Cilt II - Bölüm 30: Ormanda Arananları Bulmak

avatar
520 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 30: Ormanda Arananları Bulmak


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 30: ORMANDA ARANANLARI BULMAK

Son sürat koşarak köpeği takip etmeye devam ediyorlardı.

 

Ormanda oldukları için savaş güçlerinin bir nebze azaldığı söylenebilirdi. Çünkü Lylphia artık ateş büyüsünü kullanırken dikkatli olmak zorundaydı, yapacağı yanlış bir hamlede ormanda durduramayacakları bir yangın başlatabilirdi.

 

Hal böyle olunca da Lylphia artık ateş büyüsünü kullanarak Yu ve Yurine için iz bırakmaya devam edemezdi. Arkalarından gelenlerin kendilerini takip edebilmesi adına iz bırakma işi Sivina’ya kalmıştı.

 

Ormanda ilerledikleri süre içerisinde kılıcı ile ağaçlara kesikler atıyor ve Yu’nun fark edebileceği izler bırakıyordu. Bu sayede mesafe açılsa da Yu ve Yurine izleri gördüğünde onlara yetişebilirdi.

 

Sivina: Çok uzaklaştık, köpeğin bizi doğru yere götürdüğüne emin miyiz?

 

Ana: Bence bu soruyu sormak için biraz geç kaldık.

 

Ormanın bu kadar derinine inmişken artık köpekten şüphe etmek bir işe yaramayacaktı.

 

Lylphia: Sen iyi misin?

 

Sivina: Evet, sorunum yok.

 

Böyle demesine ve Ana ile Lylphia kadar hızlı koşmasına rağmen pijamasına bulaşmış kan izleri görülüyordu, vücudunun çeşitli yerlerinde kayanın yol açtığı yaralar vardı.

 

Sivina: O herif çok fazla ilerlemiş olamaz.

 

Lylphia: Buradaki asıl sorun büyücü.

 

Sivina büyücü olmasa da o dahil buradaki kızların hepsi başka büyücüler ile karşılaşmış ve pek çok büyü çeşidi görmüştü.

 

Ama özellikle Lylphia büyü ile diğer hepsinden daha ilgiliydi, bu yüzden diğerleri de büyücünün tehlikeli olduğunu düşünse de Lylphia karşılarındaki adamın normal bir büyücü olmadığının ve zannettiklerinden daha tehlikeli olabileceğinin farkındaydı.

 

Yu, Redshapel Katilinin büyü kullanamadığı varsayımında bulunmuştu. Eğer yaralanmış adamın katil olduğunu varsayarsa büyücü katilden çok daha tehlikeli olmalıydı.

 

Sivina: Dikkat et!

 

Sivina adeta havada süzülerek Ana’nın önüne geçti ve kılıcını Ana’nın üzerine gelen oka doğru savurdu.

 

Sivina’nın hızlı müdahalesi sayesinde ok kırıldı ve hedefine ulaşamadan yere düştü.

 

Ama üçünün de durup nefes alacak vakti yoktu, beyaz bir ışın yay şeklinde yatay olarak geliyor ve önüne çıkan ağaçları keserek üzerlerine ilerliyordu.

 

Lylphia ışını fark ettiği gibi yukarı zıpladı, Sivina ise Ana’yı tuttu ve yere yattılar. Böylece üçü de ışık tarafından kesilmekten kurtulmuş oldu.

 

Fakat bir ok tekrar yaydan fırlamış ve bu sefer hedefi olarak Sivina’yı seçmişti. Sivina kılıcı ile kendini savunmaya hazırdı ama Lylphia refleks olarak büyüsünü kullanmış ve alevleri oku saliseler içerisinde yutarak geriye hiçbir şey bırakmamıştı.

 

Ağaçların kesilmesi ile oluşan açık alanda kendilerine saldıran kişileri görebilecek duruma geldiler. Üzerlerine doğru üçüncü bir ok gelirken Lylphia tekrar oku ateşlerin içerisinde yok etti, bu sırada da köpek Ana’nın elinden fırlayarak önlerindeki adamlara doğru koştu.

 

Ana: Ava!

 

Ana’nın rüzgar büyüsü de tıpkı ışık büyüsü gibi yay şeklinde ilerleyerek köpeğin koşuş yönüne doğru hızla yol aldı.

 

Fakat hem büyü hem de köpek oluşturulan toprak duvar tarafından engellendi.

 

Köpek havlayarak duvarın çevresinden dolaşmak için tekrar koşmaya başladı, Ana ise yaptığı büyünün ardından hemen bir büyü daha yaparak avuçlarının içinden iki yatay hortum yolladı. Ana’nın saldırısı bu sefer duvarı yıkmayı başarmış ve ardında saklananları açığa çıkartmıştı.

 

Köpek fırsatını bulduğu anda önündeki büyücünün üstüne atladı ve dişlerini koluna geçirdi. Büyücü acıyla inlerken elindeki asa yere düştü, sonra da öfkeyle koluna savurdu ve köpeği arkasında kalan bir ağaca vurdu.

 

Köpek acıklı bir ses çıkarttı ve yere düşerek hareketsiz bir şekilde yatmaya başladı.

 

Lylphia: Merhaba, Bay Sony ya da Redshapel Katili ikinizden birisi mi acaba?

 

Yu ile Sony hakkında toplantı yaparlarken büyünün genetik olduğundan ve Sony’nin de bu sebeple babası gibi ışık ve toprak büyülerini kullanabiliyor olabileceğinden bahsetmişlerdi.

 

Gördüğü güçlü toprak duvarlar ve az önceki ölümcül ışık büyüsünü düşündüğünde büyücünün Sony olma ihtimali oldukça yüksekti.

 

Ormanı yakmak için ateş büyüsünü gönlünce kullanamayacak olsa da Sony gibi güçlü bir büyücüye karşı gardını indirmek istemediği için etrafında dönen ateş topları oluşturdu. Bu toplar her an bir hedefe doğru harekete geçmeye hazırdı.

 

Sivina ve Ana da Lylphia’nın yanında gardını almıştı. Her ikisi de rakiplerine doğru fırlamaya hazır bir şekilde bekliyordu.

 

Lylphia: Bir bakayım, evet o olmalısınız. Bay Sony’yi mi yoksa Bay Bishory’yi mi tercih ediyorsunuz? Bilemedim ama siz olduğunuzdan eminim. Evet, biraz yüzünüzü gizlemeye çalışsanız da bu başarısız bir deneme olmuş.

 

Diğer Bishory akrabalarının aksine Sony’nin saçları siyah değil kahverengiydi. Bunun dışında diğer tüm akrabaları ile aynı özelliklere, uzun boya, karizmatik surata ve mavi gözlere sahipti.

 

Lylphia: Yanınızdakinin katil olma ihtimali var mı? Eğer öyleyse bunun için de yargılanmanız gerekecek. Ama bizim şu anki amacımız farklı, sizi ve çaldığınız şeyi geri-

 

Büyücü, Lylphia’yı sessizce dinlemeye devam ediyordu. Fakat Lylphia çalınan şeyin lafını ettiği anda gözü döndü, başının üzerinde beliren haleleri hışımla Lylphia’nın üzerine fırlattı.

 

Eğer üzerine gelen şeyler arak büyüsünün kristalleri, toprak büyüsü ya da su büyüsü olsaydı Lylphia ateş büyüsünü kullanarak kendini savunmayı deneyebilirdi.

 

Ama ateş büyüsü, ışık ve rüzgar büyüsünün saldırılarına karşı etkili bir savunma sağlamaktan acizdi.

 

Eğer büyüsünü üzerine doğru gelen ışık halelerine gönderirse haleler alevlerin içinden sorunsuzca geçecek ve Lylphia’nın vücudunu keserek ölmesini sağlayacaktı.

 

Yani Lylphia’nın yapabileceği tek şey kaçmaktı. Zıplayarak halelerin hepsinden kurtuldu ve Lylphia üstüne gelen haleleri atlatırken Sivina birkaç sıçrayışta rakipleri ile aralarındaki tüm mesafeyi kapatarak kılıcını büyücünün omzuna indirdi.

 

Sivina: Tch!

 

Bir hançer tarafından büyücünün omzuna inmek üzere olan kılıç durduruldu. Sivina karşılaştığı savunma hamlesini beklemese de zaman kaybetmeden saldırısına devam etti.

 

Ailesi tarafından uzun süredir uygulanan ve babasının kendisine öğrettiği Kuendo stilinin öğretisine göre dövüş esnasında en önemli şey olabildiğince hızlı şekilde rakibi yenmek için yapılması gereken şeyi yapmaktı.

 

Çoğu insan bu stilin bir şövalyeden çok paralı askere uygun olduğunu söylese ve Kuendo stilini kullanan şövalyeleri küçük görse de Sivina babasının öğrettiği stile uymaya devam etti ve dizini büyücünün kasıklarına geçirdi.

 

Büyücü sendeleyip yere düşerken büyücünün arkadaşına kendisine saldırması ya da kaçması için en ufak zaman vermek istemiyordu, bu yüzden o henüz hiçbir şey yapamadan önce yumruğunu burnuna geçirdi.

 

Adamın burnu kırılırken Sivina zıpladı ve havada bir tur dönerek tekmesinin güçlenmesini sağladı, sonra da o tekmeyi kullanarak rakibinin başına vurdu.

 

Adam tekmeyi başına yediği gibi yere yapıştı, beklenmedik saldırı onu afallatmıştı, bu yüzden birkaç saniye hiçbir şey yapamadan bekledi. Kendine geldiğinde de geriye doğru sürünmeye başladı fakat Sivina kılıcını ona doğrulttuğunda olduğu yerde durdu.

 

Sivina ani bir saldırı ile karşılaşmak istemediği için aralarına biraz mesafe koydu ve gardını indirmeden gözünü yerde yatan adamlara dikti.

 

Sivina: Siz Sony Von Bishory ve William Berry misiniz?

 

Sesi sertti, gözlerinde acımasız bir bakış vardı. Arkadaşının ölümünden dolayı bu iki isme karşı kızgındı.

 

Sony: Bu son, değil mi?

 

Kasıklarına yediği darbenin ardından canı hala yandığından mı yoksa kederli olduğundan mı anlaşılmasa da sesi acı doluydu. Sivina ise gardını indirmeden beklemeye devam ediyordu.

 

Sivina ikisinin başında dikilirken Ana ve Lylphia da yanlarına geldi.

 

Lylphia: Gerçekten de Sony’ymiş.

 

Yakından baktığında o olduğuna tamamen kanaat getirmişti. Yanındaki adamın saçlarının renginden de William Berry olduğu tahmin edilebiliyordu.

 

Onun yirmili yaşlarının ortasında olması gerekse de çok daha yaşlı gösteriyordu. Kirli sakalları ve seyrelmeye başlamış saçları vardı.

 

Sony: Lütfen…

 

Sivina: Bir sürü insanın ölmesine sebep olduktan sonra merhamet için yalvarmak yüzsüzlüktür.

 

Sony: Nana’nın yaşamasını istiyorum, onu götür!

 

Haykırdı ve aynı anda hem toprak büyüsünü hem de ışık büyüsünü kullandı.

 

Lylphia ve Ana’nın kendilerine ulaşmasını engellemek için onların önünde bir toprak duvarı inşa etti, bu esnada havada beliren ışık haleleri Sivina’nın üstüne ilerledi.

 

Sivina ve haleler arasında çok az bir mesafe olduğundan kaçmak için yeterli zamanı yoktu. Üzerine gelen halelerin yarısından sıyrılmayı başarsa da diğer yarısının vücudunda kesikler açmasına engel olamadı.

 

Bu sefer aldığı yaralar Ana için önüne atladığı kayanın yol açtığı yaralardan daha büyük bir sorun teşkil ediyordu.

 

En azından haleler gövdesine ya da boynuna değil de kollarına ve bacaklarına gelmişti. Aksi takdirde kurtulamaz ve orada can verirdi.

 

Ama yaraları hafife alınacak gibi değildi ve kan kaybediyordu. Sivina halelerden kurtulmayı denediği sırada katil koşarak kaçmaya başlamıştı.

 

Sivina’nın amacı önce büyücüyü etkisiz hale getirmek ardından da katilin peşine düşmekti. Bunu gerçekleştirmek için halelerin kaybolmasının ardından Sony’nin üzerine atılmış ve kılıcını omzuna saplamayı denemişti.

 

Sony yerde yuvarlanarak Sivina’nın darbesinden kurtuldu. Sivina bir darbe daha indirmeden önce tekrar yuvarlandı ve bir kez daha kurtulduğunda Sivina’nın ayağının altında bir tümsek oluşturdu.

 

Sivina tam yere düşmek üzereydi ki Ana onu yakalamıştı. Lylphia da hemen yanlarında belirdi.

 

Sivina: Siz onu alın, ben katili yakalayacağım.

 

Başka hiçbir şey demeden ve Ana yaraları hakkında sayıklamaya başlamadan önce katilin peşinden ormanın derinliklerine girdi.

 

***

 

Yu: Yoruldum, tükendim, bittim, ben finiş.

 

Yurine’nin büyüsüne rağmen Yu’nun vücudunun bir potansiyeli vardı. İlk başlarda büyü sayesinde ağrıyı ve yorgunluğu hissetmese de artık büyünün etkisi azalmaya ve vücudunu zorlamasının etkileri belirmeye başlamıştı.

 

Birkaç saniye sonra Yurine’nin büyüsünü doping olarak kullanıp vücudunu zorlayan Yu vücudunun ağırlığını taşıyamaz hale geldi ve sendelemeye başladı. Yere düşmeden önce kendini kontrol etmeyi başardı ve durdu.

 

Nefes alamıyor, ciğerleri ve diyaframı yanıyordu. Dizleri her an boşalacakmış gibiydi, Yurine’yi taşıyan kollarında kuvvet kalmamıştı.

 

Yu: Yo---hk, haa-rtık… Uh… Uh… Uff… Off…

 

Yurine: Terleme, rahtsız edici. Yanında benim gibi bir hanımefendi varken terlemene inanamıyorum.

 

Yu: Uh… Sence sorunumuz bu mu?

 

Yurine’nin Yu’nun terleyişine inanamadığı gibi Yu da Yurine’nin önlerindeki kocaman sorun yerine konforuna odaklanmasına inanamadı.

 

Elini kaldırıp duvarı işaret etmek isterdi ama Yurine’yi tek eli ile taşıyabileceğini zannetmiyordu. Hatta elini kaldırabileceğini zannetmiyordu ve hatta Yurine’yi taşımaya devam edebileceğini de zannetmiyordu.

 

Oturabilmek için diz çöktü ve Yurine’yi yere bıraktı. Lylphia ve diğerleri şu anda desteğe ihtiyaç duysa bile Yu’nun yapabileceği bir şey yoktu, dinlenmek istiyordu.

 

Yurine: Hmhp! Şuna bak, sen de hemen tükendin. Ortağımdan daha fazlasını bekliyorum.

 

Yu: Ah… insanım ben, insan. Hıı… Ihh… Kabul ediyorum, mükemmelim, ortalamanın çok üstündeyim ve muhteşemlik sıralamasında tavan puanı belirleyen kişi benim, uh… Ama buna rağmen ben de bir insanım, diğer insanların çok üstünde olsam bile böyleyim. Karizmamın ve zakamın potansiyeli sınırsız olsa da vücudumun sınırları var, ah, iyi bile koştum... Çok koştum be... Allahtan kriz falan gelmiyor şu an, yoksa tamamen mortingen şıtrayze olurduk… Uh… Ihh…

 

Yurine: Yoruldum diyorsun ama kendini övecek enerjiyi bulabiliyorsun, konuşmak yerine koşarsan devam edebiliriz.

 

Yurine oturmakta olan Yu’yu elinden yakaladı ve kaldırmaya çalıştı. Yu kalkmak istemese de karşı koyacak enerjisi yoktu. Yurine’nin gücü Yu’nun zayıf düşmüş bedeninin yanında o kadar yüksek kalıyordu ki bir süre boyunca Yurine tarafından sürüklenerek duvarın dibine kadar getirildi.

 

Yu: İki dakika dinlenelim, ondan sonra devam ederiz.

 

Yurine: Katil o adam değil mi? Onu yakalamamız gerekiyor, hadi kalk, gidip yakalayalım.

 

Yu: Halden anla be çocuk. Hem bizim onlara yardım edebileceğimiz bir konu olduğunu zannetmiyorum. Eğer dövüş konusunda onlar başarısız olursa biz zaten sıçarız. Bırakalım da onlar halletsin.

 

Yu’nun kalkıp koşacak hali yoktu, hemen yanı başında bir yatak olsa uzandığı an uykuya dalardı. Ayağa kalkıp koşmak ona imkansız geliyordu.

 

Ama bu halde olmasına rağmen canı keyfinden daha değerliydi, gözünün ucunda kendine doğru gelen mor bir mızrak gördüğü an devam edecek enerjiyi vücudunda hissetti ve oturduğu yerden sıçrayarak Yurine’ye doğru atladı.

 

Mızrak duvara saplanırken Yu, Yurine’nin ayaklarının önünde yatıyordu. Vücudunun üstünü kollarını kullanarak kaldırdı ve karşıya baktı.

 

Yu: Yok artık be adam! O kadar yolu boşuna mı koştuk biz? Sen bize nasıl yetişebilirsin ki? Saçmalık, yemin ediyorum saçmalık, nereden baksan nereden tutsan tamamen mantıksız.

 

Sharley uzaktan gözükmüştü. Öfkeliydi, sert adımlar ve korkunç bir aura ile kendilerine yaklaşıyordu.

 

Yu: Hem o darbeyi yedikten sonra da ölürsün bir zahmet, ayıp yaptığın.

 

Bacaklarını zorlayarak ayağa kalktı. Sharley’nin bu haldeyken hem Lylphia’nın darbesinden kurtulması, hem çevresindeki insanları atlatması hem de kendilerine yetişmesine anlam veremiyordu. Lylphia’nın darbesini yiyen Yu olsaydı onu yerden kazıyarak çıkarmaları gerekebilirdi.

 

Sharley yaklaşmaya devam ederken Yurine koruyabilmek için Yu’nun önüne geçti.

 

Yu: Orada dur bakalım, gururum küçük bir kızın arkasına saklanmama izin-

 

Sharley’nin gönderdiği kristal kılıçlar Yurine’nin rüzgar duvarı sayesinde Yu’ya ulaşmadan çevredeki binalara yönlendirildi. Yu durumu yutkunarak karşıladı.

 

Yurine: Bir şey mi demiştin?

 

Yu: Bizim sıkletlerimiz farklı, yani benim de büyülü güçlerim olsa ben de çıkar savaşırdım. Sharley yiyorsa büyü olmadan yumruk yumruğa gelsin.

 

Yurine: Çık dövüş o zaman, ben büyüsünün sana isabet etmesini engellerim.

 

Yu: Şimdi sen öne çıkıp dövüşmeye niyetlenmişsin, ben aranıza girip hevesini kursağında bırakmayayım.

 

Yurine: O zaman sessiz ol ve arkamda dur, ben de bu piçe bir büyü dersi vereyim.

 

Yu: Sana güveniyorum.

 

Yurine’nin küçük vücudunun etrafında bir fırtına oluşmaya başladı, Sharley ise aralarında on metrelik bir mesafe kaldığında durdu ve başının üstünde kılıçlar oluşturdu.

-------------------------

Bu bölümle birlikte ikinci cildin dörtte üçü bitti, geriye on bölüm kaldı. İyi okumalar.


04.04.2021 - 18:30






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr