CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI
BÖLÜM 32: SİVİNA ECUES
Sivina'nın iki eli ile birden tuttuğu kılıç taşıyabileceğinden daha ağırdı. Yine de babasının komutuyla kılıcı almış ve kaldırmıştı.
Sivina kılıcı zar zor havada tutmayı denerken babası elindeki kılıç ile Sivina'nın üstüne geldi.
Sivina ilk iki hamleyi savunabilse de üçüncü hamlede kılıç elinden düştü ve dördünce hamle ile beraber omzunda bir morluk oluştu.
???: Gerçek bir kılıç morluktan fazlasını yapacak.
Sivina: Ama bunu taşıyamıyorum ki?
Sivina ağlıyor ve annesinin gelip onu babasının eğitiminden kurtarmasını bekliyordu.
???: Karşına bir düşman çıktığında ona kılıcımı taşıyamıyorum, bana vurma diyebilir misin?
Sivina'nın babası bir insanın yolunu kılıç ile çizebileceğine inanıyor ve kızının evinde oturup kocasının eline bakan bir kadın olmasını istemiyordu.
Bu yüzden tüm ailenin itirazlarına rağmen kılıç eğitimleri ve Sivina'nın vücudunda oluşan morluklar devam etti, en azından abisi şifa büyüsüne sahip olduğundan gece olduğunda vücudunda morluk kalmıyordu.
Gecenin bir vakti Sivina soluk almadan katilin peşinden koşmaya devam ediyordu.
Durup bir düşünüldüğünde bu manzara görenler için tuhaf gelebilirdi. Elinde kılıç tutan pijamalı bir kadın kendisinden kaçan bir adamı kovalıyordu.
“Her yeri yırtıldı.”
Ana’nın zorlanmasını istemediğinden ilk nöbeti onun almasını önermişti, bu sayede nöbetin ardından Ana kesintisiz bir şekilde uyuyabilirdi. Sivina da Ana onu nöbet için uyandırana dek uyuduğundan üzerinde pijamalar vardı.
Ana nöbeti devralması için onu kaldırdığında camın kenarındaki yerine geçmeden önce kıyafetlerini değiştirmemişti. Bir haftadır gelen giden yoktu ve Yu’nun geldiği ilk günden katilin ortaya çıkacağını düşünmüyordu.
“Bunu Ana almıştı.”
Arkadaşı tarafından ona alınan kıyafetlerin artık kullanılamayacak hale gelmesinden dolayı üzgündü.
Tabi yırtılmış kıyafetler endişelenmesi gereken asıl sorun değildi. Ana’yı kurtarmak için önüne atladığı kaya canını görünenden daha çok yakmıştı ve hiç hız kesmeden kilometreler boyu koşarak kayanın neden olduğu yaraların açılmasını sağlamıştı.
Bu yaraların üstüne bir de Sony’nin ışık büyüsünün oluşturduğu yaralar eklenmişti ki yeni yaraları eskilerine kıyasla daha büyük bir sorundu. Eğer vücudunda mana dolaşmasaydı çoktan bir yere yığılıp kalır ya da acıdan ağlıyor olurdu.
Koştukça yaraları açılıyor, acı veriyor ve kanamaya devam ediyordu. Eğer kısa süre içerisinde iyileştirilmezlerse güzel vücudunda ömür boyu kalacak izlere sahip olabilirdi.
Yine de bunlar onu durdurmak için yeterli gelmeyecekti. Bir şövalye aldığı görevi yarım bırakmazdı, görevi gerçekleştirmek ve başarıyla dönmek bir şövalyenin yapması gereken şeydi ve pes etmek, bahaneler öne sürerek geri çekilmek ne bir şövalyenin ne de Sivina’nın kitabında yazmazdı.
Zaten böyle bir görev aldığı için mutluydu ve pes ederek geri çekilmeyi hiç düşünmemişti. En başında maceracılığın şövalyelere uygun bir iş olmadığını düşündüğü için maceracı olmak istememişti. Fakat Ana’yı reddetmek istemediğinden maceracı olmayı kabul etmişti.
Şövalyeler kılıcını haklı davalarına inandıkları insanlara adıyorlardı, şövalyelerin kılıcı bir dava uğruna savruluyordu. Sivina bir şövalye olarak maceracı olmaktan memnun değildi.
Maceracı olarak çıktıkları görevlerden hiçbiri bir şövalyenin yapması gereken işler değildi, elbette şövalye efendisi ona emrettiğinde canavar avlamaya giderdi ama bunu para için yapmazdı, en azından Sivina’nın küçüklükten beri hayranı olduğu şövalyeler böyle yapmıyordu.
Şu andaysa tehlikeli bir suçlunun peşindeydi, katledilen insanlar için dövüşüyordu. Bunun bir şövalyeye uygun bir iş olduğunu düşünüyor ve bu görevi aldıkları için memnuniyet duyuyordu.
Fakat görevi aldıkları için memnun olsa da aynı zamanda Satoshi bu görev yüzünden öldüğü için üzgündü. Satoshi’ye karşı yoğun bir sevgi besliyor değildi, hatta arkadaş olarak görebilmesi için bile tanışmalarının ardından iki ay geçmesi gerekmişti.
Ona karşı sevgi beslemiyor oluşunun sebebi elbette kendisine ve Ana’ya karşı takındığı rahatsız edici tavırdı. Sivina, Ana’yı kıskanmadan edemiyordu. Yine de Ana için bunu görmezden gelmişti, çünkü Sivina kendini savunabilse bile Ana kendisine kıyasla güçsüz kalıyor bu yüzden de yaralanma ihtimali artıyordu. Yani gruplarının bir şifacıya ihtiyacı vardı ve maceracılık yapan şifacıları bulmak çok zor olduğu için Satoshi'yi gruplarına almak zorunda kalmışlardı.
“Kendimi savunabilmiş halime bak.”
Satoshi’nin ölümünden sonra bitkin bir tavır takınmasının sebebi de onu sevdiğinden değildi, kendine kızdığı içindi. Onu yanında buraya getirmiş ve ölümünün ardından da bunun için kendini suçlamıştı.
Yu: Muhtemelen o gece katil Sivina’nın odasına girmek istiyordu.
Özellikle cinayetin birkaç gün sonrasında bu sözleri duymasının ardından nasıl olur da kendini suçlamazdı ki?
İncinmesini sağlayan sözler olsa da bu sözleri sarf ettiği için Yu’ya kızgın değildi, olaya en mantıklı yaklaşım buydu. Bir şövalye olarak duygularını geri plana atmakta çoğu zaman başarısız olsa da en azından böyle ciddi bir durumda bunu başarmalıydı.
“Bunları düşünmek bana acı veriyor, düşünmeyi bırakmak istiyorum ama düşünmeden de edemiyorum.”
Kendisini rahatsız eden şeyleri zihninden uzaklaştırmayı denedi ve koşmaya devam etti.
“Yakaladım!”
Hızlanmak için bir ağacın üstüne zıpladı, üstüne zıpladığı ağaçtan başka bir ağaca sıçradı ve oradan destek alarak doğrudan önünde koşan katilin üzerine atladı.
Katil üstüne gelen Sivina’yı fark ettiğinde kılıcından kaçınmak için kendini yere attı, Sivina katilin üzerinden geçerken düz bir şekilde uçmaya devam etti ve önüne çıkan başka bir ağacı gördüğünde havada dönerek o ağacın üstüne kondu.
Bacaklarını zorlaması yalnızca bacaklarının değil, oradan yayılan acıyla tüm vücudunun sızlamasına sebep olmuştu. Yine de durmadı ve konduğu ağaçtan aldığı destekle geriye, arkasında kalan katile doğru tekrar sıçradı.
Katil bu sefer Sivina’dan kaçınmak yerine belindeki hançerlerden birini çıkartarak Sivina’ya fırlattı. Sivina havada katile doğru ilerlemeye devam ederken üstüne gelen hançeri kılıcı ile engelledi ve katile yaklaştığında kılıcını direkt olarak karnına saplamayı denedi.
Sivina’nın hamlesi katilin bıçağı ile karşılandı. Sivina’nın parlak rapieri önüne çıkan hançer tarafından boşluğa yönlendirilirken Sivina ağaçtan sıçrayarak kazandığı hızı kullanarak katile omuz attı ve düşmesini sağladı.
Sivina ona teslim olmasını söyleyecekti ki katil yerden eline aldığı toprağı Sivina’nın yüzüne fırlattı.
Toprak Sivina’nın deniz yeşili gözlerine isabet ederek gözünü yaktı ve katil bu sırada ayak bileğine bir tekme atarak dengesini kaybetmesine ve onun da yere düşmesine sebep oldu.
Ardından katil elindeki hançer ile Sivina’nın üzerine sıçradı, Sivina ayaklarını katilin karnına geçirerek onu arkasına attı ve böylece dövüşün neredeyse başladığı gibi bitmesini engelledi.
Katilin burnu Sivina tarafından kırılmıştı ve kasabadayken Rino’nun altında kaldığı için yaralanmıştı. Ama onun vücudundaki hasar Sivina’nın vücudundakilere kıyasla daha azdı.
Bu da dövüşü Sivina için dezavantajlı yapıyordu. Eğer vücudu tam potansiyelinde olsaydı katilin karşılık veremeyeceği kadar hızlı hareket edebilir ve bu işi henüz başlamadan bitirebilirdi.
Sivina dönerek ayağa kalktı ve kılıcını katile doğrulttu, katil de Sivina ayağa kalkarken kalkmış ve belinden bir hançer daha çıkartarak tuttuğu hançerleri ikiye tamamlamıştı.
Sivina: Satoshi’yi öldürdüğün gün beni hedeflememiş miydin, şimdi neden kaçıyorsun?
William: Genelde hedef aldığım insanlar kılıçlarını tutmazken bunu yapıyorum.
Sivina: Benim orada olacağımı nereden bildin?
Satoshi’nin öldüğü gün üçlü Redshapel’e yeni gelmişti, nasıl olmuştu da geldikleri gibi katilin ağına takılmışlardı merak ediyordu.
William: Birilerinin beni araştırdığını duydum, beni arayanlara gözdağı vermek iyi olur diye düşünmüştüm.
William elinde iki silah taşıyor olsa da Sivina’nın kılıcının menzili daha uzundu, bu yüzden ilk hamleyi yapmakta sorun görmedi.
Sivina’nın kılıç stili dövüş stilleri arasında en az saygı duyulan ve en ölümcül olanlardan biri olan Kuendo ve Elhaven’in soyluları arasında popüler özel eskrim stilinin birleşiminden oluşuyordu.
Kuendo hedefi mümkün olan en hızlı yolla yenmeyi öğretiyor ve bunun için bazı kesimlerin uygun bulmadığı hamlelerin kullanılabileceğini savunuyordu.
Elhaven Eskrimi adı verilen, sadece soylu aileler arasında aktarılarak öğretilen tarz ise her zaman saldırı ve geri çekilmeye uygun, zarif bir dövüş yöntemi gösteriyordu.
Vücudu yana dönüktü, yüzü ve kılıcı tuttuğu sağ eli William’a bakıyordu. Sivina’nın uzun bacaklarının konumu stilin mükemmel kabul ettiği biçimde iki yana doğru açıktı ve bu rakibine üstünlük kurduğunda ileri gitmesine ve rakibi üstünlük kurduğunda geri çekilmesine olanak sağlıyordu.
Eğer rakibi olan Redshapel Katili bir stil kullanmadan dövüşüyor olsaydı çoktan dövüş sonlanmış olurdu. Fakat görünüşe göre o da şövalyelerin kullandığı stillerden birini biliyordu.
Sivina: Şövalyeleri sevmemene rağmen onların stillerini kullanıyorsun.
Sivina’nın kullandığı ve iki farklı türün birleşiminden oluşan hareketleri zarifti, estetikti, hamlesini güçlendirmek için kendi etrafında döndüğü sıralarda adeta dans ediyor gibi gözüküyordu.
Eğer bu esnada biri Sivina’yı izliyor olsaydı bu güzel şövalyenin ortaya koyduğu gösteri karşısında etkilenmeden edemezdi.
Redshapel Katili adıyla anılan William Berry’nin hareketleri ise Sivina’nın zarif hareketlerinin yanında oldukça kaba kalıyordu. Dövüş tarzı Sivina’nın daha önce karşılaştığı bir tarzdı ama adını çıkartamıyordu, muhtemelen acemi şövalyeler tarafından kullanılan bir stildi.
Sivina’nın yaralı olduğu gerçeği olsa da William için o kadar kötü denilemezdi. Sivina’nın saldırılarını savunmayı başarıyor ve kılıcın etini kesmesini engelliyordu.
Tabi Sivina yaralı olmasaydı muhtemelen kendini savunmayı başaramazdı ve Sivina yaralı olmasına rağmen William’a saldırıya geçme fırsatı tanımıyordu, bu da Sivina'nın yeteneğiydi.
William’ın kullandığı hançerlerin menzili Sivina’nın kılıcına göre kısa olduğundan bıçaklarını ona saplayacak kadar yaklaşmayı denerse Sivina bu fırsatı anında değerlendirir ve dövüşü sonlandırırdı.
Sivina: Elinde kılıç tutan bir şövalyeye karşı o kadar iyi değilmişsin.
William: Aslında elinde kılıç tutan şövalyeleri de öldürmüşlüğüm var ama sen şimdiye dek gördüklerim arasında en iyisisin. Belki de o gün senin odana girseydim acı bir sonla karşılaşacaktım, şanslıymışım.
William gerilemeye devam ederken Sivina sürekli ilerliyor, kılıcını rakibinin vücuduna saplamak için fırsat kovalıyordu.
William kılıçtan kurtulmayı başarsa da Sivina yaralı haline rağmen o kadar hızlıydı ki anında ikinci bir saldırı yapıyor ve William’a soluklanması için hiçbir fırsat vermiyordu.
Sivina: Burada teslim ol ve mahkemede yargılan, aksi takdirde yargıyı kılıcım verecek.
William: Üzgünüm, ne teslim olacak ne de burada öleceğim.
Dövüş böyle devam ettiği sürece hiçbir şey yapamayacağını anlayan William anında geri sıçradı ve cebinden çıkardığı kırmızı büyü taşını Sivina’ya fırlattı.
Sivina üzerine gelen büyü taşını gördüğünde bir hata yaptı ve refleks olarak taşın kendine çarpmasını engellemek için kılıcı ile taşa vurdu.
Sivina’nın kılıcının taşa değmesiyle patlama yaşanması bir oldu, patlayan taşın yaydığı ısı Sivina’nın yüzünü yaktı. Sivina hissettiği acıyla ince bir ses çıkartırken önünden gelme ihtimali olan bir saldırıdan kurtulabilmek için geri sıçradı.
Yanan gözlerini sırasıyla ovuştururken katilin kaçtığını fark etti, gözleri sulandığı için görmekte zorluk yaşıyordu ve yandığı için de gözlerini iyice açamıyordu.
Hissettiği acı da buna eklenince ani bir saldırıya karşı koyamayabilirdi. Ama William’ın saldırmak yerine kaçıyor oluşunu fırsat bildi ve acıyı geçirmek için gözlerini ovuşturmaya devam ederken peşinden koştu.
William onu ormanın daha da derinlerine sürüklüyordu, Sivina peşinden koşmaya devam ederken araştırmak için ormana geldikleri sırada buralara hiç bakmadıklarını fark etti.
William bir oyuğa yaklaşana ve içine girmek üzere olana dek takip etti. Oyuğa girip Sivina’yı görmekte ve kılıcını kullanmakta tamamen zorluk yaşayacağı dar bir alana sokmadan önce onu engellemek için tekrar bir ağacın üstüne sıçradı ve ağaçtan destek alarak William’ın üzerine zıpladı.
William’ın sırtı dönüktü, Kuendo dövüşü kazanmak için rakibi arkası dönükken öldürmenin uygun olduğunu söylüyordu ve William teslim olmayı reddetmişti.
Yani onu öldürebilmesine engel olacak hiçbir neden yoktu, kılıcını William’ın sırtına saplamak için hızla ilerledi ama elindeki rapieri tam rakibine saplamak üzereyken William aniden arkasını dönerek kılıçtan sıyrıldı ve hançerini Sivina’ya sapladı.
Sivina ikinci ve daha ölümcül olan hatasını burada yapmıştı. Acıyla çığlık atarken katil hançerini geri çekti, anlaşılan daha ölümcül bir noktaya saplamak istemiş fakat başarısız olmuştu. Sivina’nın işini kesin olarak bitirmek adına bu sefer hançerini saplamak için Sivina’nın göğsünü hedef aldı.
Sivina ani bir refleks ile geri adım attı ve göğsüne doğru gelen hançere kılıcıyla vurarak yere düşmesini sağladı. Hançerlerinden birinin yere düşmesine rağmen William belinden bir hançer daha çıkardı, şu anda saldırmak için tek fırsatıydı ve William bunu değerlendirerek Sivina’nın üzerine gelmeye başladı.
“Hata yaptım.”
Hançerin saplandığı yer Sivina’nın bağırsaklarının üstüydü ve doğal olarak kanıyordu ama kanamadan daha büyü sorun yakıyor olmasıydı.
Sivina kanamayı engelleyebilmek için elini karnına bastırsa da yanmasına engel olamıyordu, kanına karışan uğursuz bir madde yaranın çevresini de yakmaya başlamıştı.
Sivina: Zehir mi? Gerçekten onursuzsun.
William: Arkası dönük bir rakibe saldırmana rağmen kendinle bu kadar çelişebilen bir cümle kurman beni şaşırtıyor. Zaten böyle bir cümleyi ancak bir şövalyeden duyabilirdim sanırım.
Kaldırabileceğinden daha fazla yara almıştı, ezilmişti, kesilmişti, yanmıştı ve delinmişti. Belirgin bir şekilde zorlanıyor ve katil saldırırken geri çekiliyordu.
Sivina şu anda rakibinden bir hata beklemek dışında bir şey yapamıyordu. Az önceki kaba hareketler ile kendini savunmaya çalışan adam gitmiş yerine hızlı ve seri hamleler ile rakibini baskılayan bir adam gelmişti.
“Tabi ki de burada ölmeyeceğim, görevimi yerine getirmeliyim.”
Sivina gerilemeye ve William hamleler yapmaya devam ederken hançerini tekrar saplamak istedi. Düz bir şekilde elindeki hançeri tek bir darbede işini bitirmek için Sivina’nın göğsüne götürdü.
Bu Sivina’nın beklediği hataydı. Kanamayı engellemek için tuttuğu yarasını bırakarak William’ın kolunu kavradı, kolunu tutmaya devam ederken William’ın çevresinde döndü, katil kolundaki acı yüzünden elinde tuttuğu hançeri bırakmak zorunda kaldı.
Fakat hançeri bırakarak kurtulamazdı, eğer Sivina biraz daha zorlarsa kolu kırılacaktı, bunu engellemek için o da Sivina ile beraber dönmeyi denedi.
Sivina sadece katilin kolunu tutmakla yetinmedi, o kolu kıramamış olsa da hala yapabileceği şeyler vardı.
Fırsatı değerlendirdi ve William arkasına dönmeden dizini onun kasıklarına geçirdi. Az önce Sivina’nın attığı çığlıktan daha büyük bir çığlığı katil attı ve dengesini kaybederek birkaç adım geriledi. Sivina dövüşü sonlandırmak ve William’ın başını kesmek için kılıcını kaldırdı.
O esnada yarasının tekrar yandığını hissetti, gözleri sulandı ve zehir yüzünden görüşü karardı. William’ı artık göremiyordu ama yine de orada olduğunu hissettiğinden kılıcını indirdi.
William ise kasıklarına aldığı darbenin ardından sarsılmıştı, dengesini kaybederken ve bir eli kasıklarındayken istemsiz şekilde sırtını dönerek yere çökmüştü.
Sivina göremediğinden ve William arkasını dönüp yere çöktüğünden kılıç hedeflendiği gibi boyuna değil de sırta inmişti.
Katili şu anda öldürecek bir darbe olmamasına ve rapier kesmekten çok saplama için kullanılmasına rağmen Sivina’nın gücü ile birlikte derin bir yara açmış ve katilin tekrar acıyla bağırmasını sağlamıştı.
Ama Sivina savunmasız duruma düşmüş katili öldürecek başka bir hamle yapmayı başaramadı, kılıcını tekrar kaldırsa da yarası daha fazla yanmaya başladığında zihni bulandı ve kusarken geri çekilmek zorunda kaldı.
William: Kuendo mu bu? Onurdan bahsederken böyle bir stil kullanmak…
İnsanlar Kuendo’yu aşağılasa da babası tarafından kendisine öğretilen Kuendo, Sivina’nın seçebileceği en iyi stillerden bir tanesiydi.
Hatta yalnızca Sivina’nın değil kas gücü bakımından zayıf olan herhangi birinin seçebileceği en iyi stil Kuendo olabilirdi.
Sivina büyü kullanamasa da vücudundaki mana nedeni ile sıradan insanlara karşı güçlüydü ama iş kendisi gibi vücudunda mana taşıyan diğer insanlara gelince gücü yetersiz kalıyordu.
Çünkü mana yalnızca bir deri bir kemik olan birini bile güçlendirse de bu güç sınırlıydı ve kas gücünün de etkisi vardı.
Ve Sivina gibi kadın savaşçıların sayısı az olduğundan muhtemelen rakibi kas gücü bir kadına oranla daha yüksek olan bir erkek olacaktı ve rakibi mana bulunduran bir erkek olduğunda da doğuştan gelen kas farkıyla Sivina’dan daha güçlü oluyordu.
Sıradan stiller ile bu insanlara karşı dövüşmeyi deneseydi dövüşler Sivina için gerçekten zorlu geçerdi.
Ama Kuendo fiziksel güç farkını görmezden gelen bir stildi. Bu stil kas gücünden ziyade hıza ve çevikliğe önem veriyor ve dövüşü uzatmadan rakibini yenmesini sağlıyordu.
Kuendo doğuştan hızlı ve çevik olan Sivina’ya çok uygundu, kullandığı stil sayesinde kendisinden çok daha güçlü olan onlarca rakibi göz açıp kapayıncaya dek yenmeyi başarmıştı.
“Eğer yaralarım olmasaydı bu kadar uzamazdı.”
Ve stili haricinde de Sivina yetenekliydi. Kas gücü olmasa da tüm takdiri stile vermek yeteneğine haksızlık etmek olurdu. Eğer zehir etkisini göstermeseydi Sivina yaralarına rağmen dövüşü kazanırdı.
Tıpkı büyücüler gibi vücudundaki manayı yönetebiliyor olsaydı belki zehre karşı koymayı deneyebilirdi ama zehir ara sıra etkisini gösterip zihnini bulandırıyor ve görüşünü bozuyorken artık işi biraz öncesine göre çok daha zordu.
Zehrin etkisi kısa süreliğinde kaybolduğunda ve görüşünü tekrar kazandığında William’ın kendine doğru koştuğunu gördü.
Rakibinden kaçınmak için hemen kenara çekildi ve rakibinin beline bir tekme attı. William yediği darbe ile dengesini kaybedip sendeledi ve son anda bir ağaca tutunarak düşmekten kurtuldu.
Sivina iş bitirici bir darbe yapma fırsatını zehrin etkisinin tekrar ortaya çıkması ile kaçırdı ve zehir etkisini kaybettiğinde William’ın yine üstüne koştuğunu fark etti.
William da acı içinde olduğundan hamleleri artık çok daha kaba ve ön görülebilirdi, bu yüzden Sivina kötü bir durumda olmasına rağmen onu fark ettiğinde kaçınabiliyordu.
Tekrar kaçındı ve kılıcını kaldırıp rakibinin başını keseceği esnada zehrin etkisini tekrar göstermesiyle yine gerilemek zorunda kaldı.
Zehrin etkisi tekrar gittiğinde William yine onun üstüne koşuyordu, Sivina bu sefer kaçınmak yerine durdu. İş bitirici bir hamle yapmak istiyordu, zehir etkisini gösterip kaybolurken gözlerini kapadı ve yalnızca iç güdülerine ve zekasına güvenerek bekledi.
William, Sivina'nın durduğunu gördüğünde zehrin etkisini gösterdiğini düşünmüş ve tüm gücünü sıradaki hamlesine vererek doğrudan Sivina'nın üstüne atlamıştı.
Sivina hesaplamıştı, kendisine doğru kaç saniyede geleceğini düşünmüş, nereyi hedef alacağını tahmin etmişti. Sahip olduğu zeka, içgüdü ve yeteneğinin birleşimiyle katil hançerini saplamak üzereyken hamlesini yaptı.
Şövalye çevik bir hareketle kendi etrafında döndü ve kılıcını savurdu, bir saniye sonra William’ın eli yerdeydi. William yerdeki eline bakarken şaşkın ve acı dolu bir ifade ile bağırdı ve yere düştü.
Sivina onu öldürmek için tekrar kılıcını kaldırdı ama zehrin etkisinin gelmesiyle görüşü bozulan Sivina bu sefer kılıcını da yere düşürerek yığıldı.
Yere düştüğündeyse hayvani bir ses ile birlikte üzerinde bir ağırlık hissetti.
William, Sivina’nın üstüne çullanmış ve sağlam eline aldığı bir hançeri ona saplamaya çalışmıştı. Sivina bir eli ile hançeri tutarken boşta kalan diğer elini yumruk yaparak adamın suratına vurmaya başladı.
William tüm ağırlığını verirken Sivina arada sırada zehir etkisini gösterdiğinde ve nereye vurduğunu görmemeye başladığında bile tekrar ve tekrar rakibinin suratını yumruklamaya devam ediyordu.
William’ın dişleri düştü, yüzü kanlar içinde kaldı, hançeri tutan elindeki güç kayboldu ve Sivina dönerek katili altına getirdi.
Ardından yumruklamaya devam etti, iki eli ile birlikte vurdu ve vurdu. En sonunda, görüşü tekrar açıldığında düşen kılıcını yerden aldı ve Redshapel Katilinin boğazına sapladı.
???: Ne oluyor!?
Sivina sesin geldiği yöne baktı, genç bir kız az önce katilin girmeye çalıştığı oyuğun içinden çıkmıştı.
Fakat kız katile ve Sivina’ya değil, ormanın ilerisinde, Sivina’nın geldiği yönde oluşan devasa alev kubbesine doğru bakıyordu.
“Nereye bakıyorsun? Burada olmamalısın.”
Genç bir kızın gecenin bir vakti böyle tehlikeli bir yerde ne işi vardı? Bir şövalye olarak onu burada bırakamazdı, güvenli bir yere götürmeliydi. Ayağa kalktı ve kıza doğru birkaç adım attı.
“Sen, nesin?”
Bir kız gibi görünüyordu, sesi bir kızın sesiydi, kıyafetleri bir kızın kıyafetleriydi.
Ama o bir insan değildi, bir kuklaydı.
İpekten yapılmış pembe saçları esen rüzgarla savrulurken kukla alevden yapılmış kubbeye doğru koşmaya başladı.
“Nereye… gidiyorsun…”
Sivina peşinden gitmek istedi, birkaç adım attı fakat zehir etkisini tekrar gösterdiğinde dayanamayarak yere düştü. Dünya kararırken artık ne vücudundaki yaraları ne de esen rüzgarı hissedemiyordu. Gözlerini daha fazla açık tutmayı başaramadı, birazcık dinlenebilmek için onları kapattı ve uykuya daldı.
-------------------------
Yorumlarda bir Sivina çalışması paylaştım, kontrol etmeyi unutmayın :)
Ayrıca geçen bölümlerde Sivina'nın göz rengine zümrüt mü yeşim mi öyle bir şey demiştim ama bu bölüm değiştirdim.
Ve bir önceki bölüm Sivina'nın soyadı Solis olacak demiştim ama o da traktör markasıymış bu yüzden onu da değiştirdim.
07.04.2021 - 20:30
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..