Cilt 5 - Ön Söz: Aile, Görev, Onur

avatar
414 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Ön Söz: Aile, Görev, Onur


Azerel onları öldürdükten sonra Yu’nun vücudundan ayrıldı. O bir dumana dönüşüp içinden çıkarken adeta organlarını kendisiyle birlikte dışarı sürükleyecekmiş gibiydi. Kendisine karşı konulduğu için sinirliydi.


“Beni dinle çocuk!” diye kükredi mavi gözleri öfkeyle yanarken. “Senin aptallığın uğruna geleceği riske atmayacağım! Bu senin suçundu! Senin!”


Yu yaşanan olayı reddetmek istedi, gerçek olmamasını diledi.


“B-ben bir şey-”


“Yaptın!” diye bağırdı Yu’nun itirazına karşı. “Aptallık ettin! Bu yeterli!”


İçi korkuyla dolmuştu. Oğlunun ve onun annesinin cesedi hemen yanında dururken, onları öldüren adam tarafından azarlanır ve buna karşın hiçbir şey yapamazken hissettiği acının, hüznün bir adı konulamazdı.


“Zayıftın! Amacının ne olduğu belliyken böyle iğrenç bir günah işledin!” Azerel onu boğazından tutup kaldırdı. “Seni uyardım, gitme dedim ama yine de gittin! Senin suçun, anlıyor musun? Hedefine ulaştığın zaman hiç var olmayacak ve seni bu hedeften alıkoyabilecek bir çocuk yapmak senin suçun! Seni lanet olası aptal velet!”


Nefes alamıyordu. Azerel’in parmaklarını elleriyle açmayı deniyordu fakat adam sanki çelikten yapılmış gibiydi.


“Kulaklarını aç ve beni iyi dinle,” dedi yılan gibi tıslarken. “Çöle gidecek, kraliçeyi bulacak ve Lütuf’u alacaksın! Anlıyor musun? Hiçbir şeyin yoluna çıkmasına izin vermeyeceksin! Sonra ben gelip seni bulana dek uslu uslu bekleyeceksin! Anlıyor musun!”


Onu duvara vururken son bir kez daha bağırdı.


“ANLIYOR MUSUN!”


---


Gördüğü rüyanın dilinde bıraktığı acı tadın aksine burnuna gelen koku hoştu. Kokuyu iyice içine çekebilmek için istemsiz bir nefes alırken hayatında ilk defa mutlu olduğu bir sabaha uyanmış gibi hissediyordu.


Ama bu ilk değildi. Yurine onun yanındayken de sabahları mutlu oluyordu. Sabah uyandığında onun gülümsediğini görmenin hoş duygular yaşatmadığı tek bir gün olmamıştı.


“Ne yaptım ben?”


Bir zamanlar dünyada iki Valarfin vardı, şimdi de öyleydi. Sivina Valarfin, Yu’nun karısı, vücudunu ona yaslamış ve başını göğsüne dayamıştı.


Kolu ona sıkıca sarılan Sivina’nın kolunun altındaydı. Kolunu kurtardığında kadın vücudunu daha sert bastırdı ve Yu’yu iyice sıktı.


Yumuşak vücudunu hissetmek güzeldi. Sıcaklığı karmaşa içerisindeki ruhunu biraz olsun rahatlatıyordu ve Sivina’nın uyurken mutlu gözükmesi omuzlarına koruması gereken bir gülümsemenin sorumluluğunu yüklüyordu.


Bir kez daha “Ne yaptım ben?” diye sorarak iç geçirdi. Burnunu hemen önündeki gümüş saçlara değdirip kokluyordu.


Ne düşünmesi gerektiğini düşünüyordu.


Sivina ile evlenmek onu pişman etmemişti, üzgün de değildi; aksine mutlu ve heyecanlıydı.


Yine de böyle olmaması gerektiğini, bunun anormal bir his olduğunu düşünüyordu. Ölen oğlu ve onun annesi için yas tutmalıydı, en az kızının ölümünde olduğu kadar yıkılmalıydı.


“Ama eğer öyle yaparsam Sivina üzülür. Ben mutlu olmamalıyım fakat onu üzmeye de hakkım yok. Onu mutlu etmek benim görevim.”


Fakat onu nasıl mutlu edecekti? Kendisi içten içe yas tutarken mutluymuş taklidi mi yapacaktı?


Eğer tekrar olmadığı birini taklit eder ve Sivina’yı kandırırsa günah işlemiş olurdu. Üstelik karısı bir aptal değildi, numara yaptığını anlar ve daha çok üzülürdü.


Ama eğer üzgün olursa Sivina yine üzülecekti. Sivina’yı üzmeden kendisini cezalandırması, acı çekmesi için bir yol yoktu. Onun için elinden geldiğince mutlu olmaya çalışması, gülümsemesi gerekiyordu.


“Gülümse.”


Oğlunun ölümünün ertesi günü evlenmek akıllı bir insanın hür iradesiyle yapacağı iş değildi.


Sağ elini kaldırdı ve yüzük parmağına bakarken gülümsemeyi denedi. Hayatında takındığı en çirkin, en başarısız gülümsemeydi. Dudakları çarpıktı ve yanakları kontrolü dışında kasılıyordu.


“Bu şekilde olmaz, onun için güzel gülümsemeliyim.”


Yüzük ablalarından birine aitti. Diğer yüzük de Sivina’nın sol elinin yüzük parmağına takılmıştı.


Yüzükleri, Azerel’in ganimet odasında doldurduğu cüzdanın içinde bulmuştu. Oraya onun tarafından konulmuş olmasından başka yol yoktu.


Yüzükleri en son nerede bıraktığını hatırlamayı denedi ve hatırlamadığını fark ettiğinde küçük bir şok geçirdi.


Onlar bir zamanlar en çok değer verdiği insanlardan kalan yegâne hatıralardı ve haklarındaki herhangi bir şeyi unutacağı kırk yıl düşünse aklına gelmezdi.


Evet, yakalanışının üstünden bir yıl geçmiş ve bu süreçte kötü şeylere maruz kaldığı için iki küçük takıyı hatırlamıyor oluşu normal görülebilirdi ama onun için değildi. Yüzüklerin değeri paha biçilemezdi ve onlar hakkında bir şeyi unutmak mümkün değildi.


“Nerede kaybettiğimin önemi yok. Kaçırıldığım vakit onlar da gitti.”


Yatakta hareket etti ve sırt üstü dönerek sağ elini yüzüne götürdü. Hâlen uyumakta olan Sivina pozisyonun değişmesinden rahatsız olmuştu. Kısa bir an için gözlerini araladı ve biraz mırıldanarak battaniyeyi üstüne çekti. Ardından bir bacağını Yu’nun üstüne atarak daha da sıkı sarıldı. Artık canını yakıyordu. Vücudunda yüksek mana bulunan bir yetişkinin yanında yatmak böyle olsa gerekti.


“Azerel… Oğlumu ve annesini öldürdü, yüzükleri buldu ve…” Çenesini acıtacak kadar sertçe sıvazladı. “Ya da yüzükler kaybettiğim andan beri ondaydı. O şey, Sivina ile evlenmemi istedi.”


Karnında bir titreme yaşandı, titreme göğsüne doğru yükseldi ve yarıp dışarı çıkacakmışçasına yandı. Öfkeliydi, nefretle dolmak üzereydi.


“Nefret edemem.”


Nefret edemezdi, sinirlenirse insanlar üzebilirdi. Bu yüzden hissettiği kötü duyguları bastırmak zorundaydı. Tabii hâlâ adalet arayabilirdi.


Ama adalete nasıl sahip olacaktı ki? Güce ihtiyacı vardı, aradığı güçse ondan çok uzaktaydı. Ne mevcut gücüyle gücünün sınırları yokmuş gibi gözüken Azerel’i yargılayabilirdi ne de gelecekte onu yargılayabilecek bir gücü kontrol edebildiğini hayal edebiliyordu.


“Güvenebileceğim birisi değil; bir baba değil, hoca değil. Kötü, ölmeyi hak-”


Aklında dank eden soruyla düşünmeye ara verdi. Başkalarını yargılama hakkına sahip miydi? Adaleti kim, neye göre sağlamalıydı ve sonucu neye göre adaletli olurdu? Eğer zamanı geri sarmayı başarırsa Azerel hiçbir suç işlememiş sayılacağı için masum mu olacaktı?


“Güneş doğuyor.”


Gözlerini ilk araladığı vakit sabahın ilk ışıkları perdenin ardından hafifçe belli olmaya başlamıştı fakat düşüncelerine öyle dalmıştı ki fark etmemişti.


Sivina onu tamamen sardı, hatta abartıp üstüne çıktı. Onun hâlâ uyuyup uyumadığından emin değildi yine de onu rahatsız etme hakkını kendinde görmüyordu. Sol kolunu sabit tutarken sağ kolunu beline doladı. Nefes alması zordu.


“Öldüğümü düşündüğü için mi beni sevmişti? Kurtaramadığı için pişmanlık duymuş ve bana âşık olarak-”


Gözlerini kapadı. Böyle düşünmek onun hislerine bir hakaret olurdu. Sivina onu seviyordu ve aşkı ne aracılığıyla başlamış olursa olsun gerçekti.


“Ama yaptığım onca şeyden sonra benimle evlenmesi tamamen delilik. Azerel ona da bir şey yapmış olabilir mi? Bana daha fazla âşık olması, evlenmesi için?”


Elindeki parçalar yapbozu tamamlamaya ve kesin hüküm vermeye yeterli gelmese de birkaç parçayı yaklaştırdığında bir şeyler görebiliyordu.


Azerel’in, kaçırılmasında bir payı olmalıydı. Vazgeçilenler ile bir bağlantısı olması, belki Oğul’un babası olması da muhtemeldi.


“Oğlunun ölümüne üzülmez miydi?” diye düşündü onun hakkında. “Hayır, üzülmezdi. Umurunda bile olmazdı. Onu sevmiyordur bile.”


Azerel her şeyi gelecekte bırakmak isteyen biriydi. Geçmişte ne yaşanmış olursa olsun umursamazdı.


“Sakinliğim hayra alamet değil.”


Onunla geçirdiği vakit bir dakika etmese bile oğluydu, onun kanındandı ve Azerel onun elini kullanarak öldürmüştü. Yurine ondan alındıktan sonra nasıl çöktüğünü düşünürse oğlunun ölümünde de aynı tepkiyi vermeliydi.


“Mutlu değilim. Ben… Sanırım ne dediğini anlıyorum. Bunun için mi Sivina ile evlenmemi istedi?”


Azerel başkaları için yaşayan insanlar olduklarını söylemişti. Başkalarının gülüşü, mutluluğu için çabaladıklarından bahsetmişti. Sivina ile evlenmesini isteme sebebi bu muydu?


“Eğer yas tutarsam, üzülürsem Sivina üzülür.”


“Eğer yas tutmazsam… Acı çekmezsem… Cezalandırılmamış olurum…”


“Azerel bunu mu istedi? Sivina ile meşgul olmamı ve geçmişten kaçmamı mı istedi?”


Sabah ışıkları artık göz kapaklarının altına etki ediyordu.


“Düşün bakalım,” dedi kendi kendine. “Bakalım nerede patlayacaksın? Ama yapacak bir şey yok, önündeki yol belli. Görevin, ailen… Başını eğecek ve uslu uslu yürüyeceksin.”
-------------------------
15.11.2022 - 19:35

(Aslında bir saat önce atacaktım ama site çökmüştü :d)


Bugün "Start - Kapının Ardındaki Dünya"yı yayınlamamın yıldönümüymüş. Elbette seriyi daha eski bir tarihte yayınlamıştım fakat daha sonra kaldırma - yeniden yazma olayları olduğu için bu versiyonun ilk yılı oluyor.

Normalde aklımda beşinci cildi şimdi paylaşmak yoktu (ve paylaşmayacağım da) fakat bugünün hatrına cildin ön sözünü paylaşıyorum.

Ve bir de seri için oluşturduğum haritayı seri ana sayfasına yükledim. Yıllar önce bir dünya haritası oluşturmuştum fakat yüklediğim harita dünyanın daha küçük bir bölümünü göstermekte (Yu'nun bulunduğu kıtanın güneybatı kısmı).

Eğer harita yapmakla ilgileniyorsanız, haritayı Inkarnate isimli internet sitesi üzerinden oluşturdum. Fantastik haritalar oluşturmak için güzel bir platform.

Ah... Bunun dışında Cilt 4'ün bitmesiyle seri yarım milyon kelimeyi geçti. Yani şu anki hâliyle sanırım 4-5 kitap eder, yani Start'a 4 kitap okudum gözüyle bakabilirsiniz xD  (Yanlış hatırlamıyorsam 514k kelime falandı).

Eğer seriyi beğendiyseniz beğenip yorum yaparak destek olabilirsiniz! Öneri ve görüşlerinizi iletmekten çekinmeyin! Okuduğunuz için teşekkürler!

(Bir de cilt 5 tam olarak ne zaman başlar bilmiyorum, o yüzden ne desem yalan olur. Aklımda bir tarih belirlediğim zaman discorddan duyururum.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr