Cilt 3 - Bölüm 32: Günlük İşler (1/2)

avatar
422 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 32: Günlük İşler (1/2)


“Dönün, dönün, dönün! Aferin, harikasınız. Birbirinize çok yakışıyorsunuz.”


Sivina bir eliyle Yu’nun elini tutarken diğer eli omzundaydı. Yu’nun diğer eliyse Sivina’nın ince belindeydi ve birbirlerine çok yakınlardı.


Yu, Sivina’nın belini bıraktı ve elini kaldırdı. Sivina kendi etrafında bir tur dönerken Madam Marais abartılı bir neşeyle ellerini çırpıyordu.


“Aferin, uç kızım!”


Sivina döndükten sonra tekrar Yu’ya yanaşmadı, kıkırdadı ve elini tutarken ondan biraz uzaklaşıp kollarını iki yana açtı. Ardından Yu onu kendine çekti ve bu sefer diğer eli ile Sivina’nın diğer elini tuttu. Sivina yine Yu’dan uzaklaşıp kollarını açtı.


Bu hareket bir kere daha tekrar ettikten sonra Yu, Sivina’yı kendine çekti ve tekrar belinden yakaladı. Onun yüzüne bu kadar yakın olup, parlayan ametist rengi gözlerine bakmak Sivina’nın kalp atışlarını hızlandırıyordu.


“Harika!” Madam Marais ellerini çırpmaya devam ederken bağırıyordu. “İkiniz de harikasınız.”


“Ben her zaman harikayım.”


Yu gülerken Sivina da güldü. Yine dönüyorlardı ama bu sefer hem kendi etraflarında hem de Madam Marais’in etrafında çizdikleri bir yörüngede yapıyorlardı bunu.


“Aramca’yı biliyor ve piyano çalabiliyorsun ama dans edemiyor musun?” diye fısıldadı Yu.


“Birazcık statü sahibi olan her aile çocuğuna Aramcayı öğretiyor ve piyanoyu da sizin gibi çalamıyorum, Bay Valarfin.”


“Peki dansı neden bilmiyorsun?”


“Piyanoyu annem öğretti, dans etmeyi öğrenmek içinse yeterli vaktim yoktu. Babam boş vaktimin çoğunu kılıç eğitimi için alıyordu. Hatta, kılıçtan arta kalan vaktimi bile kılıca harcıyordu.”


Biraz daha döndükten sonra Yu, Sivina’yı belinden tutup kaldırdı. Dönerek merkeze ilerlerken Sivina’nın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.


Merkeze vardıklarında Madam Marais oradan kaçılmıştı ve salonun merkezi o ikisine ayrılmıştı.


Yu, Sivina’yı yere bıraktı ve dansları böylece son buldu.


“Harikasınız, birbirine bu kadar çok yakışan iki insanı daha önce görmemiştim! Kızım, sen kuğu gibisin.”


Madam Marais, Sivina’nın ellerinden tuttu. Sivina’nın başı zaten dönmüştü ama onu tekrar döndürdü.


“Yani, kuğunun Ecues ailesinin sembolü olduğunu düşünürsek...”


Sivina’nın yüzündeki gülümseme hiç eksilmemişti, zor bir durumun içine girmek üzere olan Yu'ya bakıyordu. Yurine oturduğu yerden kalmış, yavaşça Yu'ya doğru yürüyordu.


“A-Aferin... Aferin, Yu. Sen ne de güzel öğrenmişsin dans etmeyi...”


“Yurine, bunların hepsi amacımıza...”


“Hayır, hayır, bahane sunmana gerek yok.” Yurine, fırfırlı eteğini kaldırıp Yu’nun önüne kadar ilerledi. “Çünkü bahane sunsan da sunmasan da bunu yapacağım!”


Yu’nun ayağına kuvvetli bir şekilde basan Yurine, onun çığlık atmasına yol açtı. Yu yere eğilip ayağını tutarken dolan gözlerini siliyordu.


“Neden bunu yaptın ki? Madam Marais dans etmemizi istemişti...”


“Evet, sizi övmeyi de ihmal etmedi.”


Sivina’nın kalbi hâlâ heyecanla atarken Yurine, Madam Marais’e baktı


“Bu övgüleri tüm öğrencilerinize sunuyor musunuz?”


“Sadece en özellerine, hanımefendi,” diyerek başını eğdi dans ve piyano eğitmeni Lesly Marais.


“Bir daha Yu’ya sunmayacaksın.”


Madam Marais güldü ve tekrar başını eğdi. “Başüstüne.”


Sivina sıranın kendisine gelmesini bekliyordu ama onun hesabını kesecek kişi Yurine değil, Ana’ydı. Arkasından yaklaştı ve kulağına doğru konuştu.


“Beni çok ama çok kıskandırdın, Sivina. Bay Valarfin ile ne kadar da mutluydun.”


“A-Ana...”


Ana onu öpmüştü ve Sivina bunun hakkında düşünmek istemiyordu. O günü unutmuş ve tekrar eskisi gibi onunla arkadaşlık kurmaya çalışmıştı. Ana'nın aksine Sivina'nın kızlara karşı o tarzda yönelimleri yoktu.


“Ana, bakalım sen de yeşil bir kuğu olabilecek misin?”


Madam Marais, Sivina’yı kurtardı ve Ana’yı çağırdı. Ana seri adımlarla Madam Marais’in önüne geldi ve eteğini tutarak reverans yaptı.


“Bay Valarfin, yeni partnerinizin elini tutun lütfen,” dedi Madam Marais.


Dans etme sırası Ana’daydı. Yu kalktı ve acıyan ayağını biraz salladıktan sonra Ana’ya elini uzattı. Ana onun elini tuttuğunda sıradaki dans başladı.


***


“Seni sapık, onlarla dans ederken çok mutluydun, değil mi?”


Dans eğitimi bittiğinde Madam Marais onları bırakmış ve dördü, malikânenin bahçesinde sıradaki eğitim başlayana dek turlamaya başlamıştı.


“Üst derece güzel iki güzel kızla dans ettim, elbette mutluydum. Ah! Bu sefer basam-AH!”


Yu, Yurine’nin ilk hamlesinden geriye sıçrayarak kaçmayı başarmış ve ayağını kurtarmıştı. Bunu, Sivina’dan aldığı kılıç eğitimine borçluydu fakat Yurine’nin ultra güçlü bir kız olduğunu unutmuştu.


Yurine, Yu’nun tepki vermeyi başaramayacağı kadar hızlı hareket etti ve ayağına bastı. Yu tekrar çığlık attı ve ayağını ovmak için yere çöktü. Çimlerin üzerine oturdu ve ayakkabısını çıkarıp ayağını ovmaya başladı.


“Ve siz... Siz neden Yu ile dans ederken mutluydunuz? Bugün, burada ilan ediyorum; Yu’nun bir sahibi var! Tamam mı? Ben, Yu’nun geleceğini çoktan planladım. Onu baştan çıkarmaya çalışmayın, sizi... Sizi erkekleri baştan çıkarmaya uğraşan kızlar!”


Sivina ve Ana kızarmış ama yine de gülümsemişti. Yu, Yurine’yi tutup kucağına çekti ve çimlere yatırdıktan sonra yanına uzandı.


“Acaba bu geleceği bana anlatmayı planlıyor musun? Benim küçük, tatlı, yandere loli catgirl'üm?”


“Hmph, gelecekte görürsün!”


“Ah, öyle olsun. Öyleyse sadece gülümseyeceğim.”


Onun neler planladığını bildiğine inanıyordu. Rie ile evlenmesini isteyeceğine neredeyse emindi. Onun için bunu memnuniyetle kabul ederdi ama o dünyada da uzun bir hayatı olmayacaktı. Bu yüzden bunu yapamaz, o ikisini daha fazla üzecek ilişkiler geliştiremezdi.


Ama mart ayının ortasındaydılar ve güneş açmıştı. Bugünün tadını çıkarmak için Yu gülümseyecekti.


“Ve sen de gülümsemelisin!”


Yurine’nin kolunu tutup havaya kaldırdı ve koltuk altını gıdıklamaya başladı. Yurine ayaklarını yere vururken kahkahalara gömülmüştü.


“Yu! Haha! HAHAHA! Yu! Bırak! Tamam gülümseyeceğim! Yu! Yu diyorum! HAHAHAHA!”


“Sürekli gülümse ama... Senin yüzünün asıldığını görmeyeyim.”


Onu bıraktığında Yurine gülerken ağrıyan karnını tutmaya başladı. Kırmızı gözleriyle gökyüzüne bakarken küçük ağzında büyük bir gülümseme vardı.


Sivina ve Ana onların yanına otururken Yurine, Yu’nun üstüne çıktı ve karnına oturdu.


“Yu, peki benim seni gıdıklamama nasıl engel olacaksın?”


“Yapma,” dedi aşırı ciddi bir tonda.


Gıdıklanmayı hiç sevmiyordu ama Yurine’nin mana ile güçlendirilmiş vücudunu durduracak kuvvetten yoksundu.


Az sonra yanlarındaki iki kız Yu’nun kahkaha attığını ilk kez göreceklerdi, Yu saygınlığını korumalıydı. Onun kahkaha attığını görmemeleri gerekiyordu.


“Yapıyorum bile!”


“Yurine! YA! HAHAHA!”


O da Yurine gibi gülerken ayaklarını yere vuruyordu. Onun ellerini tutup çekmeyi denese de bunu başaracak güce sahip olmadığından Yurine’nin insafına kalmıştı.


O, Yu Valarfin olduğu için kahkahası da güzeldi. Onun kahkaha attığını ilk kez gören Sivina ve Ana önce gözlerini kocaman açtı, kaşları havaya kalkmıştı ve ağızları açık bir şekilde onu izliyorlardı.


“Yurine! Tamam ama! Ha! Haha! HAHA!


“Bundan sonra kızları baştan çıkarmayacağına söz ver!”


“Ben, ne? Bu benim elimde-” Yurine parmaklarını daha hızlı hareket ettirmeye başlayınca Yu daha yüksek sesle gülmeye başladı. Nefesi kesilmek üzereydi.


“Söz ver dedim!”


“Benim elimde olsa-”


Cevabın gittiği yönü beğenmeyen Yurine onu gıdıklamaya devam etti. Onun ellerini çekemeyeceğini anlayan Yu, böyle bir söz vermemek için stratejisini değiştirdi. Kollarını, Yurine’ye sardı ve yan döndü.


Böylece Yurine’den kurtulmuştu, tekrar döndü ve Yurine altına denk geldi.


Bu pozisyonda Yurine’yi gıdıklamayı planlıyordu ama bunu yapmanın çok tehlikeli olduğunu hemen fark ettiği için vazgeçti.


Eğer onu gıdıklasaydı Yurine tekrar bacaklarını hareket ettirmeye başlayacaktı ve özellikle mana ile güçlendirilmiş bedeni düşünüldüğünde bu esnada Yu’nun alt takımlarına vurması korkunç olurdu.


Bu yüzden onun yanağını öptü ve bu sefer sadece kendisi döndü. Tekrar Yurine ile yan yana yatıyorlardı.


İkisi de gülmekten yorulduğu için soluk soluğaydı, nefeslenirken Sivina ve Ana onları yüzlerinde gülümsemeyle izliyordu.


“Bay Valarfin, nedense bir anda sizin kızınız olmayı diledim,” dedi Ana.


Yu haylazca sırıttı, bu onun aklına tuhaf düşünceler getirmişti. Başını kaldırdı ve bu cümleyi kuran kıza baktı. Gül gibi dudaklarına kibar bir gülümseme yerleşmişti.


“Sanırım bunun için dokuz yıl erken doğmuşsun,” dedi mavi gözleriyle kendisini izleyen Ana’ya.


Yanlış hatırlamıyorsa Ana mayıs ayında on dokuzuna girecekti.


“Bu duyduğum en tuhaf dileklerden biriydi, Ana,” dedi Sivina.


“Hmm? Ben sadece Yurine’yi kıskandığım için böyle dedim. Babam bizimle pek oynamazdı, bu yüzden içimde bir şeyler... Ah... Cümleye yanlış kelimeler ile devam ettim.”


“Seni anlıyorum, Ana. Açıkçası ben de ailemi bebekken kaybettiğimden böyle şeylerden uzak büyüdüm. Pekâlâ, ablalarım vardı ve beni gıdıklamaya bayılırlardı ama demek istediğimi anlamışsındır.”


Ana başını salladı. “Evet, anladım.”


“İstersen seni yatırıp gıdıklayabilirim gerçi, benim için hiç sorun olmaz,” diye düşündü Yu ama düşüncelerini dile getirmedi.


Bunun yerine başını yere koydu ve Yurine’nin yüzüne baktı. Kollarını iki başının üstüne doğru uzatmıştı ve gözlerini kaparken gülümsüyordu.


“Yu, bu gelecekte yaşamak istediğim hayattan bir kesit gibi.”


“Evet, Yurine. Bence de öyle.”


Elini, Yurine’nin yüzüne götürdü ve yumuşak yanağına dokundu. Normalde beyazdı ama şimdi biraz kızarmıştı. Yanağını okşarken içinde uçuşan kelebekler yüreğini gıdıklıyordu.


“Sadece tek bir eksik var, o da olunca her şey mükemmel olacak.”


“Evet, öyle olacak.”


Yu da gözlerini kapattı. Şanslarına bugün havada hiçbir bulut yoktu, bu yüzden üzerlerine hiç gölge düşmüyordu ve ilkbahar güneşinin keyfini sonuna kadar çıkarabiliyorlardı.


“Eksik ne ki?” diye sordu Sivina.


“Söylemem.”


Cevap verirken hafifçe gülümseyen Yurine, Yu’nun elini tutup karnına götürdü. Eksikten kastı Rie’ydi. O da yanında olsaydı Yurine’nin dünyanın en mutlu kızı olacağına emindi.


Rie burada olsa ve şu an yanlarında olsa nasıl olurdu? Yurine aralarındayken gerçek bir aile gibi görünürlerdi. Yu böyle bir dünyada yaşamak isterdi. Ölmeyeceği bir dünyada onlarla birlikte mutlu olmak en büyük hayali olabilirdi.


“Keyfiniz yerinde gözüküyor. Acaba dersinize katılmakla ilgilenir misiniz?”


Yukarıya baktığında Aramca öğretmeni Rigal Werin’in başlarının üstünde durduğunu gördü. Kollarını belinde birleştirmişti ve güneşi engelleyip üzerlerine gölge düşürüyordu.


“Katılmak üzereydik, özür dileriz.”


Ayağa kalkası hiç yoktu ama ellerinden kuvvet alarak ayağa kalktı. Yurine’nin elini tuttu ve onun da kalkmasına yardımcı oldu.


Yu, Yurine ve Ana ondan Aramca eğitimi alıyordu.


Yu tahmin ettiği şekilde dersinde başarılıydı. Kelimeler farklı olsa da Aramca İngilizceye çok benziyordu ve Yu’nun yaptığı genel olarak yeni kelimeler ezberlemekten ibaretti. Ezberi de kuvvetli olduğundan tahmin ettiğinden hızlı bir şekilde öğreniyordu.


Sivina da eğitimlerinde onlara yardım ediyordu ve onunla pratik yapmak da çok yardımcı oluyordu. Arada sırada silah eğitimlerinde sadece Aramca konuştukları da oluyordu.


Ana zeki bir kız olduğundan o da başarılıydı. Yu kadar başarılı değildi ama normal bir insanın öğreneceği hızda öğreniyordu.


Yurine ise... Şaşırtıcıydı. Hem de kelimenin tam anlamıyla şaşırtıcıydı. Gramerde zorlansa da hafızasında bildiği bir sürü Aramca kelime vardı. Bu kelimelerin nereden geldiğini söylemiyordu ama Yu ona Rie’nin öğrettiğini varsayıyordu.
-------------------------
16.03.2022 - 21:33






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr