Yu’nun sesinin
bu kadar yüksek çıkmasını beklemiyordu. Yere düştüğünde kalkanı olsa da şimdi
kalkanı yoktu ve sıkıca kavradığı kılıcı Yurine’nin az önce oluşturduğu ışığı
sömürürcesine çevresini karartmıştı.
Yu kılıcını Yu Zao’nun boynunu kesmek için indirdi ama Yurine ile birlikte yaptığı oyun işe yaramamıştı. Yu Zao kılıcı ile Yu’yu durdurdu.
“---”
Yu Zao ve Yu’nun kılıcı çarpıştığında inlemeye benzer ince bir ses Sivina’nın kulağında yankılandı ve kollarında değişik bir soğuk hissederek titredi.
“Fâlyn?” dedi Yu Zao ama dövüştüklerinden birine seslenmiyordu. “İyi.”
Yu’nun kılıcı hâlâ Yu Zao’nun kılıcının üstündeydi. Yu’nun tüm gücünü kullandığı kızaran yüzünden anlaşılıyordu ama Yu Zao gücünün sadece belli bir kısmını kullanıyordu.
Mana farkı olmamasına rağmen aralarındaki fiziksel fark bile Yu’nun kötü bir duruma girmesi için yeterliydi.
Sivina tekrar Yu Zao’ya doğru koşarken Yu karnına yediği tekmeyle Yurine’nin arkasına uçtu. Sivina saldırısını yapmadan önce Yurine tekrar rüzgârı kullandı ve Yu Zao’yu parçalamak için büyüsünü öne sürdü ama alevler tekrar yükselerek bunu engelledi.
Alevler gözden kaybolduğundaysa Yu Zao, Sivina’nın kılıcı ile karşılaştı. Sivina tekrar Yu Zao’nun boynunu hedef almıştı. Yu Zao kılıcı ile bunu savunduğunda Sivina kendi etrafında döndü ve Yu Zao’nun boynunun diğer tarafına vurmayı denedi.
Yu Zao tarafından bu da karşılandı, kılıcı ile Sivina’nın kılıcını itti ve kendi saldırısını yaptı. Yu Zao kılıcını doğrudan Sivina’nın göğsüne doğru savurdu.
Bu hamleyi bir başkası yapsaydı Sivina göğsündeki zırhın kendisini koruyacağını bilirdi ama Yu Zao olunca zırhın parçalanacağını düşündü. Kendi kılıcını Yu Zao’nun kılıcına sürttü ve kılıcın yönünü biraz da olsa değiştirdi.
Şimdi kılıç omzuna iniyordu ama kenara çekilerek bundan kurtulmayı başardı.
Yu Zao’nun kılıcı Sivina’nın kılıcının altında kaldığında kılıcını geri çekti. İki çeliğin birbirine sürtmesi göz alıcı bir kıvılcım oluşturmuştu. Yu Zao kılıcını kurtardığında yine saldırdı. Sivina’nın boynunu hedef alıyordu.
Sivina kılıcını boynunun önüne getirdi ve kılıçlar çarpışıp yine kıvılcım çıkardılar. Yu Zao kılıcını geri çekti, Sivina da aynısını yaptı. İkisi de kendi etrafında bir tur dönüp birbirlerinin göğsünü hedef aldığında kılıçları havada çarpıştı ve Yu Zao’nun kılıcından alevler yayıldı.
Alevler yüzünden Sivina tekrar geri çekilmek zorunda kaldı. O da artık nefes almakta zorlanıyordu, sıcaklık bunaltıcıydı ve Yu gibi miğferini çıkarmak istiyordu.
Ama bunu yaparsa uzun saçları ortaya çıkardı ve saçları yanmaya çok müsaitti. Ayrıca Yu Zao’nun saçlarını yakalaması da hiç hoş olmazdı.
O geriye çekildiğinde Yu öne atıldı. Yu Zao bu sefer Yu’nun kılıcını karşılamaktan çekindi, kenara çekilip kılıcın toprağa çarpmasını izledi ve elinin tersiyle Yu’nun yüzüne vurdu.
Yu yere düştüğünde kılıcını kaldırdı ve onun üstüne indirdi.
“YU!" & "YU!”
Sivina ve Yurine aynı anda bağırdı. Sivina kılıcını Yu Zao’nun başına savurdu ve Yurine rüzgâr büyüsünü kullandı.
Yu Zao sol kolunun dirseği ile Sivina’nın yüzüne vururken sağ elinde tuttuğu kılıç Yu’ya iniyordu ve alevler, Yurine’nin rüzgâr büyüsünü karşılamak üzere ortaya çıktı.
Ama Yurine’nin rüzgârı Yu Zao’yu değil, Yu’yu hedef almıştı. Bu yüzden alevler boşlukla karşılaştı ve rüzgâr, Yu Zao kılıcını indirmeden önce Yu’ya çarpıp onu ileriye fırlattı. Böylece Yu Zao’nun kılıcı toprağa çarptı.
“AaaaAAA!”
Öfkelenen Sivina gittikçe yükselen bir savaş çığlıyla Yu Zao’nun üzerine atıldı. Yu Zao bu hamleyi öncekilerden daha seri bir şekilde karşılamıştı. Sivina’nın kılıcını kendi kılıcı ile savunmak yerine eğildi ve yumruğunu miğferine geçirdi.
Çelik miğfer sarsıldı ve Sivina’nın beynini zonklattı. Dengesini kaybeden ve görüşü kararan Sivina karnında keskin ve sıcak bir acı hissetti. Ardından göğsünde hissettiği baskıyla geriye doğru uçtu, yere düştü ve taklalar atarak bir su birikintisinin içine girdi.
Başı çatlayacak gibiydi, burnundan ve ağzından kan geliyordu. Nefes almakta güçlük çekiyordu ve karnındaki derin ve uzun kesik suyun içinde bile yanmaya devam ediyordu.
Yine de başını kaldırıp, Yu Zao’ya doğru sürüklenecek kuvveti Yu’ya duyduğu aşkın içinde bulabiliyordu.
Yurine, Yu’nun yanına geçmişti ve Yu’nun kılıcı Yu Zao’nun ayaklarının altındaydı. Yu Zao kılıcı ayağı ile kaldırdı ve uzak bir yere fırlattı. Sivina onları dumanlar yüzünden net bir şekilde göremiyor olsa da bu hareketi görebilmişti.
“Yu, bu şerefsiz çok güçlü! Kaçalım!”
“Nereye?”
Yu’nun sorusu karşısında Yurine sessiz kaldı. Savaş alanındaydılar ve bulundukları noktanın uzağında da savaşan düşmanlar olması olasıydı. Yani kaçsalar bile başkaları ile karşılaşacaklardı.
“Ve nasıl?”
Ayrıca Yu Zao düşmanlarının kaçmasına izin verecek miydi? Yu Zao hızlıydı, güçlüydü ve Yurine büyü ile ona karşı bir şey yapamıyordu. Ondan kaçamazlardı.
Yu eğildi ve yerdeki ölü adamlardan birinin kılıcını eline aldı. Yu Zao kendi kılıcını kaldırıp Yu’ya doğrulttu.
“Kılıç perini kullanmayı planlamıyor musun?” diye sordu Yu Zao.
“Kullanabileceğim bir eşya değil,” diye yanıt verdi Yu.
Bu esnada Sivina’nın görüşü giderek kararıyordu. Canı yanıyordu ama yarasındaki ısı soğumaya başlamıştı.
“Mora Kralı Yu Zao Long,” dedi Yu Zao. Bu onu bir rakip olarak kabul ettiğini gösteriyordu.
“Yu Valarfin,” dedi Yu.
“Yurine Valarfin,” diye ekledi Yurine.
“Elaine Jie Long.”
Sivina üçünün dövüşmeye başlayacağını düşünürken Yu Zao’nun bulunduğu yerden bir ses daha geldi. Ses bir kadına aitti ve sesi duyması Sivina’nın soğumaya başlamış vücudunu farklı bir soğukla titretti.
Sivina’nın belli belirsiz ayırt edebildiği kadının beyaz saçları ve buz mavisi bir zırhı vardı ama onun hakkında daha fazla detay veremedi.
Gözü tamamen karardı, hiçbir şey göremiyordu. Elleri ve ayakları üşürken göğsünün ısındığını hissetti ama bu ısının geçici olduğunu biliyordu. Uykusu vardı.
“Yu…”
Sivina ölüyordu. Hissettiği soğuk, hissettiği acı ölüme aitti.
İçinde bulunduğu su birikintisi kendi kanıyla kırmızıya dönerken aklında yalnızca Yu vardı.
“Acı çekme… Ölme…”
Kazanmaları mümkün değildi, Yu Zao ikisini de tek başına öldürecek güçteydi ve şimdi yanında bir başkası daha vardı.
Yu’nun ölmesini istemiyordu; Yu’nun onun hissettiği acıyı, onun hissettiği soğuğu hissetmesini istemiyordu. Kendi ölümünden değil ama Yu’nun ölümünden korkuyordu.
“Neden sana böylesine âşık oldum ki?”
Ruhunu saran şey sevgi olabilir miydi?
***
“Yu, yalvarırım kaçalım…” Yurine rakiplerine isimlerini vermiş olmalarına rağmen hâlâ kaçma taraftarıydı.
Elbette kendi hayatı için endişelenmiyordu. Hangi kılıç perisi kendi hayatını önemserdi ki? Onun hayatı için endişelendiği kişi Yu’ydu.
Eğer Yu ölürse annesini geri getiremezlerdi ama Yurine bunu düşünmüyordu. Sadece Yu’nun ölmemesini, yaşamasını, mutlu olmasını istiyordu.
“Kaçma şansımız olsaydı bunu yapmayacağımı mı sanıyorsun? Burada senin ölmeni istediğimi mi sanıyorsun? Eğer kaçmak gibi bir imkân olsaydı çoktan yapardım.”
Yu’nun elindeki kılıç gümüş renkli sıradan bir kılıçtı. Siyah kılıcını Yu Zao uzak bir yere fırlatmıştı.
O şeytani kılıç ile Yu Zao’nun kılıç formu almış kılıç perisi karşılaştığında Yurine, Yu Zao’nun kılıç perisinin canının yandığını hissetmişti. Yu Zao’nun o kılıçtan kurtulmak istemesinin sebebi buydu.
“Sen şu kadın ile ilgilen. Elaine Jie, cadıydı sanırım.”
“Yu Zao’yu-”
“Deneyeceğim.”
Sivina onu yenememişken Yu’nun onu yenmesinin imkânı yoktu. Yurine tıpkı Yu Zao’nun kılıç perisi gibi olamadığı için kendine lanet okudu. Eğer Yu için bir kılıca dönüşebilseydi belki Yu Zao’yu öldürebilirlerdi.
Yu kılıcını dik tutarak Yu Zao’ya yaklaşırken Yurine vücudundaki manaya yoğunlaşarak Elaine Jie’ye yaklaşıyordu.
Alevler ve buzlar, Yurine’nin rüzgârına karşı parladığında savaşları başladı. Alevler rüzgârı engellemişti ama Yurine büyüsünün Elaine Jie’nin oluşturduğu buzları çatlattığını fark etti.
Yu Zao’nun alevleri olmazsa Elaine Jie’yi yenebilirdi.
Yu ve Yu Zao’nun kılıçları çarpışırken Yurine rüzgâr büyüsünü tekrar gönderdi.
Aslında dikkatini nereye vermesi gerektiği konusunda kararsızdı. Şu anda Yu’ya bakmak istiyordu ama Elaine Jie’den de dikkatini ayıramazdı.
Elaine Jie, Yurine’nin büyüsünü karşılamak yerine havada sıçradı ve oluşturduğu buz bıçaklarını Yurine’nin üstüne yolladı. Bunu yapıyorken yüzünde kocaman bir gülümsemenin olması korkutucuydu.
Yurine rüzgâr duvarı ile bıçakları parçalara ayırırken Elaine Jie yere indi ve üstüne doğru koşmaya başladı.
“ARĞHH!”
Dikkatini rakibine vermesi gerektiğinin farkındaydı ama alan kızıl bir parıltıyla aydınlanıp Yu’dan hırıltılı bir ses işittiğinde telaşla arkasını dönmeden duramazdı.
Arkasını döndü ve yerde yuvarlanan Yu’ya gördü.
“YU!”
Rakibini tamamen unutup Yu’ya koşmayı denediğinde karnında soğuk ve sıcağın garip birleşimini hissetti.
Sivriydi, soğuktu ve soğuk Yurine’nin kalbine doğru yayılıyordu ama Yurine’nin sıcak kanı sanki belinden giren ve karnından çıkan buzu eritmek istiyor gibiydi.
Sırtına bir tekme yedi ve yere düştü. Yere düşerken karnındaki organların belinden dışarı çıktığını anlayabilmişti.
“Yu…” diye mırıldandı.
Yurine neden burada olduğunu unutmuştu. Buraya annesi için gelmişti ama artık annesini düşünmüyordu. Annesi gibi ölmek üzere olsa bile düşündüğü şey Yu’ydu.
“Ne de olsa seni öldürmek onu da öldürecek, ayrı ayrı savaşmanız bir hataydı.”
Elaine Jie’nin soğuk sesi Yurine’yi ürpertti. İkisi burada ölecek olsa bile bu birinin ölümünün diğerini tetikleyeceği anlamına gelmiyordu çünkü Yurine, Yu için bir kılıca dönüşememişti.
“Ağhhhh! Ağğğğğhhhhhhhhhhaaaaaaaa!”
Yerde yatan Yu’ya baktı. Sağ kolu yoktu ve bu eksikliği görmek Yurine’nin gözünü bir anda yaşlarla doldurdu.
Sol kolunu kullanarak sürünmeyi denerken çığlık atıyordu. Yu sol kolu ile kendini biraz çektikten sonra Yurine onun bacaklarının da olmadığını gördü.
Ama kan akmıyordu çünkü yaralarındaki damarlar Yu Zao’nun kullandığı kılıcın alevleri yüzünden kapanmıştı.
“Acı çekme…”
Yurine başarısızdı. Yu ölüyordu ve onun hiçbir şey yapacak kuvveti yoktu.
“Ölürken bile onu düşünüyorsun… Sizlerin arasındaki sevgiyi her zaman kıskanacağım.”
Elaine Jie’nin dediklerini umursamadı.
Şifa büyüsü ile kendisini iyilileştirmeyi deneyebilir ve Yu’ya ulaşabilirdi ama manasını kendisi için harcarsa Yu’yu hayatta tutamazdı. Bu yüzden manasını harcamadı ve süründü.
“Acınasıyım… Başarısızlığım…”
“AAAAAĞĞĞĞĞHHHHHHHHH!”
Yu’nun çığlığı kuvvetlenirken Yurine’nin kanlı gözyaşları ve sümükleri birleşip dudaklarından içeri giriyordu. Sevgili babasının öldüğünü mü görecekti?
Yu’ya doğru sürünürken Yurine’nin gözüne bir parıltı takıldı. Yu’nun göğsü parlıyordu. Parıltının rengi beyazdı, hatta öylesine beyazdı ki sanki bu dünyadan ait değilmiş gibi gözüküyordu.
“Bu… Ne?” diye sordu Yu Zao.
“Lütuf,” diye yanıtladı Elaine Jie.
“Zincir.” Keichi Tempo’nun sesi Yurine’nin zihninde yankılandı.
O beyaz parıltı, Yurine de onun Lütuf olduğunu düşünüyordu ama zincir kelimesi aklında yankılanmaya devam ediyordu.
“Neden zincir dedi?”
Yurine’nin elleri ve ayakları üşümeye başladı, gözü kararıyordu ve tüm vücudunda ilginç bir ayrışma hissetti.
Ama bunları düşünmüyordu, zaten bir kılıç perisi için tuhaf olan bunları düşünmemesi değildi.
Tuhaf olan bir şey varsa o da şu an Yu’nun acı çekişini düşünmüyor oluşuydu. Zihni tuhaf bir içgüdü tarafından esir alınmıştı.
“Zincir.”
Bu sefer zihninde yankılanan ses Keichi Tempo’ya ait değildi. Kendi sesiydi.
Yu’nun çığlıkları devam ederken göğsündeki parıltı da artmaya devam etti.
Ve Yurine gördü. O parıltıdan çıkıp kendisine uzanan zinciri gördü. O zincir, Yu ile onu bağlıyordu. Zincir tarafından taşınan manayı hissediyordu ama mana dışında taşınan bir başka şey daha vardı; bir kılıç perisinin en temel ihtiyacı, sevgi.
Bu zincir, o zincirdi. Yapay bir kılıç peri olsa da bir kılıç perisi olarak taşıdığı içgüdü bunun üç yıllık hayatı boyunca görmeyi beklediği zincir olduğunu söylüyordu.
Zincir, Yu ile onu bağlıyordu.
“Yu…”
Kalan son gücünü zincire aktarmadan önce babasının adını andı ve tüm mana vücudunu terk ederken Yu’nun sol kolunu kaldırdığını gördü.
Yu’nun göğsündeki parıltı, Yurine’den aktarılan mana ile parladı ve koyu mavi ile sarının karışımına döndü. O parıltı kararsız bir şekilde yanıp sönerken üzerinde küçük şimşekler çakıyordu.
“AAAAAĞĞĞĞĞĞHRRĞHHHHHHHHHHHHH!”
Yu öfke ile bir çığlık daha attı ve göğsündeki şimşekler kolunu kaplayarak tahtadan eline yöneldi. Tahta elini parçalarken Yurine parçalanan elin yerine yıldırımdan oluşan bir elin geçtiğini gördü.
Daha sonra o elin parmakları Elaine Jie’ye uzandı ve koyu mavi ile morun karışımı yıldırımlar Elaine Jie’ye doğru fırladı.
Ne Yu Zao’nun alevleri ne de Elaine Jie’nin buz duvarı yıldırımları durdurabilmişti. Tüm vücudundan mananın çekilmesinden, Yu’nun yıldırım fırlatmasına kadar geçen süre en fazla iki saniyeydi ve Yurine’nin duyduğu son ses, Elaine Jie’nin vücuduna çarpan gök gürültüsü oldu.
Daha sonra karanlık geldi. Yurine’nin güçsüzlüğü yüzünden onu yargılayan, aşağılayan, nefret kusan karanlık.
Ama aslında sadece kendini kandırıyordu çünkü nefreti kusan karanlık değil, Yurine’nin kendisiydi. Yu’yu koruyamadığı için kendinden nefret ediyordu.
Ve Yu’nun, kendinden nefret eden bu varlığı bile sevdiğini biliyordu. Yine de bu kendisine olan nefretini unutmasını sağlamayacaktı.
Güçsüz, başarısız bir kılıç perisi olarak ölüyordu.
-------------------------
29.04.2022 – 20:03
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..