CİLT III: ÇAN SESLERİ
BÖLÜM 13: ANDROMEDA KATEDRALİ
Tobias ve Dimen ile yollarını ayırdıktan sonra Andromeda Katedralinin yoluna girmiş ve tepenin üstüne ilerlemişlerdi. Aracın arkasında Kigaro ve ona bağlanmış Link vardı.
Yu hala onun kurtulmak için yalan söyleyen bir mahkum olma ihtimalini düşünüyordu. Kendini bir Long olduğuna inandırıp serbest kaldıktan sonra kaçabilirdi. Bunun önüne geçmek için de Kigaro’ya bağlanmıştı.
Katedral yaklaştıkça büyümüştü ve görkemi artmıştı. Minareleri o kadar yüksekti ki Yu tepesinde olsaydı muhtemelen aşağı bakmaya korkardı. Kuvvetli rüzgar yüzünden minarelerin tepesindeki çanlar sallanıyor ve sesi yayılıyordu. Yakında çanları bağlayarak sesleri engelleyecek olmalılardı.
“Yurine’nin dediği gibiymiş, şehre bu tepenin üstünden bakıldığında manzara çok güzel. Eğer korkmazsam minarelerin üstünden de güzel gözükecektir.”
Katedral tepede olduğu için şehre hakim bir konumdaydı. Denize olan yakınlıkları sebebiyle denizin tuzlu kokusu burnuna geldi, eğer tepenin diğer tarafına geçecek olsaydı denizi de görebilirdi.
“Rolderhelm’e alışmıştım, evimden uzaklara gelmiş gibi hissediyorum.”
Denizi geçip tekrar Rolderhelm’e dönmek bir an için kendi dünyasına dönmek kadar imkansız geldi. Buraya ulaşmak için çok yol kat etmişlerdi, buraya gelerek varmak istedikleri yere ulaştıkları için mutlu olması gerekiyordu ama içinde endişe vardı. Katedralin içine girdiğinde ne yapacaktı? Sonra ne olacaktı? Biraz sonra hiç tanımadığı insanlarla karşılaşacaktı, nasıl karşılanacaklardı? Bu endişelerin sonu yoktu, daha fazla uzatmadan zihnini boşaltmak için şehre baktı.
Neredeyse her yer beyazdı, evlerin bacalarından gri-siyah dumanlar yükseliyordu. Yollardaki insanları göremiyordu fakat araçlar küçük karıncalar gibi gözüküyordu. İnsan seslerini duyamasa da cadde boyunca kurulmuş pazarı görebiliyordu.
“Annesi ile birlikte kaç kez buradan aşağıya bakmıştır? Umarım şu anda kendini kötü hissetmiyordur.”
Aracın önünde olduğu için içerideki Yurine’nin ne yaptığını göremiyordu fakat dışarı bakıyor olmalıydı. Şu anda üzgün olmamasına imkan yoktu. Yu’nun canı biraz daha acımaya başladı.
Gardiyan: Durun!
Beyaz bir zırh giymiş, tüm yüzünü kaplayan çelik bir savaş maskesi takan Andromeda Gardiyanı zaten durmak üzere olan araçlarının önüne geçti.
Gardiyanın rüzgarla dalgalanan altın renginde pelerini ona zor anlar yaşatıyor gibiydi, pelerin kalındı ve gardiyanı arkasından çekip duruyordu. Belinden kısa bir kılıç sarkarken ellerinde kalkan ve mızrak taşıyordu. Boylu poslu bir adamdı ve sesinin tonu her an savaşa hazırmış izlenimi veriyordu.
“Cosplaycilere benziyor.”
Yu vagonu durdurdu ve gardiyana selam verdi.
Yu: Başak Katedralinden, Kardinal Rie’nin kızı hanımefendi Neko teşrif etti. Gelişimizin haberini önceden almış olmalısınız.
Gelişleri planladıkları tarihin, hatta gecikme payının bile çok ama çok ötesinde olmuştu. Yu kendilerini unutmamış olmalarını ya da öldüklerini düşünerek beklemeyi bırakmamış olmalarını diliyordu.
Belki de katedralin içinde birileri onları hala bekliyordu ama gardiyanın geleceklerinden haberi bile yoktu. Gerçi, mantıken olması gerekmez miydi? Fakat bu bilgi birkaç aylık bir bilgiydi ve belki de işe yeni başlamış biri karşılarındaydı.
Gardiyan: Kardinalin Rolderhelm’de öldüğü haberini aldık.
Neyse ki Yu yaşanan olayları ve hikayelerini açıklamak zorunda kalmayacaktı, karşılarındaki kişi durumları hakkında bilgi sahibiydi ve böylece Sivina ve Ana’nın da görevlerini yerine getirdiği anlaşılmış oldu.
“Onlara güvenmekle iyi etmişim. Yalan olmasın ben olsam buraya kadar bile gelmeden paraları alıp kaçmayı ciddi ciddi düşünürdüm. Boru değil bu binlerce altın… helal olsun vallaha. Ya ama şimdi güvenimiz boşa gitmedi iyi güzel de… bu ikisi biraz enayiler sanki. Ulan elinin altında binlerce altın var alıp kaçsan bir daha sizi nerede bulacağız? Neyse böyle olması daha iyi oldu, zaten bana beyinleri değil sadakatleri lazım. Aptal olsunlar ama sadık olsunlar, ben onlar yerine düşünürüm.”
Gardiyan: Kardinalin kızı içeride mi?
Yu: Evet.
Gardiyan: Onu görmem gerek.
Araçlarında resmi bir işaret olmadığı için ellerini kollarını sallayarak Andromeda Katedraline giriş yapamazlardı. Yakında Yurine’nin kardinalliği resmileşince ve Başak Katedralinin mührünü elde ettiklerinde Mora Krallığının Zodya taraftarları tarafından yönetilen topraklarda istedikleri gibi gezme hakkını elde edeceklerdi ama şu anda içeriye tehlikeli kimselerin alınmadığından emin olmak için gardiyanın Yurine’yi kontrol etmesi gerekiyordu.
“Onu daha önce görmüş müydü acaba? Onu görmek istediğine göre görmüş olmalı.”
Yu şoför kısmından indi ve gardiyanın önüne geçerek vagonun kapısını açtı. Vagonun diğer tarafında camdan dışarı bakan Yurine kafasını çevirdi, yüzünde acıklı bir ifade vardı.
Gardiyan: Gerçekten de siz gelmişsiniz, hanımefendi.
Gardiyan dizlerinin üstüne çöktü ve Yurine’yi selamaldı.
Gardiyan: Yaşananların haberini aldık, başınız sağ olsun.
“Yurine’ye karşı bu kadar saygılı davranacağını beklememiştim. Acaba Rie’nin kızı olduğu için mi böyle bir tepki verdi? Yoksa Yurine’nin Başak Lütufunu taşıdığını düşündüğü için mi?”
Yurine’yi kardinalliğe hazırlamak için Sivina ve Ana’ya Andromeda Katedraline lütufun ona geçtiğini iletmelerini söylemişlerdi. Lütuf Yu’daydı ama Yurine’nin kardinal olarak onaylanma şansının daha yüksek olduğunu düşündüğünden Yurine’deymiş gibi göstereceklerdi.
Sivina ve Ana bunun bir yalan olduğunu bilmiyordu, hem Başak hem de Avcı lütufunun şu anki taşıyıcısı Yu’ydu ve bu Yurine ile kendisi arasında bir sırdı. Yurine’nin bildiğine göre insanlardaki lütufları görmenin iki yolu vardı, birincisi Andromeda Katedralindeki Zodya Sunağıydı ve ikincisi Avcı Lütufuydu. Planları işlerse yalanlarının ortaya çıkma ihtimali oldukça düşüktü.
Yurine: Teşekkür ederim.
Gardiyan: Azer hiçbir şeyi unutmaz, vaat edilen gün geldiğinde adalet sağlanacak.
“Vaat Edilen Gün” Zodya dini içindeki bir kavramdı. Zodyaizm’in kutsal kitabında yer alan bir metinde Azer’in bir gün cennetteki haklı konumunu geri alacağına ve kendine haksızlık edenlerle birlikte tüm kullarına yapılan yanlışları cezalandıracağına yemin ettiği yazıyordu.
Dinin takipçileri Azer’in cezalandırmalarının başlayacağı güne “Vaat Edilen Gün” demişti. Andromeda Gardiyanı bu sözü söylerken Rie’nin katillerinin cehennemde yanacağından bahsediyordu.
“Ama ikimizin de Azer’i bekleyecek kadar sabrı yok ve onu beklemeye gerek de yok. Tanrıların bile fark edemediği bir mekan… karşılaşacağımız şeyi merak ediyorum.”
Yurine daha fazla konuşmayınca Yu vagonun kapısını kapadı.
Yu: Artık girebileceğimizi umuyorum.
Yu aceleci davrandı ve vagonu ilerletmek için cevabı beklemeden şoför bölmesine ilerledi. Fakat gardiyanın dikkatini çeken bir şey vardı.
Gardiyan: Onlar kim?
Vagonun arkasında duranlara bakıyordu. Zaten Kigaro dikkat çekmeyecek birisi değildi. İki metre boyunda, insanlara göre fazla iri olan bir aslan adamdı. Tüyleri ve yelesi uzadığı için artık biraz daha aslana benziyordu.
Gardiyan: O adam! O adam neden bağlı!?
Gözünü Kigaro’dan aldı ve Kigaro’ya bağlı olan Link’i işaret etti.
“Adamı çözmeyi unuttuk.”
Link: Merhaba.
Kalın bir halatla bağlanmış ellerini yukarı kaldırarak gardiyanı selamladı. Yüzüne masum gözüken bir gülümseme yerleştirmişti ve bu gülümseme Yu’nun sinirlerini bozuyordu.
“Ya buraya gelir gelmez karşılaştığımız ilk kişi de onu tanıyor çıkmasın amına koyayım, bu kadar da tesadüf olmasın…”
Link’in doğruyu söylediğini artık biliyordu. Şimdi gardiyana onu neden bağlayıp mahkum olarak yanlarında sürüklediklerine dair inandırıcı açıklamasını vermesi gerekliydi.
Gardiyan: Long Hazretleri!
“Ulan hani Yachiler önemsizdi, adam hazretleri diyor.”
Gardiyan: Onu çözün hemen!
Kigaro gardiyanın dediğini yaparak Link’i çözmek yerine Yu’ya baktı ve bir şey yapmak için onun komutunu bekledi. Yu bu hareket karşısında memnun olmuştu ama şimdi onu övme zamanı değildi. Başını sallayarak çözmesini söyledi.
Link: Arada sırada bana saygı gösteren birinin çıkması ne güzel.
Gardiyan: Onun kim olduğunu bilmiyor musunuz? Siz onu neden bağladınız!?
Yu: Biz-
Yu bir açıklama sunmak üzereydi ki sözü Link tarafından bölündü. Sözünün bölünmesinden nefret ediyordu ama öfkeli bir bakış sunmadan önce Link’in söylediği kelimeler yüzünden dumura uğradı.
Link: Bir yanlış anlaşılma oldu, hepsi bu.
“Ne oluyor lan burada?”
Gardiyan: Fakat siz-
Link: Uzatmaya gerek yok.
Bileklerini ovuştururken ellerini sallıyor, geriniyor ve uzun sürenin ardından kavuştuğu özgürlüğünün ilk saniyelerinin tadını çıkarıyordu.
“Delikanlı adammış.”
Gardiyanın onu tanıması şaşırtıcıydı, Yurine ve Link’in söylediği şeylerden sonra ona saygı duyulmadığını düşünmüştü ama gardiyanın saygısı sesinden anlaşılıyordu.
“Bu herif Yurine’ye de saygılı bir şekilde yaklaştı. Acaba en muhafazakar Zodyaistleri mi gardiyan seçiyorlar?”
Fakat aralarında en şaşırtıcı olanı Link’in Yu’yu satmamasıydı. Onun buradan nasıl bir çıkar sağlayabileceğini düşünüyordu. Daha sonra gerçeği söylemekle Yu’yu tehdit mi edecekti?
Yu’nun şaşkın bakışları ve olayı kavramaya çalışan ifadesi Link’i güldürdü.
Link: Yanlış anlaşılmayı düzelttiğimize göre iyi arkadaşlar olarak yolumuza devam edebiliriz.
“Lan bu adam vurduruyor olmasın? Var ya beklerim böyle bir şeyi, yüzünde zaten bir feminenlik var. Şimdi benden hoşlanmıştır vurdurmak istiyordur falan, olmasın böyle bir şey lütfen. Geldiğimizden beri kendimize bir waifu bulamıyoruz şimdi- ne diyorum ben? Ulan adam hiç beklemediğim bir şey yaptı ne düşüneceğimi şaşırdım.”
Gardiyan: Peki o kim?
Eli ile Kigaro’yu işaret etti. Roaronlar burada bilinmeyen bir türdü.
Yu: Hanımefendinin kölesi.
Kigaro buna alınmış gibi görünüyordu ama gardiyan bu açıklamaya ikna olmuştu. Kölelik normaldi ve zengin insanların köle sahibi olması yaygındı. Yurine de şu anda oldukça zengin bir kız gibi gözüküyordu.
Kontrollerin bitmesinin ardından gardiyan dördünün de içeri girmesine izin verdi ve Andromeda Katedralinin kapıları onlar için aralandı.
---
Yu: Küçük hanım.
Yu aracın kapısını Yurine’nin inmesi için açtı. Yurine indikten sonraysa kimsenin içeriye girmemesi için kapıyı kilitledi ve katedralin hizmetçilerinden biri gelip araçlarını girişin önünden alırken Yurine’nin arkasından katedralin devasa kapısından içeri girdi.
Kigaro: Vay be, daha önce bu kadar büyük bir şey görmemiştim- neye gülüyorsun?
Diğer roaronlar Yu’ya karşı soğuk tutumlarını sürdürüyorlardı ama Kigaro ve Yu’nun sık konuştuğu birkaç tanesi artık ona karşı daha sıcaktı.
Yu: Özür dilerim, aklıma farklı bir şey geldi.
Link: Aklına nasıl fesatça bir şey geldiğini biliyorum, ben de aynı sebepten ötürü sırıttım.
Kigaro, Yu’nun arkasında yürüyordu ve Link de Kigaro’nun arkasındaydı. Yu aklının bu kadar kolay okunabilmesinden rahatsız olmuştu.
“Bu herif niye bizi takip ediyor?”
Kigaro: İnsanları anlayamıyorum, benim dediğimde ne vardı?
Yu: Hiçbir şey yoktu, arkadaki kişi saçmalıyor.
Link: Büyük bir şey dediği zaman-
Yu: Açıklamak zorunda değilsin! Sen neden bizi takip ediyorsun ki? Evine geldin, hadi yoluna git.
Kırk yılın başı aklına gelen fesatça bir şeye gülmüştü ve bunun anında fark edilip sohbet konusuna dönmüş olması sinirlerini bozuyordu.
Link: B-bu, çok kabaydı, duygularım incindi. Arkadaş olarak devam edeceğimizi söylememiş miydim?
Yu cevaplamazsa susacağını umarak yoluna devam etti.
Yurine: Ben burada yürüyorum, neden kimse gelip benimle ilgilenmiyor? Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?
Karşılarına aniden hizmetçiler çıktığında Yurine onlara bakarak söylenmeye başladı. Üç hizmetçi birbirine bakarak gelenlerin kim olduklarını anlamaya çalıştı fakat hiçbiri Yurine’yi tanımayınca başlarını eğerek özür dilediler.
“Bu işler böyle mi ilerliyor? Bizi karşılayıp Pontifeks’e götürmeleri gerekmez miydi?”
Hizmetçiler: Özür dileriz hanımım, tanıyamadık. Neyi arzuluyorsunuz?
Yurine: Ben Başak Kardinalinin kızıyım, buraya geleceğimizi önceden söylemiştik! Beni hemen Pontifeks’e götürün!
Başak Kardinali lafını duydukları zaman hizmetçiler tekrar birbirlerine baktı. Onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Bir cevap alamadığında Yurine daha fazla sinirlendi.
Yurine: Cahiller! Burada çalışıyorsunuz ve onun kim olduğunu bilmiyorsunuz! Ne işe yarıyorsunuz siz!
Link: Tamam, sinirlenme bu kadar.
Link’in neden bir anda kendilerine böyle yaklaştığını anlayamıyordu. Sadece beş dakika içinde arkadaşları gibi hareket etmeye başlamıştı.
“Ben harbiden şüpheleniyorum. Zaten bulduğumuz waifular yuri çıktı diye koskoca isekaida sap kaldık bir de yaoici çıkmasın başımıza.”
Link: Siz gidebilirsiniz, beni takip edin.
Link hizmetçileri gönderdi ve grubun önüne geçerek yürümeye başladı. Yu ne olduğunu hala anlayamamıştı ama Yurine onu takip edince o da otomatik olarak yürüdü.
Yu: Biz belki suikastçıyız, belki teröristiz ama elimizi kolumuzu sallayarak yürüyoruz ve çıkıp hayırdır diyen yok. Lucia’nın hanına bile girdiğin an birisi seni karşılıyordu. Bu ne saçma iş? Hizmetçi diye katedrale gelmişler hiçbir şey yapmadılar. İçeride bir tane bile güvenlik yok, gidip adam kessek kim bizi durduracak? Bu nasıl düzen lan?
Link: Geçen sene böyle değildi, bazı şeyler değişti.
Yurine: Evet ve sadece burası da değil, tüm şehir sanki biraz boş gibi.
Yurine’nin Link’in sözüne katılmasını kıskandı.
Yu: Şehir bana oldukça kalabalık gözüktü.
Kışın böyle bir kalabalık olması bile şaşırtıcı değil miydi? Kar yüzünden hareket etmek zor olmasına rağmen yollar araçlarla doluydu. Bir sene önce bundan daha mı kalabalıktı? Ne değişmiş olabilirdi ki?
Yurine: Boş derken kastettiğim şey bu değildi.
Link: Burada böyle şeyler konuşmamalıyız.
Link ona kaypak bir adam olarak göründüğü için sesinin bir anda ciddi bir tona dönmesi onu daha ikna edici yapıyordu.
“Burası harbiden boş, bizi görenler bile hiçbir şey yapmıyor. Gardiyan hiç böyle değildi, içeriye girince ne değişti?”
Yu’nun bir fikri yoktu, o kafasında ne olmuş olabileceğine dair muhtemel teorileri üretirken katedralin üst katlarına çıkmaya başladılar. Sürekli merdivenlere tırmanıyorlar ve Link’in gösterdiği yolda ilerliyorlardı. Bir süre sonra daha fazla Androemda Gardiyanının bulunduğu bir koridora girdiler.
Link: Buradan sonrasına hep birlikte devam edemeyiz.
Link cümlesini bitirir bitirmez bir Andromeda Gardiyanı tarafından karşılandılar.
Gardiyan: Long Hazretleri, görevinizden erken dönmüşsünüz.
“Yachiler hani önemsizdi? Niye bu adama hazretleri diyorlar!?”
Link: Başak Kardinalinin kızı ile karşılaşınca erken dönmeye karar verdim.
Gardiyan, Yurine’ye baktı ve reverans yaparak onu selamladı.
Gardiyan: Hanımefendi, Pontifeks Hazretleri ile görüşmek için mi burada?
Yurine: Evet.
Yu da onunla birlikte girmek istedi fakat gardiyan yalnızca Yurine’yi içeri aldı. Link bile dışarıda kalmıştı. Ondan ayrı kalıp dışarıda beklemek zorunda kalınca endişeden çıldırmaya başladı.
-------------------------
29.06.2021 - 12:20
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..