Cilt III - Bölüm 2: Kahyanın Hazırlıkları

avatar
681 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 2: Kahyanın Hazırlıkları


CİLT III: ÇAN SESLERİ

BÖLÜM 2: KAHYANIN HAZIRLIKLARI

♪ Yağmur yağar ordan burdan ♪


♪ Üstümüze ipek yorgan ♪


♪ Öpeceksen işte burdan ♪


♪ Vay dili dili, kuş dili dili ♪


♪ Mevlam kulu sevdim seni ♪


♪ Vay dili dili, kuş dili dili vay… ♪


Kaçanların arkalarında bıraktıkları serveti vagona yüklerken yağmurun hafifçe atıştırdığını aklına gelen, küçükken ablasının ona söylediği bir şarkıyı söylüyordu.


Yu Valarfin geceleri sevmezdi, çünkü geceleri ne zaman uyuyamasa aklına daima onu rahatsız eden düşünceler gelirdi.


Fakat farklı bir dünyadaki gökyüzüne baktığında gece manzarasının mükemmel olduğunu reddedemiyordu. Yıldızların sayısı dünyada olduğundan çok daha fazla ve çok daha parlaktı.


“Sanırım aşağı yukarı altı bin altınlık meblağ vardır burada. Çok fazla çalmış şerefsizler. Ben değişmiş falan mıyım, kısa süre önce o altınların peşine düşmeye üşenmezdim.”


Yurine yerde yatanların kalkıp aniden kendilerine saldırmayacaklarından emin olabilmek için sürekli onları kontrol ediyordu. Bu sırada bir kulağı Yu’daydı ve beğenerek ve melodiyi mırıldanarak onu dinliyordu.


Yurine: Yu, neden sustun?


Yu: Çenem yoruldu, devam etmemi ister misin?


Yurine: Yorulduysan dinlenmelisin, Yu.


Vagonlardan bazıları devrilmiş, kaçırılmış ya da bağlı olan rinolar korktuklarında sırtlarındaki vagonlarla beraber kaçmıştı ama vagonlar arasında en rahatı olan Yu ve Yurine’nin vagonu hala oradaydı.


İkili paylarına düşen meblağı hesapladıktan sonra bu anın gelebileceğini çok önceden düşünmüş ve bunun için hazırlanmıştı.


Yu kendilerine kimse eşlik edemeyeceği için hızlı bir eğitim ile rinoyu sürmeyi öğrenmişti ve Yurine büyü yaptığında kaçmaması için beraber onu eğitmişlerdi.


Yu: Pekala, sana Red Kit’in atının ismini vereceğim, bundan sonra adın Düldül.


Rino’nun kendisini anlayıp anlamadığından emin değildi, Yu hayvanın çenesini okşarken sadece bekliyordu.


Yurine: Yu, Red Kit kim?


Yu: Bir çizgi film karakteri.


Yurine: Yu, çizgi film ne?


Yu: Çocuklar izlesin diye oynanan gösteriler gibi düşünebilirsin. Ama bu gösteriler küçük kutuların içinde oynanıyor.


Yurine: Kukla gösterisi gibi mi?


Yu: Sayılır.


Vagonlara koyulmadık tek şey büyü taşlarıyla dolu çuvaldı. Yu yere düşenleri de alıp çuvala doldurdu.


Yu: Büyü taşlarının çoğu duruyor, bu iyi oldu.


Yu tehlike anında sürekli birilerinin arkasına saklanmak zorunda kalmayı istemiyordu ve bu gururuna zarar veriyordu.


Yurine onu korumak için yanında olacağını söylese de Yu kendi tarzında da olsa dövüşmeyi öğrenmek ve tehlike anında gruba katkıda bulunmak istiyordu.


Bu yüzden yapabileceği birkaç şey düşündü ve dövüşmek konusunda büyü taşları Yu’ya yardımcı olabilirdi. Ayrıca Anderopolis’de onları bekleyen Sivina ve Ana ile buluştuklarında Sivina’dan isteyeceği bir şey de vardı.


Yurine: Artık bu boyaları silebilir miyiz?


Yu: Önce buradan biraz uzaklaşalım. İleride bir göl olması gerekiyordu, orada sileriz.


Çevresindeki insanlar muhtemelen baygın, yaralı ya da ölüydü ama burada daha fazla bulunmanın tehlikeli olabileceğine inanıyordu.


Gerçi canavarların yaşadığı fantastik bir dünyada Yu ormanda olmak konusunda da memnun değildi ama yapabileceği başka bir şey olmadığından burada olmayı kabulleniyordu.


Yükleme tamamlandıktan sonra Yu içeriden bir battaniye aldı ve kapıyı kapatıp kilitledi. Daha sonra önce Yurine’yi şoför kısmına çıkardı ve ardından kendisi çıktı. Üşümemesi için battaniyeyi Yurine’nin omzuna attı.


Yu: Deh?


Yu hala bir çeşit dinozoru dehleyerek hareket ettirebildiklerine inanamıyordu. Bu yüzden tuhaf bir şekilde, sanki hayvana ilerlemesini rica edermiş gibi konuştu.


Rino onun komutunu anladı ve Yu’nun gösterdiği yöne hareket etmeye başladı.


Yu yüzme bilmiyor ve boğulmaktan korkuyordu. Bu nedenle göle girmedi ve Yurine’nin de göle girmesine izin vermedi. Zaten kasım ayında göle girmek gibi bir şey yaparlarsa donarlardı.


Yu: Gölün içinde canavar falan hissetmiyorsun, değil mi?


Yurine: Hayır.


Yu tedbiri elden bırakmayarak vagondan çıkardığı kovalar ile taşıdığı su ile Yurine’yi temizlemeye başladı.


Kıyafetlerini ıslatmadan Yurine’nin saçındaki ve kuyruğundaki kahverengi boyayı silmek için özen gösterdi, ardından yüzündeki beyaz boyayı da sildi.


Yurine: Y-u-u-uuu… donuyorum…


Yu: İstersen vagonun içine girebilirsin.


Yurine: Hayır. Yu, senin yanında oturmak istiyorum.


Yu: O zaman şoför koltuğuna gidip üzerine battaniyeyi ört, daha fazla üşüme.


Yu saçını beyaza boyamıştı, saçındaki ve yüzündeki beyaz boyayı temizledikten sonra havluyla kurulandı ve Yurine’nin yanındaki yerini aldı.


Yurine: Yu, kahverengi saç sana daha çok yakışıyor ama beyaz da iyi, anneminki gibi.


Yu’yu överken utanmış ve yanakları kızarmıştı. Yu saçını okşarken gözlerini kapadı ve başını Yu’nun dizlerine koydu.


***


Gün doğmadan önce uyanmıştı. Bir ormanda uyumak konusunda endişeleri olsa da ana yolun üstünde uyuduğunda soyulma riskinin ormanda uyuduğunda soyulma riskinden fazla olduğunu düşünüyordu.


Ana yola çıkmış ve yoldaki köylerde ihtiyaçlarını karşılayarak dört gün sonra öğlene doğru Seussu isimli bir kasabaya yaklaşmıştı. Yurine Yu ile beraber uyanmış ve vagonun içinde yalnız yolculuk etmek istemediğinden Yu’nun yanına oturmuştu. Fakat tekrar uyuya kalarak başını Yu’nun dizlerine koydu.


Yu böyle olmasından hoşlanıyordu. Bir eli ile dizgini tutup diğer eli ile Yurine’nin başının üstünde yer alan beyaz kulağı okşarken Seussu’nun içinde yavaşça ilerliyordu.


Bu kasabanın üzerindeki nehri geçtikten sonra bir buçuk haftalık yolculuğun ardından Anderopolis’e, Başak Katedrali ile birlikte iç savaştaki Zodyaist kesimin başkentine varmış olacaklardı.


Seussu da vagonunu değiştirmek istiyordu. Arkalarında bıraktıkları adamların uyanıp muhafızlara itirafta bulunma ihtimali vardı ve ana yoldan hızlı bir şekilde ilerleyen haberciler vagonun neye benzediğini bildiğinden onları durdurup yakalyabilirdi.


Seussu’da da yakalanma ihtimalleri olduğunu biliyordu ama yapacak başka bir şey yok diye düşünerek buraya gelmeye karar verdi.


Çünkü erzak depolamaları gerekiyordu. Yolculuk sırasında kervansaray ve köy yakınlarında durup yemek yiyebildikleri için yemek sıkıntısı çekmemişlerdi ama artık yiyecek sıkıntısı baş göstermek üzereydi.


Yakalanmak istemediğinden Yu ana yol yerine yan yollardan gitmeyi tercih edecekti ve Mora ile İlonya arasındaki sınırı oluşturan tepelere gelene kadar izleyecekleri rota üzerinde konaklayıp yemek yiyebilecekleri sadece birkaç köy vardı. Kısaca Yu avlanmayı ve avlanan hayvanı yüzmeyi bilmediğinden Seussu’ya gelmek bir zorunluluktu.


Önce satın alabileceği bir rino ve yeni bir vagon bulmak ve eşyaların yerini değiştirmek istiyordu. Ardından eski vagonunu bir rino ile değiştirerek üç rino ile daha hızlı bir şekilde ilerleyebilir ve planladığı sürede Anderopolis’e varabilirdi.


Bir araba galerisi yoktu ve vagonlar marangozlar tarafından üretildiğinden Yu istediği gibi yeni bir vagon üretilmesini bekleyemezdi. Beğendiği bir vagon bulduğunda vagonun sahibine gidip satın almalıydı.


En azından Seussu’da fazla zaman kaybetmeden aradığı gibi bir şey bulabileceğini düşünüyordu. İlonya, Rolderhelm’den daha az fantastik olsa da gelişmiş bir ülkeydi ve Seussu kasabası da bu nedenle gelişmiş ve kalabalık bir kasabaydı.


Etrafına bakarak ilerlerken kısa süre içinde aradığı şeyi bulduğunu düşünerek gülümsedi. Yolun kenarında büyük, beyaz bir vagon vardı.


Kendi vagonu ile kıyaslanamayacak güzellikteydi. Yu’nun vagonunun pencereleri tahtadan yapılmaydı fakat beyaz vagonun pencereleri camdan yapılmıştı.


Vagonun üstünde eşya koymak için ayrı bir alan bulunurken hem arkada hem de yanda giriş için kapılar vardı. Tekerlekleri de büyüktü. Yu kendi vagonunu beyaz vagonun yanına çektiğinde şoför yerinin de güzel olduğunu gördü.


Altındaki vagonun tahtadan koltuğu varken beyaz vagonun koltuğu deri ile yumuşatılmıştı. Yurine’nin başını dizlerinden nazikçe kaldırdıktan sonra yere indi.


Yu: Merhaba.


???: Merhaba bayım.


Uşak kıyafetlerine benzer bir takımı olan mor saçlı genç Yu’yu selamladı. Yu sirkten ayrıldıktan sonra kıyafetlerini tekrar değiştirmiş ve Rolderhelm’den aldığı kıyafetleri giymişti.


Üzerindeki kıyafetler ile zengin gözüktüğünden birileri onu soymayı deneyebilirdi, şehirdeyken eski çalışanlarının onu dolandırmayı denemesinin nedeni de buydu.


Ama yanındaki Yurine’nin gücüne güveniyor ve haydutluk yapan insanların Yurine’den güçsüz olacağını varsayıyordu. Yu’ya göre güçlü olsalardı haydutlukla uğraşmazlardı.


Bu yüzden, insanların kıyafete göre değer biçtiği bir toplulukta kendini zengin gösteren kıyafetler giymekte sorun görmedi. Eğer bu kıyafet ile insanların karşısına geçmek yerine sıradan kıyafetlerle geçseydi muhtemelen ona karşı daha az saygılı bir tutum sergilerlerdi.


Yu: Benim adım Yu, sizin adınız nedir?


Soyadını vermek istemedi ve herkesin soyadı olmadığından genç bu durumu sorgulamadan kendi ismini verdi.


Rio: Shin Rio.


Yu: Bay Rio, vagon size mi ait?


Rio: Evet.


Yu: Taşımacılık mı?


Rolderhelm’de de zenginleri taşımak için lüks vagonlar bulunuyordu. Yu ve Yurine birazcık para bulduklarında daha az lüks olanları kullanmış ama diğerlerine binmemişti.


Rio: Evet, vagon mu lazımdı?


Yu: Sayılır, sizin vagonunuzu satın almak istiyorum.


???: Üzgünüm, satıl-


Yu: Önünüzdeki rino ile birlikte vagona on beş altın veririm.


On beş altın bir vagon için çok fazlaydı ama karşısındaki vagonun lüks olduğu her halinden belliydi. Normal şartlar altında zaten pahalı olan rino ile birlikte on beş altın kabul edilebilir bir fiyat oluyordu.


Rolderhelm’de işçiye asgari bir ücret verilmek zorundaydı ve devlet tarafından belirlenen asgari ücret üç altındı. Rolderhelm kadar zengin olmayan İlonya’da ise iki altınlık asgari ücret uygulaması kullanılıyordu.


Yu doğudaki Qrath adlı ülkede de benzer bir uygulamanın yürürlükte olduğunu duymuştu ama devlet tarafından asgari ücret belirlenmesi yalnızca bu üç ülke için geçerliydi.


Çoğu ülkede maaşları devlet değil loncalar belirliyordu ve bu ülkelerde aylık bir altın kazanan biri zengin muamelesi görürdü. Eğer şanslıysanız Mora ya da Ethalot da yirmi gümüş kazanabilirdiniz.


Yani on beş altın büyük bir miktardı. Genç teklifin ardından vagonu ve rinoyu satmayı kabul etti. Bu parayla daha iyi bir vagon yaptırabilirdi.


Yu da vagon yaptırmak isterdi ama zamanı olmadığından böyle bir yol seçmesi gerekti.


Yu: Öyleyse biraz ileriye çekelim vagonları.


İçerideki malları vagonların arasında değiştirmek için insanların kendisini iyi göremeyeceği bir yere geçmek istiyordu. Yu’nun vagonunun arkasında ağaçlık bir alanın yanına gelen genç vagonun içinden eşyalarını alırken Yu kendi vagonundan ödeyeceği ücreti çıkardı.


Yu: Buyurun.


Genç parasını alıp uzaklaşırken Yu etrafta fazla kişinin olmadığı bir anı bekleyip eski vagonundaki kasaları ve çuvalları yeni vagonuna taşımaya başladı.


Kasalar ağırdı ve Yu tek başına bunu yapmakta zorlanıyordu ama en sonunda, Yurine’yi uyandırmaya gerek kalmadan hepsini taşımayı başardı. En sonunda Yurine’yi uyandırmamaya dikkat ederek yeni vagonun şoför kısmına taşıdı.


Yeni rinosunu biraz sevdikten sonra eski rinoyu yeni vagonun önüne, eski vagonu da yeni vagonun arkasına bağladı.


Yu: Senin adın da Rin Tin Tin olsun, şu sıralar isim bulmakta zorlandığımdan bu isimleri koyuyorum, kusura bakmayın.


Beyaz olan vagonun arkasındaki vagonu göremediğinden dikkatli ilerlemesi gerekiyordu. Yavaşça hareket ederek meydana kadar gelmeyi başardı. Yu yeni vagonun kapısının kilitli olduğundan emin olduktan sonra arkasında bırakmaktan korktuğu için Yurine’yi kucağına aldı ve etrafta dolaşmaya başladı.


Yurine Yu’nun kucağındayken kısa süreliğine uyandı. Yu’nun adını mırıldandıktan sonra kollarını boynuna, bacaklarını beline doladı ve tekrar uykuya daldı.


Sarsıntılı bir yolculuk yaşamaması için adımlarına dikkat ediyordu. Etrafındaki insanlara rino satın alabileceği bir yer olup olmadığını sorduğunda herkes ona kasaba dışındaki çiftliklerden bahsetti. Fakat Yu kasaba dışına çıkarak vakit kaybetmek istemediğinden kasabanın içinde bir rino aradı.


Sonunda hoşuna giden, bir dükkanın önüne bağlanmış rinoları gördü ve beğendiği beyaz rinonun kime ait olduğunu sormak için içeri girdi.


Dükkan diye tanımladığı yer bir meyhaneydi. Kucağında küçük bir kızla meyhaneye giren adamı görenler durumu garipseyip başını Yu’ya çevirdi.


Yu: Dışarıda beyaz bir rino var, onun sahibini arıyorum.


Yu’dan daha kısa olan, kel, ,koca burunlu ve pembe sakallı bir adam ayağa kalktı ve kaba bir dille konuştu.


???: Benim.


Adamın davranışı ile tipi birleşince Yu’nun komiğine gitti, gülerek bir kavga başlatmamak için kendini zorladı.


???: Bir sorun mu var?


Dilini şaklattı ve tehditkar bir şekilde Yu’ya baktı, her an kavgaya hazırdı.


“Mal mısın sen ya?”


Yu: Dışarıda küçük bir vagonum var, acil rinoya ihtiyacım olduğundan vagonu satmakla uğraşmak istemiyorum. Eğer uygunsa sizin rinonuzla değiştirmek isterim.


???: Vagonu göster.


Yu adama vagonu gösterdiğinde adam önce üzerine para isteyerek Yu’yu kazıklamayı denedi fakat Yu vagonu zaten zararına verdiği için bunu reddetti.


Yu’nun işten vazgeçip satıştan cayacağını düşünen kaba adam sonunda rino ile vagonu değiştirmeyi kabul etti.


Böylece Yu aldığı üçüncü rinoyu yeni vagonunun önüne ekledi. Artık planladığı sürede Başak Katedraline varabileceklerdi.


“Sıra kıyafet almada, bir kahya böyle şeyler giymez.”


Yurine’yi kucağından indirmeyerek bir kıyafet dükkanının içine girdi.


Yu: Üzerime göre kahya kıyafetleri arıyorum, en kaliteli olanları hangisiyse onları gösterin lütfen.


Kıyafetleri terziye diktirmek en iyisi olsa da tıpkı vagon olayını marangoz ile halledememesi gibi kıyafetlerini de terziye yaptırarak zaman kaybedemezdi.


Dükkandaki satıcı Yu’nun kendine göre kahya kıyafetleri aramasına şaşırmıştı. Çünkü bu haliyle bir zengin gibi gözüküyordu ve zengin bir adamın işini bırakıp kahyalığa başlaması görüldük şey değildi.


Yu da hizmet edeceği kişi bir başkası olsaydı kahyalık yapmaya başlamaz hatta bu teklifi düşünmezdi bile. Sahip olduğu gurur, yaşına yakın ya da kendinden büyük insanlar tarafından emir almayı kabul etmiyordu.


Ama Yurine bir çocuktu ve Yu onu kızı olarak görüyordu, üstelik kahyalık meselesi amaçlarına ulaşmalarına yardımcı olacak küçük bir oyundu. Yani Yurine’nin kahyası olmak Yu’nun gururuna zarar vermiyordu.


Satıcı paranın kokusunu alır almaz hızlıca en pahalı kıyafetleri getirmeye başladı. Yu kıyafetlerin istediği kadar kaliteli olup olmadığını kontrol ediyordu.


Yu: Sadece siyah, beyaz ve gri renkler olsun. Şunlar güzelmiş, bir deneyeyim.


Satıcı Buyurun efendim.


Yu, Yurine’yi bir koltuğun üzerine bıraktıktan sonra kıyafetleri giydi ve kendini aynanın karşısında incelemeye başladı.


Yu: Zarif bir adam için zarif bir takım.


Satıcı: Üzerinize çok iyi oturdu, tam da sizin için dikilmiş gibi.


Gerçekten de Yu’nun üstüne tam oturmuştu.


Yu: Benim gibi biri üzerine ne giyerse giysin on numara gözükür. Bunu alacağım, bunun aynısından altı tane daha getir. Bu üzerimde kalabilir mi?


Satıcı: Hemen efendim, elbette efendim.


Yu alışverişini tamamladıktan sonra Yurine’yi tekrar kucağına aldı, Yurine sanki bunu yapmaya programlıymış gibi yine kendini Yu’ya sardı.


Sıradaki alışveriş bitkiler içindi, Büyücülük Akademisinde Lylphia’nın onun için bulduğu kitabı aldı ve içini açıp ilaç tarifini aradı.


“Miros otu, harbiden işe yarar mı ki?”


Aslında Yu’ya göre bu bir kocakarı ilacıydı ama bulduğu diğer ilaçların tarifi o kadar iğrençti ki Yu en iyisinin bu olduğuna karar verdi.


Rolderhelm’den ayrıldıktan sonra da baş ağrısı, krizler ve bayılmalar devam etmişti. Yu gerçekten önemli bir sorununun olduğunu düşünüyordu ve kısa sürede bir çözüm bulamazsa çok daha ciddi bir sıkıntıyla karşılaşabilirdi.


Büyücülük Akademisindeyken de, oradan ayrıldıktan sonra da tedavi aramaya devam etse de elindeki kitap dışında hiçbir şey bulamadı. Bu yüzden yapabileceği tek şey kitaptaki tarife güvenmekti.


Yu’nun okuduğu kitapta bu yöntem en çok uygulanan yöntemlerden biriydi ve pek çok kişi üzerinde test edilmiş ve kriz ile bayılmaları durdurmada başarılı olmuştu.


Yu: Ama daha sonra bu kişilere ne olduğu yazılmamış ve tek sorun da bu değil. Burada yan etki olarak dudak renginde değişme ve baş ağrısının yanında kafa yapabilir diyor.


Konu buraya geldiğinde kendini kötü hissediyordu. Belki Mora’da kalıcı bir çözüm bulabilirdi.


Aradığı bitkileri bulmak için bir aktara girdi. Diğer bitkileri başka yerlerde bulabilecek olsa da miros otu sadece İlonya’nın kuzeyinde yetişiyordu ve burada ot depolaması gerekecekti.


Yu: Kolay gelsin, Bayan Eishe?


Aktarın üstündeki tabelanın üzerinde Eishe’nin Aktarı yazdığından tezgahın başındaki kadının o olduğunu düşündü.


Eishe: Teşekkür ederim, neye ihtiyacınız vardı?


Yu: Almam gereken bir liste var, şuradaki bitkilerin yanında bir de miros otu lazım.


Eishe: Ne kadar gerekiyor?


Tezgahtaki işini bırakan koyu mor saçlı kadın kavanozların bulunduğu bir dolabın kapağını açtı.


Yu: Miros otundan beş kilo alabilirim.


Beş kilonun yeterli mi fazla mı olduğundan emin değildi ama Mora ve Suessu arasında neredeyse iki haftalık mesafe olduğundan fazladan almak istedi.


“Gerçi bu otu almak için tekrar Suessu’ya kadar gelmeye gerek yok, daha yukarılarda da bulunur.”


Eishe: Hazırladım, başka bir şeye ihtiyacınız var mı?


Yu: Gerek yok, teşekkür ederim.


Yu istediklerini aldıktan sonra malzemeleri vagona taşıdı ve öğle yemeği için Yurine’yi uyandırmaya karar verdi.

----------------------

09.05.2021 - 00:35






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr