Cilt III - Bölüm 14: Andromeda Pontifeksi

avatar
617 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 14: Andromeda Pontifeksi


CİLT III: ÇAN SESLERİ

BÖLÜM 14: ANDROMEDA PONTİFEKSİ

Zodya dininin lideri, iç savaştaki muhafazakar tarafın başkomutanı olan Andromeda Pontifeksi’nin makamına yalnızca özel kişilerin girmesine izin verilirdi. Geçmişte gardiyanlar Başak Lütufunu elde ederek Başak Kardinali olmuş olan annesinin bu odaya girmesine müsaade gösterirdi fakat onun kızı olmak dışında hiçbir özelliği bulunmayan Yurine’ye her zaman dışarıda beklemesi gerektiği söylenirdi.

 

Pontifeks ile konuşabilmek için annesi tarafından dışarıda bırakıldığı zamanlar ondan ayrı kalmanın ne kadar sinir bozucu olduğunu düşünürken koridorun girişinde volta atarak annesinin gelmesini beklerdi.

 

“Şimdi ne kadar beklersem bekleyeyim…”

 

Gardiyanların bulunduğu koridora geldiğinde düşündüğü şey buydu. Orada ne kadar beklerse beklesin hiçbir zaman annesi gelmeyecekti. Beklemek artık hiçbir işe yaramazdı, bekleyerek bir şey elde etmek imkansızdı.

 

Yurine hayaline ulaşmak için ne yapması gerektiğinin farkındaydı. O yerinde durmamalıydı, “bekliyorum,” “istiyorum,” yapacağım,” kelimeleri yalnızca hayal kurmaktan ötesi değildi, mutlu sona ulaşabilmek için “yapıyorum,” demeliydi.

 

Küçük vücudu için çok ağır bir yükün omuzlarına bindiğini hissetmekteydi, sanki her an çökecekmiş gibiydi.

 

Andromeda Gardiyanları, Yurine’nin yürüdüğü koridor boyunca sıraya dizilmişti. Onlar her şeyden önce tanrı Azer’in sadık hizmetçileriydi ve onun temsilcisi olarak Andromeda Lütufunu miras almış Andromeda Pontifeksi’ni ne pahasına olursa olsun korumaya yeminlilerdi.

 

Dinin yüzlerce yıllık tarihinde Andromeda Gardiyanları bir kez olsun ihanet etmemiş, görevlerinden kaçmamış ve canlarını vermekten sakınmamışlardı. Onlar krallığın en sadık insanlarıydı. Çocukluklarından itibaren yetiştirilirler, kendilerini her şeyleriyle tamamen dine adarlardı.

 

Onlar evlenmezdi, çocuk istemezler, mal sahibi olmayı düşünmezler, eğlenceler ile ilgilenmezlerdi, dünyevi arzulardan tamamen arınmışlardı. Hatta Yurine bir keresinde “hadım,” “çocuk,” ve “Andromeda Gardiyanları,” kelimelerinin aynı cümlede geçtiğini duymuştu fakat ne kendisi ne de Emily hadım kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğinden cümle onun için anlamsızdı. Annesine kelimenin anlamını sorduğunda ona söylememeyi tercih etmişti.

 

“Yu bana cevap verir, ona sorarım.”

 

Yurine koridor boyunca yürüdü ve pontifeksin odasına girmeden önce durdu, heyecanlıydı ve ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Derin bir nefes aldı ve kapıyı çaldı.

 

Pontifeks: İçeri gel çocuğum.

 

İçeriden gelen yaşlı ve zayıf sesi Yurine güçlükle duyabilmişti. Duyduğu cümle onu huzursuz etti, sadece iki kişinin ona böyle seslenmesine müsaade ederdi ve bunlardan biri belki seviyesindeydi.

 

Kapı normal bir kapıdan daha büyüktü, onu iki eli iterek açtı ve içeri girdi. Oda en üst katta olduğu için başlarında düz bir tavan yerine dini sembollerle süslenmiş kubbe bulunuyordu. Tavanın tepesinden sarkan gümüş bir avize vardı, o kadar büyüktü ki düştüğü an birkaç kişinin hayatını kolayca alabilirdi.

 

Avize kalın zincirlerle asılmıştı fakat yine de onun altından geçmekten korktu. Kış ayında oldukları için gündüz vakti olsa da hava karanlıktı, bu yüzden avizenin üzerindeki mumlar yanıyordu ve Yurine o yükseklikteki mumları nasıl yaktıklarını sorgulamadan yürümeye devam etti.

 

Pontifeks: Senin için tanrıya sürekli dua ettim, sağ salim gelebilmen beni mesut etti.

 

Çok uzun boylu bir adamdı ama bir deri bir kemik kalmıştı. Derisi yaşlılık lekeleri ve kırışıklıklarla doluydu ve ondaki sabun kokusu ona yakın olmasa bile Yurine’nin burnuna gelmişti. Başının tepesi kelleşmiş olsa da geri kalan yerlerden uzamış saç, sakalları ile birlikte beline kadar iniyordu.

 

Zodya dininin görevlileri beyaz, turuncu ya da kırmızı renklerde giyinmeyi tercih ederlerdi ama o, bazılarının söylediğine göre çocukluğundan beri siyah giyiyordu. Nedeni sorulduğundaysa daima aynı cevabı verirdi, doğru yolu bulamayanlar ve günaha düşenler için yas tuttuğunu söylerdi.

 

Pontifeks: Artık görmekte zorlanan yaşlı bir adamım, nerede olduğunu anlayabilmem için lütfen bir şey söyle.

 

Yurine: Buradayım.

 

Onun karşısında olmaktan rahatsız olmuştu. Pontifeksi iyi bir adam olarak bilirdi ama burada olmaktansa Yu’nun yanında olmayı tercih ederdi.

 

Pontifeks: Ayakta durmana gerek yok, istediğin yere oturabilirsin.

 

Pontifeksin yavaş konuşması can sıkıcıydı, o cümlesini bitirene kadar Yurine başından geçen bir olayı anlatabilirdi ama bunu dile getirmek saygısızca olacağından sessizce oturacak bir yer seçti.

 

Onunla karşı karşıya olmak istemiyordu, bu nedenle o masasına geçtiğinde Yurine onun çaprazında kalan bir yere geçti ve neden onun yanında olmaktan rahatsız olduğunu bulunduğu açıdan baktığında anladı, o çirkin bir adamdı.

 

Pontifeks: Arkadaşlarından üzücü haberler aldık, başın sağ olsun küçüğüm. Acının ne kadar büyük olduğunun farkındayım.

 

Yurine: Teşekkür ederim.

 

Biri kendisine başın sağ olsun dediğinde nasıl cevap vereceğini bilmiyordu ve sadece teşekkür ederim diyerek bırakmak da doğru hissettirmiyordu.

 

Yurine: Annemin mirasını yaşatmak istiyorum, onun bıraktığı yerden devralacağım.

 

Pontifeksin ince dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı, gülümsüyordu ama gülümserken yüzü Yurine’ye değil kapıya dönükdü.

 

Pontifeks: Ona olan sevgin hayranlık uyandırıcı, tabi ya, bir çocuk annesini nasıl sevmez ki? Umarım yüreğindeki boşluğu tanrımız ile doldurabilirsin.

 

Annesi hakkında biraz daha konuşurlarsa ağlayacakmış gibi hissediyordu. Gözlerini pontifeksten kaçırdı ve yere baktı.

 

Pontifeks: Seni buraya kadar kim getirdi? Arkadaşların bir kahyadan söz ediyordu, seni o mu getirdi? Yoksa annenin aldığı çırakla mı buraya geldiniz?

 

Yurine: Hayır, Sharley öldü.

 

Pontifeks: Sharley, nasıl öldü?

 

Yurine: Yanarak.

 

Aslında ölümü şüpheliydi; Sharley Yu tarafından mı öldürülmüştü, yoksa daha önce zaten ölmüştü ve vücudu kara büyü ile mi ayakta duruyordu Yurine bilmiyordu. Ama Yu’nun onu öldürdüğünü söylemek istemediği için bu cevabı verdi.

 

Pontifeksin gözünden yaş akıyordu, Sharley için mi ağlıyordu? Yurine onun için asla ağlamazdı.

 

Pontifeks: Ne korkunç bir kader, tanrımız gün geldiğinde onun ruhunu cennete alsın.

 

“Bir şey bilmeden konuşuyor…”

 

Pontifeks: Peki buraya seni arkadaşlarının bahsettiği kahya mı getirdi?

 

Yurine: Evet, onun adı Yu.

 

Pontifeks: Beni yanlış anlama küçüğüm, sadece seni düşünüyorum. Bir kahyayı ve sana hizmet edecek o kızları nasıl buldun?

 

Sorguya çekilmenin ne kadar rahatsız edici olduğunu unutmuştu. Rolderhelm’de Başkomiser Floy tarafından sorgulanmak da can sıkıcı olmuştu ama o zaman cevaplaması daha kolaydı, çünkü onu bir daha görmeyeceğini düşünüyordu.

 

Ama pontifeks tarafından sorgulanmak, onunla sıklıkla karşılaşabileceği için daha rahatsız edici oluyordu.

 

Pontifeks: Kahya olan, ne için senin yanında duruyor? Seni zor durumda bırakmadı değil mi?

 

Zor durumdan kastı Yurine’yi bir kılıç perisi olarak kendisiyle anlaşma yapmaya zorlamasıydı. Pontifeks, Yurine’nin onunla anlaşma yaparak yardımını aldığını düşünmüş olmalıydı.

 

Yurine: Hayır, hala kimseyle anlaşma yapamıyorum.

 

Pontfikes: Öyleyse onlar neden senin yanında?

 

Yurine sessiz kaldı, bunu Yu ile konuşmak bile yeterince utanmasına sebep oluyordu ve Yu ile konuşmadığı bir şeyi pontifeks ile konuşmayı istemiyordu.

 

Pontifeks: Şu anda önemli bir konumda olduğunu bilmeni istiyorum, başkalarının seni kullanmasına müsaade etmemeliyiz.

 

Yurine: Kimse beni kullanmıyor. Ben, ben bunun hakkında konuşmak istemiyorum. Bu yalnızca Yu ile beni ilgilendirir.

 

Bu cevabı vermesi için cesaretini toplaması gerekmişti. Pontifeks aldığı cevap karşısında şaşırdı ve bir süre sessiz kaldı.

 

Pontifeks: Anlıyorum. Eğer yardıma ihtiyacın olursa bize söylemekten çekinme.

 

Son cümlenin ardından ikisi de konuşmayı kesti ve öylece beklediler. Yurine’ye bir saat gibi gelen bir dakikanın ardından pontifeks tekrar konuştu.

 

Pontifeks: Annenin lütufları sana mı geçti?

 

Yurine: Evet.

 

Yu’dan yalan söylemek hakkında ufak bir ders almıştı. Eğer cevabı cümle biter bitmez verirse yalan söylediği anlaşılırdı, cevap vermeden önce uzun süre düşünürse yalan söylediği anlaşılırdı. En iyisi çok ufak, belki de bir saniyelik bir gecikme ile cevap vermekti.

 

Pontifeks: Bugün dinlenin, yarın sabah annen için bir tören düzenleriz ve akşama da Lütuf Ayinini gerçekleştirerek seni Başak Kardinali ilan ederim. Sana uygun mu?

 

Yurine: Evet.

 

Karşısındaki kişi göremese de Yurine başını sallayarak onayladı.

 

Pontifeks: Arkadaşların senin adına geldiği için Başak Katedralini kullanmalarına izin verdim, orada olmalılar. Senin için ne kadar endişelendiklerini tahmin edemiyorum, gidip geç kaldığın için özür dilemelisin.

 

Yurine: Anladım.

 

Yurine ayağa kalktı ve gitmek için kapıya yöneldi.

 

Pontifeks: Ama önce seni bekleyen başka birisini görmelisin.

 

---

 

Yu: Biz neden dışarıda kaldık! Bu ne saçma iş! Niye bir tek onu aldılar!

 

Yu öfkeli bir şekilde kendi etrafında dönüp duruyordu. O hızlı adımlarla hareket ederken onu izleyen Kigaro’nun başı dönmeye başladı.

 

Link: Neden bu kadar endişelendiğini anlamadım, biraz sakin olmayı dene.

 

“Bu adam niye hala bizim yanımızda?”

 

Link: Bana böyle düşmanca bakmana gerek yok.

 

Yu başını çevirdi ve gözleriyle çizdiği küçük bir alanın içinde seri adımlarla turlamaya devam etti.

 

Yu: Ben bir sürü film ve anime izledim, haber okudum bu şekilde olan; bunlar var ya, bunlardan ne kadar pedofili çıkıyor bir bilsen… Tövbe estağfurullah ne diyorum ben, Allah’ım aklıma sahip çık.*

 

Kigaro: O ne demek, neyse boş ver.

 

Bir cevap almayı bırak, Yu’nun şu anda kendini duyduğundan bile emin olamayan Kigaro sormaktan vazgeçti.

 

Yu düşündükçe endişeleniyor, endişelendikçe deliriyor, delirdikçe düşünüyor ve bir kısır döngüye giriyordu. Sonunda istediği şeyi değiştirmeye karar verdi.

 

Yu: Allah’ım aklımı boş ver kıza sahip çık. Ulan aptal herif! Niye yalnız bırakırsın çocuğu? Yemin ediyorum kan çıkar buradan, lan aklıma gelmeyin!

 

Link: Yalnız olsak da böyle şeyler söylememelisin, yerin kulağı vardır ve boynundan olabilirsin.

 

Yu: Kim duyacak bizi burada ya? Zaten çıldıracağım.

 

Yu o kadar hızlanmıştı ki Kigaro artık gözleri ile onu takip etmekten yorularak bakışlarını Link’e çevirdi.

 

Kigaro: O niye böyle? Pontifeks dediğiniz tehlikeli biri mi?

 

Link: Pontifeks iyi birisidir ama buradaki diğer insanlar için aynı şeyleri düşünmüyorum.

 

Kigaro: Neden?

 

Link: Bunları daha sonra konuşuruz.

 

Yu: Yurine!

 

Kigaro ve Link kendi aralarında konuşurken Yurine görüşmesini bitirmiş ve bekledikleri odaya girmişti.

 

Yurine: Yu, burada bana böyle seslenmemelisin.

 

Yu onu duymazdan gelerek adeta yanına uçtu ve kızının önünde diz çöküp ellerini tuttu.

 

Yu: İyisin değil mi? Bana söyle, içeride ne oldu? Sana dokundu mu o herif?

 

Yurine: Yu, sen ne demeye çalışıyorsun? Benim için endişelendiğin için seni takdir ediyorum ama kimse benim yüce şahsıma zarar veremez. Yu! Burada bana sarılma! Kapı açık! Neyse, biraz daha sarılmana müsaade veriyorum.

 

Ona sıkıca sarıldıktan sonra uzaklaştı ve tamamen iyi olduğundan emin olmak için baştan aşağıya süzdü.

 

Link: Gördün mü, boşuna endişelenmişsin.

 

Yu onu duymazdan geldi ve kendini toparlayarak ayağa kalktı.

 

Yu: Küçük Hanım şimdi ne yapmak istiyor?

 

Yurine’nin cevabı Yu’yu dumura uğratacak şekildeydi.

 

Yurine: Dük Leoral Dri Vermilia buradaymış, onunla konuşmamız gerekiyor.

 

Yu: Vermilia…

 

Rolderhelm’deki uğraşları sonucunda edindikleri bilgiye göre Cecilus Dri Vermilia, Rie’nin cinayetini planlayan kişiydi ve Yurine ondan intikam almak istiyordu. Leoral Dri Vermilia ise Cecilus’un babasıydı.

 

Yurine: Vermilia ailesi, Başak Katedralinin destekçisidir. Bir süredir beni bekliyormuş, onun yanına gitmeliyiz.

 

Yu: Bunu bana söylememiştin.

 

Yurine: Üzgünüm.

 

İşler biraz daha karışıyordu. Vermilia ailesi neden kendi destekledikleri kardinali öldürmek istemiş olabilirlerdi?

 

Amaçları Rie’nin lütuflarını mı elde etmekti? Yu lütufların nasıl elde edildiği ile ilgili detaylı bilgiye sahip değildi, eğer Başak Lütufunu elde etmek istiyorlarsa kendilerinin de Rie’nin yanında olması gerekmez miydi? Sonuçta Yu orada olduğu için lütuflar ona geçmişti.

 

Belki de amaçları Yurine’yi kardinal yaparak onu kontrol etmekti. Başak Katedrali şu anda dikkate alınmaya değmeyecek konumda olsa da Vermilia ailesi güçlü bir aileydi ve onların gücüyle katedral değer kazanır, Vermilia ailesi de insanlar üzerindeki kontrolünü arttırırdı.

 

Bu Yu’nun aklına gelen ilk ve en mantıklı sebepti. Kendini zorlamasına rağmen Vermilia ailesinin Rie’yi öldürmek istemesinde başka neden göremiyordu.

 

Ve Vermilia ailesi Başak Katedralinin destekçisiyse Cecilus’u öldürmek sıkıntı yaratabilirdi. Yurine onu kesinlikle öldürmek istiyordu fakat kendi destekçilerini öldürdükleri söylentileri ortaya çıktığı anda katedral tamamen son bulurdu.

 

Üstüne, Cecilus’un babasının da bu işte parmağı varsa ve Yurine tüm Vermilia’lardan intikam almak isterse Yu bunu gerçekleştirebileceğinden emin değildi.

 

“Leoral’a karşı dikkatli olmalıyım. Yurine onunla yalnız kalmamalı, bu sefer beni içeri almak istemeseler de girmek konusunda ısrarcı olacağım.”

 

Yurine: İçeri girip çıkmasını kolaylaştırmak için odasını en alt kata koymuşlar, oraya gidelim.

-------------------------

*Dinlere hakaret etmek gibi bir amacım yok.


01.07.2021 - 16:30






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr