Cilt 4 - Bölüm 17: Karanlık Üzerlerine Çökmeden Önce (1/2)

avatar
350 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 17: Karanlık Üzerlerine Çökmeden Önce (1/2)


Başının içinde filler tepinirken müstehcen bir rüyadan uyandığı için penisi erekte hâldeydi. Yine de bu hâlde uzun süre kalmayacaktı çünkü bu baş ağrısıyla cinselliğe odaklanması mümkün değildi. Uyandığı gibi sönmeye başladığını hissetti.

 

Elindeki şişede kalan şarap üstüne dökülmüştü ve söndürmeyi unuttuğu tütün çimleri tutuşturmadığı için şanslıydı. Başını kaldırdı ve çadırın içindeki diğer kişilere baktı.

 

Gördüğü müstehcen rüyanın odağı olan yarı insan Yu’nun yatağına sırtını dayamış şekilde uyuyordu. Bunun uyumak için rahatsız bir pozisyon olacağını düşünse de kendisi de pek rahat bir pozisyonda uyumamıştı.

 

Yarı insanın uyuduğu yerde hoşuna gitmeyen bir şeyse Oğul’un Yu ile ilk konuşmalarında altına işediği yer olmasıydı. Toprak idrarı emdiği için o oturduğu esnada kuru olabilirdi ama Yu oraya oturmak istemezdi. Yarı insana da bunu anlatıp zaten kötü olan hayatına keyif bozucu bir şey daha eklemeyecekti.

 

Elf de uyuyordu. Dizlerini çenesine çekmiş ve bacaklarına sarılmıştı. Sırtını masanın ayaklarından birine dayıyordu. Üçü arasından en çok ilgisini çeken oydu. Diğerleri gibi uzun siyah kirpikleri, küçük bir burnu, pembe dudakları ve büyük gözleri vardı ama diğerlerinden farklı olarak uzun sivri kulaklara ve büyük göğüslere sahipti. Göğüsler güzeldi ama asıl hoşuna giden şey kulaklarıydı.

 

“Abasubu- Ne diyorum amına koyayım...” Alkolün etkisiyle bir anlığına dili istediği kelimelere dönmemişti. “Amını sikeyim.”

 

Şişeyi yerde bırakırken ayağa kalktı ve çadırdaki son kişiye baktı. Ergenliğin başlarındaki kız uyanıktı ve elfin yanında onunla aynı pozisyonda oturuyordu. Arkasında masa olmadığı için bacaklarına daha sıkı sarılmıştı. Yu ayağa kalkınca göz göze geldiler.

 

Kız doğrudan ona bakmaya korktuğu için gözlerinin kesişmesi bir saniyeden az sürdü. Kız gözlerini indirdi ve Yu tütün almak için masaya doğru yürürken ona bakmamaya çalıştı. Merakına yenik düştüğü için arada sırada göz ucuyla bakıyordu.

 

Yarı insanın sardığı tütünlerden birini almadan önce çakmağı kullanarak sönmüş mumu yakmayı denedi. Buradaki çakmak şimdiye dek kullandıkları arasında en kalitesiziydi. Yakmayı başaramadıkça sinirlendi ve sinirlendikçe yakması zorlaştı.

 

Sonunda mumu yakmayı başarınca tütünün sarıldığı kâğıdı eline alıp ucunu mumun alevinde yaktı ve ağzına götürdü. Acı tütün yüzünden tekrar öksürmüştü ama alışması uzun sürmedi.

 

Güneş batmak üzereydi ve gün ışığının son zerreleri çadırının girişinden içeri sızıyordu. Yu tekrar eski yerine geçti ve bacaklarını uzatıp uyanık olan kıza baktı.

 

“Adın ne?” dedi içine çektiği dumanı geri üflerken. “Beni bağırtmamanızı söylemiştim. Lafımı ikiletmeyin.”

 

Kızın cevap vermekte gecikmesi hoşuna gitmemişti. Sadece onunla alakalı değildi. Genel olarak söylediği sözleri tekrar söylemekten ve geç cevaplar almaktan hoşlanmıyordu.

 

“Sofya,” diye cevap verdi kız.

 

“Camii ismi değil mi o? Bulgaristan’ın başkenti miydi yoksa?” Tütünün tadını sevmemişti ama elinde bu olduğu için içmeye devam ediyordu. “Güzel isimmiş.”

 

Güneşin sunduğu ışığın yavaşça azaldığını fark edebiliyordu. Hoşlanmadığı bir andı. Gün içinde çok fazla uyumuştu ve şimdi sabaha kadar uykusuz kalacaktı.

 

“Siktir.”

 

Ablalarının ölümünden sonra yaşadığı günlere bir kez daha geri dönmek istemiyordu. Bitmeyen gecelerdeki yalnızlığı çok yorucu, çok soğuktu. O günlere tekrar dönmenin düşüncesi tüylerini ürpertti.

 

“Kaç yaşındasın?” diye sordu Sofya’ya.

 

“On beş,” diye cevapladı Sofya.

 

Kızı biraz daha inceledikten sonra şaşırmaya karar verdi. Bu dünyadaki çocuklar oldukları yaşı gösteriyordu. Liselilerin kendi yaşlarından on yaş büyük gösterdiği fantastik dünyalardan sonra gerçekçi bir fantastik dünya ile karşı karşıyaydı.

 

“Gerçi benim dünyamda da liseliler büyük gösteriyor amına koyayım. Zaman ilerledikçe olan bir şey demek ki.”

 

Sofya’ya daha fazla soru sormak istiyordu ama aynı zamanda konuşmaya da üşeniyordu. Ona bir kez daha baktığında soru sormanın onun için kötü olabileceğini anladı. Buraya geliş yolunda iyi şeyler yaşamış olma ihtimali yoktu ve geçmişini anlattırarak üzmek istemiyordu.

 

Tütününü bitirene kadar konuşmadı ve bitirdikten sonra söndürüp yere attı. Ayağa kalktı ama ne yapacağını bilmiyordu. Dışarı çıkarsa tecavüzcülerle karşılaşacaktı ve onların arasında olmak yeterince tiksindirirken bir de yüzlerini görmek moralini daha fazla bozardı.

 

Ama çadırın içinde yapabileceği fazla şey bulunmuyordu. Daha fazla tütün tüketebilir veya içki içebilirdi, bu seçeneği değerlendirmek için masanın yanında biraz volta attı.

 

“İçimden gelmiyor. Onu mu denesem?”

 

Toz hâlinde duran şeyin uyuşturucu olduğunu düşünüyordu. Şişeyi eline aldı ve kaldırdı. Çadırın işindeki ışık oranı düşük olsa da aldığı az bir ışıkla parlıyordu. Birazını avucuna döktü ve kokladı, kokusuzdu.

 

“Bunu nasıl kullanacağımı söylemedi ki orospu çocuğu. Burnumdan falan mı çekmem gerek? Yoksa suya mı karıştırıyoruz?”

 

Çocukken kullandığı toz hâlindeki ilaçları hatırladı. Tozu suyun içine döküyorlar ve Yu’ya içiriyorlardı. Tadının ne kadar berbat olduğunu hâlâ unutmadığı için şimdi bir tozu suyun içine dökme fikrine soğuk bakıyordu.

 

“Uyuşturucu kullanmaktan bahsediyorum ve bu çok normalmiş gibi konuşuyorum. Hay amına koyayım, ne olacaksa olsun.”

 

Elini burnuna yaklaştırdı ve derin bir nefes aldı.

 

“Hmm~ Öhöhrröö~”

 

Öksürmeye başladı. Yanlış bir seçim yaptığını anlamıştı. Tozlar burnundan içeri girmiş ve nefes borusunu yakmış, ciğerlerine inmişti.

 

İçinden çıkarmak için kuvvetlice öksürürken uyuyan elf ve yarı insanı uyandırdı. Yu yardım istemek için onlara baktığında morarmış yüzünü gördüler ve Yu’nun istediği gibi yardım etmek için ona doğru bir adım attılar fakat tereddüt ederek geri çekildiler.

 

Onlar köleydi ve Yu onların sahibiydi. Köle olmak pek tabii ki iyi bir şey olarak adlandırılamazdı ve Yu’yu sevmeleri için bir neden yoktu. Yu yardım etmekteki tereddütlerinin sebebinin bu olduğunu düşünüyordu.

 

“Öhğğ...” Kusacakmış gibi öğürdükten sonra sessizleşti. “Ihh... Ihh... Hıhıhıhıhı...”

 

İki kız ve bir oğlan onu izlerken Yu arkasını döndü ve çadırın çıkışına doğru yürüdü. Tam çıkışa geldiğinde yerinde durdu ve mırıldanmaya başladı.

 

Hmm Hmm Hmm Ne olursa olsun, güzel bir sesi vardı. Mırıldanması bile etkileyiciydi. Bararap Bararap Hmm Hmm

 

Yüzünü üç kölesine döndüğünde yüzündeki gülümseme onlara gözüktü. Yu biraz sessizlikten sonra onlara doğru yürümeye başladı.

 

Duydum ki unutmuşsun... Gözlerimin rengini, dedi yürürken. Ellerini onlara doğru kaldırmıştı. Duydum ki unutmuşsun... Gözlerimin rengini...

 

Ellerini kaldırıp indiriyor, şarkısını onlardan birine armağan edermiş gibi sırayla onlara işaret yapıyordu.

 

Yazık olmuş o gözlerden... Sana akan yaşlara... Yazık olmuş o gözlerden... Sana akan yaşlara...

 

Yarı insanın yanına vardığında onu ellerinden tuttu ve kendine çekti. Oğul’un öldürdüğü adamın başından kalan parçalar hâlâ yerdeydi ve Yu’nun ayağında çizmeler olduğu için umursamasa da kölesi çıplak ayağıyla parçalara basıyor, yüzü git gide soğuyordu.

 

Hmmhmmm...

 

Yarı insanın elini omzuna atarken siyah eliyle onu belinden tuttu, diğer eliyle de onun boşta kalan elini tutuyordu. Masanın etrafında gezerken kendince dans etmeye başladı ama yarı insan ona ayak uyduramadığı için izleyicilerine çarpık bir görüntü sunuyorlardı.

 

Bir zamanlar sevginle ateşlenen başımı... Dizlerinin yerine dayasaydım taşlara... Hmmhmm... Bir zamanlar sevginle ateşlenen başımı~ dizlerinin yerine~ dayasaydım taşlara...

 

Yarı insan ondan birkaç santim daha kısaydı. Boynuna yaklaştı ve sırtına inen uzun sarı saçlarını kokladı.

 

Hmm...

 

Oğul hediyesini Yu’ya sunmadan önce temizlemiş olmalıydı, güzel kokuyordu. Koku hoşuna gidince boynundan hızlı bir öpücük aldı. Öpücüğün yetersiz olduğunu düşününce bu sefer boynunu emdi ve dans etmeye devam etti.

 

Hani bendim yedi renk, hani tende can idim... Hani bendim yedi re~nk, hani tende can i~dim...

 

Yarı insanı belinden tutup kendine yasladı ve dans etmeyi bırakıp sarıldı. Daha sonra onu itti ve yeni partnerinin elini tutmak için şarkı söyleyerek elfe yürüdü.

 

Hani gündüz hayalin, geceler rüyan idim... Hani gündüz haya~lin, geceler rüyan i~dim...

 

Elfe karşı sergilediği hareketler daha müstehcendi. Onu doğrudan kendine yasladı ve iki eliyle de belini tuttu. Dengesini bozduğu elf düşmemek için Yu’nun omuzlarına tutunmak zorunda kaldı. Yu onun iri göğüslerini hissederken şarkıya devam etti.

 

Demek ki senin için aşk değil, yalan idim... Demek ki senin iç~in aşk değil, yalan i~dim...” Şarkıya ara verip elfin kulağını emmeye başladı. Elf korktuğu için ses çıkarmadan Yu kulağından sıkılana dek tacizini kabullenmek zorunda kalmıştı. Acırım heder olan o en güzel yıllara... Acırım heder ola~n o en güzel yıllara~

 

Aniden durdu ve elfi bıraktı. Elf serbest kalır kalmaz yere çöktü ve kulağını tutmaya başladı. Yu onun verdiği tepkiyi anlamaya çalışırken söylendi. “Şarkı bitti amına koyayım.”

 

Dans etmediği tek kişi Sofya’ydı ama onunla dans etmek içinden gelmiyordu. Kendi hâline bıraktı ve yarı insana döndü.

 

“Bu nasıl şey amına koyayım? Ben bu ne anlamadım. Sarhoş eder gibi bir şey oluyor ama sanki bunun böyle bir şey olmaması gerekiyor. Kötü şeyler olacak gibi hissediyorum. Dünya parlıyor amına koyayım... Lan!’”

 

Dünyanın tüm renkleri beyaza döndü ve gözünü kapatsa bile kaçamayacağı bir ışık etrafını sardı. Her yer beyazdı, tüm boyutlar kalkmış, zaman ve mekân algısı yok olmuştu. Mutlak beyazlığı ne kadar yaşadığını bilmiyordu, hem sonsuzluk hem de göz açıp kapama süresi kadar geçen bir sürenin ardından dünya bir anda karanlığa gömüldü ve bilinci kapandı.

-------------------------

28.07.2022 – 04:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr