


Ama Yu’nun aksine ortamda kahkahasını tutamayan biri vardı.


Yurine: Phhuahahaha!


Yurine’nin kahkahası Yu’nun bastırmaya çalıştığı kahkahayı tetikliyordu fakat son anda yanaklarını ısırarak kendisini tutmayı başardı.


Lucia: Tamam! Siz de yangına körükle gitmeyi bırakın. Ayrıca neden ayakta dikiliyorsunuz? Yağmur duracak gibi gözükmüyor. Hemen dışarı çıkmanızı gerektirecek bir işiniz yoksa bir yere geçin, ben de hemen geliyorum.


Hanın köşesindeki boş bir masaya geçtiler. Yu duvarın kıvrıldığı en köşe kısma oturdu. Yurine soluna geçti ve sağına da Lucie oturdu. Birkaç dakika sonra Lucia da elinde atıştırmalık yiyeceklerle geri geldi.


Yurine: O düşük canlının kıyafetleri seninkilere benzemiyor mu?


Yu, Satoshi’ye dünyadan geldiğini söyleme niyetinde değildi ama Yurine bunu istemeden de olsa belirtmiş oldu.


“Gerçi, bu aptalın anlayacağını zannetmiyorum.”


Yu: Evet, benziyor.


Beyaz spor ayakkabılar görünüşte farklı olsalar da benzetilebilirlerdi ve eşofman altı da benziyordu. Tişört ise, Yu’nun tişörtünde bir anime figürü vardı fakat yine de kumaşları benzetilebilirdi.


Satoshi: Anlamadım, neresi benziyor?


“Düşündüm de, buraya nasıl geldiğini öğrenebilir miyim acaba?”


Kendi dünyasına dönmek gibi bir niyeti yoktu. Fakat kendi durumu hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyordu ve Satoshi de Yu ile aynı durumdaydı. Eğer onun buraya nasıl geldiğini ve bu dünyadaki deneyimlerini öğrenirse elde ettiği bilgiler bir işe yarayabilirdi.


Yu: Sen Japon musun?


Duymayı beklemediği bu kelimeyi duyan Satoshi heyecanla ayağa kalktı.


Satoshi: Haa!? Sen de mi?


Yu: Zeka seviyen de baya düşükmüş he, oradan bakınca çekik gözlü gibi mi gözüküyorum?


“Götüyle görüyor herhalde.”


Yu’nun yüz şekline bakıp hangi ırktan olmadığını anlamak zor olmamalıydı.


Satoshi: Nasıl anladın o zaman?


Yu sadece gülerek karşılık verdi. Karşısındaki çocuğu ciddiye almakta zorlanıyordu.


Yu: Memleketinin insanları ülkelerinin IQ skorunu yükseltmek için aralarında en aptal olanını buraya yollamış herhalde.


Satoshi: Benimle dalga geçmeyi kes.


Yu: Yanlış anladın, dalga geçmiyordum.


Satoshi korkunç bir bakış atarken Yu sadece gülümsedi.


Yurine: Seninle aynı memleketten mi?


Yu: Evet diyemem ama dünya bazında düşünürsek eh işte diyebilirim.


Aynı dünyadan geldikleri için belki bu soruya evet yanıtı verilebilirdi. Ama kökenleri aynı değildi.


Yurine: Zaten anlaşılıyor, aranızda uçurum var.


Yu: Sen beni mi övüyorsun? Canım benim.


Yurine: Hya- öyle demek istemedim, yanlış anlıyorsun.


Yu Yurine’nin yanağını sıktığında tatlı bir ses çıkartıp onu itse de Yu onun tarafından övülmenin verdiği mutluluğu yaşıyordu.


Lucie: Çok tatlı bir ikili olmuşsunuz.


Yu: Uzun zamandır tatlı diye tanımlanmıyorum ama teşekkürler.


“İstersen beni daha fazla övebilirsin, sorun olmaz.”


Satoshi: Eee, sen nasıl üstündekileri aldın? Ben geldiğimden beri koşturuyorum hala düzgün bir şeyler kazanamadım.


Yu: Telefonumu sattım. Gerçi büyük ihtimal kazıklandım fakat muhtemelen en geç bir hafta önce o telefon kapandığı için telefonu satın alan tüccar da kazıklandığını düşünüyordur.


Satoshi cebinden kendi telefonunu çıkardı.


Satoshi: Satmayı düşündüm fakat kaç para edeceğini bilemedim.


Yu: Hala sarjı bitmediyse otuz altından aşağıya verme, hatta fiyat elli altına kadar yükselebilir.


Ana: Bu şey o kadar değerli mi? Satoshi işe yaramaz bir eşya olduğunu söylüyordu.


Yu: Eğer kısa süre içerisinde satmazsa işe yaramaz bir eşya olacak. Tabi sarjı çoktan bittiyse dediği gibidir.


Satoshi: Çoktan bitti.


Sivina: ELLİ ALTIN KAZANABİLİRDİN AMA FIRSATI GERİ ÇEVİRDİN, ÖYLE Mİ?


“Elli çarpı iki yüz, on bin dolar para ediyor. O onun bunun çocuğu tüccar bizi iyi kazıkladı.”


Satoshi üst üste özür dileyerek başını eğdi.


Lucia: O alet ne işe yarıyor ki?


Lucia akıllı telefonun ne işe yaradığını sorarak gözünü masada duran siyah cama- telefona doğrulttu.


Yu: Anıları, zamanı kaydedebiliyor. Şarkı çalabiliyor, matematiksel hesaplar yapabiliyor, oyun oynatabiliyor, çok uzaklardaki insanlarla iletişim kurmanı sağlıyor, internet denilen neredeyse her bilginin bulunduğu sonsuz bir kütüphaneye erişebiliyor.


Telefonun ne işe yaradığını hızlıca anlattı. Lucia ve kardeşi Lucie şaşkınlıkla bakıyordu.


Lucie: Zamanı nasıl kaydediyor, gösterebilir misin?


Telefonu işaret ederek Satoshi’ye sordu.


Satoshi: Üzgünüm, enerjisi bitti. Artık çalışmıyor.


Sivina: Bu enerjiyi geri yükleyemez misin?


Satoshi: Ne yazık ki…


Satoshi ve Sivina kaçırılan fırsat üzerine tartışmaya devam ettiler. Lucia ise Yu’ya dönüp farklı bir konu açtı.


Lucia: Peki Yurine ile aranız nasıl, iyi anlaşıyor musunuz?


Yu: Ah… Çok iyi anlaşıyoruz. Hatta ilişkimizin ne kadar ilerlediğini size anlatabilirim. Geçen gece Redshapel’de bir han odası tuttuk ve oda iki yataklıydı…


Yurine: BUNU NİYE ANLATIYORSUN ŞİMDİ! KAPA ÇENENİ!


Yurine altına işeme hikayesini anlatacağını mı düşünüyordu? Yoksa bu yüzden değil de uyumak için Yu’nun yanına gelmesi yüzünden mi utanıyordu?


Yu: Ayrı yataklarda yatmıştık ama sabah uyandığımda Yurine benim yanımdaydı.


Yurine: APTAL! ANLATTIN DA NE OLDU SANKİ?


Yu: Utandın ve yüzün kızardı. Utangaç Yurine çok tatlı.


Kızarmış yanaklarını eliyle kapattı ve gözlerini yere indirdi. Kuyruğu arkasında sallanıyordu.


Yu: Belki de masadakiler yerine tatlı olarak seni yemeliyim.


Yu tam şu anda ona sarılmak istiyordu ama fazla ileri gitmekten korktuğu için geri durdu.


Lucie: Baba ve kızı, ne kadar harika.


Lucie gülümseyerek sohbete katıldı. Yu, Yurine’yi fırladığı sandalyesine geri oturtuyordu.


Satoshi: Baba-kız derken?


Sivina: Hiç benzemiyorsunuz oysa.


Yu: İkimizde kendi klasmanlarımızda on numarayız, bu da bir benzerlik.


Yu on numara havalıydı ve Yurine on numara tatlıydı. İkisinin de on numara olması bir benzerlik olarak görülebilirdi.


Lucie: Evlat edinme olayını ablamdan duydum ama hala merak ediyorum, nasıl oldu bu?


Yu: Tam olarak evlat edinme diyebilir miyiz emin değilim, sadece kendi nüfusuma kaydettim. Eğer künye yeni çıkan bir şey olmasaydı muhtemelen kendi ismimi veremezdim.


Lucia: Evlat edinmek için belirli bir miktarda geliri düzenli olarak elde etmek gerekiyor.


Yu: Aslında oraya gitmeden önce kendisini küçük kardeşim olarak kaydettirmeyi düşünüyordum. Ama nüfus memuru düzenli bir gelirim yoksa abisi olsam bile Yurine’nin yetimhaneye verileceğini söyledi. Bu yüzden de kızım olarak nüfusuma almam gerekti.


Yurine: BUNU ORAYA GİTMEDEN ÖNCE PLANLAMIŞ MIYDIN!?


Yu: Heehee…


Yurine: GÜLME!


Sivina: Ama Yurine halinden memnun değilmiş gibi gözükmüyor.


Sivina’nın sözü üzerine Yurine’nin suratına baktı fakat her zamanki kayıtsız ifade ile karşılaştı.


Yu: Bunu nasıl anladın?


Sivina cevap vermeden önce Ana konuştu.


Ana: Memnun olmasa bile böylesi onun için daha iyi olabilir, sonuçta…


Yurine: Neyin ne olduğunu biliyorum, beyaz saçlarım var.


Easthelm adasında insanlar farklılıklara karşı daha katıydı. Başkent farklılıklara daha açık olsa da hala sokakta yürürlerken Yurine’ye bakan insanlar vardı.


Belki yetişkinler için Yurine bir çocuk olduğundan sorun olmazdı fakat küçük çocuklar yetişkinler gibi değillerdi. Kolaylıkla Yurine’nin kalbini kırabilirlerdi.


Ama Yu’nun Yurine’yi kızı olarak almasında bir neden daha vardı. Gideceği yetimhanede çok iyi bir şekilde karşılanacak ve mutluluğa ulaşacak olsa dahi bir neden daha, yo, iki neden daha.


Bunlardan ilki, Yu’nun hastalığıydı. Epilepsiyi atlatmak için Yurine’nin varlığı gerekiyordu. Ayrıca lütufların Yu’ya acı vermemesi için de Yurine’nin onu sürekli olarak iyileştirmesi lazımdı.


İkincisi ise görevleriydi. Yurine Yu’ya bir görev vermişti. Yu’nun inancı düşük olsa da bir süre için bu işin peşinden gidecekti. Daha sonra Yurine bunun imkansız olduğunu anlayıp pes ederse de kendilerine yeni bir hayat kurmak için uğraşırlardı.


Lucia: Redshapel nasıldı? Oraya son gittiğimde insanları çekilmiyordu.


Lucia yeni bir konu hakkında konuşmaya başladı. Yu biraz ciddileşmenin iyi olacağını düşündü. Konuşma sonunda onun sormayı planladığı yere doğru gidiyordu.


Yu: İnsanları çekilmez. Orada yaşamak istemezdim.


Sivina: Redshapel’in tehlikeli olduğunu duymuştum.


Yu: Evet, oraya gitmeden önce de gittikten sonra da duyduğum bir şey.


Konuyu açmak için iyi bir fırsattı. Yu Lucia’ya döndü.


Yu: Bayan Leafera, size sormak istediğim bir şey vardı.


Lucia masadan aldığı bir kurabiyeden ufak bir ısırık aldıktan sonra dinliyorum dedi.


Yu: Sony Von Bishory ile ilgili bir şeyler duydunuz mu?

-------------------------

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi yazarsanız sevinirim. 

Okuduğunuz için teşekkürler.

01.03.2021 - 09:32






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr