Cilt 4 - Bölüm 1: Mağlup (1/2)

avatar
408 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 1: Mağlup (1/2)



UYARI

“Start – Kapının Ardındaki Dünya” benim tarafımdan yazılmış kurgu eseridir. İçerisindeki tüm karakter ve olaylar kurgusaldır ve gerçek hayatla alakaları yoktur. Cinsellik, şiddet, vahşet ve gerçek dünyada yasadışı olarak sınıflandırılan faaliyetleri içerisinde barındırır ve yalnızca +18 (18 yaşını aşmış) bireylerce okunması tavsiye edilir.

Seri içerisinde şiddet, sigara ve uyuşturucu kullanımı gibi görebileceğiniz herhangi bir şeyin hiçbir iyi yönü yoktur ve örnek alınmaması gerekir. Bunlar sizi havalı yapmaz veya arkadaşlarınız arasında daha fazla sevilmenizi sağlamaz. Lütfen “Start – Kapının Ardındaki Dünya” serisindeki karakter ve olayların gerçek olmadığını unutmayın. Hiçbir özendirme faaliyeti yoktur.

Çok da eski olmayan bir rüyaydı. Mayıs ayından bir gecede, yeni gömülmüş ablalarının mezarının başında duruyordu.

 

Burada üç mezar vardı, ilki ablalarının üstüne gömülmüş babasının mezarıydı. Üzerinde ‘Yuu Valarfin’ yazıyordu. O mezarın üstünde kendi ismine bu kadar benzer bir ismi görmek her zaman tüylerini ürpertmişti.

 

Ablalarını o mezarın yanına gömebilirlerdi lakin onun yanındakiler çoktan alınmıştı, o sebeple babasının mezarının altına gömmeleri gerekmişti. Tek parça hâlinde Ryu Valarfin ve Myu Valarfin’in mezarı şimdi hemen önündeydi.

 

Böyle bir günün geleceğini her insan bilirdi, her insan bir gün ölecek ve o toprağın altına girecekti lakin Yu Valarfin yaşadığı on dokuz yıl boyunca bunu düşünmekten kaçınmıştı. Ölmek istemiyordu, ölmelerini istemiyordu. Şimdi onların ayaklarının altında, yeryüzünün aşağısında olduğunu bilmek içini ömrü boyunca kaçtığı ölüm kavramına karşı bir öfkeyle dolduruyordu.

 

Fakat bu öfke ile ne yapabilirdi? Ölüme karşı hiçbir şansı yoktu, her saniye ölüm denen düşman Yu Valarfin’e biraz daha yaklaşıyordu. Ondan kaçamazdı ki ablaları da kaçamamıştı. Bir anda ortaya çıkmış Yu’nun her şeyini elinden almıştı.

 

“Neden beni de almadı ki?” diye düşündü ölüm hakkında.

 

Samimi değildi, ölüm onu almadığı için mutluydu ama yine de ablalarından ayrı olmak onu kahrediyordu. Eğer tam şu anda ölecek olsaydı bunu kabul edebilir ve öfke ile acının sardığı bu varlığın sonunun gelmesini isterdi ama bu mümkün değildi.

 

Ölümün acısını hissetmekten korkuyordu, bu hayatta onun için hiçbir şey kalmadığını iddia etse bile hayatı terk etmekten korkuyordu. Yu Valarfin, ölümden sonra geleceğine inandığı hiçlikten korkuyordu.

 

Omzunda birinin elini hissetti. “Yu, hadi dönelim.”

 

Bir arkadaşıydı. Tabii o kendini bir arkadaş olarak tanımlıyordu. Yu’ya göre yalnızca hayatındaki birisiydi. Onun var olması Yu için hiçbir anlam ifade etmiyordu, yokluğunda da hiçbir eksiklik çekmezdi. Onun rolü kolayca bir başkası tarafından doldurulabilirdi.

 

Elini itti ve sırtını döndü. “Sen git, kafamı dinlemem gerekiyor.”

 

“Böyle yapma,” dedi arkadaşı olduğunu iddia eden genç kız. “Seni tek bırakacak değilim. Böyle günlerde yan yana durmamız lazım.”

 

“Daha sonra yan yana dururuz, Emma ama şimdi değil. Şimdi yalnız kalmak istiyorum, lütfen üstüme gelme.”

 

Yetimhanedeyken tanıştığı biriydi, ismini nasıl hatırladığına kendisi bile şaşırmıştı.

 

Kız biraz daha yanında durduktan sonra sırtını döndü ve yürümeye başladı. Yu onun birkaç adımda bir durup arkasına baktığını hissedebiliyordu. Ne kadar bakarsa baksın, Yu için ne kadar beklerse beklesin Yu olduğu yerden kıpırdamadı.

 

En sonunda kız beklemekten vazgeçerek gitti ve Yu ile toprağın altındaki cansız bedenler yalnız kaldılar.

 

Yu ellerini kaldırdı ve onlara baktı. Daha bu sabah bu eller toprakta yatan kızların ellerinin arasındaydı. Daha bu sabah onların sıcaklığını hissedebiliyordu. Şimdiyse bu eller mayıs ayından beklemediği serin bir rüzgâra maruz kalıyor, hafifçe üşüyordu.

 

“Donsalar daha iyi,” diye geçirdi içinden. “Belki o zaman onlara bulaşmış kanları görmek zorunda kalmam. Evet, böylesi daha iyi olurdu.”

 

Güneş dünyayı turuncuya boyayıp batarken Yu mezarlıkta kalmaya devam etti. Yuvalarına dönen karga sürülerinin ötüşlerini duyuyordu. Birkaç tanesi mezarlığın üstünden uçup giderken birisi alçaldı ve mezarlıktaki ağaçlardan birinin dalları arasına girdi.

 

“Bu gece buradaki tek canlı olmayacağım demek.”

 

Bir rüyadaydı ama üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hâlâ o gün düşündüğü şeyleri birebir olarak rüyasında düşünebiliyordu.

 

Burnunun ucu akan sümük yüzünden ısınıyordu, önce elinin tersine sildi ama etki etmeyince üzerindeki siyah ceketin kolunu kullandı.

 

Mezarın önünde diz çöktü ve alnını mermerin üstüne dayadı. Kollarını kaldırdı ve ellerini toprağın üstüne koyup bekledi. Avucundaki toprak ellerini ısıtıyordu.

 

“Ona defolmasını söyledim... Gitmesini söyledim... Onu istememe rağmen, hep yanımızda olmasını istemiş olmama rağmen...”

 

Gözleri doldu. Toplum içinde ağlamaktan çekinse de şimdi yanında birinin olmasını, gözyaşlarını görmesini isterdi. Gözyaşlarını gören birinin ona sarılmasına, her şeyin geçeceğini söylemesine ihtiyacı vardı.

 

Ama Yu Valarfin bir aptaldı ve dostu olabilecek herkesi yanından kovmuştu. Yalnız başına kalmayı hak ediyordu, ona yardım etmeye çalışan nazik insanların iyi niyetini hak etmiyordu.

 

Yerdeki bir dalın çatırdadığını duyduğunda gelenin kim olduğu içine doğmuştu. Burnunu çekti ve gözyaşlarını koluna sildi.

 

“Size gitmenizi söylemiştim,” dedi başını kaldırmadan.

 

“Annem gitti, ben geldim,” dedi genç bir erkek.

 

O, Yu’dan bir yaş daha küçüktü ve seslerinde az da olsa benzerlik vardı. Hatta uğraşırlarsa aynı sesi çıkarabilecek gibi duruyorlardı.

 

“Şimdi sen de git yoksa...” Yu yumruklarını sıktı. Cümleye devam etmek istemiyordu, ablalarının mezarına saygısızlık olarak adlandırılabilecek bir şey yapmak istemiyordu.

 

“Onlar benim de-”

 

“SANA GİT DEDİM!”

 

Sesi dalların arasında saklanan kargaların kuvvetlice gaklayıp, havaya uçuşmasına yol açtı. Oraya giren tek bir karga olsa da onlarcası dışarı çıkmıştı. Yu hemen ayağa kalktı ve yüzünü arkasındaki çocuğa döndü.

 

Sarı saçıydı, gözlerinin şekli birebir aynı olsa da onun gözleri maviydi. Yüzleri de biraz benziyordu. Ondan bir yaş daha genç olmasına rağmen birkaç santim daha uzundu ama bu Yu’nun onu dövmesine engel değildi.

 

Çocuğa başka hiçbir şey söylemedi, yumruğunu kaldırdı ve gözünün üstüne vurdu. Çocuk yere düşmedi ama birkaç adım geri gidip gözünü tuttu. Yu ona başka hiçbir şey yapacak fırsat vermedi, yaklaştı ve yakasından tutup kendine çekti. Çocuk ona gelince bu sefer diğer gözüne vurdu.

 

Yetmemişti, öfkesini içinden atmak için bu iki yumruk yetersizdi. Hâlâ ayakta durmaya devam eden çocuğu yakasından tutmayı sürdürdü ve üçüncü yumruğu çenesine attı. Onun yakasını bıraktığında çocuk yere düştü.

 

Yeterli değildi. Eğildi ve yakasından tutarak kaldırmayı denedi, bu olurken çocuğun giydiği tişört yırtıldı ve çocuk yere düştü. Çocuğun yere düşmesi Yu’yu daha fazla sinirlendirdi ve onu koltuk altlarından tutup ayağa kaldırdı. Çocuk ayağa kalktığında ona kafa attı ve tekrar yere düşürdü.

 

Yetmiyordu. Bu sefer kolundan tutup onu yukarı çekti, bir yumruk daha atacaktı ki çocuk karşılık verdi ve kendi yumruğunu Yu’nun gözüne indirdi. Yu beklemediği saldırı karşısında afalladığında üstüne atladı ve birlikte yere düştüler.

 

Yu’nun yüzünü yumrukluyordu. Birkaç yumruk yedikten sonra Yu onun yumruklarını tutmayı başardı ve başını yukarı kaldırıp bir kez daha kafa attı. Ardından ters döndü ve çocuğun üstüne çıktı. Tek eliyle çocuğu bileklerinden yakaladı ve diğer elini kullanarak yüzünün aynı yerine yumruk atmaya başladı.

 

“ONU BİZDEN ALMASAYDIN!” diye bağırdı. Ağzından saçılan tükürükler çocuğun yüzüne düşüyordu. “BİZİM AİLEMİZİ DAĞITMASAYDIN BÖYLE OLMAYACAKTI! SEN NEDEN VAR OLDUN Kİ?! NEDEN DOĞARAK BU DÜNYAYI KİRLETTİN Kİ?! PİÇ!”

 

Çocuğun yüzüne vurmaya devam etti. Çocuğun dudakları ve kaşları patladı, yüzü kana bulandı ve ağlamaya başladı ama burada onların sesini duyarak Yu’nun altındaki çocuğu kurtarmaya gelecek kimse yoktu.

 

Yu’nun yumrukları da acımaya başladığında çocuğun işini bitirmek için etrafına baktı, avucuna sığacak bir taşı bulduğunda ona uzandı ve eline alarak kaldırdı. Çocuk taşın başına geleceğini gördüğünde avucuna biraz toprak toplayarak Yu’nun gözlerine fırlattı.

 

“Ah!”

 

Yu gözlerini tuttuğunda onu üstünden itti ve başka hiçbir şey yapmadan koştu. Koştu ve mezarlıktan çıktı. Yu Valarfin’den kaçtı.

-------------------------

25.06.2022 – 03:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr