Bazı seyirciler yangının ortasında kaldığı için telaşla dışarı çıkmayı denedi fakat sirk güvenliği tarafından durduruldular.
Yu’ya saldırmayı deneyen seyirciler de Yurine’nin rüzgâr büyüsü ile karşılaştılar ve geldikleri yere geri uçtular.
Seyirciler şimdi çığlık atıyor, erkeklerden bazıları fenalaşan karılarını rahatlatmaya çalışırken bazı insanlar da ağlayan çocukları sakinleştirmeyi deniyordu.
Bu esnada sirk çalışanları ganimetleri toplamaya başlamıştı.
“Onlardan alma, fakirin üç kuruş parasına göz dikmeyelim ayıptır. Şuradaki zenginlerden al.”
Genelde çadırın içinde zengin misafirler olsa da arka sıralara sıradan insanlar da yerleşmişti.
Yu yaptığının her türlü kötü olduğunu biliyordu ama vicdanı zaten kazandığı azıcık parayı çocuklarını eğlendirmek için sirkte harcayan insanları soymasına izin vermiyordu.
“Muhtemelen Rolderhelm’de birileri benim yüzümden çocuğunun rızkını kaybetti ama onları görmediğim için vicdanım rahattı.”
“Patron, her şey hazır,” dedi çalışanlardan birisi. İçinde değerli eşyalar olan büyük bir çuval tutuyordu.
“Tamam.” Yu çalışanlarına döndü. “Hey, toplanın! Burayı terk ediyoruz.”
Bastonunu birkaç kez yere vurmasıyla beraber dışarıda kendilerini bekleyen vagonlara doğru koşmaya başladılar. Yurine tekrar Yu’nun kucağına çıkmıştı.
Yu’dan daha hızlı koşabilse de hem Yu’yu geride bırakmamak için hem de kucakta taşınmayı sevdiğinden özellikle son zamanlarda Yu’dan sürekli onu kucağına almasını istiyordu.
Yu ve Yurine en öndeki vagona binerken sirkin diğer çalışanları da arkalarda hazırlanan vagonlara geçti.
“Gidelim!”
Herkesin bindiğini görünce şehir muhafızları sirke akın etmeden ayrılmak için bağırdı. Vagonun başında dizginleri tutan Gaoi’un hareketiyle birlikte rinolar bir atın ulaşabileceği hızı kısa sürede aşarak koşmaya başladılar.
Çadır yanarken Yu insanların oradan çıktığını umuyordu. İnsanların ölmemesi için önlemlerini almışlardı ve alevler çok yavaş yayılıyordu. Kısa sürede oradan çıkmayı başarıp canlarını kurtarmalıydılar.
“GELİYORLAR!”
“GELİYORLAR!”
“GELİYORLAR!”
Vagonlardan oluşan konvoyun arkasındaki insanlar sırayla bağırmaya başladı ve en sonunda sesler önde yer alanlara ulaştı.
Bu işlerin kötüye gittiğine işaret ediyordu. Şehir muhafızları hem planladıklarından çok daha önce peşlerine düşmüştü hem de düşündüklerinden daha hızlıydılar.
Üstelik şehir muhafızlarının bindiği devasa komodorlar normalde konvoyu çeken rinolar kadar hızlı olmasalar da üzerlerindeki ağırlık nedeniyle normalden daha yavaş giden rinolara yetişiyorlardı.
Ayrıca komodorlar, rinolardan çok daha büyük ve güçlü hayvanlardı. Rinolar bu sebeple onlardan korkabilir ve yoldan çıkabilirlerdi.
Yu vagonun penceresini açıp başını dışarı çıkardı ve arkasına baktı. İki saniye sonra konvoyun sonunda bir patlama yaşandığını gördü.
“Patron, ormana giriyoruz!” diye bağırdı vagonu süren Gaoi.
Düz yolda hareket ederlerse yakalanırlardı ve nereye gittikleri de belli olurdu. Doriaty ile kararlaştırdıkları buluşma yerine varmak için yoldan çıkmalı ve ormanın içine girmelilerdi.
Vagonlarını da bu plana göre, standarttan daha küçük olarak ayarlamışlardı ki böylece ağaçların arasında daha rahat hareket edebilirlerdi.
“Gidin ve arka tarafı kontrol edin.”
Gaoi’un kurt kulaklı kardeşleri Yu ve Yurine’nin karşısında oturuyordu. Yu’nun emriyle vagonun kapısını açıp dışarı atladılar. Yu böyle bir atlamanın ardından taklalar atarak yerde yuvarlanır ve kemiklerini kırardı ama kurt kulaklı kızlar bunu dünyanın en kolay işiymiş gibi yapmıştı.
Yu başını tekrar pencereden çıkardı onlar hızla konvoyun arkasına koşarken izledi.
“Yu.”
Yurine, Yu’nun elini tutarken onu vagonun içine çekti.
“Merak etme, biz bu planı daha önceden hazırladık ama onların hayvanları ormanda rahatça hareket edemez. Kısa sürede onları atlatacağız.”
Nitekim Yu’nun dediği gibi odu. Kurt kulaklı kızlar arka taraftaki işlerini bitirip en öndeki vagona geri döndüklerinde onları kovalayanları atlatmışlar ve Doriaty ile belirledikleri buluşma yerine varmışlardı.
Yu’nun vagonu yavaşlayıp durduğunda arkadaki tüm vagonlar da onunla birlikte durdu. Yu, Yurine’nin elini tutarken vagondan dışarı çıktı. Ağaçların olmadığı boş bir tepenin üstünde onları bekleyen Doriaty’nin yanına gitti.
“Göster.”
Doriaty ona altın ve gümüşlerle dolu yeni sandıklar getirmişti.
“Pekâlâ, bazılarınız gidip ormanı kontrol etsin, baskın yemeyelim. Bu sırada biz de ganimetleri paylaştıralım.”
Yu’nun sözünü dinleyenler güvenlik için alandan biraz uzaklaştılar, geride kalanlar vagonlardan sandıkları indiriyordu.
O sırada Yurine, Yu’nun elini üç kere sıktı.
“Vay alçak puştlar...”
Yu yüz ifadesini hiç değiştirmeden konuşmaya devam etti.
“Anlaştığımız gibi, ganimetin yüzde ellisi bana ait. Yükte hafif olanları alacağım, geri kalanı kendi aranızda paylaştırırsınız.”
Yaptıkları vurgun o kadar büyüktü ki Yu’nun payına beş bin altın değerinde eşya düşüyordu. Beş bin altın, daha önceden sahip olduklarına eklenince Yu’nun on bin altınlık bir serveti oluyordu.
Tabii aldığı para yatırımı haricindeydi. Yu’nun payı yatırımını geri aldıktan sonra hesaplanmıştı.
Küsurat olan yüz yirmi altını kendi ihtiyaçlarına ve Sivina ile Ana’ya vererek elden çıkarmışlardı. Bu da geriye şu anki kazançlarıyla birleşince on bin altın bırakıyordu ki dolar cinsinden hesaplanınca bu para Yu’yu dolar milyoneri yapıyordu.
Yirmi birinci yüzyılın modern devlerine göre bu para küçük olsa da orta çağ devletleri için bu miktarda bir meblağ insanın ağzını açık bırakacak türdendi.
Ve bu sadece yüzde ellilik dilimdi. Virgo Sirki’nin toplam kazancı on bin altındı. Değil İlonya Devleti, dünyadaki hiçbir ülke daha önce böyle büyük bir vurgunla karşılaşmamış olmalıydı.
Yu onların yapacaklarını bilse de bir aptallık yapmamalarını umarak konuştu.
“İşinizi bitirdiyseniz dağılın artık. Unutmayın, birbirimizi hiç görmedik.”
“Elbette, patron. Sizi kimse görmedi-AH!”
Elinde bir hançer ile Yu’nun üzerine atlayan adam Yurine’nin rüzgâr büyüsü sayesinde gökyüzüne uçtu. Muhtemelen yere düştüğünde vücudunda oluşan kırıklar sebebiyle ölecekti.
“Gerçekten de böyle bir aptallık yaptınız, ha... İşlerin buraya geleceğini bilsem de göründüğünüzden daha zeki olacağınızı düşünmek istemiştim.”
Yurine, Yu’nun önündeki yerini alırken Yu’nun inanılmaz miktardaki ganimetine göz diken ve iki haftadır onun tarafından azarlandığı için sinirli olan insanlar çevrelerini sarmaya başladı.
“Az önceki olayı gördükten sonra bile mi?”
Shango, Fyano, Doriaty, Afollo, Gaoi ve onun kız kardeşleri, kısaca Yu’nun sirkte adını hatırladığı ve hatırlamadığı herkes onun ve Yurine’nin çevresini sardı.
Yu’nun güvenliği sağlamaları için ormana yolladığı adamlar da ağaçların arasından çıkmıştı ama Yu böylece olacağını Yurine sayesinde biliyordu.
“Pekâlâ...”
Yu kendilerine karşı bir şansı olabilecek kadar güçlü olan herkesi sirkten kovmuştu. Burada kalanlardan en tehlikeli olanları Gaoi’un kardeşleriydi ama yine de Yurine’nin gücünün yanında onlar hiçbir şeydi.
Diğer insanlar üzerlerine çullanmadan önce Yu, bastonundan çıkardığı ve büyü taşı ile güçlendirilmiş bir fırlatma bıçağını Gaoi’ya fırlattı.
Gaoi dövüşmeyi bilen birisi değildi. Yu’nun gözlemlediği kadarıyla kendisi sadece kız kardeşlerinden faydalanan bir pislikti. Bu yüzden Gaoi’un üzerine gelen kunai karşısında korkudan donup kalacağını biliyordu.
Ve Yu’nun düşündüğü gibi Gaoi korkuya kapılıp donarken onun kardeşlerinden biri ağabeyini korumak için zıpladı ve bıçağın önüne geçti.
Bu esnada oluşan fırsatı değerlendiren Yurine öldürücü bir rüzgâr büyüsünü onların üzerine gönderdi.
“Buradaki hiç kimse Yurine’ye denk değil.”
Yurine’nin elinden çıkan keskin rüzgâr dalgası kıza çarptığı gibi onu ikiye yardı ve korumaya çalıştığı ağabeyine ulaştı, o da büyü ile karşılaştığında ikiye bölündü. Yurine’nin büyüsü ondan sonra da devam etti ve bir süre sonra havaya karışıp yok oldu.
Bu olay yaşanırken diğerleri de boş durmuyordu, onlarca kişi aynı anda Yu ve Yurine’ye doğru koşmaya başladı.
“Vixa Rhae Minue’e!”
Yu fırtınanın dışında kalıp uçmamak için Yurine’ye yaklaştı ve ikisinin çevresinde bir anda oluşan fırtına üzerlerine fırlatılan öldürücü nesneler ile birlikte kendilerine saldıran insanları da uçurdu.
“Aptal yaratıklar, düşük yaşam biçimleri. Kendinizi ne zannediyorsunuz? Üstün olanlar tarafından size lütfedilenlere şükretmeli ve secde edip teşekkür etmeliydiniz. Ahmak varlıklar, nankörler.”
Gaoi’un fırtınadan kurtulmayı başarmış olan diğer kurt kulaklı kardeşi öfkeyle üzerlerine atıldı. Yurine onu gönderdiği bir başka rüzgâr bıçağıyla ikiye ayırırken kız ne olduğunu bile anlayamadan ölmüştü.
Aslında Yu bile Yurine’nin bu kadar güçlü olacağını düşünmemiş ama Yurine’nin Rolderhelm dışında kalan yerlerdeki güç sıralamasında oldukça üst sıralarda olduğunu İlonya’ya geldiğinde açıkça fark edebilmişti.
Rolderhelm’deyken Yurine’nin çok güçlü gözükmeme sebebi Rolderhelm’in hem maceracılık faaliyetleri hem de Büyücülük Akademisinin varlığı nedeniyle potansiyeli olan insanların pek çoğunu topluyor oluşuydu.
Dünyadaki güçlü insanların çoğu Rolderhelm’de toplandığından normalde çok güçlü olan Yurine bile sönük kalmıştı.
Ama Yurine elbette Rolderhelm’deyken bu kadar güçlü değildi. Yurine şu anki gücünü Büyücülük Akademisinden aldığı kitaplar ve Ana’dan öğrendiği numaralar sayesinde kazanmıştı.
Şu anda o kadar güçlüydü ki rakipleri de sıradan insanlardan daha güçlü olsa bile yüze yakın insanı hiç zorlanmadan, çok kısa bir sürede geriye savurmuştu.
Sharley ile savaştığı esnada böyle bir büyü yapabilmesi için fırtınanın etrafında toplanmasını beklemesi gerekmiş ve zaman kaybetmişti.
Şimdi o büyüden çok daha güçlü bir büyüyü birkaç kelimeyle yapabilmesi hayranlık uyandırıcıydı.
Yu ve Yurine’nin rakiplerinden bazıları akıllanıp alabildiklerini alarak kaçmayı denerken akıllanmayan bazıları da ayağa kalkıp tekrar savaşmaya hazırlanıyordu.
“Yurine, kaçmalarına izin verme.”
“Tamam, Yu!”
Rüzgâr büyüsü ile kaçmayı deneyenlerin vagonlarını parçalara ayırdı. Vagonlarla kaçamayacaklarını anlayanlar ellerine alabildikleri kadar altın alıp koşarak kaçmayı denedi ama Yurine onlara yine müsaade etmedi, hepsini öldürdü.
Sırada günlerdir Yu tarafından en ağır azarları işiten Shango ve Fyano vardı. Sinirlerini çıkarmak için Yu’nun ağzını burnunu dağıtmak istiyorlardı ama Yurine buna müsaade etmeyecekti.
Onlar ayağa kalkıp Yu’ya doğru ilk adımlarını attıkları sırada vücutları vahşi bir hortum tarafından parçalara ayrıldı. Yu bu öldürme yöntemini Yurine için çok vahşi bulsa da sadece izledi.
“Hmm... Gerçekten mi, Afollo? En azından senin zeki biri olduğunu zannediyordum.”
“Aslında bakarsan... Bence gitsem en iyisi olacak.”
Afollo yüzünü Yu ve Yurine’den ayırmadan vagonlardan birine yürüdü ve kendi payına düşen altınları alarak kaçmayı denedi ama Yurine onun da vagonunu parçalara ayırınca bu sefer diz çöküp yalvarmaya başladı.
“Hainlere merhamet yok,” dedi Yurine. Rüzgâr büyüsü ile Afollo’nun kafasını uçurdu.
Hâlâ hayatta olan ve kaçmaya ya da teslim olmaya çalışanların da öldüğünü görenlerden bazıları hayatta kalmak için son seçeneklerinin savaşmak olduğunu düşündü ama Yurine yine sihirli kelimeleri söyleyince düşünceleri fazla uzun sürmedi.
“Ultea! Vixa Rhae Minue’e!”
Yurine’nin büyüsü, Yu ve kendisi dışında herkesi parçalara ayırdı.
-------------------------
28.1.2022 - 20:46
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..