Cilt 2 - Bölüm 20: İntikam Planı

avatar
519 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 20: İntikam Planı


“Şu aynayı indirip durma.”

 

Dar odalarındaki masayı yatağın önüne çekmiş, karşılıklı şekilde oturuyorlardı. Yurine elinde küçük bir ayna tutarken Yu ustura ile sakallarını kesiyordu.

 

Sakalları varken de kendini yakışıklı bulur ama en iyisinin sakalsız hali olduğunu düşündüğünden sürekli keserdi. Ayrıca sakaldan da rahatsız oluyordu.

 

“Kolum ağrıdı. Başkentte bunu yapmıyorduk, sürekli bunu bana yaptıracak mısın?”

 

“Lucia’nın hanındaki boy aynası kendi başına dik durduğundan orada tek başıma yapabiliyorum. Berbere gidip para da vermek istemiyorum. Yani ben bir çözüm bulana dek evet, yaptıracağım.”

 

Yirmi birinci yüzyılın imkanlarına sahip olmayan bir berbere gitmeye korksa da eninde sonunda saçları için bir tanesine gitmek zorundaydı ama sakalları için her seferinde berbere giderse bu ona pahalıya patlardı.

 

Ve sakalları sevmese de sakallarını kesmeyi seviyordu, berbere gitmek istememesinin sebeplerinden biri de buydu.

 

“Burada gördüğüm çoğu insan sakalsız, hatta sakalsızdan da öte sanki tamamen kılsızlar. Ne bacak ne de kol kılı gördüm. Bu dünyadaki insanların genetiği ile mi alakalı acaba? Keşke istenmeyen kılların çıkmasını tamamen engelleyen bir büyü olsa.”

 

Dünyadaki tek kıllı insan olmak istemiyordu.

 

“Özellikle kasık kıllarının çıkmasını engelleyebilsem güzel olurdu. Yurine yanımda olduğundan kesemiyorum. Hem o yanımda değilken nasıl keseceğim ki? Ustura ile oraya girmem mümkün değil, hayır. Tüy dökücü falan var mıdır burada? Başka isekai maceralarında karakterler nasıl bu işi hallediyorlar acaba?”

 

Gidip bir başkasına kasık kıllarını nasıl aldığını sormaya utandığından bunun cevabını nasıl öğrenebileceğini bilmiyordu.

 

“Bu sorunu kısa sürede çözüme kavuşturmam gerek.”

 

Büyücülük Akademisindeki kütüphane tam olarak nasıl bir yerdi acaba? Her türlü bilginin yer aldığı bir yerse orada bir tüy dökücü tarifi bulabilir ya da Marino veya Raul’u köşeye çekip sormayı deneyebilirdi.

 

“Ama ne diyeceğim işte? Sen orayı nasıl alıyorsun diye soramam ki birisine.”

 

Belki ağda yapmayı deneyebilirdi. Bunu düşünürken bile canı yandı.

 

“Hem kesmezsem beni öpmek istediğin zaman sakallarım batabilir.”

 

“Wha! Niye seni öpeyim!?”

 

Bağırdığında elindeki aynayı da bıraktı, ayna arkası üstü düştü.

 

“Aynayı tut.”

 

Yurine aynayı kaldırdığında yüzünde kalan son köpüklü yerin üzerinden de usturayla geçti. Şu anda neredeyse tamamen pürüzsüzdü.

 

“Bugün hava güneşli, değil mi?”

 

“Evet. Araştırma yapmaya devam edecek miyiz?”

 

“Bize yakın konumdaki birkaç eve gideceğiz. Yarın da başkente döneriz.”

 

Dört gün sonra mektuplarını dağıttıkları ilk maç başlayacaktı. İlk maçları Deniz Canavarları ve Vesthelm Fırtınası arasındaydı. Yu iki takımla da anlaşma yapmıştı.

 

“O aptallar hala gelmedi.”

 

“Yoksa onlar için edişeleniyor musun?”

 

Yüzünü yıkadıktan sonra havluyla kuruladı ve aynanın karşısında saçlarını düzeltti.

 

“Saçmalama, ben kimse için endişelenmem.” Yurine bunu söylerken yanaklarını şişirdiğinden hiç inandırıcı olmuyordu. “Sadece başarısız olurlarsa bizim işimiz zorlaşacağı için söylüyorum.”

 

“Belki hala iş üzerindedirler ama birkaç günlük yiyecek aldıklarına göre yokluklarının bir haftayı bulabileceğini düşünmüyorum, yakında gelirler. Hatta bugün bile gelebilirler.”

 

Yu bir şeyler bulmalarını istese de buna pek ihtimal vermiyordu fakat birkaç gündür ormanda olduklarından beklentisi ister istemez artmıştı.

 

“Canavar saldırısında ölmüş olma ihtimalleri de var… Umarım böyle olmaz.”

 

Eğer onları kaybederse tehlikeli bir katili arama işini tek başına devam ettirebileceğinden emin değildi.

 

Ama onların ölmelerini istememesinin sebebi bu değildi, sadece daha fazla insanın kendisi yüzünden ölmesini istemiyordu.

 

“Dün faytondayken katil hakkında bir şeyler diyordun.”

 

“O mu?”

 

Sadece dün yaşanmış olmasına rağmen o anı eski bir anıymış gibi hatırlıyordu.

 

“Bu meseleyi araştıran diğer insanların da fark ettiğini düşünüyorum.” Katilin cinayetleri arasında göze çarpan bir detay vardı, onun hedefleri o kadar da rastgele seçilmiyordu. “Bence katil önceliği şövalyelere veriyor. Hatta bence kelimesi gereksiz oldu, katil öldürmek için şövalyeleri seçiyor.”

 

Ellerinde yer alan listedeki isimlerin neredeyse yarısı ‘sör’ ile başlıyordu. Bu da onların şövalye olduğunu gösteriyordu.

 

“Öldürülenlerden şövalye olmayanların sayısı şövalye olanlardan fazla.”

 

İlk cinayetlerin şövalye ağırlıklı olduğu görülebiliyordu ama sonraki cinayetlerde öldürülen şövalyelerin sayısı azalıyor ve sıradan insanların sayısı artıyordu.

 

“Evet, bu kafa karıştırıcı gözükebilir ama şöyle bir durum söz konusu; öldürülen sivillerin çoğu şövalyelerin hizmetçileri. Kurbanlar arasındaki şövalye oranını onlar düşürüyor.”

 

Katil gittiği evlerde bulduğu hizmetçileri de öldürüyordu. İçerisinde şövalye olmayan bir eve girdiği vakaların sayısı beşti.

 

Tak, tak, tak.

 

Odalarının kapısı çalındı. Yu kapının önündeki kilidi kaldırmak için kapıya yaklaştı.

 

“Kim o?”

 

“Benim.”

 

Kapının önündeki süngüyü çekti ve kapı kendiliğinden açıldı.

 

“Lan, bozuk muydu bu kapı?”

 

Kapı içeriden kilitli olmasa kendi kendine açılacaktı.

 

“Lylphia, neden ismini söylemek yerine ‘benim’ diye cevap veriyorsun?”

 

“Sonuçta ben olduğumu anlayıp kapıyı açtınız.”

 

Lylphia elinde kahverengi deriyle kaplanmış kalın kapaklı, büyük bir kitap tutuyordu. Yu’ya günaydın dedikten sonra kafasını içeri uzatıp Yurine’yi aradı. Onu gördüğünde odaya girerek selam verdi.

 

“Nasılsın bakalım? Hediyeni beğendin mi?”

 

“Benim gibi üstün bir varlığı oyuncaklarla oynayacak bir çocuk zannetme.”

 

Yurine kollarını karnının üzerinde birleştirip dili ile reddetse de gözlerinin gerçek hislerini açığa çıkarmaması için Lylphia ile göz temasına girmedi.

 

“Seveceğini biliyordum.”

 

Lylphia kendini topralamış görünüyordu. Birkaç gün önce buradan ayrılan Lylphia ile şu anki Lylphia arasındaki fark belirgindi.

 

“Kendini hızlı bir şekilde toparlaması iyi olmuş. Haftalarca tanımadığı birinin yasını tutacak olsaydı kullanışsız olurdu.”

 

Bozuk moral motivasyonu düşürür ve verimi azaltırdı.

 

“Ben de doğum gününde yanında olup sana bir hediye vermek isterdim ama Yu beni uzaklara gönderdiği için sizi başbaşa bırakmak zorunda kaldı.”

 

“Bizi burada bırakıp gitmek senin önerindi gerçi.”

 

Ve hala Lylphia’nın kendisine Yu demesine alışamamıştı.

 

“Böylesi daha iyi oldu zaten.”

 

“Yu ile başbaşa kalmak mı?”

 

“Wha! Hayır tabi ki de! Ne saçmalıyorsun?” Yurine parmağını Lylphia’ya kaldırıp bağırdı.

 

“Ne zaman bana duyduğun yoğun sevgiyi itiraf etmeyi planlıyorsun?”

 

Yu onu biraz utandırmanın iyi bir fikir olacağını düşündü. Utangaç yüzünü biraz daha görmek istiyordu.

 

“Senin hemen götün kalkıyor! İki yüz verdik diye kendini bir şey sanma!”

 

Bağırırken aynı zamanda yeri tekmeliyordu. Nar gibi kızaran yanakları yüzünden Yu’nun içinden onu ısırmak geliyordu.

 

Yurine’nin tepkisine iyice güldükten sonra “Ben de sana bir hediye aldım,” dedi Lylphia. Elinde tuttuğu kitabı Yurine’ye uzattı. “Bay Valarfin çocuk büyütmekten pek anlamıyor gibi-”

 

“Bu ne cüret?”

 

Yu’nun yeteneklerini aşağılayıp sözüne hiçbir şey olmamış gibi devam etti.

 

“-Bu yüzden aranızdaki ilişkiyi geliştirebileceğiniz bir şeyler yapmak istedim.”

 

Yurine eline aldığı kitabı yatağın üzerine koydu ve sayfalarını çevirmeye başladı.

 

“Bir hikaye kitabı.”

 

“Evet. Gece yatarken Bay Valarfin’in sana okumasını isteyebilirsin. Yakınlaşmanıza yardımcı olacağını düşünüyorum.”

 

“Bu herif ile niye yakınlaşayım? Amma da saçma bir amaçla almışsın…”

 

Yurine kitabı yastığının altına koydu.

 

“Güzel bir hediyeymiş. Yurine’ye hikaye okumak için sabırsızlanıyorum. Tam bir baba kız aktivitesi.”

 

Yurine ile yatağa uzanıp hikaye okuma fikri onu heyecanlandırıyordu.

 

“Yine de aferin, benim gibi yüce bir varlığa hediye sunabildiğin için şanslısın. Bunu takdir ediyorum.”

 

“Bu teşekkür ederimi teşekkür etmeden söylemenin bir yolu sanırım.”

 

Yurine dün Yu’ya teşekkür etmeyi başarmıştı ama bugün göründüğü üzere başkalarına karşı hala mesafesini korumaya çalışıyordu.

 

“Böyle olması daha iyi,” diye düşündü. İçerisinde bir yerlerde Yurine’nin başkaları ile yakınlaşmasından korkuyordu.

 

“Sen döndüğüne göre diğerleri de sağ salim dönmüştür, değil mi? İşe yarar bir şeyler bulmayı başardınız mı?”

 

“Bir şeyler bulduk ama bunu ulu orta yerde konuşmasak iyi olur diye düşünüyorum. Sivina ve Ana’nın odasına gidip orada konuşabiliriz.”

 

“Bence de öylesi daha iyi olur. Benim de söyleyeceklerim var.”

 

Ödülün çalınmasını istemediğinden araştırmalarının başkalarının kulağına gitmemesi gerekiyordu.

 

Lylphia ile diğerlerine eşlik etmesi için tuttuğu ormancıya bile mümkün olan en az miktarda bilgiyi vermişlerdi. Öğrendikleri kendilerinde kalmalıydı.

 

Lylphia önden giderken Yu ve Yurine önce en aşağıdan kendileri için iki bardak içecek aldı, sonra da Sivina ve Ana’nın odasına çıktılar.

 

Onların odası hala aynı yerde, Satoshi’nin odasının karşısındaydı. Satoshi’nin odası cinayetten sonra boşaltılmıştı ve kimse orayı tutmak istemiyordu.

 

Loncanın sahibi ölmüş birinin odasını insanların tutmak istemeyeceğini söyleyerek artık oranın depo olarak kullanılacağını açıklamıştı.

 

İnsanların tek sorunu o oda ile İlgili de değildi. Maceracılar loncasında işlenen bu cinayet insanların kendilerini burada güvende hissetmemelerine, hatta maceracılara olan güvenin azalmasına sebep oluyordu. Handa kalanların yarısı yerlerini değiştirmişti.

 

Yu “Merhaba,” diyerek odaya girdi.

 

“Merhaba,” diye cevapladı Sivina ve Ana.

 

Yatağın üstünde, onların yanında oturan Lylphia’ya kıyasla o ikisi kendilerini toparlayamamıştı. Bu da normaldi, Lylphia sadece bir gündür tanıdığı birinin ölümü yüzünden şoka girmişti. Sivina ve Ana ise Satoshi’yi iki aydır tanıyordu.

 

Onların karşısındaki yatakta oturan Raul’un duygularınıysa anlayamıyordu. Yüzündeki ifadesizlik kederden değildi, gerçek duygularının anlaşılmaması için yüzünün şeklini değiştiriyordu.

 

“Duyduğuma göre bir şeyler öğrenmeyi başarmışsınız.”

 

“Beklenmedik gelişme, sizden başarı beklemiyordum.” Yurine, Raul’un yanına oturmak yerine odadaki sandalyeyi kızların oturduğu yatağın ucuna sürükledi. Yu da Yurine’nin sandalyesine ellerini dayayarak ayakta duruyordu.

 

“Yurine’nin birkaç gün içinde sertliğini kaybetmeyeceğini biliyordum zaten.”

 

Ana kederli suratına buruk bir gülümseme yerleştirmeyi denedi.

 

Morallerinin bozuk olması Yu’nun hoşuna gitmiyordu ama düşük moralleri hızlarını düşürmediği sürece Yu onları görmezden gelebilirdi.

 

“Ne bulduğunuzu anlatın,” dedi Yu.

 

“Sony’yi ya da katili bulamadık ama,” Sivina, kendi grubunun lideri olarak açıklamaya başladı. “Yaşam izi bulduk.”

 

“Hem de tek bir yerde değil, belirli aralıklardaki belirli yerlerde,” diye ekledi Raul.

 

Yu sol elini çenesine götürüp düşünmeye başladı.

 

Buldukları izler Sony ya da William Berry’ye ait olabileceği gibi bir başkasına da ait olabilirdi. Yine de iz bulmayı planladıkları alanda bir şeyler bulabilmiş olmaları tatmin edici bir sonuçtu.

 

“Devam edin.”

 

Yu’nun işaretiyle Sivina anlatmaya devam etti.

 

“İlk hedefimiz sizin söylediğiniz mağaraydı. Mağarada kısa süreliğine konaklandığına dair deliller bulduk.”

 

“Duvarlarda çizikler vardı. Şekilleri yüzünden doğal yollarla ya da bir hayvan yüzünden oluştuğunu zannetmiyoruz.” Lylphia gördüğü şekilleri parmağıyla havaya çiziyordu. “Bir insan elinden çıkmış gibiydi, kim yaptıysa zaman geçirmek için yapmış olmalı.”

 

“Kömürleşmiş birkaç odun parçası ve etrafa dağılmış taşlar da vardı. Taşları yaktıkları ateşe çember olması için getirdiklerini varsaydık. O boyuttaki taşların mağaraya sürüklenmesinin başka yolu yok çünkü.” Lylphia’dan sonra tekrar Sivina konuştu.

 

“Tabi kesinlikle Sony ya da katil oradaydı diyemesek de bu izlerin önemli olduğuna inanıyorum. Aradığımız kişilerin oradaki insanlar olduğunu varsayarsak hala yakında olabilirler.”

 

Lylphia, Sivina’dan sonra yine konuştu. Ardı ardına konuşmaları güzel bir senkronizasyon oluşturuyordu.

 

“İzlere bakarak orada bulundukları zamanın çok uzak olmadığını söyleyebilirim,” diğerlerinin aksine bir izci olan Raul konuştu. “Arada sırada oraya uğruyor olabilirler.”

 

Ormanın içinde yaşayacak güvenli yerlerin sayısı az olduğundan Raul’un teorisi mantıklıydı.

 

“Bundan sonra da aramaya devam ettik. Bulduğumuz iz sonraki kampa aitti. Hatta bir kazık orada bırakılmış ya da unutulmuştu.”

 

Konuşan kişi Ana’ydı. Sivina hemen ardından konuşmaya devam etti.

 

“Ağaçların sıklaştığı bir alanda da insan yaşamına dair izler bulduk.”

 

“Sadece akarsuyun doğu tarafını araştırdık ve araştırdığımız konumlar akarsuya en fazla üç saatlik uzaklıktaydı. Son olarak bir mağara daha bulduk. Tam olarak bir mağara denemez gerçi, bir oyuk demek daha doğru olur. İçerisinde de ateş yakıldığına dair izler vardı. Hepsi bu kadar.”

 

Raul son sözü söyleyerek raporlarını tamamladı. Yu onları pür dikkat dinlemişti.

 

“Bunlar tatmin edici bilgiler. Çabalarınız için teşekkür ederim.”

 

Artık hedeflerinin ormanda göçebe olarak yaşadığını varsayabilecek veriye sahiplerdi. Sırada yeni sorular vardı.

 

“Acaba bulduğunuz izler orada yaşamış birine mi yoksa birilerine mi aitti? Ya da goblin veya başka bir şeyin değilde insana ait izler olduğundan emin miyiz?”

 

Raul’a baktı. Bu soruyu cevaplayabilecek biri varsa o da Raul’du.

 

“Bilmiyorum.”

 

“Ah…” Yu hayal kırıklığıyla iç geçirdi. “Öyleyse varsayımlarla devam edeceğiz.”

 

“Benim hala anlamadığım bir şey var. Sony neden Kızılşapel’i hatta ülkeyi terk etmek yerine ormanda saklansın ki?” Raul, Yu’ya yaşattığı hayal kırıklığının ardından devam etti. “Ben insanların aradığı bir kaçak olsaydım burada durmak yerine ülkeyi çoktan terk etmiş olurdum.”

 

“Belki katil onu rehin tutuyordur,” Ana teorisini söyledi.

 

“Maron dedi ki Sony en fazla Kızılşapel’e kadar gidebilirmiş. Tabi o mesafeden bahsetti. Southelm’de de ilerleyebilir ama en son burada görüldüğü için onu burada arıyoruz. Katilin, Sony’yi rehin alabileceğini de düşünmüyorum. Sonuçta Sony bir büyücü, katili öldürmesi zor olmasa gerek. Aklıma beraber çalışıyor olmaları dışında bir ihtimal gelmiyor.”

 

Belki Sony’nin çaldığı Lütuf ile ilgili bir durum söz konusuydu. Maron bunu kendilerine söylememekte ısrarcıydı ve Sony’yi yakalamadan da cevabı öğrenemeyeceklerdi.

 

“Bence de Sony’nin katil ile iş birliği içinde olma ihtimaline karşı kendimizi hazırlamalıyız.” Sivina, Yu ile aynı düşünüyordu.

 

Sony Von Bishory’nin William Berry’ye yardım ettiğine dair herhangi bir kanıtları olmasa da akla gelen en muhtemel ihtimal buydu.

 

“Belki eski arkadaşlardır,” dedi Yu.

 

“Neden bir katil ile arkadaş olmak istesin ki?” Yurine gayet haklı bir soru sordu.

 

“Bilmiyorum,” dedi Yu. Sol eliyle çenesini sıvazlıyordu. “Neden biri, bir katil ile arkadaş olmak ister? Gerçi kadınlar tarafından çok sevilen bir seri katil vardı. Sadece kadınları öldürmesine rağmen hapishaneye girdiğinde pek çok kadından hayran mektubu alıyor ve hapishaneden çıkınca da kendine mektup yollayan kadınlardan biriyle evleniyordu. Belki benzer bir durumdur.”

 

“İnsanlar gerçekten aptal canlılar, annem hariç.”

 

“Keşke oraya ‘benim biricik, canım, bir tanem, Yu’cuğum da hariç,’ koysaydın.”

 

“Sen nereden benim bir tanem oluyorsun!?”

 

Bugün Yu’nun içinde Yurine’nin yanağını sıkmaya yönelik güçlü bir istek vardı. Eskiden sinirlenmesi onu korkuturdu ama şimdi sadece tatlı olduğunu düşünüyordu.

 

“Sizin de söyleyeceğiniz bir şey vardı.” Lylphia, Yu’nun odasındayken konuştukları konuyu açtı.

 

Yu başını salladı. Yukarıdayken Yurine ile konuşmuştu ve şimdi burada da teorisini açıklayabilirdi.

 

“Araştırmalarımız sonucunda aklımda oluşan bir teori var.” Yu, Sivina ve Lylphia’ya baktı. “Katil öldürmek için şövalyeleri seçiyor olabilir.”

 

“Satoshi…” Sivina sessizce ölen arkadaşının ismini andı.

 

“Bir şövalye değildi.”

 

Ama burada şövalye olan ve bu yüzden katilin hedef alması muhtemel iki kişi vardı.

 

“Bu fikri sana veren ne?!” Raul, Sivina’nın suçlandığını düşünerek öfkelendi ve Satoshi’nin de sıklıkla yaptığı gibi sesini yükseltti.

 

Yu önceden de onun o iki kızdan birini ya da her ikisini sevdiğini düşünüyordu ama şimdiki ani öfkesinin ardından Sivina’ya aşık olduğuna inanabilirdi.

 

“Şövalyeler dışında sıradan insanları ya da şövalyelere bağlı olan başkalarını da öldürdüğü olmuş ama asıl hedefi en başından beri şövalyeler. Şövalyelerin hizmetçilerini öldürmekteki motivasyonunu bilmiyorum, belki şövalye nefreti ile bağlantılıdır ama şövalye olmayan insanları öldürme sebebi büyük ihtimalle asıl hedeflerini gizlemek.”

 

Bir ressam parlak bir güneş portresi çizebilir ve güneşin önüne birkaç ufak tepe ekleyebilirdi ama o portre hala bir güneş portresiydi.

 

“Katil o gece Sivina’nın odasına girmek istiyordu, bence. Yani bu benim teorim, böyle olmama ihtimali de var.”

 

Yu fikrini söylediğinde Sivina elini göğsüne götürdü ve gözlerini yere indirdi. Bariz şekilde, beklendiği gibi kendini suçluyordu.

 

“Lylphia da bir şövalye, direkt Sivina’yı suçlayamazsın!”

 

Yu başta Raul’un sinirini görmezden gelmeyi denemişti ama artık durum görmezden gelemeyeceği boyuta ulaşıyordu. Raul ayağa kalktı ve bu sefer daha güçlü şekilde bağırdı.

 

“Yerine otur, bir daha benim yanımda sesini yükseltme.” Yurine, Raul’un aksine sakince konuştu.

 

“Biz sizin hizmetçiniz değiliz!” Raul ise Yurine’nin sakinliğini aksi şekilde, bağırarak karşıladı.

 

Yu, Yurine’nin yüzünü göremiyordu ama tenine değen soğuk rüzgarı hissedebiliyordu. Yurine’nin mana dalgalanmasını hisseden Ana ayağa kalktı ve Raul’u yerine oturttu.

 

“Sivina’yı suçlamıyorum. Hatta Sivina’nın ölümündense Satoshi’nin ölümünü tercih ederim. Sivina’nın da bu konuda kendisini suçlamasına gerek yok, olaylar sadece yaşandı. Eğer vicdanınızı rahatlatmak için birilerini suçlamak istiyorsanız sizi buraya getirdiğim beni suçlayabilirsiniz.”

 

Söylediklerinin ilk kısmında samiydi fakat son kısmı sadece onları sakinleştirmek için söylemişti. Yu cinayet yüzünden kendini suçluyor olsa da onların suçlamasından korkuyordu.

 

“Merak ettiğim için soruyorum; neden Lylphia değil de Sivina?” Ana da arkadaşının suçlanmasını istemiyor olsa da Raul gibi sinirlenmek yerine Sivina’nın elini tuttu ve sakince sordu.

 

“Şimdiye dek, Satoshi haricinde, katilin hedef aldığı insanların büyü kullanabildikleri ile ilgili bir veriye ulaşamadık. Yani katilin büyücüleri hedef olarak seçmediğini varsayabiliriz. Muhtemelen Lylphia’yı öldürmekten memnuniyet duyardı ama o bir büyücü olduğundan onu hedeflememiş olmalı.”

 

Katilin de büyü kullanamadığını düşünürlerse büyücüleri kendisi için tehlikeli bir rakip olarak görüyor olabilirdi. Sıradan bir insan kollarından tutulduğunda hareket etmesi engellenebilirdi ama büyücünün zihni açık olduğu ve vücudunda mana bulunduğu sürece kollarını hareket ettiremese de büyü yapabilirdi.

 

Lylphia, Büyücülük Akademisine ait bir şövalye üniforması giyiyordu. Yani onun büyü kullanabilen bir şövalye olduğunu anlamak kolaydı.

 

Sivina ise Elhaven’e ait bir şövalye üniforması giyiyordu. Her zaman herkesin büyücü olma ihtimalinden bahsedilebilse de Büyücülük Akademisinin şövalyeleri dışında büyü kullanabilen şövalyelere sık rastlanmadığından Sivina hedef alınabilirdi.

 

“Eğer ülkedeki tüm şövalyeler hakkında geniş çaplı bir araştırma yapmadıysa Sivina’yı buraya geldiğimiz gün öğrenmiş olmalı, araştırma yapmak için ayrıldığımızda.”

 

“Ama yanlışlıkla bizim odamıza değil de Satoshi’nin odasına girdi, öyle mi diyorsunuz.”

 

“Evet, öyle diyorum ve kendini suçlamamanı söylüyorum Sivina.”

 

Önem sırası düşünüldüğünde Sivina, Satoshi’den daha üst seviyedeydi. Şifa büyüsü nadirdi ama onlar zaten bir şifacıya sahipti ve bir şövalyenin gücü de önemliydi. Yu, Satoshi’yi kendine daha yakın görse de katilin Sivina’yı değil de Satoshi’yi öldürmesini tercih ederdi ve öyle olmuştu.

 

“Tabii hiç ölmemiş olması daha iyi olurdu.”

 

Satoshi’nin ölümü ile sorunu yok değildi, onun için üzülüyordu, acı çekiyordu ve buna yol açtığı için kendini suçluyordu.

 

Ama onların karşısına düşük bir modla çıkıp grubun moralini daha da düşüremezdi.

 

“Peki bu bilgiler ile ne yapacağız?” Yurine başını dönüp Yu’ya sordu.

 

“Bugün araştırmaya devam edecek ve yarın Berry ailesinin evine gideceğiz. Bizi kapıdan çevirmezler ise William hakkında sormak istediğim sorular olacak. Eğer şanslıysak teorimiz doğru çıkar ve orada onun şövalyeler ile alıp veremediğinin ne olduğunu öğrenmiş oluruz.”

 

“Katil neden öldürmek için şövalyeleri seçiyor?” Bu sefer soru soran Lylphia’ydı.

 

“İkinci cinayet bu noktada önemli. Thomas Chember anlatılanlara bakıldığında kötü bir insandı ve onunla arasında şahsi bir mesele olabilir, şövalye nefreti belki onun yüzünden doğmuştur. Belki de sadece şövalyeleri öldürmek egosunu tatmin ettiğinden yapıyordur.”

 

Ego tatmini, intikam ve eğlence, katilin farklı motivasyonları olabilirdi.

 

“Bir planım var.” Yu, Sivina ile göz teması kurdu. Kızın deniz yeşili gözlerinde kararlılığı görmek istiyordu. “Amacımız Berry ailesi ile görüşmek ama bu görüşmede öne çıkan kişi olmak istemiyorum. Sivina, bizim için intikam yemini eder misin?”

------------------------

Bu aralar finallerim olduğu için bölüm yazamıyorum.

 

30.12.2021 - 20.52 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr