Yu’nun kendinden emin olması ona güven vermeliydi. Olması
gereken buydu fakat kendini korkmaktan alıkoyamıyordu.
Canavar kükredi. “CANINI ALMAK IÇIN BURADAYIM VALARFİN!”
Korku yoktu, en azından Yu’da.
“Öldüğünü düşünmüştüm,” dedi Yu canavarın ve diğer iki şampiyonun önünde durduğu süs havuzuna yaklaşırken. “Seni öldürememiş olmak benim hatam ama iyi ki karşıma çıkmışsın. Hatamı telafi edeceğime ve işlediğin günahlar için seni cezalandıracağıma emin olabilirsin, Vazgeçilen.”
“VALARFİN~!”
Sivina hâlâ hayretler içerisinde bir kocasına bir de canavar bakıyordu. Canavarı zapt etmek her geçen an muhafızlar için zorlaşıyordu ve onu saldıkları an kocasının üstüne atlayacaktı.
Onlar haricinde ortalık sessizdi. İnsanlar pencerelerde dövüşü bekliyordu. Yağmur dövüş için ritim tutuyordu ve rüzgârlar her geçen saniye sertleşiyordu. Muhafızların arasındaki Çelise de dövüşü izleyecekler arasındaydı ama onlara bakmak yerine gözlerini yere eğmiş, suyu seyrediyordu. Dün onlara Çelise’nin gönderdiği eşyaları gönderen çocuk da Çelise’nin yanındaydı ve o da hanımıyla aynı şeyi yapıyordu.
Ve bir de rahip vardı, dövüşeceklerin arasına geçmişti. Yu’nun kılıcı kadar kara bir cübbe giymişti, saçlarına ve sakallarına ak düşmüştü.
“Cennetin gönderdiği şampiyonu görüp de kaçmamanız takdir edilesi,” dedi Herict gülümseyerek.
Yu karşı çıktı. “O ne bir şampiyon ne de cennetle bir alakası var. Ateşle oynadığının farkında değilsin, günahların gözünü kör etmiş.”
Herict kahkaha attı ve başını salladı. “Kör olduğum doğru,” dedi Yu’nun yükselecek öfkesinden zevk almayı beklerken. “Sivina’nın güzelliği beni kör etti. Onun bir suçlu olması ve yargılanmak zorunda kalması ne kadar acı. Tanrılarımız ona merhamet etsin.”
Canavar, Yu’yu korkutmamıştı ama Herict amaçladığı şeyi yapmış ve onu öfkelendirmeyi başarmıştı. Rahibin cübbesi kadar kara bir zırhın içindeydi. Karşılarındaki üç şampiyon arasında en kısası olmasına rağmen iki metreye yakın bir boyu vardı. Miğferinin üstünde yanındaki canavarın boynuzlarına benzeyen örümcek ayakları göğe uzanıyordu.
Herict’in yanındaki şampiyon ise giydiği altın zırhı ve aslan başı şeklindeki miğferiyle Herict’ten daha tehlikeli gözüküyordu. Ondan daha iriydi, yüzü ondan daha ciddiydi ve deneyimli birine benziyordu.
Ama ikisi de canavarın yaydığı korkuyu yaymıyordu. Yine de bir canavarın gücü sadece bakarak anlaşılırken üstüne güçlü olduğunu bildiği bir büyücüyle savaşmak zorunda kalmak… Kötü bir durumdaydı.
“Tanrıların hizmetkârı olarak onların sesiyle konuşuyorum,” dedi rahip. “Bugün tanrıların huzuruna, Yu Valarfin ve karısı Sivina’nın mahkemesi için çıktınız. Cennet en doğru kararın verilmesi için bize görkemini bahşetsin.”
Valarfin.
Buradaki insanlara soy isimlerini vermemişlerdi fakat canavar sakladıkları sırrı ortaya çıkarmıştı. Şanslılarsa bugün sadece karşılarındaki üç şampiyonla dövüşürlerdi çünkü Valarfin ismi görüldüğü yerde öldürülmesi gereken bir şeytana aitti.
Gök gürledi.
“Yu Valarfin, Sivina ve yırtıcı hayvanları suçlandıkları günahların sorumlusular mı görmek için efendimiz ve tanrıların şampiyonu Herict Von Araka, tanrıların şampiyonu Mejmect oğlu Rileon ve cennet tarafından adaleti sağlanması için bize gönderilen Cennetin Şampiyonuna karşı dövüşecek.”
Herict’in miğferinin altındaki gülümsemesi sinirlerini bozuyordu. Herif gözüne onu kestirmişti ve canavar Yu ile dövüşürken Sivina’yı yenmeye çalışacaktı.
“Eğer masumlarsa tanrılarımız bileklerine güç versin, kılıçlarını keskin kılsın,” diye devam etti rahip. “Eğer günahkârlarsa tanrıların şampiyonlarının gücü onları mahvetsin, onların ruhlarını Nefaera’ya temizlenmeleri için göndersin.”
Yu taşlardan birini sol eline aldığı sapana koydu ve kumaş parçasını çevirmeye başladı. Centilmence bir hareket sayılmazdı ama kimsenin de umurunda değildi. Dövüş başlar başlamaz onu atacaktı.
“Tanrılar!” diye bağırdı rahip kollarını göğe kaldırıp. “Başlamamız için bize bir işaret gönderin!”
Daha önce bir kez yıldırımlar tarafından öldürülen insanlar görmüştü ama ikinci kez görmek, ilkinde yaşadığı korku ve endişeyi tekrar vücuduna hatırlattı.
Gökyüzünden düşen tek bir yıldırım doğrudan rahibin başını hedef almış, ona çarpmış ve adamın vücudunu o anda yakmıştı. Rahip suyun içine düşerken kimse tanrıların böyle bir işaret göndereceğini düşünemezdi.
“VALARFİN!”
Yıldırımın düşmesiyle canavarın zincirini tutan muhafızlar onu bıraktı ve canavar yere eğilip suyun altından dört kılıç aldı. Her kılıç Yu’nun kılıcının birebir kopyasıydı fakat aralarındaki fark, açıklaması güç şekilde canlı gözükmeleriydi. Canavar tek bir kişi değil, dört kılıcıyla birlikte beş kişiydi.
“VALARFİN!”
Tekrar kükreyen canavar Yu’nun üstüne atladı. Sivina, Yu’nun hemen yanında olduğu için onun da üstüne geliyordu. İkisi de hızla zıt yönlere çekildi ve canavar düştüğü yerde suyu ikisini de baştan aşağıya ıslatacak kadar sıçrattı. Havadaki damlalar henüz yere inmemişti ki Karabaş, canavarın üstüne fırladı ve ellerinden birini ısırmak için ağzını açtı. Maalesef köpeğin cesur saldırısı canavarın tekmesi ile sonlandı. Karabaş inleyerek Çelise’nin ayaklarının dibine uçtu.
“Beni düşünme!” diye bağırdı Yu. “Bu bir Vazgeçilen ile ilk dövüşüm değil.”
“SON OLACAK!” diye kükredi canavar. “KAFATASINI PARÇALARA AYIRACAĞIM!”
Yu üstüne atılan canavardan bir kez daha çekilerek kaçarken sol elinde salladığı büyü taşını fırlattı.
Lakin taşı canavara fırlatmak yerine canavara Yu’yu yenmesinde yardım etmek için koşan Rileon’un yüzüne fırlatmıştı. Şüphe yok ki adam böyle bir şeyi beklemiyordu, taşın yüzüne geldiğini fark ettiğinde her şey için geçti ve büyü taşı beyaz bir ışık ve mavi dumanlar yayarak adamın gözünde patlarken yapabileceği bir şey olmamıştı.
“AAAHHH!”
Aslan başı şeklindeki miğferi onu korumamıştı. Dizlerinin üstüne çöktü ve yerden aldığı suyu gözüne götürerek acısını dindirmeye çalıştı ama bu canının daha fazla yanmasını sağlamaktan başka bir şey yapmamıştı.
Yu’nun tek yapabildiğinin kaçmak olduğunu görünce ona yardım etmek istedi ama kocasıyla arasından geçen alev topu bunun o kadar da kolay olmayacağını söyledi. Yu’nun kılıcından uzun olan kılıcını boyu sayesinde tek eliyle tutabilen Herict, diğer elini kaldırmış ve ikinci bir alev topu için hazırlanmıştı.
“Neden böyle bir hayatı seçtin?” diye sordu yüzü açık miğferinden gülümsemesini belli ederken. “Sen ancak bir mağdur olabilirsin. Kabul edersen günahlarının bağışlanmasını sağlayabilirim. Suçlarını kabul etmen ve tanrılarımızdan af dilemen yeterli, affedileceksin. Yeni tanrılarımız bağışlayıcıdır.”
Eğer bir şekilde Yu’nun yanında savaşmayı başarabilse bile Herict dövüşü ikiye karşı iki yapmak için onlara katılacaktı ve bu Yu’nun vücuduna bir alev topunun isabet etme ihtimalinin mevcudiyetini gösterirdi. Büyü kullanamayan bir rakibe karşı, o rakip her ne kadar bir canavar da olsa daha fazla şansı olduğunu düşünüyordu ve burada yapabileceği en iyi şey büyücüyü eledikten sonra kocasının yardımına koşmak olurdu.
Bu amaçla kılıcını çekti ve laf kalabalığından ibaret sözlere aldırış etmeden rakibinin üzerine koştu. Sol elinde baltasını tutuyordu ve bir açık yakaladığı ilk fırsatta elindeki iki silahtan birini bırakıp yanındaki asalardan birini çekerek dövüşü bitirecekti.
“Görüyorum ki yanındaki şeytan senin beynini yıkamış.” Herict, Sivina’nın ilk darbesini bir adım sola atarak boşa çıkardı. “Onun tarafından yapmak istemediğin korkunç şeyler yapmaya zorlanmışsın. Merak etme şeytanın güzel kurbanı, ben tanrılarımız adına seni kurtaracağım. Seni kirleten çirkin günahlardan ruhunu arındıracak ve güzelliğinle, iyi niyetinle hak ettiğin hayatı sana vereceğim.”
Baltasını zırhını aşıp Araka’nın beline saplanması için savurdu fakat adam baltanın çeliğinin önüne kılıcını koyarak saldırının yönünü değiştirdi. Sivina ona bir saldırı için fırsat tanımadan baltası boşa çıkar çıkmaz kılıcını başına savurdu fakat Araka’nın hızı ikinci saldırıyı da kılıcıyla savuşturmak için yeterli gelmişti.
“Bilerek mi savunmada duruyor?”
Rakibinin bir saldırı yapmayı reddedip yalnızca savunmada kalmasını normal karşılamıyordu. Ani bir saldırıya karşı kendini hazırlayarak saldırmaya devam etti. Kılıcını zarif bir şekilde savururken baltasını vahşi savaşçılar gibi sallıyordu. Rakibin saldırılar arasındaki bu ritme alışmasını bekliyor, saldırı stilini değiştirdiği vakit şaşırıp bir açık vermesini umuyordu. O açık dövüşü bitirmesi için elde etmesi elzem olan şeydi.
Onun bir büyücü olduğunu da unutmuyordu. Bir alev topu her an adamın avucundan çıkabilir ya da ayağının altındaki toprak kayabilirdi. Bunun için sürekli dikkat etmek zorunda olduğundan her şeyini saldırıya veremiyor ve geriye düşüyordu.
“Yeterince hızlı değilim.”
Saldırıların ivmesini arttırmak ve daha güçlü vurabilmek için etrafında dönmeye başladı. Her yarım turda bir ya baltasıyla ya da kılıcıyla saldırıyordu. Herict bu saldırıları karşılayacak kadar hızlı olsa da Sivina da hızlıydı ve arkası dönükken ona bir saldırı fırsatı tanımadan turunu tamamlıyordu. Herict bu ufak ritme alıştıktan sonra kılıcını savurmak yerine saplamak için bir adım ileri attı ve rakibinin yüzüne götürdü.
“Ne vahşi bir kadın!”
Adamın dövüşmekten aldığı zevki görebilmişti. Onu öldürmek için hiç tereddüt etmeden saldırsa da Herict bundan açıkça hoşlanıyor, muhtemelen oyun oynadığını zannediyordu.
Ama hoşlanmayacağı şey Sivina’nın sonraki hamlesiydi. Herict alıştığı üzere baltayı savunmak üzere kılıcını hareket ettirirken Sivina baltasını geri çekti ve ikinci saldırıyı yine kılıcıyla yaptı. Çelik doğrudan Herict’in boynuna giderken adam ürkerek kılıcını savunma pozisyonuna çekti.
Sivina’nın kılıcını karşılamış ve bu sefer baltanın geleceğini düşünerek yine kılıcını baltayı savunmak üzere vücudunun sağ tarafına çekmişti. Bu doğru bir tahmindi fakat tahmin etmediği şey Sivina’nın baltayı sadece savurmakla kalmayıp fırlatacağıydı. Herict kılıcıyla bunu durdurmayı başaramadı ve balta adamın omzuna saplandı.
Aslında kafasını hedef almıştı fakat adam başını çekerek ölmekten kurtulmuştu. Yine de omzu da iyiydi. Balta oraya saplanmışken ve Sivina’nın kılıcı üstüne gelirken eli ayağı birbirine dolaşan Herict ne yapacağını bilemedi, kılıcını bile nereye çevirmesi gerektiğini tahmin edemiyordu ki Sivina bunun doğru an olduğunu düşünerek bacağındaki asalardan birini çekti.
“FORA!”
Herict gelen şeyi anlamış ve boştaki elini kaldırarak büyüsüyle karşılık vermeyi denemişti. Adam kendini yere atarken büyüsünün adını bağırdı ve büyülü alevler küçük bir kıvılcım şeklinde belirip, büyürken elde ettiği parlaklığıyla Sivina’nın gözlerini aldı.
Ama asaya manasını çoktan aktarmıştı. Parlaklık kısa sürede saydam su tarafından kaplandı ve ışık yağan yağmur ve çakan şimşeklerle birlikte kırılıp etrafa saçılırken iki büyü çarpıştı.
Suyun ve ateşin çarpışabileceğini, çarpıştığında da patlayacağını beklemezdi ama manaların temasıyla oluşan basınç hem Herict’i hem de onu geriye fırlatmıştı.
Seyircilerin ve bilhassa Çelise’nin heyecan dolu çığlığı gök gürültüsünü bastırırken Sivina eşyaların üzerine düşüp onları kırmamak için kollarıyla kendini güvenceye aldı ve yeri kaplayan su sayesinde düşüşü olması gerektiği kadar sert olmadı.
“SİVİNA!” diye bağırmıştı Çelise tutkuyla.
Sivina iki mana iksirinden birini aldı ve tıpasını başparmağıyla fırlatıp Herict ayağa kalkmadan önce içti. İksirin göğsünün ortasındaki çekirdekte yarattığı ağrı ilk iki saniye için katlanılmazdı ama hemen ardından gelen saniyelerde çekirdeğinin okşandığını ve vücudundan çıkan mananın sanki taşacakmış gibi geri dolduğunu hissetti.
“YEN ONU!”
Çelise’nin sesini tekrar duyduğunda başını ona çevirdi ve kızın heyecanına tanıklık etti. Yu’ya baktığında canavarın onu köprüye doğru sürüklediğini gördü. Hemen gidip yardımına koşması gerekiyordu ama ikinci kez duyduğu büyülü kelimeyle havaya sıçradı.
“Fora!”
Alev topu onu dövüşten düşürmek için fırlatılmıştı ve yaralanacak olması umursanmamıştı. İşler ciddiye binerken Herict’in bir iksir içerek ayağa kalktığını gördü. Adamın siyah zırhının ön kısmı kocasının giydiği yeşil zırhtan bile kötü bir durumdaydı. Yaptığı büyünün parlamentonun duvarını yıkışını görse de ateş büyüsünü geçip çeliği parçalayabilmesinin karşısında şaşkınlığa düşmeden edememişti. Eğer çekirdeği asaya gerek duymadan büyü kullanmaya müsait olsaydı belki geçmişte Yu Zao’yu bile yenebilirdi.
“Kaltak…”
Rakibi artık kendini tutmayacaktı, anlayabiliyordu. Yine de onu yaralamayı başardığı için içine korkunun ilk tohumunu salmıştı ve iksir sayesinde yeniden dolan manasıyla öncekinden güçlü hissediyordu.
“Sen… Sen…”
Yu’nun büyü taşıyla saldırdığı Rileon’un ayağa kalktığını ve canavara yarım etmek için köprüye koştuğunu gördü. Engellemek için karşısına çıkmak istediğinde önünde beliren alev topu onu kocasından tekrar uzaklaştırdı.
“Sen benimsin.”
Sivina vücudunun sınırlarını aşmasını sağlayacak iksiri aldı ve dövüşün ikinci kısmı başlamadan önce içti.
-------------------------
23.03.2023 – 23:23
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..