Cilt 2 - Bölüm 30: Davetli ve Davetsiz Misafirler

avatar
451 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 30: Davetli ve Davetsiz Misafirler


“Oradalar!”

 

Lylphia’nın sesi hem Yu’yu hem de Yurine’yi yattıkları yerden kaldırdı.

 

Lylphia aşağı atlamak için pencereyi açtı ama duyduğu bir ses aniden durmasına ve kafasını farklı bir yöne çevirmesine neden oldu.

 

“VALARFİN! ÇIK DIŞARI!”

 

Nefret, acı ve öfke dolu kelimelerin sahibi deforme olmuş korkunç sesine aldırmaksızın kendinden geçmiş şekilde Yu’nun adını haykırmaya devam ediyordu.

 

Lylphia bağırıp duran adama baktıktan hemen sonra kafasını Sivina’ların evine çevirdi ve bir ateş topu fırlatıp pencereden aşağıya atladı.

 

“YU VALARFİN! NEREDESİN!?”

 

Yu olan biteni görmek için Yurine’nin elini tutarak pencereye koştu.

 

Lylphia’nın ilk bakıp bağırdığı yere baktığında iki adam ve rino adı verilen, raptor benzeri bir binek hayvanı vardı. Rino, Lylphia’nın saldırısı yüzünden yaralanıp yere düşmüştü. Adamlardan bir tanesi, hasır şapkalı olan, düşen hayvanın altında kalmıştı.

 

Ayakta olan adamın elindeyse uzun bir asa vardı. Onun önünde düşmanına kılıcını doğrultmuş Sivina duruyordu. Ana ve Raul da ikinci kattaki pencereden atlayarak Sivina’nın yanındaki yerini aldı. Üçü de pijama giyiyordu.

 

Lylphia önce hangi tarafa bakacağına karar veremedi ama Sivina’nın yanında iki Ana ve Raul’un da olduğunu görünce bağırarak tüm sokağı uyandıran adamla ilgilenmenin daha doğru bir seçenek olacağına karar verdi.

 

“ÇIK DIŞARI! ÇIK! ÇIK!”

 

Deli gibi bağıran adamı mumyalanmış vücudundan tanıması mümkündü, o Sharley’ydi.

 

“Senin ananı sikeyim daha bir gün olmadı geleli nasıl buldun bizi aptal lavuk?”

 

Sharley’nin Yu’ya cevap vermek gibi bir niyeti yoktu, hatta Yu’nun sözlerini anlayıp anlamadığı bile belli değildi. Yu’yu gördüğü anda elini hava kaldırdı ve çevresinde beliren kristal kılıçları, Yu’nun yanındaki Yurine’yi umursamadan pencereye doğru fırlattı.

 

“GEBER!”

 

Sharley’nin yarattığı kristal kılıçlar üzerine gelirken Yu donakaldı. Kılıçlar onun vücudunu paramparça etmeden önce düşünecek bir saniyesi belki vardı belki yoktu, ne yapacağını bilemedi.

 

Neyse ki Lylphia, Yu’nun aksine hızlı düşünebildi ve Sharley’nin kristal kılıçları Yu ve Yurine’ye ulaşmadan önce alevlerini oraya yönlendirdi.

 

Alevler, Yu ve Yurine’nin üzerine gelen onlarca kristal kılıcı göz açıp kapayıncaya dek yok etti ve işlerini bitirince gökyüzüne doğru yükselip yok oldular.

 

“Aşağı atla!” diye bağırdı Yurine.

 

Yu aşağıya baktı, mesafe ona atlayamayacağı kadar yüksek gelmişti. İkinci kattan aşağıya atlayıp bacağını kırmak istemiyordu.

 

Atlamak yerine Yurine’yi kucağına aldı, odadaki ayakkabılarını giydi ve koşmaya başladı.

 

“Nereye gidiyorsun! Aşağı atla diyorum!”

 

Sigma Kulesinde yüz ya da yüz elli mesafelik bir yükseklikten atlamış olsa da o bir ölüm kalım meselesiydi ve başka şansı yoktu. Başka şansı olsaydı şimdiki gibi aşağıya atlamakta tereddüt ederdi.

 

Yurine’nin onların güvenle aşağıya inmelerini sağlayabileceğinin farkındaydı, birkaç metrelik bir atlayışı yavaşlatmak onun için çocuk oyuncağıydı ama Yu onun bunu yapabileceğini düşünmek yerine korkusuna yenik düşerek koşmayı seçti.

 

Yu merdivenleri atlayarak alt kata indi ve evin kapısını açarak dışarı çıktı. Evin kapısı açıldığında dışarıdaki hareketliliği fark edip havlamaya başlamış olan bekçi köpeği Met, Yu’nun yanından şimşek gibi geçti ve Sharley’nin bacağına atladı.

 

Sharley ve Lylphia savaşıyordu. Aslında buna savaş demesi de ne kadar doğru olurdu emin değildi. Lylphia ateş toplarını Sharley’nin üzerine gönderiyor ve Sharley umutsuzca kendini savunmaya çalışıyordu.

 

Yu ilk kez Lylphia’nın gücünü görüyordu. Yüzünün yarısını kaplayan bir gülümsemeyle arka arkaya yolladığı ateş toplarını Sharley havada kristal kalkanlar oluşturarak engellemeye çalışıyordu.

 

Lyplhia ateş topları fırlatmaya devam ederken Sharley bacağına doğru atlayan köpeği fark etti. Lylphia’nın sıradaki saldırısını havada oluşturduğu kristal kalkanla savunurken yarattığı kristal bıçakları köpeğin üzerine fırlattı.

 

Köpek henüz havadayken bıçaklar ona saplandı ve hayvanı yere yapıştırdı. Met orada can verdi.

 

“Bunu beklemiyordum.”

 

“VALARFİN!”

 

Sharley, Yu’yu fark ettiği anda haykırdı ve önündeki Lylphia’yı görmezden geldi, havada tekrar kristal kılıçlar oluşturarak Yu’nun üzerine yolladı.

 

Onlarca kılıç geniş bir alana yayıldığından Yu’nun kaçacak hiçbir yeri yoktu. Sağa ya da sola atlasa da kılıçlar bir şekilde hem kendi vücuduna hem de Yurine’nin vücuduna isabet edecekti.

 

Kendini Yurine’nin üzerine kapatmadan hemen önce Yurine ani bir büyü ile etraflarından yukarıya yükselen bir hortum, bir rüzgâr duvarı oluşturdu. Rüzgâr duvarına temas eden kılıçlardan kimisi parçalandı kimisi de yönünü değiştirerek çevredeki binalara çarptı.

 

Yurine’nin rüzgârları dağıldığında kendilerine isabet eden tek bir kristal kılıç yoktu. Yu kızıyla gurur duyuyordu.

 

“O piç bu büyüleri yapamıyor olmalıydı, son gördüğümde böyle değildi.”

 

Yurine, Sharley ile parkta karşılaştığında Sharley konuşmak için kendini zorlaması gereken birisiydi. Tek bir büyü yaptığı anda güçten düşmüş ve kendini tekrar toparlaması zaman almıştı.

 

Şimdi nasıl oluyor da aralıksız şekilde büyüler yapabiliyor, Yurine anlayamıyordu.

 

Yurine henüz bir cevap bulamadan Lylphia’nın alev seli sokağı aydınlattı. Sharley alevlerin arasında kaybolup giderken alevler biraz daha ilerledi ve gökyüzüne yöneldi.

 

Yu alevlerin sıcaklığını yüzünde hissediyor ve bu büyünün neden öyle her istendiğine kullanılmasının yasak olduğunu anlıyordu.

 

Alev seli kaybolduğunda Sharley hala ayakta duruyor ama aynı zamanda titriyordu. Sharley’nin titreyen bacaklarının ardında çözülüp manaya dönüşerek havaya karışan mor kristal parçaları vardı.

 

Sharley’nin vücudu alev selinden hasar almamış ama son anda kendini savunmak için aniden harcadığı mana yüzünden çökmüştü.

 

Lylphia havada belirdi ve ateş toplarını Sharley’nin üzerine fırlattı. Sharley kristal bir kalkan oluştururken dizlerinin üstüne çökmek zorunda kaldı.

 

Bu esnada dikkati Lylphia’daydı ve Yurine onun başka bir yere dikkat kesildiğini görünce bu boşluktan faydalanarak Sharley’ye bir rüzgâr büyüsü gönderdi.

 

Sharley kendini Lylphia’nın ateş toplarına karşı korumayı bir şekilde başarsa da belki Yurine’nin kendine saldıracağına ihtimal verdiğinden ona hiç odaklanmamış, saldırısına hazırlıksız yakalanmıştı.

 

Yurine’nin yolladığı rüzgâr büyüsü Sharley’ye çarptı ve onu geriye doğru fırlattı. Sharley yere yakın bir şekilde sürüklenirken Lylphia havadaki mor kalkana bastı, oradan yön alarak zıpladı ve düşerken hız kazanarak Sharley’nin uçuş yönüne doğru ilerledi.

 

Zıpladığı sırada kocaman memeleri bağımsızlığını ilan etmişçesine sallanmış ve bakmak istemese de Yu’nun dikkatini çekmişti.

 

Sharley henüz yere değmemişti bile ama Lylphia o kadar hızlıydı ki o yere temas etmeden üzerine düştü. Ayakları karnına indi ve Sharley kan tükürerek yere yapıştı. Bu hamle yerin de içeri göçmesini sağlamıştı.

 

Lylphia eğildi ve Sharley’yi kolundan tutarak havaya fırlattı, o havadayken tekrar zıpladı ve memeleri yine vücudundan ayrılmak için kurtuluş mücadelesi veriyormuşçasına sallanırken havada Sharley’nin beline tekme geçirdi.

 

Sharley aldığı darbeyle öyle yüksek bir hızda hareket etmişti ki bir evin duvarına çarpmasına rağmen duramadı ve duvarı delip evin içine girdi.

 

Lylphia yere indiğinde memeleri yine sallanmıştı. Yu hem onların Lylphia’nın vücuduna olan orantısızlığından rahatsız oluyor hem de gözünü alamıyordu.

 

“Nereye bakıyorsun?” Yurine, Yu’nun kalçasına bir tokat attı.

 

“Bu kadar dikkat çekici olması benim suçum değil ki…”

 

Sharley’nin dövüş dışı kalmasıyla dikkatlerini artık Sivina, Ana ve Raul’un olduğu tarafa verebileceklerdi.

 

Onların yardımına koşmak için geri döndüler ama geç kalmışlardı. Sivina, Ana’nın üzerine gelen bir kaya görünce Ana’yı korumak için ileri atılmış, onu iterek kayanın çarpmasını engellemişti ama bu sefer kaya Sivina’ya çarpmış ve yere düşürmüştü.

 

İki adam, rakiplerinin kısa süreliğine saf dışı kalmasıyla beraber elde ettikleri boşluğu kaçmak için değerlendirdi ve ayağa kaldırdıkları yaralı hayvanın üzerine binerek uzaklaşmaya başladılar.

 

Lylphia onları engellemek için arkalarından birkaç ateş topu atsa da ya hedefi ıskaladı ya da büyücünün oluşturduğu toprak duvarlar yüzünden ateş topları hedefine ulaşamadı.

 

“Yurine.”

 

Şifa büyüsüyle yaralanan Sivina’yı iyileştirebilirdi. Yu onun ayakkabılarını almayı unuttuklarını fark edince yolda yürütmek yerine kucağında taşıyarak Sivina’nın yanına götürdü.

 

“Bu… Değişik bir hismiş.”

 

“Elbette öyle, benim büyüm insanlarınkiyle karşılaştırılamaz bile.”

 

Sivina’nın kaya yüzünden aldığı yaralar yavaşça kapanıyordu ama Lylphia’nın sözünün ardından büyüyü yarıda kesmek zorunda kaldılar.

 

“Kaçıyorlar.”

 

Eğer şimdi kaçmalarına izin verirlerse çok geç olabilir, bir daha onları yakalayamayabilirlerdi. Kimse dile getirmese de herkes ikisinden birinin katil olduğuna inanıyordu ve yakalamak için ellerinde olan tek şans buydu.

 

Evlerde sesleri duyup uyanan herkes yaşanan olayları görmek için pencerelere, balkonlara ve sokağa çıkmıştı. Herkes olan biteni anlamaya çalışıyor, Sharley’nin girdiği evden çıkan insanlar oldukça korkmuş gözüküyordu.

 

“O evdeki adam yaşıyorsa kaçmasına izin vermeyin, biriniz gidip karakola haber versin. Zararınız karşılanacak.”

 

Evlere bir göz attığında birkaç altınla kurtulamayacağı kadar zarar olduğunu gördü. Tüm bunların parasını cebinden ödeyemezdi.

 

“Lylphia faturayı akademiye gönderir.”

 

Yu diğer insanlara komut verirken Ana evden köpekleri çıkardı. Köpeklerden birisi yerinde dururken av köpeği yeri koklayıp, havlıyordu.

 

“Bir kişi eksiğiz galiba.”

 

Yu yeni fark ediyordu ama Raul yoktu. Etrafına dönüp baktığında Raul’u kaldığı evin duvarında baygın halde gördü. Bekçi köpeği de Raul’un yanına gidip onu koklamaya başlamıştı.

 

“Amına koduğumun vasıfsızı.”

 

Daha mücadelenin ilk dakikalarından saf dışı kalmış ve işe yararlılığını yitirmişti.

 

“Zaman kaybetmeyelim, hadi koşun!”

 

Ana bağırdı ve üç kız, önlerindeki köpek ile birlikte koşmaya başladı. Rino’nun giderken yere akıttığı kan izi vardı, köpek olmasa da bir süre hayvanın izini takip edebilirlerdi ve yere akan kan miktarına bakılırsa hayvanın fazla uzaklaşmadan can vermesi an meselesiydi

 

“Bir atı koşarak takip edeceğimize inanamıyorum.”

 

“At değil o, Rino.”

 

“Şimdi bunu mu tartışalım Yurine, ne fark eder?”

 

Yu koşarak Sivina, Ana ve Lylphia’yı takip etmeye başladı. Yurine kucağındaydı ve bu yüzden hızları biraz düşüyordu ama yine de Yu şimdiye dek hiç koşmadığı kadar hızlı koşuyordu. Çünkü önündeki kızlar onlara kapatması zor bir fark açmak üzereydi ve…

 

“Tanrım sen ne güzel şeyler yaratıyorsun böyle…”

 

Lylphia da sevimli bir kızdı ama Yu’nun ilgisini çekmiyordu. Yu göğüslere takıntılı olan bir adam değildi, düz olmadığı sürece onun için sorun yoktu ve kızların uzun ya da kısa olmasıyla da ilgilenmiyordu. Tabii yine de bir oran arıyordu ve Lylphia kısa boylu olmasına rağmen büyük göğüslere sahip olmasıyla oluşturduğu oransızlık Yu’yu rahatsız ediyordu.

 

Ama konu Sivina ve Ana’ya geldiğinde işler değişiyordu. İkisi de güzel olmalarının yanı sıra orantılı, biçimli, mükemmel vücutlara sahiplerdi. Yu onları ilk gördüğü andan beri bir isekaicının haremi için ideal waifular olacaklarını düşünmüştü.

 

Ve şimdi onları üzerinde pijamalar ile görünce ikisinin de düşündüğünden çok daha güzel olduğuna karar verdi. Özellikle Ana’nın giydiği pijamalar Sivina’nınkine göre daha dardı ve kalçasını tüm hatlarıyla belli ediyordu. Yu kısa saçlı kızları tercih etmese de gözlerini oradan almakta zorlanıyordu.

 

“Sen yine nereye bakıyorsun?”

 

Yurine, Yu’nun saçını tuttu ve çekmeye başladı. Yu yakalandığı için utanmıştı. Utandığı için ne cevap verebildi ne de Yurine’nin yüzüne baktı. Yurine onu yeterince cezalandırdığına karar verdikten sonra saçını bıraktı.

 

“Bence beni bırakırsan ben daha hızlı koşarım.”

 

“Senden ayrılırsam ölürüm, ciddiyim.”

 

Bu konuda hiçbir şakası yoktu. Sadece bir kriz yaşama ihtimalinden korkmuyordu, aynı zamanda arkalarında bıraktıkları Sharley’den de korkuyordu.

 

Sharley hiç de sağlıklı gözükmüyordu ve Lylphia’nın ona indirdiği darbe o kadar kuvvetliydi ki o darbe Yu’ya inseydi en iyi ihtimalle durumu vücudunda kırık kemiklerle atlatırdı. Yani, Sharley gerçekten saf dışı kalmış olmalıydı.

 

Ama bu bir RPG oyunu olsaydı Yu’nun şans yeteneğinin puanı sıfır olurdu. Bu da şu anlama geliyordu: Yu zor durumda kalacaksa dünya seve seve Sharley’yi hayatta tutar ve bir şekilde tekrar Yu’nun arkasından gelmesini sağlardı.

 

Bu olduğunda ve Sharley yanında Yurine yokken Yu’yu yakaladığında elbette onunla medeni bir insan gibi tartışmayacaktı. Sharley onu bulduğu gibi öldürecek ve gözünü Yurine’ye çevirecekti.

 

“O gelenler katil miydi?”

 

“Bilmiyorum ama öyle olduğuna inanıyorum. Hatta buna yüzde doksan sekiz nokta dokuz ihtimal veririm.”

 

Giydikleri kıyafeti görmüş ama biri yere düşmüşken taktığı şapka yüzünden suratını fark edememişti. Elinde asa tutanınsa kahverengi saçları vardı.

 

“O piç neden onlarla birlikteydi?

 

“Birlikteler miydi? Sharley birileri ile iş birliği yapacak zekâ seviyesine sahip değilmiş gibi gözüktü bana.”

 

Sharley buraya davetsiz gelmişti, diğer iki misafir ile aynı anda ortaya çıkması bir tesadüf olmalıydı. Yu onun sağlıklı bir şekilde düşünecek ve birileri ile iş birliği yapacak düşünme kapasitesine sahip olduğunu zannetmiyordu.

 

Ve gelenlerden birinin katil olduğunu varsayarlarsa Sharley’nin kimsenin bulamadığı katili bir günde bulup iş birliği yapması mümkün olmamalıydı. Yu’ya göre olay can sıkıcı bir tesadüften ibaretti.

 

“Sen çok hızlı koşuyorsun ya, baya sportifmişsin.”

 

Tabiri yerindeyse Yu kıçından solumaya başlamıştı, koşmaktan dalağı acıyordu. Yu’nun hızının gittikçe düşmesiyle Yurine dalga geçmeye başladı.

 

“Konuşmak yerine bana şifa büyüsü yapmayı seçersen belki daha hızlı koşarım, artık nefes almakta zorlanıyorum.”

 

Yurine kendi vücudundaki manayı Yu’nun vücuduna aktarmaya başladı. Şifalı mana vücuduna nüfuz ettikçe dalağında yer alan acı yok oluyor ve nefes alması kolaylaşıyordu.

 

Ama diğerleri ile aralarındaki fark çok fazla açılmıştı ve Yurine’nin büyüsü Yu’ya potansiyelinin üzerinde bir hız ile koşma imkânı sağlamıyordu.

 

Eğer düz bir yolda koşmak yerine sokak aralarından koşarak dolambaçlı bir yol izleseydi çoktan onları kaybederdi ki bir dakikalık koşunun sonrasında onları gözden kaybetmişti bile.

 

“Kasabanın dışına gidiyorlar sanırım.”

 

Yurine şifa büyüsü ile Yu’ya destek olurken Yu da sınırlarını zorlayarak elinden geldiğince hızlı koşuyor ve önlerindeki kızlara yetişmeye çalışıyordu.

 

***

 

Tıpkı arkalarından gelmekte olan Yu gibi Sivina ve yanındakiler de kovaladıkları adamların kasabanın dışına kaçmaya çalıştığını fark etmişti.

 

“Dikkat edin!”

 

Lylphia, Rino’nun arkasında oturan büyücünün yerden söküp üzerine yolladığı kaya parçasına doğru büyük bir ateş topu gönderdi ve ateş topu ile kaya çarpışarak havada patladı.

 

Ateş büyüsünün patlamasıyla oluşan mana bulutu kaybolduğunda kaçakların sürdükleri yaralı Rino’yu bırakarak koşmaya başladıklarını gördüler. Rino yerde can çekişiyordu.

 

“Arkadaki herif Rino’nun altında kalmıştı.”

 

Lylphia’nın büyüsünü gönlünce kullanmasını engelleyen yasalar vardı. Ateş büyüsünü insanlar üzerinde doğrudan kullanması yasaktı ve bir insan üzerinde kullanmak istiyorsa bunun için ilk hamleyi rakip yapmalıydı.

 

Eğer oradaki kişi Kızılşapel Katili çıkarsa en azından devlet bunun için Lylphia’yı suçlamazdı ama sıradan bir hırsızsa ya da büyüsüyle Sony’yi öldürürse sorun çıkabilirdi.

 

Bu yüzden Lylphia onları gördüğü anda saldırmak yerine en azından kaçmalarını engelleyebilmek için Rino’yu hedef almıştı.

 

Lylphia’nın yaraladığı Rino düşmüş ve yanındaki adamı ezmişti. Ezilen adam önündeki büyücüye göre daha yavaş koşuyordu. Büyücü arkadaşının geride kaldığını fark ettiğinde durdu ve biraz odaklandıktan sonra tüm yolu kaplayan üç metrelik bir duvarı yerden çıkardı.

 

Görüşlerini engelleyen duvarı ortadan kaldırmak için Ana rüzgâr, Lylphia ateş büyüsüyle duvara saldırdı ama büyüler duvarı yıkmaya yeterli gelmedi.

 

Duvarı yıkmak için uğraşmaktansa duvarın üzerinden atlamak daha pratik bir çözümdü.

 

Önce köpeğin tasmasını tutan Ana hızlandı ve köpeği kucağına alarak tek sıçrayışta duvarın üzerinden atladı. Sonra Sivina ve Lylphia da Ana gibi tek sıçrayışta duvarın üstünden geçtiler.

 

“Neredeler?” Sivina kovaladıkları adamları göremiyordu.

 

“Köpek!”

 

Ana henüz köpeği yere indirmemişken hayvan avlamaya başladı. Anlaşılan Rino’yu geçseler de hayvanın kokusu kaçaklara sinmişti. Ana köpeği yere bıraktı ve hayvan delirmişçesine koşmaya başladı.

 

“Bunu aldığımız iyi olmuş.”

 

Köpek önce onları dolambaçlı yollardan, sokak aralarından geçirdi ve sonra düz bir yola çıkarak kasabanın çıkışına doğru koşmaya başladı.

 

“Ormana girecek miyiz?” diye sordu Ana.

 

“Elbette! Buraya kadar geldik, bu onları yakalamak için sahip olduğumuz tek fırsat.” Sivina, Ana’nın yanında koşarken heyecanına hâkim olmakta güçlük çekiyordu.

 

“Bay Valarfin ve Yurine geride kaldılar.”

 

“Sorun yok.” Lylphia, Ana’nın endişesini anlıyordu. “Gelirken yere küçük ateş topları fırlatıp izler bıraktım. Yerdeki isleri takip ederek bize yetişirler.”

 

Köpeğin gösterdiği yolu takip ederek kasabadan çıktılar ve ormana girdiler. Av köpeği kendinden emin bir şekilde koşmaya devam ederken onlar da köpeğin ardından koşuyordu.

-------------------------

17.01.2022 - 21:08






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr