“Bu ne oluyor, aptal velet?”
Elindeki çarşafı Yu’nun yüzüne fırlatmış, ne olduğunu anlayamayan Yu
anında ağlamaya başlamıştı.
Suçunun ne olduğunu dahi bilmiyordu, her şey bir anda gelişmişti.
Yetimhane annesi bir hışımla çocukların arasına dalmış, Yu’yu yakasından
tutarak bir köşeye fırlatmıştı.
“Sizinle uğraşmaktan bıktım.”
Sırtını duvara dayamış halde ağlayan Yu’yu tekrar yakasından tutup
kaldırmış, yüzüne sert bir tokat atmıştı.
“Ağlamayı bırak!”
Bir çocuğa ağlamayı bırakması söylendiğinde duracak değildi, Yu
ağlamaya devam etti.
---
“Of ama ya...” Dirseklerinin üzerinde doğrulup
pencereden dışarıya baktı. Güneşin son ışıkları şehri terk ediyordu.
“Böyle olacağını tahmin etmeliyim.” Uzun süredir uyku düzeni bozuktu. Sabahları uyur, geceleri uyanır; başkaları akşam yemeği yerken kahvaltı eder, başkaları kahvaltı ederken de akşam yemeği yerdi.
Alarm kurduğunda bile birkaç saat ancak ayakta durabiliyor, ilk fırsatta yine uykuya yenik düşüyordu. Eğer gün boyu ayakta durması gerekirse bunu zorlanarak yapıyordu ama evine döner dönmez kendini yatağa atıyor, gecenin geç saatlerinde uyanıyor ve yine sabaha kadar uyanık kalıyordu.
“Neko da gün boyu uyumuş. Umarım gece uyumayı başarabilir, öyle olduğunda sabah beni uyandırmasını isteyebilirim.”
Sabah bir şekilde uyanabilirdi ama günün geri kalanında kendini
nasıl uyanık tutacağını bilmiyordu. “İleriki geceleri düşünmek
yerine bu geceyi düşüneyim, ne yapacağım? Sokakta gezmek istemiyorum.” Yaşamak
istiyorsa tehlikeden uzak durmayı kendisine ilke edinmeliydi. “Geceyi
okuma yazma öğrenerek geçireyim.”
İnternetin olmadığı bir dünyada nasıl yaşayacağını merak ediyordu. Bir şey öğrenmek istediği zaman birisinden ona öğretmesini isteyecekti ve buna alışkın değildi. Okulda bile dersleri pür dikkat dinlemek yerine evine döndüğünde o günkü konulara internetten bakarak çalışırdı.
“Neko, uyan.”
Neko uyurken Yu’dan olabildiğince uzak durmaya çalışmıştı. Yattıkları yatağın ortasına bir boşluk bırakmış ve yatağın ucuna kıvrılmıştı. Düşecek gibi duruyordu.
“Benden uzak durmak istediği için onu suçlayamam. Eğer bir kızım olsaydı onun bir yabancının, özellikle bir erkeğin yanında olmasını istemezdim.” Neko’nun sözlerini hatırladı, annesinin arkadaşı olmadığını söylemişti. “Fakat şimdi onun tek yakını ben mi oluyorum? Ayrıca teknik olarak benim tek yakınım da o oluyor, çünkü bir başkasını tanımıyorum.”
Uyanması için hafifçe omzunu sarsarken tekrar seslendi. Eğer uyumaya devam ederse gece uyanık kaldığı süre uzayacaktı. Geceleri uyuyamadığında neler olduğunu Yu biliyordu, gece uyanık kaldığı zaman zihni sürekli olumsuz düşüncelerle doluyor, hayatının ne kadar umutsuz olduğunu kendine defalarca kez söyleyip duruyordu.
Neko’nun da aynı şeyleri yaşamasını istemiyordu.
Çocuk mırıldanarak uyandı ve mayışmış gözleriyle Yu’ya baktı. O anda
Yu onu uyandırarak doğru bir şey yapıp yapmadığını sorgulamaya başladı, belki
Neko uyanmak istemediği güzel bir rüyanın içerisindeydi ve Yu onu korkunç
gerçekliğe uyandırmıştı.
“İçerisinde bulunduğum durum bir rüya olsaydı eğer, uyanmak ister miydim?”
“Yemek yememiz gerekiyor,” dedi Yu.
İçinden elf abla diye seslendiği kadın kendisinden yemek dâhil ücreti almıştı. Yu Valarfin parasını verdiği bir ürün ya da hizmeti sonuna kadar sömürmezse rahat edemiyordu.
“Senin için buraya getirmemi ister misin?”
“Gerek yok.”
Neko’nun teklifi kabul edeceğini düşünmüştü, hatta ‘aferin aptal insan, bana hizmet edeceksin,’ cevabını vereceğine emindi.
Kız, yatağın üzerinde doğrulup gerindikten sonra açık olan
pencereden dışarıya baktı, güneş az sonra tamamen kaybolacaktı. O da bu kadar
uzun süre uyumayı düşünmemiş olmalıydı.
“Kıyafet almaya gidemeyecek miyiz?”
“Hayır, yarına kaldı.”
Dünyada esnaflar genelde güneş batmadan önce dükkânlarını kapatıp
evlerine dönerdi. Burada da muhtemelen çoğu esnaf güneşin batmasıyla
dükkânlarını kapatır, pazarda da tezgâhlar toplanırdı.
“Ama bulunduğumuz han akşam yemeği için ücret aldı, gece de hizmet veriyor olmalı.”
“Mora’da akşam olunca her yer kapanır.”
“Ama bizden akşam yemeği için ücret aldı, akşam olduğuna göre akşam
yemeğini akşam vermesi gerekiyor.”
Kaldıkları oda hanın üçüncü katındaydı ve diğer odalar da kendi
odaları gibi küvetli ve tek kişilikti.
Han, Yu’nun beklentilerini aşan ya da beklentilerinin altında kalan bir yer değildi. Odaların boyutlarının küçük olması haricinde animelerde gördüğü hanlara benzeyen hoş bir mekândı. Hanın duvarlarına birkaç manzara resmi asılmıştı ve yerde de saksılar vardı. Bitkiler dünyadakiler gibiydi.
Merdivenler bakımlıydı. Tahtadan yapılmış olmalarına rağmen inerken
hiçbiri gıcırdamıyordu ve korkulukları da sağlam gözüküyordu.
Yemeklerin servis edildiği yer masalarla dolu olması sebebiyle zemin katta olmalıydı. Aşağıya indiklerinde etrafta oturacak bir yer bulmak zordu. Rastgele bir şekilde başını çevirip merdivenlere bakan elf onları gördü, Yu’ya odayı veren kişiydi.
“Daha iyi gözüküyorsunuz,” dişi elf yaklaştı ve elini uzattı.
Görünüşü Yu’nun bir elften beklediği kadar güzeldi. Uzun sarı saçlarının arasından çıkan iki uzun kulağı, yeşil gözleri ve pürüzsüz bir teni vardı. Dolgun dudaklarına şefkatli bir gülümseme yerleşmişti.
Dünyada onun gibi kadınlar bulmak zordu ama fantastik bir evrende olduklarından vücudu da fantastik derecede güzeldi. Elfin boyu Yu’nun boyuna eşitti, sırtı dar ve göğüsleri büyüktü, bacakları da uzundu.
“Benim adım Lucia Leafera, buranın sahibiyim.”
Lucia, dünya waifu literatüründeki ‘onee-san’ kategorisine dâhil edilebilecek bir görünüşe sahipti. Yu bu yüzden ona içinden ‘elf abla’ diye seslenmişti.
“Eli çok güzel lan!” Lucia’nın elini tutmak Yu’nun içinde ölmek üzere olan ergeni bir anlığına açığa çıkardı. İçinden bir ses kahverengi saçlarını gözlerinin önüne atarsa bu dünyanın harika bir cennete dönüşeceğini söylüyordu.
“Yu Valarfin, yanımdaki de Neko.”
“Sırf yarı kedi diye bu ismi vermek biraz...” Yu parmağını kaldırıp Lucia’yı susturdu.
“Şşş... Bunu söyleme, ismi konusunda hassastır.” Yu, Rie’ye aynısını söylediği zaman Neko bunu duymuş ve ismi eleştirildiği için sinirlenmişti.
“Ve Lucia da mı ‘neko’ kelimesinin anlamını biliyor? Ulan anime izlemesem ben bile bilmeyecektim, siz nasıl biliyorsunuz? Yoksa burada aslında Türkçe konuşulmuyor da sizin kelimeleriniz benim kulaklarıma Türkçe, benim konuştuklarım da sizin kulağınıza farklı dilde mi gidiyor? Böyle bir şey varsa yazarken anlaşılması lazım.”
Eğer farklı bir dil konuşuyorlarsa, konuşulan dil Yu’nun beyninde otomatik olarak çevrilse bile yazarken bunun açığa çıkması lazımdı. Konuşulan dil farklıysa ve Yu’nun elleri ile gözlerinde bir otomatik çeviri sistemi yoksa okuma yazma öğrenemeyecekti.
“Ama haklı olduğunu reddedemem, görevimiz süresince kullanmak için bir insan ismi seçsek nasıl olur?”
“Ben yüce bir varlık, bir kılıç perisiyim. İnsan ismine ihtiyacım yok, bu isim güzel.” Neko bitse de gitsek modundaydı.
“Öyle olsun.” Annesinin koyduğu ismi ondan zorla almaya çalışmayacaktı.
“Ama-“ Lucia ikisine yaklaştı ve parmaklarını dudaklarına götürdü. “Kılıç perisi olduğunu herkesin içinde söylememelisin ve Bay Valarfin, kılıç perisi kabul etmeden ona yeni bir isim vermeye çalışmamalısınız. Periler sadece istedikleri isimleri kabul ederler.”
“Kılıç perisi olmasını neden saklamamız gerekiyor ki? Irkçılığa mı uğruyorlar?” Neden insanların bilmemesi gerektiğini bilmiyordu.
“Tabii ki çalmamaları için.” Lucia fısıldadı.
“Bu konuda daha fazla bilgi edinebilir miyim?” Neko ile beraber olacaklarına göre az önce duyduğu şey hakkında endişe etmesi gerekecekti.
Lucia ile birlikte boş bir masaya oturup yemeklerini söylediler.
***
Konuşmaları sayesinde Yu, kılıç perilerinin tıpkı önceden düşündüğü gibi canlılar olduklarını öğrendi. Onlar bir kullanıcı ile anlaşma yapıyor ve anlaşma yaptıkları kullanıcı için güçlü bir kılıca dönüşüyorlardı.
Kılıç perileri hakkında daha çok şey öğrenmek istese de öğrendiği tek bilgi bununla sınırlı oldu. İçerideki insanların sayısı artınca Lucia, kılıç perileri hakkında konuşmayı bıraktı ve Yu’nun da bu konu hakkında daha fazla konuşmaya çekinceleri olduğu için konu kapandı.
Neko, Sigma Kulesi’nde annesi için bir kılıca dönüşmemişti. Bunun
rakiplerinin özelliği ile ilgili olma ihtimali olduğu gibi Neko ile ilgili bir
sorun olma ihtimali de vardı ve daha fazla konuşup onu üzmemek adına merakını
bastırdı.
Yu, Neko’nun önündeki balıkların kılçıklarını ayıklarken Lucia
hakkında da bir şeyler öğrenme fırsatı buldu. Lucia Leafera, biri aynı zamanda
maceracı loncası olarak hizmet veren üç hana sahip zengin bir kadındı. Ayrıca
Lucia yüz elli iki yaşındaydı.
“Yaş konusu açılmışken, Neko, sen kaç yaşındasın?”
Fantastik evrenlerde küçük kızların yaşlarının dört basamaklı olmasıyla ilgili klişeler vardı, belki Neko da dört bin yaşında olduğunu iddia ederdi.
Neko cevap vermedi.
“Ben bugün on dokuz yaşıma girdim.”
“Doğum gününüz kutlu olsun, Bay Valarfin.” Lucia kırmızı dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle doğum gününü kutladı.
“Rolderhelm’de yabancı mısınız? Sizde tüccar görünümü yok, sabahki halinize bakarak maceracı olduğunuzu düşünmüştüm. Onlar da arada sırada berbat bir şekilde eve dönerler.”
“Maceracı sayılmayız, sanırım bize göçmen diyebilirsiniz.”
Tüccar, maceracı, gezgin; Yu bunlardan hiçbiri değildi. O sadece bilinmeyen bir dünyadan gelmiş yabancıydı.
“İşsizsiniz yani?” Lucia’nın yargılayıcı bakışları Yu’nun kendinden utanmasını sağladı.
“Bana öyle bakma, benim suçum değil.”
“Henüz zengin olmamış zenginleriz, bunu tercih ederim.”
Lucia parmaklarını dudaklarına götürüp kibarca gülerken Yu, Neko'nun balığını ayıklamayı bitirmişti. Neko sıcak balığı soğutmak için üflerken Yu da kendi parmaklarını temizledi, sıra kendi balığındaydı.
"Rolderhelm'e gelen herkes benzer şeyleri söyler. Buraya gelen her tüccarın hayalinde zengin olmak, gelen her maceracıın hayalinde ise ünlü bir kahraman olmak vardır. Bazıları da daha kısa ve kolay yoldan zengin olmayı hayal ederek kumarhanelere yönelirler."
Lucia, Rolderhelm'e gelen insanların hayallerini sıraladı. Sıra onlara ne olduğundaydı.
"Tüccarların yalnızca çok azı hayal ettikleri kârı elde eder ve pek çoğu cüzi bir kazançla evlerine döner. Bazı başarısız tüccarlar borçlarını ödemek için maceracılığa yönelmek zorunda kalır ve maceracıların çoğu ilk görevlerinde mesleğe devam etmelerine engel olacak bir durumla karşılaşır. Kumarbazlarınsa sonu yaygın olarak köle olmakla biter."
Lucia'nın anlattıkları arasında en güvenli kazanç yöntemi tüccarlık gibi görünüyordu ama bu yöntem de Yu'ya ancak kendi yağlarında kavrulmalarına yetecek kadar para kazandırır ve yüksek bir kazanç elde etmek istiyorlarsa uzun zaman harcamaları gerekirdi.
Maceracılık Yu'nun hikâyelerden alışık olduğu bir gelir kapısıydı ama onun kendine has tehlikeleri Yu'yu uzak tutmak için yeterliydi.
“Belki Neko’nun yardımıyla maceracılık yapabilirsiniz ama bunun tehlikeli bir iş olduğunu unutmamak gerek. Çoğu maceracı henüz ilk görevindeyken çeşitli nedenlerle süresiz emekliliğe ayrılır, kızına bakmak isteyen babaların genelde tercih etmediği bir meslek.”
“Kim kimin babasıymış, saçma sapan şeyler söyleme aptal elf.”
“Aman, ne de kaba bir çocuk.”
Neko bir çocuk olduğu için Luica alttan aldı ama herkes onun gibi anlayışlı olmazdı. Yu’nun, Neko’yu kaba dili konusunda uyarması gerekecekti, aksi takdirde bu tavırları yüzünden başlarına bela alabilirlerdi.
“Maceracılık bize uygun gözükmüyor, daha güvenli tercihler yapmayı isterim.”
Yu hâlâ ölmekten korkuyordu ve korkmaya devam edecekti. Bu yüzden tehlikeli şeylerden uzak duracak ve tehlikeli işler yapması gerekirse de hayatta kalmayı ilk önceliği yapacaktı.
“Hmm... Geleceğin zenginlerinin zengin olma planı nedir?
“Şimdilik bir plan yapmak.”
Nerede olduğunu bile bilmeyen Yu’nun ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Kumarhanelere yönelebilir ya da küçük gösteriler yapabilirdi ama bunların doğru seçimler olmadığını hissediyordu.
“Okuma yazma bile bilmeyen birinin planından ne bekleyebilirim ki?”
“Böyle şeyleri herkesin içinde söyleme!” Yeni tanıştığı güzel bir kadının yanında eksikliğinin yüzüne vurulması onu sinirlendiriyordu. “Göreceksin, bir gecede öğreneceğim.”
Yu kılçıklarını ayıkladığı balıktan bir parçayı ağzına attı, ilginç bir şekilde
yediği yemeğin tadı yoktu.
Kötü olduğu için değil, Yu gerçekten yediği yemekten hiçbir tat alamıyordu.
“Sorun nedir? Yemeği mi beğenmediniz?” Yu’nun şoke olmuş yüzünü gördüğünde elf kadın bir şeylerin ters gittiğini düşündü.
“Hayır, sorun yok.” Pot kırmak istemeyen Yu oturduğu pozisyonu dikleştirerek kendini topladı. “Uzun süredir böyle bir şey yememiştim de.”
“Ah, beğenmenize sevindim.” Yu’nun yalanına kolayca ikna olup gururlandıktan sonra konuya geri döndü. “Ama okuma yazma bilmeyen birisine de benzemiyorsunuz, üst kademeden bir insanın yüz hatlarına sahipsiniz.”
“Öyleyim, değil mi?” Yu hafifçe gülümsedi. Övüldüğü için mutluydu ama normalde daha kibirli bir cevap verirdi. “Nasıl okuyup yazacağımı elbette biliyorum, sadece Rolderhelm’in alfabesine yabancıyım.”
“Hı-hım, anladım.” Lucia kollarını iri göğüslerinin ardında birleştirerek başını salladı. “Yani uzaktan geliyorsunuz.”
“Evet.” Yu’nun gözü Lucia’nın göğüslerine kaydı. Göğüsleri, kollarını örtmüştü.
Lucia oturduğu yerden kalçasını biraz kaldırdı ve yüzünü Yu’ya yaklaştırarak yaklaşmasını işaret etti. Yu ona yaklaştığında nefesini hissedebiliyordu.
“Kulakları çok çekici.”
Elfin sarı saçlarının arasından çıkan uzun ve sivri kulakları, Yu’nun şimdiye dek var olduğunu bilmediği bir ilgi alanını açığa çıkarttı.
“Sigma Kulesi’nden mi geldiniz?” Lucia fısıldadı.
“Sigma Kulesindeki yangından biz… Ben sorumlu tutulabilir miyim?” Lucia’ya bir cevap vermeden önce aklına bu soru geldi.
Yu ve Neko üzerlerinde isle şehrin sokaklarında yürüdükleri için berbat hallerine bakarak tıpkı Lucia’nın yaptığı gibi onların sabah yanan kulede bulunduğunu söylenebilirlerdi.
“Bu iş bizi uğraştıracak sanırım.”Orada neler olduğunu açıklayamaz, insanları ikna edemezdi.
“Orada neler olduğunu merak ediyorum,” Yu verecek
cevap düşünürken Lucia yine fısıldayarak konuştu.
“Yangına yakalandık ve kaçtık, hepsi bu.”
“Kanlar?”
“...”
Yu bunu cevapsız bırakacaktı. Birden sorguya çekildiği için üretecek yalanlar
da bulamıyordu.
“Sadece… Yanlış zamanda yanlış yerde yanlış insanlarla karşılaştık.”
“Yanlış insanlar?”
Yu buna da cevap veremedi. Hikâyesine inanmayacağını düşündüğü için susuyordu.
“Bana anlatmak istemeseniz bile lütfen yaşadıklarınızı karakola bildirin.”
“T-Tamam.” Yangın ya da herhangi bir suçla yargılanmayacaksa bunu yapabilirdi.
“Unutmayın lütfen.”
Yu başını salladı. Konuyu hemen kapatmak istiyordu.
“Peki, para kazanmak için maceracılıktan daha az tehlikeli yöntemler var mı?”
“Arena dövüşleri belki birazcık kazanmanızı sağlar ama sonuçta o da kumardır.”
“Dövüşmeyi bilmiyorum.”
Lucia eliyle ağzını kapatarak kıkırdadı attı.”Zaten siz dövüşmeyeceksiniz, dövüşenlerin üstüne bahis oynayacaksınız. Rolderhelm’de baya popülerdir, hemen hemen herkes en az bir iki kere bahis oynamıştır ama kendinizi fazla kaptırmamanız gerek, kumar olduğunu unutmayın.”
“Aklımda tutacağım, teşekkür ederim.”
Tabağındaki yemeği hâlâ bitirmemişti, tadını alamadığı yiyeceği daha fazla yiyesi de gelmiyordu. Neko’nun da yemeğini yemediğini gördü. İkisi de acıktıklarını düşünüyordu ama birkaç lokmadan sonra iştahları kesilmişti.
“Yiyeceklere verdiğim para boşa gidecek.” Parasını
kuruşu kuruşuna değerlendirmek istiyordu ama ağzına bir lokma daha
atamayacaktı.
“Sizden kâğıt ve kalem rica edebilir miyim? Okuma yazma işi için.”
“Tabii ki.”
Gecenin uykusuz geçeceği belliydi, boş geçecek zamanı eğitim ile değerlendirmek şu anda yapabileceği en iyi şeydi.
-------------------------
16.11.2021 - 20:45
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..