Terziye para vermek istemediği için çantasının kopan kolunu kendi elleriyle, beceriksiz ve kaba ama nasıl olduysa eskisinden daha sağlam bir şekilde dikmişti.
Çantadan Rolderhelm’de üretilmiş bir günlük, kalem ve kavanoz çıkardı. Kavanozun kapağını açtı ve kalemi içerisindeki mürekkebe batırıp günlüğe yazmaya başladı.
“Rie ve grubu, Sigma Kulesi'nde palyaço kostümü giyen, Neşe ve Keder isimlerini kullanan iki katil tarafından saldırıya uğradı. Rie, Keder tarafından öldürüldü. Olay esnasında kule, palyaçoların kundağı yüzünden yanıyordu ve muhtemelen palyaçolar kulede olması gereken diğer insanları öldürmüştü.” Yazdıklarını Yurine’nin duyması için aynı zamanda konuşuyordu.
Rolderhelm’de geçirdiği zamanlarda Sigma Kulesi'nde onlarca insana ait kemiklerin bulunduğu duymuştu. Kuledeyken kendilerinden başkasına rastlamadıkları için onlar oraya varmadan önce öldürüldüklerini varsaymak doğru olacaktı.
“Rie, Sigma Kulesi'ne bilinmeyen bir nedenden ötürü girmek istiyordu. Gizlenmek için Rie kuleye kanalizasyon sistemini kullanarak girmeyi tercih etti. Kanalizasyon sisteminde ilerlerken bir canavarın saldırısına uğradı.”
Sayfaya düz bir çizgi çizdi ve olayları kronolojik sırasıyla çizginin altına işaretledi.
“Hem canavar hem de kulede olanlar düşünüldüğünde birilerinin cinayeti kesin olarak planladığı ve kurbanın öldüğünden emin olmak istediğine emin olabiliriz.”
Dikkatini midesini kontrol altında tutmaktan yazı yazmaya kaydırdığı için kusma hissi güçleniyordu.
“Rie’nin elinde bir harita vardı, o haritayı nereden buldu?”
“O aptal çırağın dayısı vermişti.”
En sonunda bir ipucu yakalamanın mutluluğuna ulaşabilecekti.
“O kim? İsmi ne? Bana ondan bahset,” dedi heyecanla.
“İ-İsmi Salery.” İnsanların ismini söylemekten hoşlanmıyordu. Salery ismini bir fısıltıyla söylemişti. “Büyücülük Akademisinde öğretmen, annemin çırağının dayısı. Annem ona kuleden bahsedip haritayı verenin o olduğunu söyledi. Daha fazla şey bilmiyorum, benim yanımda,” Yurine’nin sesi yine bir fısıltıya dönüştü. “Önemli şeyleri pek konuşmazlar.”
“Anlıyorum.” Yurine kendini dışlanmış hissediyordu. Yu da bir zamanlar çocuk olduğundan onun ne hissettiğinin farkındaydı. “Peki tam ismi ne, not edelim.”
“Soyadı, Bishory.”
Büyücülük Akademisi öğretmeni Salery Bishory, Rie’ye kanalizasyon sisteminin haritasını verip onu Sigma Kulesi'ne yönlendiren kişi.
Notu yazdıktan sonra tıpkı bilgisayar çıktısı gibi gözüken yazısına bakarak kendisiyle gurur duydu. Alfabeyi yeni öğrenmiş olmasına rağmen yerli kullanıcılardan daha iyi yazıyordu.
“Fakat kusacakmış gibi hissediyorum.”
Yu sınırındaydı, dikkatini yazı yazmaya vererek midesini kontrol altında tutma fırsatını tamamen kaçırmıştı ve artık buna engel olamayacağının farkındaydı.
“Kus gitsin.”
Kalem ve günlüğü yere bırakıp koştu ve kafasını güverteden dışarı uzatıp içindekileri dışarı çıkardı.
Ağzında kalan kusmuk hissinden kurtulmaya çalışırken tükürüyordu. “Kusmuğun tadını da alamıyorum ama ağzımda iğrenç bir his var ve gitmiyor…” henüz sızlanmasını tamamlamamıştı ki ikinci posta geldi, balıklı kusmuk denize dökülürken üzerinde, güvertedeki insanların rahatsız edici bakışlarını hissedebiliyordu. “Denizi de balıkları da sevmiyorum.”
Rolderhelm’de neredeyse her gün balık yiyorlardı. Yiyeceklerden tat alamasa da balıktan sıkılmıştı. Eğer bir gün seçme şansı elde ederse hayatının kalanında balıktan uzak durmayı seçerdi.
“Burada yaşadığımız sürece bolca balık göreceğiz.”
Kendi dünyasından getirdiği plastik şişeden aldığı suyla ağzını birkaç kez çalkalayıp denize tükürdü. Kusmaya katlanabilirdi ama ağzında kalan iğrenç hisse katlanılmazdı.
“Normalde insanlar ellerinin altında kanalizasyon sistemine ait haritalar bulundurmazlar.” Ağzını yıkamaya devam ederken bir yandan da konuşuyordu. “Salery denen herif ilk şüphelimiz.”
Yu neden bir öğretmenin Rie’yi öldürmek isteyeceğini düşünüyordu.
Eğer onu öldürmek istiyorsa bunu yapmanın daha kolay yolları olmalıydı. Birini öldürmek için önce bir canavar yakalayıp yakalanan canavarı kurbanın yürüyüş yoluna koymak, sonra da tutulan palyaço kılıklı katillere şehrin en bilinen mekânlarından birini yaktırmak abartılı bir plandı.
“Sigma Kulesi, Büyücülük Akademisi ile rekabet edememesi için yakılmış olabilir mi?”
Normal bir insanın düşüneceği ilk şey bu olurdu. Büyücülük Akademisinden bir öğretmen, bir başka eğitim kurumunu kundakladığında rekabet kesinlikle ilk akla gelen motivasyondu.
“Belki de aşk cinayetidir. Belki bir aldatılma yahut reddedilme söz konusudur… Ama bu da pek mümkün gözükmüyor.”
Rie çok güzeldi.
Öğretmen dendiğinde ise kendi öğretmenlerinden yola çıkarak aklına orta yaşlı, saçlarının kenarları seyrelmiş insanlar geliyordu. Özellikle bir akademide öğretmense genç olması düşük bir ihtimaldi.
Muhtemelen yirmilerin başındaki Rie, böyle bir adama aldatma durumu söz konusu olacak kadar yaklaşmazdı.
“Benden hoşlandığını hissetmiştim. Bence ben onun gibi üst düzey bir güzelin hoşlanacağı kadar üst düzey olan tek kişiyim. Öyle bir adamı gözü görmez bile. O zaman reddedilme daha muhtemel bir seçenek olarak elimizde kalıyor ama bu da düşük bir ihtimal.”
Birinin bir başkasını reddetmesi reddedilen kişiye intikam alma hakkı vermeyeceği gibi bir intikam almak istese bile bunun için devasa bir kuleyi yakmazdı.
“Reddetme cinayetleri genellikle bıçak ya da silah kullanarak, öldürmeden ziyade acı verme niyeti varsa kezzap ile yapılıyor. Kule yakmak çok abartılı.”
Rie’nin başına gelenlerin romantik duygular yüzünden olduğunu zannetmiyordu. Cinayetin boyutu hesaba katıldığında buzdağının altında çok daha derin sebepleri olmalıydı.
“Tabii, cinayeti işleyen kişi basitçe hakiki bir orospu çocuğu olduğu için kendi keyfine böyle bir işe girişmiş olabilir.”
Rie hakkında daha fazla şey öğrenmeden cinayetin sebebi hakkında yorum yapmak sağlıklı sonuçlar elde etmeyi zorlaştıracaktı.
“Eğer o şerefsiz annemi öldürdüyse…” Yurine’nin yüzü öfkeden kırmızıya döndü, yumruklarını sıkmış ve dudağını ısırmıştı. “Ben… Ben onu öldüreceğim. Hatta cinayeti planlayanın o olmasına bile gerek yok, onun bu işte payı var ve onu öldüreceğim!”
“Sakin ol.”
“BANA SAKİN OLMAMI SÖYLEME!”
Yurine’nin öfkeli sesi güvertede seyahat eden diğer insanların dikkatini çekti. Yu onlara önlerine dönmelerini söyleyerken Yurine’yi bileğinden çekip yere oturttu.
“Sakin ol. Olayların arka yüzünü bilmeden hareket edemeyiz. Ben de şu an Salery’nin suç payı olduğunu düşünüyorum fakat onunla karşılaştığımızda her zamanki kayıtsız ifadeni takınsan iyi edersin. Avcılar avlarını korkutmak istemez.”
Fark ettirmemek zor olsa da Salery’nin intikam amacıyla geldiklerini düşünmemesini sağlamalılardı. Eğer Salery, Yurine’nin ondan intikam almaya çalıştığını anlarsa işler sarpa sarabilirdi.
Kaldı ki Yurine, Yu’yu ikna etse ve oraya gittikleri gibi Salery’yi öldürmeye çalışsalar bile iş ellerinde patlardı.
Yurine, Yu’nun ancak ulaşmayı hayal edebileceği bir güce sahipti ama ismi Büyücülük Akademisi olan bir yerde öğretmen olan Salery’yi hafife alamazlardı.
“Bir katil nasıl hareketler sergiler acaba?” Yu’nun yüzü gerildi, gözleri Yurine’den zemine kaydı. “Benim gibi… Nasıl bu kadar rahat olabilirim?”
İlk cinayeti Rie’ydi. Onun için suçluluk hissediyor fakat gün geçtikçe kendini daha az suçluyordu.
İkincisi ise aslında bir cinayet değildi. Keder’in ölümü tamamen nefsi müdafaa idi ve yine olsa yine aynısını yapardı. Keder için hiçbir şey hissetmiyordu.
Ama üçüncüsü Camaeron Don’un cinayetiydi ve Yu kendini hiçbir şekilde rahatlatamıyordu.
Bıçağı saplayan oydu. Kendi elleriyle, kendi bencilliğiyle Cameron Don’u öldürmüştü.
Yu sadece onu öldürmekle kalmamış, ondan geleceğini de çalmıştı. Kurduğu tüm hayalleri, tüm umutlarını, hissettiği tüm duyguları tek ve basit bir hamle ile ondan almıştı.
Yu Valarfin bencil bir hırsız ve katildi.
Camaeron onu yakıyordu ve yaktığı tek şey Yu değildi. Camaeron, Yu’nun gemilerini de yakmıştı. Yu artık geri dönemezdi, çukurun dibine ilerlemek anlamına gelse bile ileriye gitmek zorundaydı. En azından böyle hissediyordu.
Fakat bir yandan da tüm her şeyi geride bırakıp huzurlu bir hayat yaşama isteği vardı. Yu'nun hisleri birbirine dolanmıştı ve çözemiyordu.
“Peki, Salery de aynı duyguları hissediyor mu?”
Herhangi birisinin, herhangi bir başkasını öldürdüğünde suçluluk hissetmesi doğaldı. Fakat yalnızca kötü karaktere sahip birisi de suçluluk hisseder miydi?
Cevabın hayır olduğunu düşünüyordu. Salery şu an görüldüğü üzere Rie’yi ölüme yollamıştı ve belki de yaptığının doğru şey olduğuna inanıyor, kendini toplumdan ve evrensel ahlaktan üstün görüyordu.
Belki de Salery, Rie’nin öldüğünden emin değildi ve kendisini diken üstünde hissediyordu. Yurine, yani Salery’ye göre Neko, Rie olmadan karşısına çıktığında rahatlayacaktı.
Yu bu rahatlamayı fark ederse Salery üstündeki şüphelerini arttırabilirdi.
“Ama hâlâ neden bir öğretmenin böyle bir şey yaptığını anlayamıyorum.”
Rolderhelm’de yaşayan birisi, eğer suçu fark edilirse idam edileceğini bile bile şehrin ortasında yangın çıkarıp onlarca kişinin ölmesini sağlamazdı.
“Salery’nin sadece bir maşa olma ihtimali var, iş Rolderhelm’den çıkıp Mora’ya uzanabilir. Oradan geldiğinizi söylemiştin sanırım. Bana orada ne yaptığınızı anlat.”
Yurine ona Mora’dan geldiklerinden bahsetmişti. Salery isimli şüphelinin cinayet için yeterli bir motivasyonu olamayacağını düşünen Yu’nun söyleyebildiği tek şey işin Mora’ya kadar uzanma ihtimaliydi.
Suçlu, Mora’da bir yerlerdeyse Yu’nun işi zorlaşırdı ve işin oraya kadar uzanacağını hissediyordu. Nedenini bilmiyordu fakat göğsünde birisi sanki Yu’ya fısıldıyordu.
Mora birkaç yıldır iç savaşla kanayan fakir bir ülkeydi.
Fakat yıllar öncesine gidildiğinde ticaret, tarım, hayvancılık, madencilik gibi çeşitli alanlarda komşularının çok önünde olan zengin bir krallıktı.
Mora’nın parlayan günlerine darbe vuran şey Oburluğun Gawain’ini durdurmak için başlayan Kahramanların Savaşı olmuştu.
Kahramanların Savaşı esnasında ülke çok fazla yara almış, savaştan sonraki toparlanma denemeleri de başarısız olmuştu.
Ülkenin üst düzey makamlarına yanlızca kendi çıkarlarını düşünen vatan hainleri getirilmiş, krallık ve din liyakatsızlaşmıştı.
Ve üç sene önce yeni kralın ortaya çıkışıyla krallık parçalandı. Kralın kötü bir amacı yoktu. Ülkesini saran sıçanlardan kurtulmak için otoritesini güçlendirmek ve dini geri plana atmak istedi ama ülkeyi asıl yöneten kesim olan Zodya Kilisesi, kralın otoritesinin güçlenmesine karşı çıktığında kralın, dini tanımadığını söylemesi ile krallık ikiye ayrıldı.
Bir tarafta kralın başta olduğu Mora Kraliyeti, diğer tarafta Andromeda Katedrali tarafından yönetilen Zodya Kilisesi üç yıldır savaşıyordu.
Zodya Kilisesi, Fırtına Tanrısı Azer’e tapan bir dindi. Rolderhelm’in batısında yer alan Fırtına Krallığı da Azer’e tapıyordu ama Zodya Kilisesi'nin aktif olduğu tek ülke Mora’ydı.
Azer, Yu’nun da bir şekilde ilişkili olduğu Azer’in Lütuflarını yaratan tanrıydı.
“Zodya, Andromeda, Kilise… Tüm bu kelimeler tanıdık. Takvimin, Rolderhelm başbakanının etkisi ile dünyadakine benzer olduğunu varsaymıştım ama Zodya Kilisesi'nin yüzlerce yıllık bir tarihi var. Benim dünyamdan biri bu kelimeleri getirmiş olmalı, belki de Azer’in kendisi benim dünyamdan birisidir.”
Zodya, İngilizce’deki ‘zodiac’ kelimesinden geliyordu ve Andromeda, Birinci Dünya'nın bulunduğu evrendeki bir galaksinin adıydı.
“Benden önce birileri geldi, yaşadı ve öldü. Neden bunu kabullenemiyorum?”
Evren değiştirmek büyük bir olaydı, dünyalar arası seyyahlar kendi muhteşem hikâyelerinin ana karakterleriydi ve hepsi unutulmuştu. Bir gün unutulacak olmaktan korkuyordu.
“Bu bir rüya ise uyanmak istemiyorum,” diye fısıldadı.
“Kendi kendine ne geveliyorsun?”
“Cevap vermen o kadar uzun sürdü ki dalmışım.”
“Söyleyeceklerimi kafamda toparlıyordum.” Yurine oturduğu yerde bağdaş kurdu ve ders anlatır gibi Yu’ya anlatmaya başladı. “Azer dört yüz yıl önce cennetten kovulan bir tanrıdır. Cennetten kovulduktan sonra kendi takipçilerini toplayıp Zodyaizm'i başlattı ve takipçilerine ödül olarak Lütuflarını sundu. Benim annem, o dinin mezheplerinden biri olan Başak Katedrali'nin Kardinali.”
Yurine’nin annesi hâlâ yaşıyormuş gibi konuşması Yu’ya kendini baskı altında hissettiriyordu.
“Rie, milyonlarca insan tarafından takip edilen bir din lideriyse ölümü büyük etki uyandıracaktır.”
“Ne yazık ki Başak Katedrali pek popüler sayılmaz. Sadece bir avuç takipçiye sahip ve takipçilerin çoğunun katedrali önemsediğini düşünmüyorum. Zaten katedral binası da büyük bir yer değil.”
“Yine de Zodya dininin bir temsilcisi, işlenen cinayet hâlâ küçük bir olay değil.”
“Evet, öyle olsa da maalesef Mora karmakarışık bir durumdayken kimse umursamayacak.”
Yurine’nin küçük yumruklarını tekrar sıkması Yu’nun içinde ona sarılıp rahatlama isteği uyandırdı ama Yurine bunu yapmasına izin vermezdi.
“O zaman cinayetin politik sebeplerle işlenme ihtimalini de listeye eklemeliyiz. Salery muhtemelen yalnızca bir maşa.”
“Bu işin sorumluları cehennemin dibinde dahi olsa gidip bulacak ve hesap soracağız.”
Gemilerinin Kızılşapel limanına varmasıyla birlikte konuşmalarına sonra devam etme kararı alarak iç karartıcı gotik kasabaya ayak bastılar.
--------------------
01.12.2021 - 22:31
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..