“Ha?”
Çadırdan son çıktığında içinde hiçbir insan yoktu ama şimdi zincirlerle bağlanmış dört kişi içeride onu bekliyordu.
Kısa boylu bir erkek vardı, altındaki şalvar dışında üstü çıplaktı. Kahverengi saçları üç numara kesilmişti ve kirli sakalları vardı. Siyah gözleri Yu çadıra girmeden önce karşısına bakıyordu ama Yu çadıra girer girmez yere indirmişti.
Onun yanında bir insan çocuğu duyuyordu. Muhtemelen Ursula ile aynı yaştaydı, zaten ona benziyordu. Sarı saçlarını ikiz atkuyruğu yapmışlardı ve büyük mavi gözleri vardı. Ona giydirilen mavi renkli müstehcen kıyafet Yu’ya kendisini huzursuz hissettirdi. Arap dansçıların egzotik kıyafetlerine benziyordu. Yetişkin bir kadında görmek güzel olabilirdi ama kendisinden beş yaş küçük bir çocukta görmekten hoşlanmamıştı.
O kız da karşısına bakmaktan çekiniyordu. Yere bakıyor ve gözyaşlarını kontrol etmeye çalışıyordu. Yu çocuklardan birinin hamile kalmasından bile iğrenirken başka bir çocuğun tecavüze uğramak için buraya getirilmiş olması sadece sergilemeye korktuğu bir öfke doğuruyordu.
O kızın yanındaki bir elfti. Yu’dan daha uzundu, sarı saçları ve yeşil gözleri vardı. Yanındaki kızla aynı tarzda bir elbise giymişti ve Yu kıyafetin ona yakıştığını görebiliyordu. Yanındakinin aksine iri göğüsleri kıyafetin altından çekici gözüküyordu ama en nihayetinde o da köle olarak buraya getirilmişti.
Elfin yanındaki dördüncü kız da aynı tarzda bir elbise giyiyordu ama göğüsleri düzdü. Elfinkilere benzeyen yeşil gözlere sahip olsa da o bir yarı insandı. Başındaki kurt kulakları ve arkasındaki kuyruk saçları gibi sarıydı.
“Mu makireleri senin için yakaradım sevgiri arkadaşım!” dedi Oğul. “Ee? Nasır murdun? Hoşuna gitti mi? Ihh? Ihh?”
Masanın üstünde daha fazla hediye vardı; tütün dolu bir kutu ve tütünü sarması için kâğıtlar, alkol ve içinde tuza benzeyen beyaz bir toz bulunduran küçük bir şişe. Çakmak, mum ve farklı ıvır zıvırlar da masanın bir köşesindeydi. Yüzükler, bilezikler ve kolyeler; kitaplar ve parşömenler de bir başka köşeye konulmuştu.
Yu tekrar ona getirilen kölelere baktı. Kızları anlıyordu ama neden bir erkekten hoşlanılacağını düşündüğünü anlayamıyordu.
“Yoksa ben Link ile birlikte takılırken de mi izleniyordum? Evet. Ondan öncesinde de izleniyor olmalıydım. Rolderhelm’deyken bile izleniyor olmalıydım.”
Dünya bir kez daha göğsünü sıkıştırmak için üstüne geliyordu. Etrafına baktı, çadırın içinde yalnız kalmak mı yoksa birileriyle olmak mı daha iyiydi karar veremiyordu. Üstünde böceklerin gezindiğini ve karanlığın içinde parlayan gözlerin avını izleyen bir avcı gibi her hareketini takip ettiğini hissediyordu.
“Arkadaşım?” Oğul ellerini Yu’ya uzattı ama dokunmadı. “Sana soru sordum?”
“Neden bir erkek getirdin ki?”
Oğul büyük ellerini göğsüne götürdü. “Erkekrerden hoşranmıyor musun?”
“Elbette hoşlanmıyorum! Sana hoşlanacağımı düşündürten neydi ki?!”
Oğul onun hediyeyi beğenmediği için sinirlendiğini düşünse de sinirinin kaynağı bu değildi. Hediyeyi beğenmemişti, bu doğruydu ama sinirlenme sebebi buradaki tecavüz skandalıydı.
Oğul başını salladı ve yarı çıplak adamın üstüne yürüdü. Oğul ona yaklaşırken erkek korkudan titremeye başlamıştı ama ayakları sanki yere çivilenmiş gibiydi, bir adım geriye gidemiyordu.
Oğul sağ elini adamın başına götürdü ve kafasını avucunun içine aldı. Yu yapacağı şeyin ne olduğunu tahmin edebilse de yapmayacağını düşünmüştü. Sırf beğenmediğini söylediği için birini öldürecek kadar ileri gideceğine ihtimal vermemişti.
Oğul avucunu sıktı ve sanki bir yumurtayı eziyormuş gibi kolaylıkla adamın kafasını patlattı.
“Ah~ AH~ AAAHHH!”
Kızların üstüne sıçrayan kan onları çığlık atmaya itti. Zincirle bağlanan ellerini yüzlerine götürdüler ve birbirlerine yanaşıp Oğul’dan uzaklaştılar.
Kemik parçaları ve kan Yu’ya da sıçramıştı ama Yu karşılaştığı dehşet karşısında sesini çıkaramadı. Daha hızlı nefes almaya başladı, göğsüne tekrar bir ağrı girdi ve kılıcı titreyen sağ elinden yere düştü.
“Arkadaşım seni beğenmemiş,” dedi Oğul yarı insana bakarak. Kurt kulaklı kızın üstüne yürüdüğünde diğer iki kız onu bıraktı ve masanın altına kaçtı. Yarı insan kız Oğul’dan kaçmak için geri giderken Yu’nun yatağına çarptı ve üstüne düştü.
Yu bağırdı. “Dur! DUR! ONA NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUN!”
Titremeyi bıraktı ve koşarak kızın önüne geçerek Oğul’un ilerlemesine engel oldu. Sırf erkeklerden hoşlanmadığını söylediği için buradaki herkesi öldürmesine gerek yoktu ve birini öldürmesi gerekiyorsa kendini öldürüp dünyaya bir iyilik yapması daha iyi olurdu.
“Erkekrerden hoşranmadığın için onu ördüreceğim,” diye cevap verdi Oğul. “Niye mağırıyorsun ki? Karmimi incitiyorsun. Ihh... Ihh...”
“ONU ÖLDÜRMENE GEREK YOK!”
Oğul durdu ve elini geri çekti. “Ama o da erkek?”
“Erkek- Ah! O kıza benziyor. Onu beğendim. Bana getirdiğin için teşekkür ederim!”
Büyük ve çirkin gülümsemesi bir kez daha Oğul’un yüzünde belirdi. Oğul tekrar altına işiyordu ve işerken ayaklarını sallayarak paçasından akan sidiği yayıyordu. Yumruklarını sıkıp bırakırken tuhaf seslerini tekrar çıkardı.
“Ihh... Ihh... Arkadaşım hakkında yeni mir şey öğrendim! Menim arkadaşım kıza menzeyen erkekrerden hoşranıyor!”
“E-evet... Böyle güzel bir hediye getirdiğin için çok teşekkür ederim.”
“IHH! IHH! IHH!” Oğul tekrar balerin gibi dans etmeye başladı. “Arkadaşım miraz tuhaf mirisi ama orsun! Seni çok ama çok ama çok seviyorum arkadaşım! Yani hediyererimi meğendin için çok ama çok ama çok ama çok ama çok ama çok ama çok ama çok mutru ordum!”
Yu başını salladı ve Oğul’un dansını bitirmesini bekledi. Sergilediği sanatsal dans sonunda bittiğinde Yu çadırın çıkışını işaret etti.
“Bir an önce hediyelerimle baş başa kalmak istiyorum,” dedi Oğul’a. “Verdiğin hediyeler için tekrar teşekkür ederim. Beni çok heyecanlandırdılar.”
“Ihh! Ihh! Anrıyorum! Zaten en yakın ve en iyi arkadaşımın seçtiğim hediyereri meğeneceğini en maşından meri miriyordum! Ihh!”
“Evet, teşekkürler.”
“Ihh, ıhh, ıhh! O zaman merine kuvvet arkadaşım! Ihh! Ihh!” Oğul çadırın çıkışına doğru yürürken güldü. “Sakın ördüreyim deme! Onrarı özenre seçtim! Ördürmek istiyorsan gece yağmarayacağımız köyde murdukrarını ördürürsün.”
Oğul çıkarken Yu sol eliyle ağzını kapadı ve yerdeki başsız cesede baktı. Bunu yapabilecek güçte olan biriyle savaşması imkânsızdı. Ancak Yu Zao gibi kahramanlar böyle bir güce karşı koyabilirdi ve Yu Zao’nun gelmesine haftalar vardı.
“Sen!” diye seslendi Oğul tam çadırdan dışarı çıktığında. “Ceset burada mı kalacak?”
“Ah, özür direrim. Sen erkek gimi gözüken erkekrerden hoşranmıyordun...”
Oğul çadıra geri girdi ve cesedi bacağından tutup sürükleyerek çadırdan çıkardı. Yerdeki çimler cesetten çıkan kızıl kana bulanmıştı.
Yu çadırın en köşesine doğru yürüyerek kandan ve diğerlerinden uzak bir yere oturdu. Dizlerini çenesine kadar çekti ve gözlerini kapatıp öylece beklemeye başladı.
Tekrar yapmıştı. Tekrar bir insanı öldürmüştü. Oğul’un akıl sağlığının yerinde olmadığını biliyordu. Onun böyle bir hareket sergileyecek dengesiz biri olduğunu anlaması gerekiyordu. Eğer sadece onu beğendiğini söyleseydi şu anda bir insan hayatta olacaktı.
Ama söylemedi. Erkeklerin pek çoğunun söyleyeceği şeyi söyledi ve birini öldürdü. Kelimeleriyle, basit bir şekilde, kolayca bir kişinin canını aldı.
Ellerine bulaşan kanı temizleyecek hiçbir su yoktu ve kan daha fazla kanı çekiyordu. Öldürmeyi bırakamıyordu. Ölüme o kadar çok alışmıştı ki bir insanın normalde vermesi gereken tepkiyi bile verememişti. İnsan değildi.
“Erkeksen erkek gibi görün amına koyayım! Ne diye kız gibi görünüyorsun?” Başını kaldırıp da hakaret ettiği yarı insana bakmadan konuşmuştu. Derin nefesler aldı ve sakince sordu. “Tütün sarmayı bilen var mı?”
Yarı insana bağırdığında aklına Yurine geldi. Dudakları titredi ve yaşlar gözlerinde parlamaya başladı. Yüzünü saklamak için iyice dizlerine gömdü.
Onu tekrar görmek istiyordu. Tekrar sarılmak, tekrar koklamak, tekrar öpmek istiyordu. Sesini tekrar duymak ve onun gülüşüne bir kez daha tanıklık etmek istiyordu ve tüm bunları yapmaktan çok uzaktaydı.
“SORU SORDUM!” diye bağırdı. Bağırınca bir cevap aldı.
“M-men miriyorum.”
“CEVAP VERMENİZ İÇİN İLLA BAĞIRMAM MI GEREKİYOR!” Başını hafifçe kaldırdı ve yüzünün tamamını göstermeden kızarmış gözleriyle konuşan kişiye baktı. Yarı insandı. “Sar birkaç tane.”
Onlara dokunmak istemiyordu. Bunu yaparsa tecavüz etmiş olacaktı. Zaten tecavüze uğrayan iki kadını kurtarmak için hiçbir şey yapmadığından dolayı kendine bu sıfatı vermişti. Bir de sıfatı fiiliyata geçirerek tam anlamıyla elde etmek istemiyordu.
“Bana içki getirin.”
Elf olan kız masanın altından yavaşça çıktı. Yu kızın yavaş hareketlerinden hoşlanmamıştı.
“HIZLI OL!”
Yu daha hızlı nefes alırken kız da kendi hızını arttırdı ve ona en yakın şişeyi alarak Yu’ya getirdi. Yu şişeye baktı, mantarı takılıydı. Sol elinin parmaklarını kullanarak mantarı çıkardı ve şişeyi kafasına dikti.
“Benim gibi insanlar sarhoş olmamalı. Bu insanlara kötü şeyler yapabilirim.”
Şaraptı ve tadı Rami’nin bahçesinden aldığına benziyordu. İçmeye devam ederken yarı insan sardığı ilk tütünün ucunu yakıp Yu’ya getirdi. Yu tütünü dudaklarının arasına sokup içtiğinde öksürdü. Acıydı.
“Amına koyayım.”
Acıyı sevmiyordu ve acı tada alışması için zamana ihtiyacı olacaktı. Rami’nin hazırladığı yapraklar kadar hoşuna gitmemişti.
“Ne duruyorsunuz?” dedi hiçbir şey yapmadan bekleyen iki sarışın kıza. “BENİ BAĞRITMAYIN! NE DURUYORSUNUZ DEDİM!”
Elf geveledi. “E-elimi... Elim...”
“DÜZGÜN KONUŞ!”
“El-eleli-elimiz b-bağ-bal... Ba... Elimiz...”
Elf ağlamaktan konuşamıyordu. Kekeliyor ve o kekeledikçe Yu daha fazla sinirleniyordu ama ne demek istediğini anlamıştı. Elleri ve ayaklarındaki zincirleri kastediyorlardı.
“Ananızı sikeyim.” Yu ayağa kalktı ve onlara yaklaştı. Yu onların üstüne yürüdüğü esnada iki kız da buz kesmişti. “Ayağımın altında durmayın. Kaçılın.”
Kızlar kenara çekildi ve Yu masanın üstünde zincirleri çözebileceği bir anahtar aradı. Aradığı anahtarı kılıcı için getirilmiş kınların arasında buldu. Anahtarı aldı ve elfin üstüne attı. Anahtar kızın göğüslerinin arasına girdi.
“Çözün kendinizi.”
Sürekli zincirle gezerlerse bilekleri çürürdü. Yu bunun olmasını istemedi. Kızlar kendilerini çözdükten sonra yarı insanın zincirlerini çözmeye gittiler. Yu yerine geri geçti ve oturarak içmeye başladı.
Ama şarap ve tütün keyfi başladığı gibi bölünmüştü. Kızlar ona doğru yaklaşmış ve soyunmaya başlamıştı. Yu bir kez daha sinirlendi, gözleri seğirirken bağırmamak için kendini zorladı.
“Ne yapıyorsunuz?”
Konuşan yine elfti. “S-soy...”
“Hayır! Bunu istemedim...” Onlarla birlikte olmayacaktı. “Giyin şunları geri. Bir daha da böyle bir şey yapmayın.”
Kızlar kendilerinden isteneni yaptı ve elbiselerini geri giydiler. Daha sonra Yu’nun karşısına geçip boyunlarını eğdiler ve beklemeye başladılar.
“Ne dikiliyorsunuz karşımda? Sinirimi bozuyorsunuz.” Biraz daha içti. Şarabın tadı acı tütünün tadını bastırıyordu. “Siktirin gidin... Gidemezsiniz amına koyayım. Oturun, ses çıkarmayın.”
Kızlar bir kez daha denileni yaptı ve Yu oturduğu yerde sızana dek içkisiyle tütününü içti.
-------------------------
26.07.2022 – 22:00
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..