Cilt III - Bölüm 15: Trajedinin Sebebi

avatar
560 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 15: Trajedinin Sebebi


CİLT III: ÇAN SESLERİ

BÖLÜM 15: TRAJEDİNİN SEBEBİ

“Burası olması gerektiği gibi gözüküyor.”


Vermia Dükü, Leoral Dri Vermilia’nın bulunduğu koridor katedralin geri kalanı ile kıyaslandığında daha dolu gözüküyordu. Koridor tamamen Dük Leoral’ın kullanımına sunulmuştu ve içeride onun maiyeti bulunuyordu.


Yu: Başak Katedralinden Hanımefendi Neko burada, Dük Vermilia ile görüşmek istiyor.


Hizmetçi: Efendim bir süredir sizi bekliyordu, lütfen haber vermem için bekleyin.


Dük Vermilia’ya Yurine’nin geldiğini haber vermek için giden hizmetçi zayıf, sarışın bir yarı elfti. Onu gördüğünde Yu, Rolderhelm’den ayrıldığından beri hiç elf görmediğini fark etti.


Hatta yalnızca elfler de değil, Rolderhelm’de farklı türden canlılar günlük hayatın bir parçası olmuştu ve gittiğiniz herhangi bir yerde fantastik bir canlı ile karşılaşabilirdiniz. Rolderhelm’den ayrıldıktan sonraysa karşılaştığı canlıların neredeyse tamamı insandı.


Tabi dünyanın umursamadığı bir ormanda yaşayan Roaron halkını saymıyordu. Yurine, İlonya’daki kurt kardeşler ve şimdi gördüğü yarı elfi de saymıyordu. Hatta onları saysa bile Rolderhelm’de gördüğü fantastik canlıların sayısı hala daha fazlaydı.


Dünyanın geri kalanının insan egemenliğinde olduğunu fark ettiğinde bu dünyanın fantastikliğinin azaldığını hissetti ve bu normalleşme hissi onu huzursuz etti. Buranın kendi dünyasına benzemesini istemiyordu.


Yurine: Yu, onun neden böyle bir şey yapmak isteyeceğini bilemiyorum.


Hizmetçinin geri gelmesini bekledikleri sırada Yurine konuşmaya başladı. Konuşurken başkalarının onu duymadığından emin olmak için etrafına bakıyordu.


Yurine: O bize karşı sürekli nazikti.


Yu: Düşmanını yakınında arayacaksın. Onunla konuştuğumuz zaman fikir elde edebiliriz.


Yurine, annesinin cinayetinin planlamış olabilecek biri ile karşılaşmak üzereydi. Belki de Leoral, Rie’nin cinayetini oğlunu maşa şeklinde kullanarak gerçekleştirmişti.


Yurine: Kim olursa olsun, bu işte parmağı olanları affetmeyeceğim.


Hizmetçi, Dük Vermilia’nın odasından çıkıp koşturarak yanlarına gelirken Yurine’nin sesi ürkütücü bir ton aldı.


Yu: Küçük Hanımın kararlılığı hayranlık uyandırıcı.


Hizmetçi karşılarına geldiğinde ikisi de konuşmayı bırakmıştı.


Hizmetçi: Efendim sizi bekliyor!


Ona hızlı olması söylenmiş olmalıydı, acele ile yanlarına koşmuştu ve cümlesini bitirir bitirmez dükün odasına kadar eşlik etmek için arkasını dönüp yürümeye başladı. Yu ve Yurine onu takip ederken Yu başını çevirerek Kigaro’ya seslendi.


Yu: Bizi burada bekle.


Link yapacak başka bir işi olduğunu, daha sonra adamlarını almak için Başak Katedraline geleceğini söyleyerek yanlarından ayrıldığı için Kigaro yalnız başına beklemek zorunda kalıyordu.


Hizmetçi: Ekselansları, Hanımefendi teşrif etti.


Leoral: Neko...


Yarı elf kız odanın kapısını açıp Yu ve Yurine’yi içeri aldığında yatağın üzerinde yatan yaşlı adam bir deri bir kemik kalmış kollarından destek alarak ayağa kalkmayı denedi, çabası acınası denecek şekildeydi.


Onun bu halini gören hizmetçi hızla efendisine yaklaştı ve kalkmasına engel olmaya çalıştı.


Hizmetçi: Efendim kendinizi zorlamamanız gerekiyor, sağlığınız için-


Leoral: Ben iyiyim.


Hizmetçi: Fakat Hanımefendi Cornelia’nın talimatları-


Leoral: İyi olduğumu söyledim.


Yarı elf hizmetçi yatması için onu ikna etmeyi denedikçe Vermia Dükü çocuksu bir hale bürünüyor ve onunla inatlaşıyordu. Leoral kalkmayı bir türlü beceremese de pes etmiyordu.


Yurine: Sorun yok, orada yatman senin için daha iyi olur.


Leoral Dri Vermilia yetmiş yaşını aşmış olmalıydı. Yüzünde kırışıklıklar olsa da yaşlılık lekeleri barındırmıyordu fakat rengi solmuştu. Beyazlamış ve kısa kesilmiş saçları sanki yeni dökülmeye başlamış gibiydi, sakalları yoktu ama dudağının üzerinde kalın bir bıyık duruyordu.


Yüzü de bir deri bir kemik kalmış, yanakları içeri çökmüştü. İnce ve titreyen parmakları insanlara acınası bir izlenim sunuyordu.


“Bu adam... hiç beklediğim gibi biri değil.”


Yu’nun karşılaşmayı beklediği adam en fazla elli yaşındaydı, güçlü ve otoriterdi ve güç hırsı gözlerini kaplamıştı. Onunla karşılaştığında Yurine’yi kontrol etmeye çalışacağını düşünüyordu. Fakat Leoral çökmüş bir adamdı. Bırakın güç hırsını, onun daha fazla yaşamak isteyip istemediği bile belli değildi.


Yurine’nin sözünü dinleyen Loeral özür diledi ve en azından Yurine’nin karşısında dik durabilmesini istedi.  Hizmetçisi bu dileği yerine getirmek için kafasını koyduğu yastığı dikleştirerek Leoral’ın doğrulmasına yardımcı oldu.


Leoral: Siz çıkın.


Hem kendi hizmetçisine hem de Yu’ya buyurmuştu. Yarı elf başını eğip odadan çıkarken Yu herhangi bir duygu barındırmayan bir yüz ile bulunduğu yerde durmaya devam etti. Yu’nun dik başlılığını gören Leoral bu sefer biraz öfkeli bir şekilde konuştu.


Leoral: Kulakların mı sağar çocuk? Dışarı çık, onunla yalnız kalmak istiyorum.


Yu’nun yüzündeki ifade hiç değişmedi ve yerinde durmaya devam etti.


Yurine: Yu’nun benim yanımda kalmasını istiyorum.


Leoral: Eğer isteğin buysa kalabilir.


Yu kapının birkaç adım önünde onları izlemeye devam ederken Yurine, odadaki bir sandalyeyi aldı ve Leoral ile karşılıklı konuşabilecekleri bir noktaya sürükleyerek oturdu.


Leoral: Olanları duydum... başın sağ olsun, ben çok üzgünüm.


Yurine: ...


Daha konuşmaya yeni başlamıştı ki yaşlı adamın gözleri dolmaya başladı. Bu konuşma hiç de Yu’nun beklediği şekilde ilerlemeyecek gibiydi.


Leoral: Seni bu halde karşıladığım için özür dilerim. Bir süredir durumum kötüye gidiyor, artık daha fazla zamanımın kalmadığını hissediyorum.


Yurine sessiz kalarak dinlemeye devam etti. Yurine de, Yu da onun ağzından çıkacak kelimeleri titizlikle dinliyor ve cinayet ile ilgili ipucu niteliği taşıyacak bir bilgiyi ağzından kaçırmasını bekliyordu.


Leoral: Neko, nasıl zor zamanlar yaşadığını biliyorum ama o kızlar buraya annenin görevini devralmaya geldiğini söyledi, yani en azından onun yapamadıklarını yapmanı umuyorum.


Leoral’ın konuşması yavaştı, konuşurken derin nefesler alıyor ve göğsü sürekli hareket ediyordu. Yurine’nin canının sıkılmaması için olabildiğince seri konuşmaya çalışıyor ve bu da hızlı bir şekilde yorulmasını sağlıyordu.


Leoral: Kırk yıl öncesi sanki bir saniye önce yaşanmış gibi aklımda... hala aynı canlılığıyla gözlerimin önünde... her şey... her şey o kadar canlı ki... sanki elimi kaldırıp uzatsam dokunabilecekmişim gibi...


Leoral’ın gözleri parlamaya başladı, Yurine’ye değil havaya bakıyordu. Yu bir an onun ölmek üzere olduğunu düşünüp müdahale etmek için ileri atıldı fakat Leoral tekrar konuşmaya başladığında durdu.


Leoral: Ama elimi kaldıracak gücüm bile yok, nasıl çöktüm ben böyle? Ah... o zamanlar şu delikanlı gibi gözüküyordum. Kılıcı elimden düşürmezdim... şimdi çatal kaldırmaktan acizim.


Gözlerini kapattı, dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.


Leoral: Denise, Yumi, Natalia, Tounis, Galahad, Rhaea, Vilonet, Tanrım... tüm dostlarım geçmişte kalmış ve ben onlardan uzakta buradayım... özlem ne berbat bir şey.


“Buna katılıyorum.”


Hele ki özlediğiniz şeylere ulaşması artık mümkün değilse, özlem bir cehennemdi.


Yu onun söylediği isimlerin her birini biliyordu, Denise ve Yumi ile bizzat tanışmıştı. Natalia olarak bahsettiği kişi Rie’nin ustasıydı ve Galahad ile Rhaea kırk yıl önce dünya için savaşmış Kıskançlık ve Tanrıçaydı. Tounis az önce Yurine’nin görüştüğü Andromeda Pontifeksi’nin adıydı. Tanrısı olarak bahsettiği kişi de Azer olmalıydı.


Fakat Vilonet ismi kafasını karıştırdı. Rolderhelm’de bir Vilonet ile tanışmıştı ve tanıştığı kişi Kıskançlığın Galahad’inin torununun yanındaydı. Fakat onlar aynı kişi olamazlardı, kırk yıl önce yaşanan Kahramanların Savaşında adı geçen Vilonet bir cadıydı.


“Onun beyaz saçlı olması gerekiyordu, sanırım sadece isim benzerliği.”


Leoral: Korkunç zamanlardı ama şimdi o zamanları sevdiğimi fark ediyorum. Ne kadar korkunç olsalar da yanımda dostlarım vardı. Gerçi o zaman da dostlarımın pek çoğuna göre yaşlı sayılırdım... O zamanlar... o zamanlar savaştan sonra neler yapacağımızı sık sık konuşurduk. Benim gelecekte Vermilia ailesinin başına geçecek kişi olarak sorumluluklarım çok fazlaydı ve ülkenin iyiliği için çalışmalıydım.


“Dayı anlatmaya bebeklikten başlasaydın keşke...”


Leoral: O zamanlar Rolderhelm’e gitmiştim, ne yapacağımızı konuşmak için. Rolderhelm o kadar hoşuma gitmişti ki savaştan sonra orada yaşamayı bile düşünmüştüm ama sorumluluklarımdan kaçamazdım. Ben de madem orada yaşayamıyorum öyleyse Mora’yı Rolderhelm gibi yaparım demiştim... barış... huzur... mutluluk... refah... insanların dertsiz yaşayabileceği bir ülke, bir ütopya...


Rolderhelm’in güzel olduğunu kabul ediyordu, İlonya ve Mora ile kıyaslandığındaysa güzelden fazlasıydı ama orada da canavarlar ve Redshapel katili gibi insanlara korku salan şeyler vardı. Leoral’ın gördüğü Rolderhelm çok daha beyaz olmalıydı.


Leoral: Burayı da bir cennet yapmak istemiştim, Rodlerhelm... çok güzeldi. Uzun süre önceydi fakat hala hatırlıyorum, gözümde hala kırk yıl öncesinin şeklinde... Orası hala güzel mi?


Yurine: Evet, Rolderhelm çok güzel.


Yurine odaya girdiğinden beri ikinci kez konuşuyordu. Yu ona katılıyordu, Rolderhelm buradan çok daha güzeldi ve üstelik onu yalnızca sonbahar aylarında görmüştü. Muhtemelen Rolderhelm’in ilkbahar ve yaz ayları huzur doluydu. Şimdi Yu, Büyücülük Akademisinin yanındaki Urta Köyünü bile özlediğini fark etti.


Leoral: Savaş bitince her şeye baştan başlayacaktık. Tanrımız Azer bizimle olacak ve yol gösterecekti, Mora’yı ve dinimizi yüceltecektik. İnsanlar huzurlu olacak, barış ve refah, bolluk ve bereket elde edecektik. Biz cenneti dünyada inşa edecektik...


Gözleri birkaç saniye kapalı kalıyor, tekrar açtığında konuşmaya devam ediyordu. Bu kadar fazla konuşmak onu yormuştu.


Leoral: Bunun için hepimiz çok çalışacaktık tabi, hayalimize ulaşmak için tembelliğe yer yoktu ve gerçek savaş Oburluğu def ettikten sonra başlayacaktı. Her şey... her şey çok güzel olacaktı. Şu an nasıl kırk yıl öncesi gözlerimin önündeyse, o zamanda bu günler gözlerimin önündeydi.


Acılı bir tebessüm, kederli bir şekilde konuşan yaşlı adamın dudaklarında belirdi.


Leoral: Ben bu insanların aptallığını çok hafife aldım... sanırım ben de onlar kadar aptalım.


Dük, Yurine’nin karşısında ağlamaya başladı. Yu’nun yüz ifadesi sabitti, onun ağlamasından hiç etkilenmemişti.


Leoral: Üzgünüm... ben üzgünüm... karşında ağlayan yaşlı bir adamın canını sıkmasını istemiyorsundur elbet.


Yurine: Sonra başarısız mı oldunuz?


Leoral: Evet, başarısız oldum. Hiçbir şey benim hayalimdeki gibi gitmedi. Ne Mora istediğim gibi oldu, ne de Zodya olması gerektiği gibi.


Leoral yutkundu ve gözlerini çok uzun bir süre kapalı tuttu. Adam öylesine çökmüştü ki her an ölecekmiş izlenimi veriyordu.


Leoral: Din öylesine çürüdü ki sanki tanrımızın düşmanları içine sızmış, Mora’nın içi leşçi hayvanlar ile dolu ve buldukları her şeyi kemiklerine kadar tüketiyorlar.


Bir anda o kadar hızlı konuşmuştu ki öksürmeye başladı. Yurine masada duran sürahiden Leoral için bir bardak su doldurdu ve ona uzattı. Leoral titreyen parmaklar ile uzatılan bardağı alıp suyu içtikten sonra konuşmasına devam etti.


Leoral: Natalia, onunla arkadaştık. İyi bir kadındı, çağının ötesindeydi. Clermont’daki Büyücülük Akademisinden geliyordu, Vilonet ile birlikte... İyi bir eğitim almıştı, zekiydi. Yalan söyleyemem ki ondan hoşlanmıştım. Tabi o zamanlar otuzlarımda olduğumdan beni yaşlı bulacağından korkup bunu hiç söyleyemedim. Savaştan sonra da ortadan kayboldu zaten.


“Reis şimdi sıra aşk ilişkilerine mi geldi ya?”


Dinlerken Yu’nun esneyip gerinesi geliyordu.


Leoral: Annenle tanıştığımda ve bana Natalia’nın çırağı olduğunu söylediğinde eski bir dostla yeniden karşılaşmış gibi hissettim. O an hayal etmeyi bırakamadım, Natalia ile birlikte dünya hakkında konuştuğumuz hayalleri gerçekleştirememiştik ama onun çırağı... onun çırağı olduğuna göre hayallerini de miras alabileceğini düşündüm. O, Rie, belki de hayal ettiğimiz ütopyayı gerçekleştirebilirdi. İstediğimiz mutlu dünyayı kurabileceğine inandım.


Yurine: Bizi bu yüzden mi destekledin?


Leoral: Uzun yıllar boyunca hayallerimi emanet edecek bir çocuğa kavuşamadım. Kızım Cornelia, o iyi ve güvenilir bir kızdır ama fazla dik başlıdır. Oğlum ise... benim aptal oğlumun bir kez olsun hayrını görmedim. O tam bir başarısızlık.


“Sonunda hızı arttırdı, duymak istediğimiz yerlere geliyoruz.”


Leoral oğlundan bahsettiğinde hem Yu hem de Yurine kulaklarını kabarttı ve yaşlı adamın iki dudağının arasından çıkacak kelimeleri beklemeye başladı.


Leoral: Onun oğlum ile evlenmesini ve benim kızım olmasını istemiştim ama benim işe yaramaz oğlum reddedildi.


“Her şey bu yüzden miydi!”


Yu ve Yurine’nin yüzü bir anda korkunç bir ifadeye büründü. Yüzlerindeki ifade o kadar dehşet vericiydi ki eğer Leoral konuşurken gözlerini kapatmamış olsaydı kendisini öldürmek istediklerini düşünebilirdi.


Yurine dönüp Yu’ya baktığında Yu, Leoral’i şüphelendirmemek için yüzünü ifadesiz bir hale sokmaya çalışıyor ama başarısız oluyordu, öfkesi buna izin vermiyordu. Yurine ise bunu yapmayı denememişti bile.


Leoral: Tabi Rie’ye kızmıyorum... kim öyle bir başarısızlığı kocası olarak ister ki?


Yurine: Bunu bilmiyordum...


Leoral: Onunla bir kere karşılaştınız ve hemen reddedilmiş... Annen sana söyleyecek kadar değerli bulmamış olmalı- sorun nedir?


Gözlerini açtığında ve Yurine’nin yüzünü gördüğünde Leoral’ın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Onun bir anda neye sinirlendiğini anlayamıyor olmalıydı. Yurine öfkeden konuşamayacak bir hale geldiğinde Yu müdahale etti.


Yu: Küçük Hanımın yapması gereken bazı işler var, bu konuşmaya daha sonra devam etmemiz gerekecek.


Yurine’nin dışarı çıkması için kapıyı açtı ve geçmesini bekledi. Yurine çektiği sandalyeyi yerine sürükledikten sonra Leoral’a döndü.


Yurine: Bizi ağırladığınız için teşekkür ederim, Dük Vermilia.


Kelimeler ağzından küfür gibi çıkmıştı.


Leoral: Nefes aldığım müddetçe Başak Katedralini desteklemeye devam edeceğim. Senin, bizim başaramadıklarımızı başarmanı istiyorum.


Yurine odadan ayrıldıktan sonra Yu başını eğip iyi günler diledi ve Yurine’nin arkasından dışarı çıktı.


“Her şey, yaşadığımız her şey bu yüzden miydi? Her şeyi bir aptalın gururu yüzünden mi yaşadık? Çektiğimiz tüm o acılar, çektiğim tüm o acılar!”


Ölümle burun buruna gelmiş, hatta ölmüştü! Vücuduna şişler saplanmıştı, yanmak üzereydi, aynı gün ikinci defa ölüyordu... Daha sonra Redshapel’de de ölümle yüzleşti ve Kigaro’yu buldukları gece de ölmek üzereydi. Şimdi hepsinin saçma sapan bir nedenden ötürü yaşandığını öğrenmek onu deliye çeviriyordu.


Yurine de öfkeden ne yapacağını bilmez bir durumdaydı. Konuşmak için ağzını açıyordu ama o kadar sinirliydi ki ağzındaki kelimeleri dışarı çıkartamıyordu.


Onları görenler şaşkınlıkla bakıp kendi aralarında fısıldaşırken Yu ve Yurine çevrelerindekileri fark etmiyordu bile.


“Ben o kadar kafa yorayım, o kadar neden düşüneyim, o kadar sebep bulayım ama her şeyin nedeni bir orospu evladının reddedilmeyi yedirememesi çıksın.”


Kigaro: Yüzlerinizin bu hali de ne? İçeride bir şey mi oldu?


İkisi de meraklı Kigaro’yu cevapsız bırakıp yürümeye devam etti. Nereye gittiklerini, nereye gideceklerini bilmiyorlardı bile, sadece ilerliyorlardı.


Kigaro: Hey, kime diyorum?


“Cecilus ibnesi... orospu evladı bekle sen... senin kız bacını sikeceğim... kılıç kullanmayı öğreneyim o kılıcı götüne sokacağım kaşarın torunu...”


Yu: Bekle lan, ecelin geliyor bekle...


Kısık sesle söylediği kelimeleri işitenler yalnızca Kigaro ve Yurine’ydi.


Kigaro: Kimin eceli geliyor? Ah, ikiniz anlaşılmazsınız.


Kigaro konuşmaktan vazgeçip sustu ve arkalarından sessizce yürüdü.


Yurine: Orospu çocuğu ya.


En nihayetinde Yurine konuşabilmişti. Yu onun böyle kötü kelimeler kullanmasını istemiyordu ama şu an buna müsaade edilmesi gereken bir andı, öfkesini çıkarması için küfretmesi gerekiyordu. Yu da küfretmek için ağzını açtı:


Yu: Oğlum...


Yurine: Ben kızınım...


Yu: ...


Yurine: ...


Küfür etmek için cümleye başlamıştı fakat Yurine’nin ağzından kaçırdığı kelimeler sessizleşmesine yol açtı. İkisi de kısa bir süreliğine neye sinirlendiklerini unutup sessizce birbirlerine baktı.


Yurine: Aptal Yu! Kapa çeneni!


Yu: Konuşmuyordum aslında...


Yurine: Kapa çeneni dedim! Yürümeye devam et! Önden yürü!


Sinirden kızarmış yüzü şimdi de utançtan kırmızıya dönmüştü. Yüzünü saklamak için Yu’yu önünden yürüttü. Bu sırada sinirleri bozulan Yu kıkırdıyordu.


“Bu kadar sinirlenmişken böyle sevinebileceğimi bilmiyordum.”

-------------------------

Birisi cilt 2 bölüm 32'yi okumuş, 99 okunması vardı 100 olmuş. Yeni bir hayalet okuyucuya sahibim sanırım h.o bana xd


03.07.2021 - 21:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44382 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr