Cilt 2 - Bölüm 36: Görevin Sonu (1/2)

avatar
450 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 36: Görevin Sonu (1/2)


“Yurine, ölmesine izin verme!”

 

Yurine ne yapması gerektiğinin farkındaydı. Annesine ulaşmak için çıktığı yolda Sony’nin hayatta kalması ve Büyücülük Akademisine teslim edilmesi gerekliydi. Ardından orada annesini geri almak için bir yol arayabilecekti. Bunun için manasını tamamen tüketecek olsa bile Sony’yi hayatta tutacaktı.

 

Yurine’nin şifa büyüsü esnasında Sony can çekişiyor ve Yurine’nin dikkatini dağıtıyordu. Yurine bir eliyle onu tutmaya çalışırken diğer eliyle şifalı manayı yaranın üzerine aktarıyordu.

 

“Bay Valarfin! Sivina! Lütfen onu bulalım!”

 

Ana tuttuğu omuzlarından Yu’yu sarsmaya devam etti. Arkadaşının tehlikede olması yüzünden korkuyor ve ağlıyordu. Bu esnada hepsi yerdeki parçalanmış kuklayı unutmuştu çünkü her birinin kendi öncelikleri vardı.

 

Yu onu reddedemedi. Sadece tatlı ve güzel olduğu için değil, aynı zamanda görevi sırasındaki katkılarından dolayı hem Ana hem de Sivina’ya karşı borçlu hissediyor ve onlardan birinin zarar görmesini istemiyordu.

 

“O nereye gitti?”

 

“Kuklanın geldiği yöne!”

 

Ana, Yu’nun arkasından geleceğini düşünerek koşmaya başlayacaktı ki Yu onu yakaladı ve Yurine’yi işaret etti.

 

“Sen onun yanında bekle.”

 

Yurine’yi yalnız bırakmak istemiyordu, Ana onun yanında olursa Yurine güvende olurdu. Zaten konu birisini korumak olduğunda Ana kendisinden çok daha iyi bir iş çıkarırdı.

 

Yurine ve Ana’yı arkasında bırakarak koşmaya başladı. Kuklanın geldiği yöne doğru koşuyordu.

 

“Lanet olsun! Ana’yı arkamda bıraktım da katil karşıma çıkarsa ben ne bok yiyeceğim?”

 

Yu manayı hissedebiliyor olmayı dilerdi. Yurine dövüştüğü esnada Yu’nun başının üzerine kaya düşerken bunu fark etmiş ve arkasını dönmüştü.

 

Bundan sonra Sharley kristal kılıçlar fırlatırken de fark ederek arkasını dönmüş ve kılıçlara karşı kendilerini savunmuştu.

 

Ona bunu nasıl yaptığını sormamıştı ama manayı hissederek yaptığı ile ilgili güçlü bir hipotezi vardı ve Yu hariç yaşayan her canlıda mana vardı.

 

Eğer Yu da manayı hissedebiliyor olsaydı belki de Sivina’nın vücudundaki manayı hissedebilir ve onun yerini böylece bulabilirdi.

 

Ama Yu’nun böyle bir özelliği yoktu, bu yüzden Sivina ile karşılaşmayı umarak düz bir rotada koşmaya devam etti.

 

“Sivina şuradan yürüyerek gelse ne iyi olurdu.”

 

Eğer katil tarafından öldürüldüyse ve katil hayatta kaldıysa Yu’nun başı derde girecekti. Belki Ana yanında olsaydı katil ile mücadele edebilirdi ama Yu, katile karşı şansının Sony’de olduğu kadar yardımcı olabileceğine inanmıyordu.

 

“Siktir!” diye bağırdı. “Neden bu kadar aptalca şeyler yapıyorum?”

 

Başka bir zaman olsa tek başına ormanın derinliklerine inmezdi. Aklına Urta köyündeki yaratık geliyordu. Şimdi bir canavarla karşılaşırsa burada ölecekti.

 

“Canavar çıkmazsa katil çıkar karşıma, şansıma sokayım!”

 

Çektiği her nefeste ciğerlerinin yandığını hissediyordu. Dalağı da yanıyor ve koşmayı bırakması için sinyal gönderiyordu ama Sivina’nın hayatı tehlikedeydi, duramazdı.

 

“Durmasan ne yapacaksın amına koduğum Yu’su? Of!”

 

Kendi kendine sayıklamaya devam ederken koşmaya devam etti. Yorgundu, yaklaşık bir saattir koşuyordu ve uykusuzdu. Yurine’nin şifa büyüsü ona kısa süreli bir rahatlama vermişti ama şimdi yorgunluk daha güçlü tesir ediyordu.

 

“Lanet olsun!”

 

Ani bir depara kalktı, kalbi sanki ağırlaşıyormuş gibi hissediyordu. Bir kriz geçirmemeyi umarak düz bir rotada koşmaya devam etti. Koştuğu esnada gözüne iki ağaçta oluşan ezikler takılmıştı. Birisinin ayakları ile basması sonucu ağacın dış yüzeyi içe çökmüştü.

 

“Ağaca nasıl o şekilde basabilirsin?”

 

Ağaçların üzerindeki ayak izlerine ait parmak uçları yukarı denk geliyor olsaydı birisinin ağaca tekme attığını düşünürdü ama parmak uçları aşağıya bakıyorken anlaması zordu.

 

Gerçi biraz düşündükten sonra şaşırmaya gerek olmadığını fark etti. Bu tarz manzaralara alışkındı ve daha beterlerini görmüştü.

 

Gittiği lisede tuvaletin tavanına sıçmayı başaran manyaklar vardı, bunun yanında insanların ağacın üzerinde yürümesi normal sayılırdı.

 

“Ama Sivina yapmış olmalı, ileridedir.”

 

Kendisinden emin şekilde ilerleyecekken önündeki ağaçta gördüğü ayak izleriyle durdu. Geri doğru mu fırlamıştı?

 

Durup düşündü, geri mi dönmeliydi? Ayak izi yönünü şaşırmasını sağlamıştı.

 

“Ama arkada olsa görürdüm, devam etmeliyim.”

 

İzlediği rotayı takip etmenin daha iyi bir fikir olacağını düşünerek tekrar koşmaya başladı. Eğer Sivina o noktadan sonra farklı bir yöne doğru ilerlediyse yanlış yöne ilerliyor olacaktı ama başka bir seçeneği olmadığı için koşmaya devam etti.

 

“Sivina!”

 

Bir oyuğun birkaç metre ilerisinde yerde yatan iki insan vardı. Bu insanlardan kızıl saçlı olanı eskimiş kıyafetler içindeyken diğerinin üzerinde kana bulanmış pijamalar vardı.

 

Kızıl saçlı adamın boğazına bir bıçak saplanmıştı. O katil olmalıydı, bıçağı görmek onun kesin bir şekilde öldüğüne emin olmasını sağladı.

 

Sivina ise o adamdan birkaç adım ötede yatıyordu. Vücudu kanlar içindeydi ve karnında bir yara vardı. Sivina’nın ağzından köpükler çıkıyordu, boğulmasını engellemek için parmağıyla ağzını açtı ve başını yere çevirdi.

 

“Sivina! Hey!”

 

Bir eli parmağındayken diğer elini boğazına dayayıp nabzını kontrol etti. Nabzı çok yavaştı, Sivina her an hayattan kopabilirdi. Onu kucağına alıp geldiği yöne döndü. Bir an önce şifa büyüsü ile iyileştirilmezse ölecekti.

 

Kendi ağırlığı bile Yu’ya fazla gelirken şimdi kucağında elli beş kiloluk bir kızı taşıyordu. Ağırlık merkezi öne çöküyor, Yu dengede durabilmek için ekstra bir çaba harcıyordu. Eğer yorgun olmasaydı onu taşımakta sorun yoktu ama yorgun olduğu için Sivina olduğundan çok daha ağır geliyordu.

 

Fakat bir canın sorumluluğu üzerindeydi. Bir kişiyi daha öldürmek istemiyordu. Bu yüzden koşmalıydı.

 

“Daha hızlı!”

 

Bu koşabileceği en son hızdı. Kendisi bile bu kadar yorgunluğun ardından nasıl koşabildiğini bilmiyordu. Sadece hayat meselesi söz konusuydu ve yapması gereken şeyi yapıyordu. Eğer biraz yavaşlarsa Sivina ölebilirdi, koşmalıydı.

 

Yurine’yi arkada bıraktığı alana geldiğinde başkalarının da orada olduğunu fark etti.

 

Komodorlar, rinolar, atlar ve onlar tarafından çekilen vagonlarla birlikte onlarca muhafız ve onların peşindeki insanlar bulundukları alana akın etmişti.

 

Birkaç su ve toprak büyücüsü yerdeki alevleri söndürmeye çalışırken Yu’nun gözleri Yurine’yi arıyordu.

 

Arkasında kuyruk olan beyaz bir figürün taşındığını gördü. Bu esnada Ana önüne gelmiş ağlıyordu.

 

“SİVİNA! SİVİNA!”

 

Yere diz çöküp Sivina’nın sarkan elini tuttu. Bir başkası Yu’nun yanına gelirken Yu gelen adama Sivina’yı bıraktı.

 

“Yaralı, zehirlenmiş,” dedi ve Sivina ile Ana’yı arkasında bırakıp vagona taşınan beyaz figüre koştu. Yurine’ye koşarken kendisini tutmaya çalışan iki adamı itti ve tek sıçrayışta vagonun üzerine atladı.

 

“Yurine!”

 

Yurine’nin gözleri kapalıydı, Yu hemen nabzını kontrol etti.

 

“O yaşıyor.”

 

Nabzı atıyordu ve yanına gelen beyaz önlüklü adamın dediği gibi yaşıyordu. Buna rağmen Yu derin bir nefes alamamıştı. Yurine’nin kalbinin attığını ve nefes alıp verdiği tekrar ve tekrar kontrol ediyor, elini tutmayı bırakmıyordu.

 

Yu’nun önüne çıkıp onu tutmaya çalışan adamlar yanlarına geldiğinde Yu onlara baktı.

 

“Ben babasıyım.”

 

Adamlar önce Yu’nun dokuz yaşlarında kızı olan bir adama göre fazla genç gözükmesinden ötürü inanamayarak birbirine baktı ama daha sonra başlarını salladılar.

 

“Özür dileriz, bunu bilmiyorduk.”

 

Onlar giderken yanına gelen beyaz önlüklü adama baktı. Adam, Yurine’nin ateşini kontrol ediyordu.

 

“Ona ne oldu?”

 

“Manasını bitirmiş. Büyücü de olsa en nihayetinde bir çocuk, bu durumda bitkin düşüp bayılması beklenmedik değil. Merak etmeyin, fiziksel bir problemi yok. Sadece çok uzun bir uyku çekecek.”

 

“Çok uzun mu?” Merak etmeyin demek Yu’nun endişelerini silip atmayacaktı. “Ne kadar uzun?”

 

“Bir buçuk ya da iki gün.”

 

“Nasıl beslenecek ki?”

 

“Bal verilir muhtemelen. Merak etmeyin, ölmeyecek ya da sakat kalmayacak.”

 

Adam, Yurine’yi kontrol edip müdahale etmesi gereken bir durum olmadığına kanaat getirince Yu’nun üzerinde bulunduğu vagondan uzaklaşmaya başladı.

 

“Bir dakika!” Yu adama seslendi. “Hekim mi oluyorsunuz siz?”

 

“Evet?” diye cevapladı adam.

 

“Gerçekten iyi olacak değil mi?” Yu soruyu sabaha kadar sormaya devam edebilirdi.

 

“Evet,” diyerek gülümsedi adam. “İyi olacak, bir sorunu yok.”

 

Hekim giderken Yu çevresine baktı. Gittiği yönde başka bir vagon vardı ve onun üstünde Ana ağlamaktan soluksuz kalırken iki şifa büyücüsü Sivina’yı hayatta tutmaya çalışıyordu.

 

Yu, Yurine’ye son bir defa baktı ve vagondan atlayıp Sivina’nın yanına gitti. Ana onu fark edip yaşlı gözleriyle baktıktan sonra yüzünü Sivina’ya geri döndü.

 

“Lütfen, fazla kalabalık olmasın.”

 

Az önceki hekim onu uyarırken Yu uysalca geldiği yöne geri döndü. İki muhafız ise Ana’yı tutup Sivina’dan uzaklaştırmaya çalışıyordu.

 

“Büyücülerin dikkatini dağıtıyorsunuz, lütfen zorluk çıkarmayın.”

 

Ana’nın ağladığını görmek içini parçalıyordu, ona daha fazla bakmadan Yurine’nin yanına geri döndü. Sonra da onun yanına uzanıp gözlerini kapadı. Tekrar açtığında herkesin hayatta olmasını umuyordu.

-------------------------

21.1.2022 - 23:36






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr