Cilt 2 - Bölüm 2: Başka Dünyadan Gelen Kişi (1/2)

avatar
705 10

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 2: Başka Dünyadan Gelen Kişi (1/2)


“Farklı bir dünyada olsam da hâlâ harika bir görünüşe sahibim.”

 

Farklı bir dünyada geçirdiği bir haftanın sonunda Yu hâlâ yaşadıklarını atlatmaya ve normale dönmeye çalışıyordu.

 

Eskiden yaptığı gibi yüzüne kendini beğenmiş bir gülümseme yerleştiriyor, övgülerle kendini kandırıp, rahatlatmaya çalışıyordu. Hatta kendini kandırmayı denediğinin de farkındaydı.

 

“Neko, görünüşüme on ve on arasında bir puan ver.”

 

Neko, Yu’nun yüzüne bir gülümseme yerleştirmesinden memnun değildi. Hâlâ annesinin yasını tutuyor ve Yu’nun da mutsuz olmasını bekliyordu.

 

Tabii ki Yu onu anlıyor ve ondan olanları unutmasını beklemiyordu. O da ablalarının ölümünden sonra melankoliye düşmüş ve kendine gelememişti.

 

Ama Yu yalnızdı, Neko’nunsa yanında birisi vardı. O ‘birisi’ olarak Yu, onun yanında durup kendini iyi hissetmesini sağlamak istiyordu.

 

“Sadece on puan verebiliyorum.” Neko tatlı ama duygusuz yüzüyle aynanın karşısında kıyafet deneyen Yu’yu seyrederken yine duygudan yoksun bir sesle konuştu.

 

“Ben de kendime ondan aşağı puan veremiyorum.” Bunu derken aynadaki yansımasına baktı. Yansımasıyla göz göze geldiği an yüzündeki sahte gülümseme kayboldu.

 

Aklına ölmeden önce göz göze geldiği Rie gelmişti. Aynada kendisine ait mor gözlerine baktığında, Rie’nin şaşkınlık ve korkuyla harmanlanan kırmızı gözlerini görüyordu.

 

“Benim yüzümden…” İyi bir oyuncuydu, içi kan ağlasa da zarif dudaklarında oluşturduğu gülümsemeyle etrafındakileri her şeyin iyi olduğuna ikna edebilirdi. “İşe yaramıyor…”

 

Ama artık bunu yapacak gücü kalmamıştı, kendisini bile kandıramıyordu.

 

“Ben bu siyah beyaz takımı giydiğimde kâhya gibi görünmedim mi? Sen de asil bir küçük hanıma benziyorsun.”

 

“Tuhaf şeyler demeyi kes.” Neko, Yu’nun kaynaşmak için attığı bir adımı daha reddetti. “Ama yerini bilmen fena değil, senin gibi biri anca benim kâhyam olabilir.”

 

“Wow, ne kadar da kibirlisin.” Neko göğsünü gururla kabartmıştı. Yu geçen hafta boyunca ilk kez onun keder dışında bir duygu hissettiğini görüyordu. “Biraz da kırıcı.”

 

Burada geçirdiği sürede Yu kendi dünyasını Birinci Dünya, bu dünyayı da İkinci Dünya olarak adlandırdı.

 

İkinci Dünya’da da, Birinci Dünya’daki gibi ırkçılık vardı. Rolderhelm ırkçılık gibi toplumsal sorunlarda dünyanın kalanından farklı olsa da dünyada ten rengine göre ayrımcılık yapılması yaygındı ve batı ile kuzey ülkelerine yöneldikçe bu ayrımcılık artıyordu.

 

Irkçılığın bir diğer çeşidi de ten rengine göre değil de, sahiden ırka göre yapılanıydı. Bu dünyada elfler insanları, insanlar yarı insanları ve cüceleri kendilerinden aşağı görüyordu.

 

Neko da bir yarı insan görünümüne sahip olduğu için ırkçılıkla karşılaşmış olmalıydı. Yu, Rolderhelm’de bile bir mekâna girdiklerinde Neko’nun izlendiğini fark edebiliyordu.

 

“Yarı insan ırkçılığı, bu klişe tüm fantastik evrenlerde olmak zorunda sanırım.” İzlediği ya da okuduğu herhangi bir fantastik hikâyede bunun aksini görmemişti. “Neko gayet tatlı bir çocuk, onu dışlayarak şu an olduğu sert hâline dönüştürüyorlar.”

 

Neko’nun insanların bakışını üzerinde toplamasının tek sebebi yarı insan görünümü değildi. Rolderhelm pek çok farklı ırkın bir arada bulunduğu bir ülkeydi ve sokağa çıkıldığında bir sürü farklı tür görülebiliyordu.

 

Neko’nun asıl dikkat çeken yönü beyaz saçlarıydı. Beyaz saçları yüzünden insanlar onu bir cadı olarak görüyor, ondan çekiniyordu.

 

“Sen hangi kıyafetlerini giyeceksin?”

 

Buraya geldiklerinden beri Neko sürekli Yu’nun ona verdiği loli kedi kız tişörtünü giyiyordu. İlk başta tişört Yu’nun olduğu için giymeyi reddetmişti ama şimdi onu çıkarmak istemiyordu.

 

“Bu şekilde tatlı olduğunu reddetmiyorum ama hep aynı kıyafeti giyemez.”

 

Handaki ikinci günlerinde alışverişe gitmiş ve kendilerine yeni kıyafetler almışlardı. Yu, Neko için aldığı kıyafetlerden ikisini eline aldı.

 

“Hangisini giymek istersin? Mor olanı mı yoksa kırmızı olanı mı? Ben kırmızıyı giyeceğim, eğer sen de kırmızı olanı giyersen takım oluruz, ne dersin?”

 

“Mor olanı istiyorum.”

 

Yu’nun dünyasında sanayi devrimi gerçekleşmeden önce mor renge ulaşmak krallar için bile zordu ve bu dünyada da bir sanayi devrimi gerçekleşmemişti.

 

Ama İkinci Dünya’da mor rengi elde etmek Birinci Dünya’ya göre kolaydı. Yine pahalıydı ama ona ulaşmak için kral olmaya gerek yoktu.

 

Yu, Neko için mor bir elbise almıştı. Omzundan askılı ve abartılı, fırfırlı bir eteği vardı. Biraz pahalı olduğu için sadece özel etkinliklerde giysin istiyordu ama Neko şimdi bunu istiyorsa reddetmeyecekti, zaten onu gelmeye ikna etmesi bile zor olmuştu.

 

“Çok tatlı oldun, Neko,” Yu hafifçe gülümsedi.

 

“Normal olarak.”

 

Kızın beyaz saçları ve mor elbisenin güzel bir uyum içinde olduğunu düşünüyordu.

 

“Şimdi sıra benimkinde.” Yu birbiriyle aynı renkteki ceket ve çizmelerini aldı, altına da bir pantolon giydiğinde bu dünyanın soylularına benzeyecekti.

 

İyi görünmek ve insanların övgüsünü toplamak onu mutlu ediyordu. Bu yüzden kıyafetlere çok para harcamış ve alabileceğinin en iyilerini almıştı.

 

Rolderhelm’de geçirdiği bir ay boyunca ülke ile ilgili yeni şeyler öğrenebilmişti.

 

Rolderhelm, dört adadan oluşan ve ismini ortadaki adada yer alan başkent Rolderhelm’den alan bir prenslikti.

 

Ama Rolderhelm Prensliği, parlamenter monarşi şeklinde yönetiliyordu. Yani en azından Yu böyle adlandırabileceğini düşünüyordu. Ülkenin, en üst konumda olan prensesinin yanında bir de onun bir altında yer alan başbakanı vardı. Ayrıca prenses ve başbakan evliydi. Zaten ilk kez prensesin kocası başbakan olarak atanmıştı.

 

Ülkenin ekonomisi çok güçlüydü, çevre ülkeler arasında en zengini küçük boyutuna rağmen Rolderhelm’di.

 

Rolderhelm diğer ülkelerden gelenlere göre pahalı olsa da kendi vatandaşları yüksek alım gücüne sahipti. Rolderhelm’de bir asgari ücret standardı vardı ve kişiye girdiği işte en az üç altın ve yirmi beş gümüş ödeme yapılırdı. Çevre ülkelerde yirmi gümüş kazanmak bile zordu.

 

“On altını kıyafet ve ıvır zıvır için harcadık, sekiz altın buranın kirası etti on sekiz. Önümüzdeki iki ayın kirasını da ayırsak otuz dört altın gitti. Geriye on altı altınımız kaldı, bizi bir süre idare eder diye düşünüyorum.”

 

Kahvaltı ve akşam yemeği ücrete dâhildi ve fatura ödemesi gerekmiyordu ama öğle yemeği için para veriyorlardı. Aslında bozuk uyku düzenlerinden ötürü yediklerine gece yarısı yemeği demek daha doğru olurdu çünkü hâlâ uykularını düzene sokmadıkları için gündüzleri uyuyorlardı.

 

Seyahat etmeleri gerekirse de seyahat masrafları baş ağrıtabilirdi ama dişlerini sıkmaları gerekecekti.

 

“Aptal insan, ne dediğini anlamıyorum ama fakirliği kabul etmeyeceğim. Benim rahatımı sağlamak için para bul.”

 

“Bunu söylemesi kolay,” Yu kendini sandalyenin üstüne attı.

 

Eğer yapmak zorunda kalırsa şarkı söyleyerek para kazanabilirdi. Enstrüman çalabiliyordu ve güzel bir sesi vardı. Bunun dışında küçük sihirbazlık numaraları da biliyordu ama Birinci Dünya’da öğrendiği numaraların bu büyülü dünyada insanları şaşırtabileceğinden emin değildi.

 

Tabii o bunları yapabilecek olsa da bir de bu durumda Neko’nun ne düşüneceği vardı. Neko, annesine tekrar kavuşacağına inanıyor ve Yu’dan bu amaca hizmet etmesini bekliyordu.

 

Sadece beklemekle de kalmıyor, Yu ile yaptıkları sözsüz anlaşmaya da uyuyordu. Her sabah ve akşam düzenli olarak şifa büyüsü uygulayarak Rie’den aldığı Lütufların Yu’nun canını yakmasını engelliyordu.

 

Neko, Yu’ya epilepsi krizinde de yardımcı oluyordu. İlaçlara rağmen Yu bir kriz geçirmişti fakat bu kriz Neko’nun hemen fark etmesi sayesinde başlamadan bitmişti. Onun şifa büyüsü kelimenin tam anlamıyla Yu için bir mucizeydi.

 

“Yine aynı his,” Yu elini kalbine götürdü. Kendini kötü hissediyordu, göğsündeki çukur ona zarar veriyor, kalbinden bir şeyler koparıyordu. “İnanmak istiyorum ama neden inanamıyorum? Sanırım inanmaktan çok bilmeyi istiyorum. Aslında olabilir ama yine de… Bilemiyorum.”

 

Zamanı geri almak İkinci Dünya’da mümkün olabilirdi ama görevin zorluğu Yu’yu korkutuyor ve içindeki güçsüz inanca zarar veriyordu. Yu zamanı geri almayı başarabileceklerine hatta bir yol bulabileceklerine bile inanmakta zorlanıyordu.

 

“İsteğimin bencilce olduğunun farkındayım, özür dilerim.”

 

Yu daha önce küçük çocuklarla ilgilenmişti ama Neko’nun durumu farklıydı. İlk kez bir çocuk tamamen onun sorumluluğuna girmişti, kendini bir nevi onun babası gibi hissediyordu.

 

Fakat daha önce babalık deneyimi olmadığından ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

 

Yu yabancılardan yardım istemeyi bir tabu haline getirmişti ve bunu asla yapmazdı ama ilk kez, Neko için tabusunu yıkmış ve yapmaktan hâlâ hoşlanmasa da yaşından ötürü tecrübeli olacağını düşündüğü Lucia’dan yardım istemişti.

 

Lucia, Yu’ya her mevsim başlangıcında Rolderhelm’de festivaller yapıldığını ve orada baba ve kızın ilişkisini geliştirebileceğinden bahsederek kendisi ve kız kardeşiyle festivale davet etti.

 

Yu ebeveynlik konusunda tavsiyeler almak istemişti ama Lucia yanlış anlamış gibi gözüküyordu. Yine de bu dünya hakkındaki bilgi açlığını bastırmak için Lucia’nın teklifinin etkili olacağını düşünerek kabul etti.

 

Fakat hâlâ annesi henüz ölmüş Neko’yu bir festivale sürüklediği için kendini kötü hissediyordu. İçinde bu işten vazgeçme arzusu vardı.

 

“Aptal insan, bencil pislik.”

 

“Sadece bana hakaret etmiş olmak için böyle dedin.”

 

“Evet.”

 

Neko ile yakınlaşmak zordu. O kendini herkesten üstün gördüğü için normalde de birileri ile arkadaş olmakta güçlük çeken Yu için Neko aşırı zor bir meydan okumaydı.

 

“Neko, sana anlatmak istediğim bir şey var.”

 

Neko ile bir hafta geçirmişlerdi ve Yu, onu arkasında bırakmak istemediği için birlikte daha çok zaman geçireceklerini düşünüyordu. Bu yüzden daha fazla beklemek yerine şimdi kökeninden bahsedecekti.

 

Lucia ona memleketi hakkında sorular sorduğunda sürekli kaçamak cevaplar vermiş, gerçeği söylemekten kaçınmıştı. Nedeni kökenini herkese açıklamak istemiyor oluşuydu.

 

Ama Neko’nun durumu farklıydı, ileride de çok büyük ihtimalle birlikte olacakları için ondan saklamak istemiyordu. Eğer gelecekte bir gün iyi kaynaşırlarsa ve Neko başkasından Yu’nun kimliğini öğrenirse kandırılmış hissedebilirdi ve Yu böyle olsun istemediğinden kendi ağzıyla hemen söyleyecekti.

 

Yu, Neko’nun kendisine hemen inanacağını düşünmüyordu ama zaman geçtikçe ve aralarındaki güven bağı pekiştikçe Yu’nun kelimeleri inandırıcı bir hâl almaya başlayacaktı.

 

“Daha önce başka dünyalar hakkında bir şeyler duydun mu?”

 

Anlatmak istese de konuya nasıl gireceğini bilmiyordu. İtirafından önce Neko’yu yoklamak ve bilgi seviyesinin ne durumda olduğunu bilmek istedi. Eğer hiçbir şey bilmiyorsa önce farklı dünyalar kavramını açıklamayı deneyecekti.

 

“Şimdi neden böyle bir soru sordun?” Neko, Yu’nun amacını anlayamadı.

 

“Sadece cevap ver.”

 

“Cennet, Cehennem, Şeytanlar Diyarı, Yeraltı Dünyası. Bunlardan mı bahsediyorsun?”

 

“Cehennem, Şeytanlar Diyarı ve Yeraltı Dünyası’nın ayrı olması beni şaşırttı ama bahsettiğim şey bu değil.”

 

Paralel dünyaya benzer kavramların olması ve Neko’nun bunları bilmesi anlatmayı kolaylaştıracaktı.

 

“Eğer annemin ruhunu cennetten geri getirerek yeni bir bedene koymak gibi cahilce bir plan düşünüyorsan bunu kabul etmeyeceğim. Siz cahil yaşam formlarının bildiğinin aksine insanlar öldükleri zaman ruhları cennete gitmez, farklı bir vücutta baştan hayat bulur; anıları olmadan, geçmişten parça taşımaksızın. Eğer hayal gücünün ötesinde bir büyü kullanıp annemin yeniden doğmuş ruhunu bulsan bile bunu kabul etmeyeceğim, bu hatalı dünyayı kabul etmeyeceğim;  çünkü ben annemi hiç ölmemiş olarak istiyorum. Annemi aynı ruhun içinde, aynı bedenin içinde, aynı hislerini, aynı duygularını istiyorum. Bunun tek yolu da bu hatalı dünyaya bir son getirmek, zamanda geri gitmek ve kaderi değiştirmek.”

-------------------------

18.11.2021 - 16:53






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr