Cilt 3 - Bölüm 24: Odada İki Çiçek

avatar
428 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 24: Odada İki Çiçek


Erken kalktığı için mutluydu çünkü durumu böyleyken dışarıda beklemek sadece sinirli olmasını sağlardı.

 

Tabii şu anda da sakin sayılmazdı ve kabinin dışında dolanıp kendisine seslenen kişiden önce tuvalete girmesinin tek farkı ayakta değil de oturuyor pozisyonda durmasıydı.

 

Ama Link’in zor durumda olması onu eğlendiriyordu. İşini bitirse bile dışarı çıkmayacaktı.

 

“İki saat oldu!”

 

“Burada olsan da bekleyeceksin zaten. Ha içeride beklemişsin ha dışarıda, ne fark eder?”

 

Enteresan bir şekilde katedraldeki beş erkek aynı sabah kabız olmuştu. Belki aynı sorun kızlarda da vardı ama Yu sabah kalkar kalkmaz ilk iş buraya geldiği için onlar da kendileriyle aynı hastalıktan muzdarip mi henüz bilmiyordu.

 

Oturduğu yerde kendini sıkıyordu ama bu bir işe yaramıyordu. Rahatlamayı deniyordu ama sonuç nafileydi. Çıkış yolunu açmak için elleri ile poposunu ikiye ayırmayı bile denemişti ama yardımcı olmuyordu.

 

Umutsuzca içindekilerin dışarı çıkması için çabalıyordu.

 

“Siz çıkın bari... Hadi Tobias, sen çok durdun. Hem zaten gideceksin gittiğin yerde girersin.”

 

“Üzgünüm Long hazretleri.”

 

Link, Tobias’ın kapısını kıracakmış gibi çalıyordu ama Tobias da dışarı çıkmayacaktı.

 

“Kigaro, Dimen?”

 

Yalvarırcasına Kigaro ve Dimen’in adını söyledi, aldığı cevapsa sanki bir savaşta karşılarına çıkmışçasına duyduğu korkutucu kükremeydi. Roaronlar hastalandığında asabileşir miydi? Yu bu kükremeye neden olan hastalığın kendisininkiyle aynı hastalık olduğuna inanmakta zorlanıyordu.

 

“Bir dakika, geliyor!”

 

“Uh, uh, uh, uh, uh...”

 

Çıkmak üzereydi, bunu hissedebiliyordu, tam ucundaydı ve çıkmıştı! Klozetten gelen bir ‘şlop’ sesi ve ardından gelen rahatlama, şimdilik sorunu atlattığının işaretiydi.

 

“Sesi duydum!” diye bağırdı Link. “Çık hadi!”

 

Yu’nun kapısını yumrukluyordu.

 

“Ulan sapık herif, beni mi dinliyorsun! Bitmedi işim daha...” Yalan söyledi. Yaptığının çocukça olduğunu biliyordu ama yine de onun zor durumda olması hoşuna gitmişti.

 

“Yalvarırım çık!”

 

“Yalvarır mısın gerçekten?”

 

“Yalvarıyorum ulan!”

 

Yu temizliği hallettikten sonra pantolonunu topladı ve kabinden dışarı çıktı. O çıkar çıkmaz Link içeri dalmış ve Yu’nun ısıttığı klozete oturmuştu.

 

***

 

“Hava da soğuk su da elim donuyor...”

 

Ellerine eldivenleri geçirmeden önce ısınmaları için birbirlerine sürtüyordu.

 

“Tamam erkekler tuvaleti olması gerektiği gibi var ama dört tane kabin kime yeter ki? Buraya yüzden fazla insanın gelmesi planlanıyordu. Şimdi tören olsa yüz tane adam gelse buraya, yemek yeseler sonra tuvaletleri gelse ne yapacaklar? Nereye sıçacak bu millet?”

 

Virgo’daki yeni mekânlarına gittiğinde önce tuvaletlerin yeterliliğini kontrol edecekti.

 

“Aslında kabin olması bile başlı başına bir nimet sayılır, tabii insan hâlâ daha fazla konfor arıyor.”

 

Rolderhelm’de gördüğü tuvaletlerin büyük bir kısmı insanların toplu hâlde kullandığı mekânlardı. ‘U’ şeklindeki bir oturma yerinde insanların işlerini görebileceği delikler vardı ve birkaç kişi burada toplanıp aynı anda tuvaletlerini yapıyordu.

 

Yu internette gördüğü bir videoyu hatırladı, Roma’da da aynı tarzda tuvaletlerin olduğunu ve bunların sosyalleşme aktivitesi olarak kullanıldığını duymuştu.

 

Muhtemelen kendisi gibi farklı bir dünyadan gelen Denise durumdan rahatsız olarak bazı sokaklara kabinli tuvaletler inşa ettiren kişiydi ama hâlâ tuvaletlerin çoğu toplu hâlde kullanım için uygun yapıdaydı.

 

“Rahatsız edici.”

 

Toplu banyolardan da toplu tuvaletlerden de hatta toplu soyunma odalarından da nefret ediyordu. Lisedeyken bile soyunma odasında herkesten uzak bir köşeye geçip, mümkünse en son üstünü değiştirirdi. İmkânı olsaydı tüm dünyadan böyle mekânları kaldırırdı.

 

“Ama animelerde kızların toplanıp yıkandığı sahneler oluyordu, kız kaplıcaları. Onlar kalabilir kız kıza olunca güzel. Kız olsam oraya giderdim kesin.”

 

Animelerde böyle sahneler izleyememe düşüncesini kabul edemezdi, gerçi artık anime izlemesi mümkün değildi ama kim anime tarzında bir dünyanın içindeyken bundan yakınırdı ki?

 

“Ben yakınırım. Bir tatlı kızların komikli anime hikâyeleri var bir de benim az önceki hikâyem var. Tuvalet için tartışıyoruz ağzına ettiğim dünyasında.”

 

Kabızlıkla çocukluğundan beri karşılaşmıyordu. Hatta nasıl bir hastalık olduğunu, nasıl hissettirdiğini bile unutmuştu. Şimdi bunun için de ilaç bulması gerekecekti.

 

“Umarım burada fitil icat edilmemiştir.”

 

Fitil ile ilgili utanç verici anıları vardı ve bu anıları zihninden kovmak için başını salladı. Fitili bulan kişinin aklından ne geçiyordu acaba? Nasıl birinin aklına insanların anüsüne ilaç sokma fikri gelirdi ki?

 

Yu yürürken katedralde kızlara ait odalarının bulunduğu kısma yöneldi. Sivina ile konuşmak istiyordu. Bugün, Sivina’dan kendisine kılıç eğitimi vermesini isteyecekti.

 

Açıkçası biraz heyecanlıydı ve bunu kalbinin içinde hissedebiliyordu. Acaba Sivina onu reddeder miydi?

 

Geçen gece yaşananlardan dolayı böyle bir korkusu vardı. Sivina, Yu’nun hastalığını öne sürerek eğitim vermeyi reddedebilirdi ama böyle olsa bile Yu ısrar edecekti. Gelebileceği en üst seviye ortalamanın altı olsa bile kılıcı nasıl kullanacağını öğrenecekti.

 

Bart’a rinolar tarafından çekilen at arabasını hazırlamasını ve kendilerini ön bahçede beklemesini söylemişti, şu anda orada Yu ve kızların gelişini bekliyor olmalıydı.

 

“Rinolorı da atlarla değiştirmek gerek. Hayvanlar benim yediğimden daha fazla et yiyor, buna para mı dayanır?”

 

Arabada ilerlerken Sivina’dan eğitim isteyecekti ve Ana’yı rahibe yapma mevzusunu da orada açacaktı. Ardından onları Roaronların bulunduğu kampa götürecekti. Orada şeytanlardan elde ettikleri kılıçları Sivina’ya göstermek istiyordu.

 

Sivina’nın kılıçlar ve büyülü şeyler hakkında ne kadar bilgili olduğunu bilmiyordu ama kılıçları Yu’dan daha iyi tanıdığı su götürmezdi.

 

Belki de şeytani kılıçların çok değerli olduğunu söylerdi, belki de onlardan bir an önce kurtulmaları gerektiğini söylerdi. Eğer Sivina onların işlerine yaramayacağını söylerse kılıçları elden çıkartmanın bir yolunu arayacaktı.

 

Sivina’nın odasının önüne geldi ve kapıyı tıklattı.

 

“Sivina, orada mısın? Hala uyuyor musun?”

 

...

 

...

 

...

 

“Sivina?”

 

Güneş doğmuştu ve insanların bu saatte uyanık olması gerekirdi. İçeride olduğunu umarak kapıyı birkaç kez daha tıklattı fakat açan olmayınca umudunu kesti.

 

“Tuvalete falan mı gitti acaba? Belki de kahvaltı yapıyordur ama kahvaltıyı beraber yaparız, böyle olamaz.”

 

Arkasını döndü, Sivina’nın odasının tam karşısında Ana’nın odası bulunuyordu. Eğer Ana odasındaysa ona Sivina’nın nerede olduğunu sorabilirdi çünkü Sivina ortada yoksa ve onu bulmak istiyorsa sorması gereken ilk kişi Ana’ydı.

 

Ana’nın odasının kapısının önüne geldi ve kapıyı çalmak için elini kaldırdı...

 

“Hmm...”

 

Her ergen gibi o da uzun saatlerini cinsel içerik paylaşılan sitelerde geçirmişti, bu sesi çok iyi tanıyordu. Gelen ses özellikle hentailerde sıklıkla işittiği o erotik sesti.

 

Kaşlarını kaldırdı ve kulaklarının kendisini yanıltma ihtimaline karşı kapıya biraz daha yaklaştı. Tekrar aynı erotik sesi işitmişti ve artık sesleri biraz daha iyi ayırıyordu, sesler iki farklı kişiden çıkıyordu.

 

“Hmm... Mmmhh... Mmhhhmmm...”

 

“Yok lan, yok lan, yok lan!”

 

Hâlâ duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu, emin olmak için kulaklarını kapıya dayadı ve yine aynı sesi işitti. İçeriden iki kıza ait sesler geliyordu ve seslerin sahiplerini de çıkarabiliyordu.

 

“İçeride neler dönüyor...”

 

Kulaklarıyla duyması yetmiyordu, gözleriyle görmeliydi. Anahtar deliğinin tıkalı olmamasını umarak başını eğdi ve gözünü delikle aynı hizaya getirerek içeriye bir bakış attı.

 

Deliğin küçük olmasından mütevellit odaya tamamıyla hâkim bir bakış açısına sahip değildi, yine de ikisinin vücudunun neredeyse tamamını görebiliyordu.

 

“Lan?”

 

Ana’nın göğüsleri açıktaydı ama Sivina’ya dayandığı için uçlarını göremiyordu.  Altındaysa sadece beyaz bir iç çamaşırı vardı.

 

Sivina ise yarı çıplak sayılırdı. Altında şövalye üniformasının beyaz pantolonu vardı ama dizlerine kadar inmişti. Göğüslerini siyah sargılarla kapatmıştı.

 

“Kalktı amına koyayım.”

 

Yu, Sivina’nın mükemmel tasarlanmış kalçasını görebiliyordu.

 

“A-Ana...”

 

En son Rolderhelm’deyken yanında getirdiği dergi ile birazcık eğlenmek istemiş ve sonu derginin parçalara ayrılmasıyla bitmişti.

 

Şimdi uzun, çok uzun bir sürenin ardından çıplak kadınlar görüyordu. Hem de bir derginin içinde değildi bunlar, kanlı canlı bir şekilde karşısındaydı.

 

Fakat ikisi öpüşmeye devam etmedi. Sivina, Ana’yı itti.

 

“Ana, bu doğru değil,” dedi Sivina. “B-Ben seni seviyorum ama bu şekilde...”

 

Yu sanki odayı gözetlediği anahtar deliğinden içeri girecekmiş gibiydi, kirpikleri deliğin çevresine değdiğinde Sivina’nın konuşmasını daha fazla dinlemedi ve kendini aniden geri itti.

 

“Hayır! Kendine gel Yu Valarfin! Kendine gel! Şu anda ne yaptığını zannediyorsun?”

 

Ana’nın kapısından uzaklaştı. Yaptığı şey yanlıştı, kesinlikle yanlıştı!

 

Yu Valarfin arkadaşları arasında saygın bir konumdaydı, burada çalışanların üstüydü; bunun dışında kendisi bir babaydı, eğer böyle terbiyesizce bir şey yaparsa kızının yüzüne nasıl bakardı? Örnek bir ebeveyn olmalıydı, astlarına karşı örnek bir üst olmalıydı.

 

Ve her şeyden önemlisi sahip olduğu saygınlığı korumak için adının röntgenciye çıkmasına müsaade etmemeli ve buna yol açacak hareketlerden kaçınmalıydı.

 

Birbirleri ile hür ve özgür ve tamamen kendi rızalarıyla sevişen Sivina ve Ana’yı, gerçek üç boyutlu anime kızlarını kesinlikle gözetlemek istiyordu. Onları daha fazla görmek ve mümkünse aralarında olmak istiyordu, onlar anime kızlarının gerçek versiyonuydu!

 

Fakat bunu yapmayacaktı ama kendini uzak tutmayı denemek ona acı veriyordu, tüm vücudu onlara daha fazla bakmak istiyordu. Gözleri onların muhteşem vücutlarıyla daha fazla kutsanmak, kulakları onların yumuşak sesleriyle daha fazla büyülenmek istiyordu.

 

Kalbi oraya doğru atıyordu ve beyni bile her bir sahneyi aklına kazımak için Yu’ya yalvarıyordu.

 

Fakat gururu, sahip olduğu gururu buna daha fazla müsaade edemezdi. Her ne kadar acı verse de tüm organları her ne kadar yanlış yaptığını haykırsa da gururunu dinleyecekti. Şerefli, haysiyetli bir insan olacaktı.

 

Kararlılığını kesinlikle korumalıydı! Kesinlikle korumalıydı! Korumalıydı!

 

Geldiği yöne döndü, Ana’nın odasını ve içerisinde yaşanan her şeyi arkasında bırakarak sakince yürümeye başladı.

 

...

 

...

 

...

 

Birkaç adım atmıştı ki aklına gelen fikirle birlikte bir anda yerine sabitlendi.

 

“Ben de sizinle sevişmek isterdim ama yapamam ve ben bunu yapamazken siz böyle şeyler yapıyorsunuz. Alındım, gücendim, kırıldım, incindim ve son olarak kinlendim. En azından biraz rahatsız edeceğim. Ayrıca yaptığınız konusunda kibar bir dille sizi uyarmam gerek.”

 

Yönünü bir kez daha değiştirerek Ana’nın odasına döndü, hızlı adımlarla hemen kapının önüne geldi ve hiç tereddüt etmeden kapıyı çaldı.

 

“Ah!” İki kızın çığlığı birbirine karışmıştı.

 

“Kimsiniz?” diye sordu Sivina. Kapının arkasından gelen sesi titriyordu.

 

“Benim. İçeride misiniz? Konuşabilir miyiz? Dışarıda bekleyenimiz var da...”

 

“Bay Valarfin! Siz misiniz?” diye sordu Ana.

 

“Hayır.”

 

“Kimsin!?” dışarıdakinin Yu olmadığını düşünen Sivina, sert bir tonda bağırdı.

 

“Yu Valarfin’im.”

 

Bugünkü tavırlarının çocuksu olduğunun farkındaydı ama onları telaşlandırmak istemişti.

 

“Bir dakika lütfen!”

 

“Aceleyle üstlerini giydikleri sanki gözlerimin önündeymiş gibi zihnimde canlanıyor. Bu dünyanın tanrıları neler yaratmış... Bembeyazlardı. Sırtı, beli, kalçası, of... Keşke... Lanet olsun be! Neyse ciddileş, Yu Valarfin!”

 

Oyunculuk yeteneklerini konuşturmanın vakti gelmişti, mest olmuş yüz ifadesini silip attı ve tamamen sakin bir ifadeyi yüzüne yerleştirdi. Heyecandan titreyen bacağını durdurdu.

 

Bir dakikadan biraz daha uzun bir süre sonra içeriden tekrar bir ses işitildi, ses Sivina’ya aitti ve sesteki tedirginlik hissediliyordu.

 

“Bay V-Val... Valarfin, hâlâ bekliyor musunuz?”

 

“Evet, işimiz olduğunu söyledim.”

 

Sahiden de işleri vardı, şimdiden Bart’ı uzun süre bekletmiş sayılırlardı.

 

“Bir dakika.”

 

Bu seferki bekleyiş bir dakika sürmemişti, birkaç saniye sonra birinin apar topar koştuğunu işitti, iki saniye sonra kapıya bir anahtar sokuldu ve kilitten mekanik bir ses geldi.

 

Hemen ardından kapı açıldı, Yu’yu karşılayan Ana’ydı ve üzerinde yeşil bir pijama vardı, göğüsleri pijamanın altında dik bir şekilde Yu’ya bakıyordu.

 

Ana’nın arkasındaysa yüzünü gizlemeye çalışan Sivina vardı. Beyaz şövalye kıyafetlerini giymişti ama kıyafetini aceleyle giydiği çizmelerinden birinin bağcıklarının yanlış bağlanmasından anlaşılıyordu.

 

“Siz kendi odanıza ayakkabılarla mı giriyorsunuz?”

 

“E-Evet...” dedi Sivina.

 

“Neyse... Sizinle işim var, kapının önünde Bart bizi bekliyor, hazırlanıp oraya gelin.”

 

“Bunu söylemek için mi beklediniz?”

 

Az önce Ana’nın Sivina’yı öpen pembe dudaklarından çıkan kelimeler sitem edercesineydi, buna rağmen yüzünde rahatlamış bir ifade bulunuyordu.

 

Yu sessizce iki kızı süzdü. Yu’nun susup kendilerini süzdüğünü gören Sivina ve Ana süt dökmüş kediye dönmüştü. İkisi de yüzlerini gizlemeye çalışırken Yu iki adım atarak odanın içine girdi, Ana da iki adım gerilemişti. Odanın içine giren Yu kapıyı arkasından kapattı.

 

Şu anda kıskandığı için konuşmayacaktı, yaşadıkları ilişki konusunda ciddi bir uyarıda bulunması gerekiyordu.

 

“Bakın, bence erkek erkeğe olması iğrenç ama kız kıza olmasını sorun etmiyorum.”

 

Duydukları kelimeler Sivina ve Ana’yı dondurdu.

 

İkisi de ağzı açık bir şekilde yüzlerini birbirlerine döndüler, yakalandıklarını bilen iki kız utançtan kızarmıştı ve yüzlerini Yu’ya döndüklerinde gözlerinde kendini acındırmaya çalışan kedilere ait bakışlar vardı.

 

“Siz... Siz yanlış-”

 

Yu konuşmaya çalışan Sivina’yı eliyle susturdu.

 

“Sizin yaptığınızı ayıpladığımı düşünmeyin. Bir yandan yaptığınızı doğru bulmasam da bir diğer yandan yaptığınız tercihe saygı duyuyorum.”

 

Eğer onlar iki kız olmasaydı kesinlikle saygı duymaz, derhal eşyalarını toplayarak katedrali terk etmelerini söylerdi.

 

“Ve bir dostunuz olduğum için ilişkinizi sır olarak tutacağım.”

 

Elbette gidip de insanlara gördüklerini anlatmak gibi aptalca bir şey yapmayacaktı, yaşanan şey Yu’nun gözüne güzel gözükse de içerisinde bulundukları toplum için hiç de öyle değildi.

 

“Fakat bundan sonra daha dikkatli olmalısınız. Size kızmıyor ve yaptığınızın yanlış olduğunu düşünmüyorum ama dini kurallarla yönetilen bir devletin içerisinde olduğumuzu unutmayın.”

 

Aslında yönetim direkt olarak teokrasi olsun ya da olmasın dünyanın çoğu yerinde onların tarzında yaşanan ilişkiler yanlış bulunurdu.

 

“Ayrıca Başak Katedrali’nin içerisinde olduğunuzu da unutmamalısınız. Ben ilişkinizde bir sorun görmesem bile sizin de bildiğiniz üzere bulunduğumuz toplum böyle bir ilişkiyi uygunsuz olarak görüyor. Başak Katedrali’nde uygunsuz ilişkilerin yaşandığı söylentisi hem Başak Katedrali’nin hem de küçük hanımın itibarına ve saygınlığına zarar verir; eğer böyle bir şey yaşanırsa şimdiki gibi anlayışlı olacağımı düşünmeyin, küçük hanımın ve bu katedralin saygınlığını korumak için yapmam gerekeni yapacağımdan emin olabilirsiniz.”

 

Tamamen ciddiydi. Eğer onların yerinde bir başkası olsaydı böyle bir konuşma yapma gereği bile görmezdi. Onların hâlâ Başak Katedrali’nde bulunmasına izin vermesindeki tek sebep birazcık da olsa arkadaş olarak görmesiydi.

 

“Bay Valarfin beni dinlemediniz bile!”

 

“Bunun hakkında daha fazla şey duymak istemiyorum, Sivina. Konuyu kapatalım.”

-------------------------

19.02.2022 – 04:16






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr