Cilt II - Bölüm 25: Arena Oyunu

avatar
561 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 25: Arena Oyunu


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 25: ARENA OYUNU

Kahvaltılarını yaparlarken bir yandan da olayı duyar duymaz yanlarında biten Lucia tarafından sorgulanıyorlardı.

 

Anlamak için düşünmeye gerek yoktu, Lucia işletmesine muhafızların girip buradaki misafirleri yaka paça karakola götürmesinden memnun değildi.

 

Ve muhtemelen bunun sebebi Yu ve Yurine’nin huzurunun kaçmasından endişe duyması değil, hanında suçluların ikamet ettiği söylentilerinin yayılmasını istememesindendi.

 

Eğer böyle söylentiler yayılırsa hem Lucia’nın buradaki hanının hem de diğer işletmelerinin itibarı lekelenebilir ve para kaybetmesine yol açabilirdi.

 

Yine de Yu ve Yurine’ye karşı tamamen öfkeli gözükmüyordu. Aksine, meseleyi Yu’nun beklediğinden çok daha sakin karşılamıştı.

 

Lucia: Özellikle söz konusu bir çocuk olduğunda pek de hafif bir suç olduğunu söyleyemeyeceğim.

 

Yu: Lütfen Yurine’yi zor kullanarak alıkoymuşum gibi konuşmayın. Yurine benim yanımda kendi isteği ile duruyor. Hatta beni alıkoyan kişi Yurine’ydi bile diyebiliriz.

 

Yurine: Ben mi seni alıkoydum? Bunun nasıl olduğunu anlayamıyorum.

 

Yu: “Bana, başka şansın yok, benimle gelmek zorundasın,” tarzında bir konuşma yaparak yanında durmaya zorladın. Bence bu da bir çeşit alıkoyma. Ama her neyse,  beraber olduğumuz için memnunum.

 

Yurine: Öyle olmalısın.

 

Yurine gururlu bir ifade ile çatalını önündeki peynire batırdı. Yüzünde böyle bir ifade ile peynir yediğini görmek Yu’yu gülümsetmişti.

 

Yu: Her neyse, eğer bir suç varsa bu Sharley’nin asılsız ihbarı. Hatta çocuk kaçırmaya teşebbüs etti, bu da bir suç.

 

Lucia: Hikayenizden yaptığım çıkarıma göre çocuk kaçırmaya teşebbüs ile suçlanır mı emin değilim. Ama asılsız ihbardan para cezası alabilir.

 

Yu: Onunla bir daha karşılaşmayacağımız bir ceza alsa iyi olurdu.

 

Yu’nun gördüğü kadarıyla Sharley sağlıklı değildi ve Yurine’nin de söylediği gibi kafayı sıyırmıştı. Her şekilde o belalı bir tipti ve Yu’nun Yurine’yi zorla tuttuğuna kendini inandırmış durumdaydı.

 

Sharley en kötü ihtimalle kendini doğru olan şeyi yaptığına ikna ederek Yu’yu öldürmeyi ve Yurine’yi kaçırmayı deneyebilirdi.

 

Lucia: Mahkemeye gidip kendiniz için korunma kararı çıkarılmasını talep edebilirsiniz.

 

Yu: Böyle bir şey yapabiliyor muyduk?

 

Lucia: Daha önce emsallerini görmüştüm, yani mümkün.

 

Yu: Bunu aklımın bir köşesinde bulunduracağım.

 

İşin doğrusu böyle bir şey yapılabiliyor olsa da Yu’nun yapmayacağını söylemeye gerek yoktu. İllegal bir iş ile doğrudan ilişkiliydi ve yanlışlıkla kendi suçunu ortaya çıkartmak istemiyordu.

 

Lucia: En azından ben mahkemeye başvuracağım. Mekanıma bir saldırı yapılmasını ve misafirlerimin güvenliğinin tehlikeye girmesini istemiyorum.

 

“Bizi mekandan çıkartmak yerine mekanı korumaya alıyorsun, gerçekten de sen kibar bir elfsin.”

 

Lucia: Bu da Yurine’ye bir ders olur umarım. Bir daha belalı tiplere bulaşıp Bay Valarfin’i zor durumda bırakma.

 

Yurine: Ona bulaşan ben değilim. O yüzsüz piç bize sülük gibi yapıştı ve yüzüne karşı istemediğimi söylememe rağmen gitmedi. Bu iş bittiğinde kıçına tekmeyi basacağım.

 

“Zamanı geri almayı mı kastediyor?”

 

Muhtemelen zamanı geri aldıktan sonrası hakkında konuşmuştu.

 

“Belki de Sharely sonradan delirmemiştir, hep böyledir. Eğer hep böyleyse belki de Rie bu yüzden Sigma Kulesindeyken onu kurtarmak için çaba göstermemiştir. Daha sonra hikayeyi Yurine’den öğrenmeliyim.”

 

Lucia: Bir şey daha söylemem gerek.

 

Yu: Ne söyleyeceksiniz?

 

Lucia cebinden bir mektup çıkarttı, mektubun üzerinde bir kuğu amblemi yer alıyordu.

 

Lucia: Swann Postacılıktan birisi bu sabah erkenden gelip bunu size bırakmış.

 

Yu mektubu açıp okudu. Arenada oynanacak maça Marino tarafından davet ediliyordu.

 

“Böyle resmi bir davete gerek var mıydı cidden?”

 

Yurine: O ne?

 

Yu: Bay Swann bizi öğlen oynanacak karşılaşmaya davet ediyor. O da orada olacakmış, arenada buluşacağız.

 

Mektubu katlayıp iç cebine koydu.

 

Yu: Tabi ondan önce Sivina ile buluşup Redshapel’e gelemeyeceğimizi söylemeliyiz.

 

***

 

Sivina: Bay Valarfin, günaydın.

 

Yu: Günaydın.

 

Sivina’yı Maceracılar Loncasında kahvaltı yaparken buldular. Arkadaşı Ana burada olmadığı için tek başınaydı. Bu Yu’ya biraz üzücü bir manzara gibi gözükmüştü, onu arkadaşından ayırdığı için kendini suçlu hissetti.

 

Sivina: Bugün için bir planınız var mı?

 

Yu: Hazır gelmişken katilin ilk cinayetini araştıralım diyordum, ondan sonra da öğlen oynanacak karşılaşmayı izlemeye davet edildik, oraya gideceğiz.

 

Sivina’nın karşısına oturup sohbete başladılar. Yu, Redshapel’e gelemeyeceklerini söylemek üzereydi ama Sivina ondan önce davrandı.

 

Sivina: Katilin ilk cinayeti hakkında… dün siz gittikten bir süre sonra sıkıldım ve olayı biraz araştırdım.

 

Yu: Bu işleri hızlandırır, ne buldun?

 

Sivina: Öldürülen kadının kiracısı da bir şövalyeymiş. Katilin gerçekten de şövalye takıntısı var. Sanırım ilk cinayeti için o kadını seçme nedeni buydu.

 

“Basit ve sıradan gözüken cinayetlerde bile prensiplere sahip demek ki.”

 

Yu: Anladım, teşekkürler.

 

Cinayet üzerine konuşacak başka bir şey bulamadığı için hızlıca kendi meselelerini söylemek istedi.

 

Yu: Dün başımız biraz derde girdi.

 

Sivina: Ne oldu?

 

Yu: Yurine bizi karakolluk etti.

 

Yurine: Neden suç hemen bana atılıyor acaba?

 

Yurine tepki olarak başını çevirdi ve sandalyesini Yu’dan uzaklaştırdı.

 

Sivina: Umarım önemli bir şey değildir.

 

Yu: Bir hasımımız tarafından sahte bir ihbar verildi. Benim Yurine’yi alıkoyduğumu düşünmüş. Muhafızlar geldiğinde ve beni götürmeyi denediğinde benim biricik kahramanım da beni korumak için onlara karşı sert bir tutum sergiledi.

 

Yurine: Bu konuşma hoşuma gitmedi.

 

Yu’nun cıvık sözlerine karşı yüzünü ekşitti. Yu onun nahoş ifadesini görmezden gelerek devam etti.

 

Yu: Elbette Yurine’yi alıkoymadım, bu yüzden serbest bırakıldık ama muhafızlara karşı sergilenen sert tutum nedeni ile mahkemelik olduk. Mahkeme kararı belirlenene dek şehirden çıkmamız yasak.

 

Rolderhelm başkentine giriş çıkışlar memurlar tarafından sıkı bir şekilde denetleniyordu. Yani herhangi birinin şehre gizlice girmesi ya da kaçması zahmetli ve tehlikeli bir işti.

 

Belki mahkemeden cüzi bir para cezası ile kurtulabilirlerdi ama şehirden gizlice çıkmaya çalışırken yakalanırlarsa başları daha büyük bir derde girebilirdi. Bu yüzden şehirden kaçmayı denemeyeceklerdi.

 

Sivina: Yarın Redshapel’e dönecektik, işi hızlı hallettiğimden bugün dönebiliriz diye düşünüyordum. Şimdi dönemeyecek miyiz?

 

Yu: Yurine ve ben dönemeyeceğiz. Ama senin dönmeni istiyorum. Orada yapılması gereken bazı şeyler var.

 

Yu aklındaki planı açıklamak için kelimeleri toparladı ve boğazını temizledi.

 

Yu: İki ev tutmanızı istiyorum. Evler birbirini görebilecek şekilde ve yakın olurlarsa daha iyi olur. Tutulan evler operasyon üssümüz olacak. Yurine ve ben gelene kadar Lylphia, Ana ve sen beraber kalın. Evin her yerini sıkıca kilitlediğinizden emin olun ve her zaman biriniz uyanık olsun, nöbetleri aksatmayın.

 

Sivina: Neden?

 

Yu: Katilin bize gelmesini istiyorum çünkü. Bu olursa da hazırlıksız yakalanmamalıyız.

 

Katil gelirse ve üçünü de sırayla avlarsa işleri planlananın ötesine uzayacak ve Maron’un isteğini yerine getirmek zorlaşacaktı.

 

Yu: Biz gelince de Lylphia bizimle beraber tutulan diğer eve geçer. İki taraf da sürekli birbirlerinin kapısını gözetlemeli, nöbetler o zaman da devam edecek.

 

Böylece katil birinin evine girerse diğerleri bunu fark edip olay yerine koşabilirdi.

 

“Tabi bacadan girmeyi seçerse iş yaş.”

 

Yu: Ayrıca senin için güzel bir reklam çalışması yapsak iyi olur. Bugün öğleden önce birkaç ressam arayalım, Redshapel duvarlarına birkaç resminle beraber havalı sözler yazsınlar. Katil ile mücadelede bir sembol haline gelmeni istiyorum. Böylece onu daha fazla kışkırtabiliriz.

 

Sivina: Bu işe yarar mı? Bence karşımızdaki de onu kendimize çekmeye çalıştığımızı anlayabilir.

 

Yu: İnsanlar aptaldır, anlasa bile egosunun peşinden gelir.

 

Yu’nun mantığı kendi dünyasında da bu dünya da değişmeden yoluna devam ediyordu.

 

Yu: Lylphia’ya söyle bunların faturasını Büyücülük Akademisine göndersin. Paramız o kadar şeye yetmeyebilir.

 

Sivina: Tamam.

 

Yu: Son olarak. Lylphia’ya Maron Martin ile iletişime geçmesini söyler misin? Belki onun sayesinde şehirden çıkma yasağını kaldırırlar.

 

Sivina: Böyle bir şey yapabilir mi?

 

Yu: Koskoca Büyücülük Akademisinin müdür yardımcısı. Umarım yapabileceği bir şeyler vardır.

 

“Tanıdığı birileri ya da kullanabileceği yöntemler olmalı, diye umuyorum. Belki bizi Akademi için çalışıyor olarak gösterir.”

 

Sivina: Öyleyse ben bugün gidebilir miyim? Yalnız başına kalmanın ne kadar sıkıcı olduğunu unutmuşum.

 

Yu: Evet, gidebilirsin.

 

Sivina: Sonra görüşürüz o zaman.

 

Yu ve Yurine, Sivina ile vedalaştıktan sonra loncadan ayrıldılar.

 

***

 

Yu: Yurine.

 

Yurine: Endişeli görünüşünün sebebi dün yaşanan olaylar değil sanırım.

 

Öğlene kadar yapacakları herhangi bir şey yoktu. Onlar da vakit geçirmek için şehirde dolaşmayı seçmişlerdi. Şu andaysa vakitlerini gezerek harcamalarının ardından arenaya gidiyorlardı.

 

Yu, fısıldarcasına bir tonda konuşarak Yurine’ye seslendi. Yurine ise Yu’nun endişeli olduğunu hemen anlamıştı.

 

Yu: Dün söyleyecek zaman bulamadım.

 

Yurine: Neyi?

 

Yu: Dün haplar bitti.

 

Yurine ilacın önemini anlıyor muydu emin değildi. Yine de bundan sonra krizlerin sıklaşma ihtimalinin olduğunu bilmesi gerekiyordu.

 

Yu: Ne yapacağımı bilmiyorum.

 

Yurine: Yeni ilaçlar alamaz mısın? Paramız yetmiyor mu?

 

Yu: Benim için endişeli olmana sevindim, ama mesele para değil.

 

Eğer sorun para olsaydı bu sorunu aşabilirdi. En kötü ihtimal ile bankadan kredi çekmeyi dener, kredi almayı başaramazsa da mektuplardan kazanacakları para gelene dek dişini sıkardı.

 

Yu: O ilaçları bir daha elde etmem mümkün değil, bu dünyadayken imkanı yok. Çünkü onlar benim dünyamda üretilmiş şeyler.

 

Yurine’ye başka bir dünyadan geldiğini söylediğinden beri bir daha farklı dünyalar hakkında konuşmamışlardı. Bu yüzden Yurine kendisine inanıyor muydu emin değildi.

 

Yu: Merak ediyorum da, eski zamanlarda insanlar bu hastalığı tedavi etmeyi deniyor muydu? Keşke araştırsaydım, hiç merak etmemiştim.

 

Yurine: Eski zamanlardan kastını anlamadım.

 

Yu: Ortaçağ, ilkçağ, karanlık çağ falan. Gerçi ortaçağ da eczacıların iğrenç maddeleri kullanarak ilaç yaptığını okumuştum, umarım burada da öyle değildir.

 

Yurine: Sıçan dışkısı ile ilaç yap-

 

Yu: Devamını dinlememe gerek yok, teşekkürler.

 

Tam da Yu’nun tahmin ettiği gibiydi. Bir anlığına büyü sayesinde daha kabul edilebilir bir tedavi yöntemi olabileceğini umut etmiş ama Yurine ortaçağ gerçeğini Yu’nun yüzüne vurmuştu.

 

Yu: Büyülü bir tedavi var mıdır acaba? Belki Büyücülük Akademisinde bunun hakkında bir şeyler bulabiliriz.

 

Yurine: Bazı insanlar Kutsal Toprakların suyunun şifalı olduğuna inanır.

 

Yu: Oyunlardaki HP iksiri gibi bir şey mi bu?

 

Yurine: İksirler ile oyunların ne alakası var?

 

Yurine doğal olarak Yu’nun alayını anlayamamıştı.

 

Konuşmaları devam ederken Arena’nın yer aldığı bölgeye vardılar.

 

Roma’daki kolezyuma benzer bir mimari ile inşa edilmişti. Yüksekliği nedeniyle şehrin yarısından gözükebiliyordu.

 

Yu: Tek kapısının olması kötü olmuş, fazla yoğunluk var. Kapkaççılar için cennet bildiğin.

 

Yu önlem olarak para kesesini iç cebinde sakladığından fazla endişe etmiyordu. Yurine’yi kaybetmemek için bileğini tuttu.

 

Aslında elini tutmayı tercih ederdi ama Yurine henüz buna izin vermiyordu.

 

Yu: Marino bizi nerede bekliyor acaba? Yoksa ilk biz mi geldik? Beklemekten nefret ederim.

 

Yurine: Yürümekten bacaklarım ağrıdı, bir yere oturalım.

 

Yu: Yoksa… yoksa… onu mu diyorsun?

 

Yurine: Neyi?

 

Yu: “Babacağım, omzuna binebilir miyim?” mi diyorsun?

 

Yurine: NE ALAKA ŞİMDİ!

 

Yurine’nin yüzü aniden kırmızıya döndü ve Yu’yu itti.

 

Yu onun bileğini tuttuğundan yere düşerken yanında onu da çekti ve Yu kalçasının üstüne Yurine de Yu’nun kucağına düştü.

 

Yu: Sadece basit bir baba-kız aktivitesi yapmak istemiştim, hayır desen yeterliydi.

 

Yurine: Kendini bu işe fazla kaptırma diyorum.

 

Ayağa kalktılar ve arenanın girişinde beklemeye başladılar.

 

“Nerede bekleneceği yazılmamış, umarım Marino bizi içeride beklemiyordur.”

 

Eğer Marino içerideyken yarım saat boyunca dışarıda onun gelmesini beklerse kendini salak gibi hissedecekti.

 

Neyse ki Marino içeride değildi. Yu’nun beş dakikalık bekleyişinin ardından iki küçük kız ile birlikte arenaya gelirken onu gördü.

 

Yu: Bay Swann!

 

Kendisini fark etmesi için elini kaldırarak bağırdı. Marino da onu fark ederek elini kaldırdı ve Yu’ya yöneldi.

 

Yu: Bak Yurine, kızlarını da yanında getirmiş. Uslu olup arkadaş olursunuz artık.

 

Yurine: Sen beni ne sanıyorsun? Ben yüce bir varlığım. Benim küçük çocuklar gibi oyun oynayacağımı mı düşünüyorsun? Ne kadar da ahmaksın.

 

Yurine’nin kibirli sözlerinin cezası Yu tarafından yanağının sıkılmasıydı.

 

Marino’nun elini sıkmak için Yurine’nin yanağını bıraktığında Yurine eliyle yanağını ovuşturuyordu.

 

Marino: Merhaba, biraz beklettik sanırım.

 

Yu: Yo, biz de yeni geldik. Fazla beklemeden içeri geçelim o zaman.

 

Marino: Geçelim, hadi yürüyün.

 

Marino’nun iki eli de kızlarının ellerini tutmakla meşguldü. Yu onların el ele tutuştuğunu görünce kendini bir baba olarak yetersiz hissetti.

 

“Karmaşık hisler içerisindeyim, bir gün baba gibi bir gün abi gibi hissediyorum.”

 

Arenada ön sıralarda dört boş koltuk bulmayı başardılar. Fakat beş kişi olduklarından bir koltuk eksikti. Bu yüzden Marino’nun kızları Odette ve Charlotte tek koltuğu paylaşmak zorunda kaldı.

 

Marino: Bugün sizi biraz sıkkın gördüm, iyi misiniz?

 

Normal şartlar altında bu soruya iyiyim der ve geçiştirirdi. Ama içindekileri döküp rahatlamak istediği için bu sefer bir istisna yapacaktı.

 

Yu: Değilim. Dün herifin biri bizi ihbar etmiş, o yüzden karakola gitmek zorunda kaldık, üstüne şehir dışına çıkma yasağı yedik.

 

Marino: Umarım iş ile ilgili bir şey değildir.

 

Yu: Sen de hemen kendini düşünüyorsun he… neyse merak etme, iş ile alakalı değil. Bir hasım sahte ihbarda bulunmuş. Ama muhafızlar ile küçük bir atışmamız olduğundan mahkemelik olduk. Para cezası ile kurtuluruz diye düşünüyorum. Zaten yakında da para sıkıntımız olmayacağından cezadan çekinmemize gerek yok.

 

Marino: Anladım, kötü bir şey olmadığına sevindim.

 

Karşılaşmada yer alacak oyuncular meydana çıkarken seyircileri selamlıyorlardı. Deniz Canavarları mavi bir kıyafetin üzerine tahtadan yapılmış kırmızı bir zırh giymişti. Gladyatörler ise beyaz kıyafetin üzerine bej renginde bir zırh giyiyordu.

 

Kimi zaman her takımda on dört oyuncunun olduğu karşılaşmalar oynansa da bu oyunda her takımda yedi kişi yer alıyordu. Ellerinde bir kalkan ve kılıç vardı, her oyuncunun kafasına tabak bağlanmıştı.

 

Takım kaptanlarının dört tabak hakkı vardı, diğer oyuncularınsa üç. Başlarındaki tabaklar kırıldıkça sahip oldukları hak kadar oyuna geri dönüş hakları vardı.

 

Eğer bir oyuncu tüm tabak hakkını kaybederse oyun dışı olurdu. Ama bu maçın devamını oyun dışında geçireceği anlamına gelmiyordu.

 

Oyunda bir oyuncu, rakip takım oyuncusunun tabağını kırarsa ekstra bir tabak hakkı kazanırdı ve bu hakkı oyunda olmayan bir oyuncuya verebilirdi.

 

Tabi bunu yapmak için bir tabak kırdıktan sonra karşı takımın bayrak alanına gitmesi, bir yeni tabak alması ve o tabağı kendi bayrak alanında bekleyen oyunca götürmesi gerekliydi.

 

Oyun karşı takımın tüm oyuncuları tabaksız kaldığında ya da kum saati ile belirlenen süre dolduğunda sona eriyordu.

 

Oyunun puanlama sistemi biraz değişikti. Eğer rakip takımın sahadaki tüm oyuncuları tabaksız kalırsa direkt olarak mağlup oluyorlardı. Bunun dışında kırılan tabak sayısı kadar takımlara puan yazılıyor ve süre bitiminde de jüriler puanlarını açıklıyordu.

 

Yu: Hayır yani, ben ta bilmem kaç asır ileriden gelmişim, asırlar boyu ilerideyim. Yirmi birinci yüzyılın bilgi ve kültürel birikimini yanımda getirmişim. Benim beynimden yararlanacaklarına beni karakol köşelerinde süründürüyorlar. Bunlardan sonra tabi beyin göçü yapacağım, başka ne olacak? Değer, kıymet bilmiyorlar.

 

Yurine: Tam da oyun esnasında mı konuşacağın tuttu? Oyunu izle.

 

Yu: İzliyorum ben, bir gözüm orada.

 

Maçın birinci hakemi iki elindeki bayrağı havaya kaldırdı ve bayrakları geri indirmesiyle beraber oyun başladı.

 

Her takımdan bir kişi bayrak alanını korumak için geride kalmıştı. Çünkü rakip takım oyuncusu bir tabak kırarsa kendi bayrak alanına ekstra tabağı götürmek için rakibinin bayrak alanına girmek zorundaydı.

 

Maç sakin başlamıştı. İki takımda kılıçlarını sakince çarpıştırıyor ve birbirlerini deniyorlardı. Henüz hiçbir baskı kurulmamıştı.

 

Derken hiç kimsenin beklemediği bir anda Gladyatörler takımının kaptanı kendi önündeki rakibini kalkanı ile sertçe itti ve yere düşmesini sağladı. O esnada da birkaç adım ötede dövüşen rakibine atladı. Deniz Canavarları oyuncusu kendini savunma fırsatı dahi bulamadan kafasına yediği tahta kılıç ile birlikte tabağını kaybetti.

 

Tabağını kaybeden oyuncu yeni bir tabak alıp oyuna hızlıca tekrardan dahil olmak için bayrak alanına doğru koşmaya başladı. Bu sırada Deniz Canavarları takımının sahibi olan Patrick Lorren bayrak alanında sinirli bir yüz ile küfür ediyordu.

 

Fakat Gladyatörler takımından bir oyuncu bayrak alanına gitmesini engellemek için bir depar attı ve tabaksız oyuncunun önüne geçti.

 

Marino: Tüm rakip tabaklarını kırarak hızlıca bitirmeyi deniyorlar sanırım.

 

Kurallara göre eğer iki oyuncu da tabaksız kalırsa birbirlerine karşı hamle yapamazlardı.

 

Tabağını kaybeden oyuncu rakip yarı sahsına girişi yaparsa tamamen maç dışı kalırdı.

 

Ayrıca tabağını kaybeden oyuncu hücuma geçemezdi. Fakat kendini savunduğu esnada rakibin başındaki tabağı kırabilirdi.

 

Gladyatörler takımının oyuncusu bu riski göze aldı ve rakibinin yeni bir tabak alarak takım arkadaşlarına saldırmaması için onu engellemeye başladı.

 

Eğer Deniz Canavarları oyuncusu hücuma geçerek Gladyatörler oyuncusunun tabağını kırarsa faul yapmış sayılacaktı. Bunu bildiği için daha cesurdu ve rakibinin üzerinde baskı kurarak ileri gitmesine izin vermiyordu.

 

Deniz Canavarlarının tabaksız oyuncusu ileri doğru adım atmayı denedikçe kalkanı ile onu itiyor, bayrak alanına yaklaşmasına izin vermiyordu.

 

Bu sırada Deniz Canavarları oyuncusu da çaresizce rakibinin başındaki tabağa vurabileceği bir an yakalamaya çalışıyor, bazen kendini hücuma geçmekten son anda alıkoyuyordu.

 

Hakemlerden biri de Deniz Canavarları oyuncusu hatalı bir hamle yaparsa bayrağını kaldırmak için onların yanında duruyordu.

 

Arenanın başka bir köşesinde ise Gladyatörlerden bir oyuncu Deniz Canavarlarından bir diğer oyuncunun tabağını kırmayı başarmıştı. O oyuncu da tabaksız bıraktığı oyuncunun bayrak alanına gitmesine engel olmaya çalışıyordu.

 

Bu sırada Gladyatörler takımından bir atak daha geldi. Takımın sahibi bayrak alanında bekleyen oyuncuyu oyuna dahil etti ve oyuna dahil olan oyuncu Deniz Canavarlarından birinin daha tabağını kırdı.

 

Yu: Bay Lorren çoook sinirli gözüküyooor.

 

Patrick Lorren sinir küpüne dönmüştü. Oyuncularının sergilediği kötü performans onu çıldırtıyordu.

 

Yu: Yazık olacak, Deniz Canavarları kazansın isterdim.

 

***

 

Yu: Oha lan keşke başka bir şey dileseydim.

 

Deniz Canavarları oyunun ikinci yarısında atağa geçmiş ve oyunu çevirmişti. Sürenin dolmasıyla beraber jüri oylamasına gidilmiş ve az bir farkla Deniz Canavarları galip gelmişti.

 

Yu: Kazanmalarını beklemiyordum, helal olsun.

 

Marino: Güzel oynadılar. Yalan yok hak ettiler maçı. Ama benim bahis yandı tabi.

 

Yu: Yahu borcun var hala bahis mi oynuyorsun? Bulaşma bir daha böyle işlere.

 

Marino: Bu sondu, bir daha oynamayacağım.

 

Arenadan çıkmış ve bir parkta oturmuşlardı. Marino’nun kızları Yurine ile oyun oynamaya çalışıyordu ama Yurine onlara yüz vermeyerek Yu’nun yanına oturdu.

 

Marino: Her neyse, benim halletmem gereken işler var, sonra görüşürüz.

 

Yu: Görüşürüz.

 

Marino oturdukları masadan kalktı ve kısa süre sonra gözden kayboldu.

 

Yurine: O veletlerin gitmesi iyi oldu.

 

Yu: Değil mi? Baş başa kaldık, senin istediğin gibi.

 

Yurine: Cıvıma!

 

Yu’nun yanından kalktı ve karşısına dikildi.

 

Yurine:  Şimdi gidip o takımdan para mı alacaksın?

 

Yu: Önce hana gidip kıyafetlerimizi almamız gerek, buraya gelirken getirmeyi unuttum.

 

Yurine: Öyle yapalım o zaman.

 

Yu: Bugün sende bir değişiklik var gibi.

 

Yurine Yu’ya daha yakın davranıyordu. Dışarıdan bakan birisi bile bunu fark edebilirdi.

 

Yurine’nin yaşadığı değişim ile birlikte, hana doğru yol aldılar.

-------------------------

Bu uzun bir bölüm olmuş, bir süredir böyle uzun bölüm yazmıyordum. Uzunluğu yüzünden sayfaya attıktan sonra okuyup hataları düzeltmeye de üşeniyorum. Eğer siz okurken hatalar düzelmemiş olursa kusura bakmayın.

Sıradaki birkaç bölümde pek önemli olaylar yaşanmadığı için bölümleri ikişerli atacağım demiştim. Bölüm yirmi altıyı da birazdan atacağım.

Okuduğunuz için teşekkürler.

29.03.2021 - 15:40






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr