CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI
BÖLÜM 33: ATEŞ BÜYÜCÜSÜ
Alevden oluşturulmuş bir kubbe göğü kaplamıştı. Ortamın ısısı hızla bunaltıcı bir hal alırken ağaçların yere düşmüş parçaları alev almış ve tıpkı yukarıdaki kubbe gibi zemin de yanmaya başlamıştı.
Lylphia’nın ateş kubbesi düşmanın kaçmasını engellemek, her saniye zayıflatmak ve onu pes etmeye zorlamak içindi.
Fakat bu esnada unutmaması gereken kısım Sony’nin aynı zamanda bir toprak büyücüsü olduğu ve kendi büyüsünü alanın dışına çıkmak için kullanabileceğiydi.
Nitekim böyle olmuş ve Sony kubbenin içinden çıkmak için alevi yaran toprak bir çatı inşa ederek ateş duvarından geçmeyi denemişti.
Ama Lylphia büyüsü için bu kadar çok mana harcamışken rakibinin alandan kaçmasına ve eylemini boşa çıkarmasına izin veremezdi, dövüş kubbenin dışına çıkarsa Lylphia manasının çoğunu gereksiz yere kullanmış olacaktı.
Bu sebeple Sony dışarı çıkmayı denediğinde ateşten patlamalar yaratarak yolunu kapıyor ve dışarı kaçmasına izin vermiyordu.
Ağaçların kökleri ve yere düşen parçaları alev aldığında Sony üzerinde bulunduğu zemini yükselterek alevlerin ona değmeyeceği ince bir toprak platform yarattı.
Platform kubbenin bir ucundan diğer ucuna uzanıyordu ve bir metrelik yüksekliğe sahipken iki adımlık genişliği vardı.
Lylphia ise ateş büyücüsü olmasına rağmen o da diğer insanlar gibi yanabilirdi. Ateşe karşı daha dayanıklıydı ama ateş büyücüleri de en nihayetinde etten canlılardı, pek çok ateş büyücüsü kendine fazla güvenip yanarak can vermişti.
Lylphia böyle bir hata yaparak kendini alevlerin içine atmıyor, büyüsünü kullanarak kendi çevresindeki alevleri uzaklaştırıp hareket edebileceği güvenli bir alan yaratıyordu.
Sony yukarıda, yarattığı zeminin üzerinde dururken ve Lylphia yerdeyken savaşmaları zordu, Sony yere inemeyeceğine göre Lylphia’nın Sony’nin yarattığı zemine atlaması gerekiyordu.
Lylphia: Pes etmek oldukça iyi bir seçenek.
Toprak zeminin üzerine inerken rakibine teslim olma fırsatı sundu, Sony’nin bunu kabul etmeyeceğini düşünse de kabul edip işi kısa keserse güzel olurdu.
Pes etmesi Lylphia’nın işine geleceği gibi Sony’nin de işine gelirdi. Lylphia rakibine arkasını düşünmeden alev topu fırlatırsa onun yanmasına sebep olabilirdi. Sony’nin yanması iki tarafında istemeyeceği bir şeydi ama Sony olayı zorlaştırırsa Lylphia’nın fazla seçeneği kalmazdı.
Üstelik dövüşe başladıklarından bu yana biraz zaman geçmişti ve Sivina, Ana ve Lylphia üçlüsünden kimse şifa büyüsü kullanamıyor olsa da bir şifacı olan Yurine’nin yakında kendilerine yetişeceğini düşünüyordu.
Yani böyle olmasını umuyordu, aksi takdirde Sony’nin vücudunda bir daha iyileşmeyecek yanık izleri oluşabilir ve en kötü ihtimalle kül olarak hayatını kaybedebilirdi.
Yanması Sony için kötü olacağı gibi Lylphia için de kötü olurdu, akademi müdürünün oğlunu yakarsa ona ne yaparlardı? Böyle durumlarda düşmanını yakmak konusunda endişelenmesine gerek olmayan su büyüsünü kullanıyor olmayı diliyordu.
Sony: Pes etsem ne olacak ki? Hiçbir zaman anlaşamayacağız, ne seninle ne de onlarla.
Lylphia: Pes ederseniz sizi yakmayacağım, sizce de bu pes etmek için harika bir sebep değil mi?
Lylphia rakibine karşı bir uyarı atışı yapmak istedi ve fazla mana harcamadan oluşturduğu küçük, güçsüz bir alev topunu Sony’ye fırlattı. Güçsüz olsa da bu bir alev saldırısıydı, kıyafetleri tutuşursa ölmesini sağlayabilirdi.
Ama yavaş ve güçsüz bir saldırı olduğundan Sony duvarla ateş topunu engellemeye bile gerek görmedi, sadece kenara kaçılarak ateş topunun düz bir şekilde yoluna devam etmesine ve ateş kubbesinin duvarına çarparak yok olmasına izin verdi.
Lylphia: Öyleyse!
Elini yukarı doğru kaldırdı ve başlarının üzerindeki kubbeden alevler kopmaya ve top şeklini alarak Sony’nin üzerine düşmeye başladı.
Sony’nin kaçabileceği bir alan yoktu, eğer gereğinden fazla geri giderse ateş kubbesine çarpar ve yanardı, eğer bir adım sağa ya da sola giderse bu sefer de aşağıya düşer ve yanardı. Öne gitme imkanı da yoktu çünkü orada yakın dövüşe geçmek için onu bekleyen Lylphia vardı.
Yapabileceği tek şeyi yaptı, sağından ve solundan, yerdeki yanan zeminin içinden çıkan toprak sütunlar uzandı ve Sony’nin başının tepesine gelerek bir kalkan oluşturdu.
“Böyle devam ederse manası eninde sonunda bitecek.”
Lylphia da ateş kubbesi sayesinde birkaç aydır biriktirdiği manasının neredeyse tamamını harcamıştı ama ateş kubbesini kullanarak yukarıdan aşağıya ateş topları düşürmek manayı fazla tüketmiyordu.
Yani tek yapması gereken bir saldırı gelirse kaçınmak ve sürekli olarak ateş kubbesinden alev topu düşürerek Sony’nin manasını harcayıp bitirmesini beklemekti.
Ayrıca bunaltıcı sıcaklık da Sony’nin üzerinde olumsuz etki yaratıyordu. Lylphia da Sony gibi sıcağı hissetse ve rahatsız olsa da ateş büyücüsü olduğundan Sony’ye kıyasla sıcağa karşı daha dayanıklıydı.
Sony böyle devam ettiği sürece manasını boşa harcamak dışında bir şey yapamayacağını fark etmişti. Denese bile ateş kubbesinden çıkamıyordu ve yapacağı ışık saldırılarından Lylphia’nın kurtulacağı malumdu.
Yapabileceği tek şey sahip olduğu her şeyi savunmaya vermek ve rakibinin ondan daha erken düşmesini beklemekti, yakın dövüşte hiçbir zaman iyi olmasa da tek seçeneği buydu.
Önce yukarıdan başına düşen ateş toplarını halletmesi gerekiyordu, bu yüzden manasının neredeyse tamamını harcaması gerekse de iki yanında yanan zeminin içinden toprağı kaldırdı ve bulundukları zeminin üzerini kapattı. Bu sayede bir tünel oluşmuştu.
Tünelin başında ve sonundaysa ateş kubbesinin duvarı yer alıyordu, bastıkları zemine birkaç çalı çırpı düştüğü için küçük çaplı ateşler içeride de vardı.
Şimdi sorun birbirlerini öldürmek istiyor oluşları ya da ateş değildi. İkisini de öldürebilecek ortak bir hava sıkıntısı baş göstermek üzereydi.
Eğer tünelde uzun süre dururlarsa tünelin iki ağzını kaplayan ateş nedeni ile nefes alamayacaklar ve dövüş bir kazananı olmadan ikisinin de boğulmasıyla sona erecekti.
Belki Sony gitmesine izin vermesi karşılığında Lylphia ile bir anlaşma yapabilirdi ama Lylphia gitmesine izin vereceğe benzemiyordu.
Sony: Bence gitmeme izin verirsen kimse zarar görmeden bu işi bitirebiliriz.
Lylphia: Bunu düşünebiliriz, tabi Lütuf’un yerini bize söylemen gerek. Sen olmasan bile aldığın şeyi akademiye geri götüreceğiz.
Sony başını salladı, Lylphia’nın cümlesi ikisini hayatta kalmak için sahip oldukları son seçeneğe götürüyordu. Hava tükenmeden önce tünelden ve ateş kubbesinden dışarı çıkmak için birisi kaybetmeliydi.
Tünelin Sony’yi yukarıdan yağan ateş toplarından koruması dışında sağladığı bir diğer avantaj kendine yakın dövüşte güvenen ve dövüş sırasında sürekli zıplayan Lylphia’nın hareket alanını kısıtlamasıydı.
Hareket alanı kısıtlandığı için artık Sony’nin fırlattığı ışık halelerinden o kadar kolay kurtulamayacaktı.
Yani eğer Sony’nin vücudunda mana olsaydı Lylphia kurtulamazdı. Yeterli manası olsaydı tüm tüneli kaplayacak sayıda haleler oluşturur ve Lylphia’nın üzerine göndererek onu öldürürdü ama oluşturduğu onca toprak duvar ve şimdi yarattığı tünel nedeniyle manası tükenmek üzereydi.
Işık haleleri oluşturmak için mana harcarsa ve Lylphia saldırıdan kurtulursa manasız kalan Sony hem saldırı yapma fırsatını kaybedecek hem de mana stokunu bilmediği rakibinin karşısında vücudundaki manayı tükettiği için sahip olduğu kuvvet sıradan bir insanın sahip olduğu fiziksel kuvvete düşecekti.
Lylphia: Durum ikimiz için de sıkıntılı gözüküyor. Sana bir şans daha veriyorum, teslim olmak ister misiniz? Bu sayede ikimiz de yorulmadan buradan çıkabiliriz, ne dersin?
Sony: Teslim olmayacağım. Buradan kurtulmak için işi uzatmam yeter, ne de olsa sen de nefes alamamaya başlayacaksın ve o zaman da kubbeyi kaldırman gerekecek.
Lylphia: Peki işi nasıl uzatacaksın? Eğer manan olsaydı önüme bir duvar koyar ve başka bir büyü ile kubbeyi yararak buradan kaçardın. Manan yokken işi uzatmak zor olacak.
Gerçi böyle yapsaydı bile manası olmadığı için hem yavaştı hem de hızlı gidebilse bile Lylphia’nın ona yetişme ihtimali vardı ve Lylphia ona yetişemese bile dışarıda duran Ana da hesaba katıldığında Sony, Lylphia'dan kurtulduktan sonra hiçbir yere kaçamazdı.
Sony: Benim manam yoksa seninki de okyanus değil ya.
Lylphia: Durumu anlamakta zorlanıyorsun sanırım. İzin ver sana açıklayayım, iş yumruk yumruğa dövüşe gelmek üzere ve o zaman seni bir güzel pataklayacağım. Eğer iş yumruk yumruğa dövüşe gelmezse de o zaman vücudunda ömür boyu taşıyacağın yanıklara sahip olacaksın ve beni yenmeyi başarsan bile dışarıda bekleyen arkadaşım ile karşılaşacaksın. Gidecek bir yerin yok, teslim ol ve vücudunda herhangi bir zarar oluşmadan sakince bu işi bitirelim. Bence bu reddetmemen gereken bir teklif, hadi kabul et ve herkes evine dönsün.
Sony: Nedenini bilsem de soracağım, neden benim peşimdesin?
Lylphia: İçerideki hava bitene kadar beni oyalamaya mı çalışıyorsun? Yoksa manası hızlı yenilenen bir tipsin de zaman kazanmaya mı deniyorsun? Bilmeni isterim ki her iki türlü de başarısız olacaksın.
Lylphia omzunun üstünde oluşturduğu ince bir alev mızrağını elini hızlıca hareket ettirerek Sony’nin üzerine fırlattı.
Fırlattığı şey bir mızrak görünümünde olsa da Sony’ye çarptığında onu delip geçmeyecekti, ona çarptığı an patlayacak ve canını yakacaktı.
Alev mızrağının ardından kendisi de fırladı, Sony mızrak kendine ulaşmadan hemen önce bir hale oluşturarak Lylphia’ya fırlattı ve mızrak geldiğinde sırtını duvara yaslayarak saldırının kendisine isabet etmesinden kaçındı.
Lylphia’nın mızrağı tünel boyunca ilerleyerek ateş kubbesinin duvarına karışırken Lylphia üzerine gelen ışık halesinden kolayca sıyrıldı ve Sony’nin dibine girerek çenesine bir yumruk attı.
Yediği yumrukla beraber Sony’nin ayağı yerden kesildi, havalanarak başını tünelin tavanına çarptı ve inleyerek yere düştü.
Lylphia: Beklediğimden daha kısa sürdü.
“Hay şom ağzımı!”
Ayağının altında aniden yükselen bir çıkıntı dengesini kaybetmesine ve yere düşmesine sebep oldu. Lylphia yerdeyken Sony elinde ışığı toplayarak bir hançer oluşturdu ve Lylphia’nın üzerine atladı.
Lylphia daha hızlıydı, hançeri tuttu ve Sony’nin yanağına yumruk attı. Yediği yumruğun etkisiyle birlikte Sony yana yuvarlandı ve Lylphia ayağa kalkarak tekmesini Sony’nin karnına geçirdi.
Daha sonra eğildi ve Sony’yi yakasından tutarak kaldırdı, yüzüne birkaç yumruk attıktan sonra karnına da bir yumruk attı ve Sony’nin nefesi kesilirken onu tutup duvara vurdu.
Vücudundaki mana azaldığı için fiziksel olarak zayıflamıştı ama yumrukları Sony’nin inlemesini sağlıyor ve canını yakmaya devam ediyordu.
Çenesine bir yumruk daha attı ve Sony hafifçe havalandığında onu tutup yere fırlattı. Tekrar eğildi ve Sony’yi yine kaldırıp duvara attı.
Sony duvara yapışmışken yüzüne birkaç yumruk daha yedi ve yediği son yumrukla beraber birkaç metre uzağa fırlayarak kubbenin duvarına yaklaştı.
Lylphia: Büyünün bu kadar az kullanıldığı bir büyücü savaşı ilk defa yaşanıyor sanırım.
Sony: Nasıl beni dövebilirsin ki?
Lylphia nasıl oluyor da kendisini kolayca tutup yerden yere vuruyor inanamıyordu, kanlar içinde kalmış suratını elinin tersiyle silerken ağzından kırılmış azı dişini tükürdü.
Lylphia: Hikaye ben doğmadan önce başlamış, babam çocuk savaşçı olacak demiş annem de saçmalama büyücü olsun demiş.
Lylphia hikayeyi anlatmaya başladığında tekrar Sony’ye doğru atılmıştı, Sony ondan kurtulmak için iki ışık halesi fırlatsa da Lylphia sıyrılarak ilerlemeye devam etmiş ve tekrar Sony’nin yanında bitmişti.
Lylphia: Ben doğduğumda da kavgaları devam etmiş: Savaşçıydı büyücüydü, savaşçıydı büyücüydü, savaşçıydı büyücüydü.
Her kelimesi ile Sony’nin suratına, göğsüne ve karnına yumruğunu indiriyordu. Arada sırada yumruk atmaktan sıkıldığında onu omuzlarından tutuyor ve tekmesini karnına geçiriyordu.
Lylphia: Savaşçıydı büyücüydü, savaşçıydı büyücüydü.
Lylphia rakibini biraz daha yumrukladıktan sonra tekrar geriye fırlattı.
Sony: Sinir bozucusun.
İçerideki duman tüneli kaplamaya başlarken nefes almak her saniye zorlaşıyordu.
Sony: Yakında sen de nefes alamayacaksın.
Lylphia: O kadar uzamasına izin vereceğimi düşünüyor musun? Birbirimize tekrar yaklaştığımızda bayılacaksın.
Sony: Bu cümlenin… nasıl desem, biraz baştan çıkarıcı bir havası vardı.
Biriken manasının bir kısmını kullanarak iki hale oluşturdu, birini Lylphia’nın ayaklarına birini de başına doğru fırlattı.
Lylphia üzerine gelen halelerin ortasından atladı, ellerinin üzerinde döndü ve havada bir takla atarak Sony’nin karşısına geldi. Sony geri çekilmek istedi ama arkasında hissettiği sıcaklık ile tüneli kaplayan ateş kubbesinin duvarına yaklaştığını fark ederek durmak zorunda kaldı.
Sony durduğunda Lylphia’nın yumruğu tekrar yüzüne geliyordu, yumruğa karşı yüzünü savunmak için kollarını kaldırdı, Lylphia’nın bir yumruğu Sony’nin koluna çarparken diğer yumruğu karnına çarptı.
Karın boşluğuna yediği darbeyle birlikte ağzından fırlayan kan Lylphia’nın yüzüne geldi, Lylphia yüzüne sıçrayan kanı umursamadan Sony’yi yumruklamaya devam ediyordu.
Sony en sonunda daha fazla dayanamayarak bağırdı ve Lylphia’nın beline sarılarak karşı duvara çarptı. Ardından bir kafa attı, Lylphia çok kısa bir süreliğine sarsılınca bu boşluktan yararlanarak kafasını tuttu ve Lylphia’nın başını duvara vurmaya başladı.
Lylphia başı yarılırken ve yüzü kanlar içinde kalırken gözyaşlarını tutamadı, kurtulacak başka bir yol düşünemediği için manasını tüketmek anlamına gelse bile elini Sony’nin göğsüne koydu ve onu öldürme ihtimali olan bir ateş topu oluşturdu.
Sony göğsünde oluşan ateş topuyla birlikte karşı duvara fırladı, Lylphia kendini toparlamakta zorlanıyordu ama Sony de toparlanamadığından havasızlık ve duman yüzünden öksürmeye başlayana dek ayağa kalkamadılar.
Ayağa kalktıklarında ikisi de yaralıydı, Lylphia rakibinin göğsünde oluşturduğu ateş topu nedeni ile kendi elini de yakmıştı ve parmağına bağladığı kurdele kül olmuştu.
Gözyaşlarını da tutamıyordu, başı defalarca kez duvara vurulmuştu ve beyni zonkluyordu. Yine de savaşma azmini kaybetmemişti ve rakibine kararlılıkla bakmaya devam ediyordu.
Sony de berbat bir haldeydi. Kendini toparlayıp ayağa kalkmadan önce ateş topu yüzünden tutuşan kıyafetlerini söndürebilmek için yerde yuvarlanması gerekmişti ve vücudunda neredeyse hiç enerji kalmamıştı.
Ne Sony ne de Lylphia daha fazla dövüşemezdi ve güçlü bir büyü oluşturamazdı. Ama Lylphia vücudunda kalan bir miktar mana ile bitirici bir hamle yapabileceğini fark etti.
Küçük ama etkili bir hamleydi. Gözü tünelin sonundaki ateş kubbesinin duvarına kaydı, elini kaldırdı ve avucunu Sony’ye, daha doğrusu arkasındaki duvara doğrulttu. Sony rakibinin kendisine ateş topu fırlatacağını düşünerek birkaç adım geriledi, savunacak gücü yoktu.
Lylphia sanki kendisine doğru bir şey çekiyormuş gibi avucunu kapattı, Sony ne olduğunu henüz anlayamadan ateş duvarından kopan bir alev topu hızla sırtına çarptı ve Lylphia’ya doğru uçmasını sağladı.
Sony, Lylphia’nın ayaklarının dibine kadar geldiğinde kıyafetleri yanıyordu. Vücudundaki ateşi söndürmek için yerde delicesine dönüp duruyor, duman yüzünden öksürüyordu.
Lylphia artık dövüşün sonuna geldiklerine karar verdi ve havasızlıktan bayılmamak için ateş kubbesini yok etti.
Ateş kubbesini oluşturan mana dağıldıktan birkaç saniye sonra tünelin girişinde Ana belirdi, tek ve güçlü bir rüzgar büyüsü ile istemeden de olsa Lylphia'yı da yere düşürerek içerideki zehirli dumanı dışarı çıkardı ve yanmakta olan Sony’yi kurtarabilmek için onun yanına koştu.
-------------------------
08.04.2021 - 21:52
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..