Birini boğazından öldürmek hatırladığı gibiydi. Yumuşaktı ve
parmakları kolayca içeri girmişti. Boğazını korumak için orada olan örme çelik
zırh Yu’nun parmaklarına karşı koyamamıştı. Rileon’dan kopardığı parçayı
Marak’ın oluşturduğu delikten aşağıya attı, ardından yere düşmeyi reddederek
ayakta can çekişen adamı tekmeledi ve boğazının kopan parçasıyla birlikte aynı
delikten aşağı düşmesini seyretti.
“Bunun hileli bir ölüm olduğunu düşünebilirsin ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum,” dedi kılıcını yerden alırken. “Seni öldürmek için elimden geleni yaptım ve her şeyimi ortaya koydum. Bence bu senin gibi iri birisi için onurlu bir ölüm.”
Ağzından çıkan kanlar düşen Rileon’a baktığı delikten içeri, binanın zemin katının altındaki bodruma dek akıyordu. Karanlık olduğu için Rileon’un cesedini sadece kaba hatlarıyla bir siluet olarak görse de kanın kokusuyla uyanan Marak’ın nefretle parlayan iki gözü karanlığı aydınlatmaya ve endişelenmesi için bir şeyler göstermeye yetmişti.
“VALARFİN!”
Marak zıpladı ama Yu’nun başına attığı son büyü taşıyla birlikte geldiği yere geri düştü. Hâlâ ismini bağırıp kükremeye devam ettiğinden onun yaşadığını anlayabiliyordu. Aşağıya inip onu öldürmek zorundaydı çünkü bir Vazgeçilen’in hayatta kalmasına izin veremezdi.
Ama önce yarasının ve muhtemel iç kanamalarının ölümüne sebep olmaması için dökülmüş iksirin bulunduğu yere gitti ve cam parçalarını elleriyle temizledikten sonra yere akan iksiri yalayarak yararlanabildiği kadar yararlanmaya çalıştı. Bunun pek etkili olmayacağını bilse de hiç yoktan iyi olduğu kesindi ve yargılanmayı tamamlamak için gerek şansı tanıması onun için yeterliydi.
Vücudu öncesinde içtiği iksirle hissizleştiği için bir değişim olduğundan emin değildi fakat kan kusmayı kestiğine göre biraz da olsa işe yaramış olmalıydı. Şimdi gidip yarım kalan işini bitirmek için Marak’ı öldürmeliydi fakat karısının aksine yüksekten atlayabilecek biri olmadığı için önündeki delikten aşağı atlamak yerine normal insanların yaptığını yapacak ve merdivenleri kullanacaktı.
“Parlamentoya düşmüş olmalıyız.”
Düştüğü odada pencere tahtalarla kapatılmıştı ve duvar diplerindeki üstü örtülü birkaç eşya haricinde bir şey yoktu. Kapıyı açıp dışarı çıkmayı denedi ama kilitliydi. Sol eliyle kilidin üstüne vurdu ve kırarak kapıyı açılabilir hâle getirdi.
“Sivina’nın açtığı delik burada.”
Buradan baktığında hanı ve kaldıkları odayı görüyordu. Duvarın kalınlığına bakmak ve büyünün gücünü görmek için ilerledi. Dört karıştı ve içi boş tuğlalardan değil taş bloklardan örülmüştü. Sağlam bir binaya benziyordu yani büyünün gerçekten güçlü olduğunu söyleyebilirdi, isabet ettiği takdirde Araka’nın şansı yoktu fakat Sivina taşıdığı mana sebebiyle sadece tek atımlık şansa sahipti. Bunu iyi ve doğru anda kutlanmalıydı.
“Gidip ona yardım etmeli miyim?” Marak burada onu ararken karısına yardıma koşabilirdi. “Hayır, bu Sivina’nın işini zorlaştırır. Araka beni hedef aldığında beni korumak için uğraşacaktır ve Sivina’nın Marak ile karşılaşmasını da istemiyorum.”
Bazı odaların kapıları kapalı, bazılarının açıktı. Bazı odalarda koridorlara bakan camlar vardı ve bu camlar ona lisesini hatırlatıyordu. Özellikle odaların çoğunda öğrenciler için sıraların olduğunu gördüğünde anıların aklına gelmesine ve yanaklarını gevşetmesine engel olamamıştı. Tıpkı lisesi gibiydi. Sabah erken saatlerde gittiğinde tüm ışıklar açılmamış olduğu için içeride aynı bugün olduğu gibi loş ve boş bir ortam onu karşılardı.
“Lise yılları, hmm…” Siyah kılıcı iyice sıktı. “Ön sırada oturup ablalarıma çalıştığımı göstermek için öğretmenlerin ödev vermesini bekliyordum. Şimdi o tüysüz liseli çocuğun başka bir okulun içinde dolaşıp öldürmek için birini aradığını düşünmek… Buraya gelene dek uzun bir yolda yürümüşüm.”
O zamanki Yu Valarfin böyle bir günün geleceğini bilse mutlu olur muydu? Eğer ablalarından ayrılmak anlamına gelmeyecek olsaydı sevmediği o dünyadan ayrılmak için gün saymaya başlardı. Tabii bunu düşünürken geleceği dünyanın öncekinden daha kötü olmadığını varsayıyordu. Geleceği dünyanın böyle olduğunu bilseydi anime izlemiş her insanın hayal ettiği bu şansı hiç düşünmeden reddederdi.
“Vazgeçilen!” diye kükredi. “Vazgeçilen! Vazgeçilen!”
Kükremesine karşılık başka bir kükreme duvarlarda yankılanarak ona ulaştı. Marak’ın nefretle kararmış sesiydi. Alt katlardaydı ve sesin ona ulaşma şekline baktığında hiç ilerleme kaydetmemişti.
“Hâlâ aşağıda.”
Merdivenlerin başında yeşil saçlı bir kadın onun için bekliyordu. Marak’tan korkmadığı gibi ondan da korkmuyordu. Korkmak bir yana, hayaleti o kadar sakin ve olağan karşılamıştı ki kadın birkaç saniye durup kimin daha tuhaf olduğunu sorgulamak için zaman harcamıştı.
“Pardon bayan,” dedi Yu. “Kötü biri olmadığını görebiliyor ve kalbini incitmek istemiyorum ama karım hayaletlerle ilgilenmemem gerektiğini söylüyor. Benimle iletişime geçmek istemini anlasam da lütfen sen de beni anla. Karım yeterince endişeli, biraz daha endişelendirmek istemiyorum.”
Hayaletin içinden geçebilecek olsa da karşısında fiziksel bir varlık varmışçasına etrafından dolaştı. Bu saygı değildi ve onu iyi hissettirmek için de yapmamıştı, sadece içinden öyle yapmak gelmişti. Aşağı inmeye ve Marak’ı aramaya devam edecekti.
“Şu anda yaralandığı için biraz yavaş hareket ediyor,” dedi hayalet. “Ama sen onu bulana dek iyileşmiş olur.”
“Beni bilgilendirdiğin için sana teşekkürlerimi sunuyorum.”
Merdivenleri ikişer ikişer inerken kanaması durmuş mu diye karnını kontrol etti. Öncesinden kalanlar hâlâ eline bulaşsa da artık kanamıyordu. Marak’ı bulduğunda vücudunun ona sorun çıkarmayacağını bilmek iyiydi.
“Seni arıyor,” diye devam etti hayalet. “Birinci kata indiğinde karşına çıkmış olacak.”
Yu sakince “Teşekkür ederim,” dedi. Ona ne istediğini veya neden yardım ettiğini sormayacaktı. Bir hayalet için yapabileceği bir şey olduğunu da zannetmiyordu. Yapması gereken şey karısının ondan istediği şeydi; hayaletlerle, bilhassa hayalet bir kadınla ilgilenmemek.
“İkinci kat.” Hayalet takip ediyordu. “Geliyor, birinci kat.”
Birinci kata inen merdivenlerin altında onun yeşil vücudunu gördü. Başında büyü taşının yol açtığı yanık vardı ve bir boynuzu kırılmıştı. Kılıçlardan birini düşürdüğü için elinde üç kılıç tutuyordu.
“VALARFİN!”
Marak onu görür görmez üstüne atladı. Şanslıydı ki Marak’ın atlayışından kurtulmanın yolu basitti. Merdivenlerden aşağı kaydı ve her basamakta kalçası onu zıplatırken kılıcını havaya kaldırdı.
Yeşil dev az önce Yu’nun bulunduğu yere indiğinde ayağındaki kesik nedeniyle dik duramadı ve dizinin üstüne çöktü. Yu da az önce Marak’ın bulunduğu yerdeydi ama öfkeli rakibi onun orada bulunmasına izin vermek istemiyordu. Kendi yarasını görmezden geldi ve tekrar üstüne atladı.
Yu dönerek ayağa kalktı ve dönmenin verdiği ivmeyle kılıcını Marak’a savurdu fakat ona ulaşmayı hayal bile edemezdi. Şan-sunun kolları onun insan kollarına kıyasla uzundu ve yaratık kendi şeytani kılıçlarından biriyle onu karşıladığında göğsüne yaklaşmayı başaramamıştı bile.
“Valarfin! Valarfin!”
Yu’nun etinin hayaliyle sulanan ağzından salyalar akıyordu. Marak, Yu’nun dibine sokulmaktan hiç korkmadan öne atılıyor ve Yu’yu geri gitmeye zorluyordu. İhtiyacı olan şey onu öldürmek için dibine girmekti ve Marak bunu Yu için yapıyordu fakat Sivina ona mesafesini korumasını tembihlemişti ve Marak’ın gücü Yu için mesafenin kapanmasının ölümcül olacağı anlamına geliyordu.
Ne yapabilirdi? Onu yenmek için yaklaşması gerekiyordu fakat tek yapabildiği geri çekilmekti. Hanın içinde olursa canavarın hareket kabiliyetini kısıtlayacağı için dövüşün lehine döneceğini düşünmüştü fakat parlamentonun koridorları genişti ve Marak için bir sorun oluşturmuyordu. Dövüş aleyhineydi.
Kapısı açık olan sınıflardan birinin içine girdi. Koridor geniş olsa da kapı Marak için yeterince geniş değildi. Yu ondan hızlı hareket etti ve Marak sığamadığı kapıyı kırarak geçerken sınıftaki sıralardan birini ayağıyla üstüne itti. Sıra dizlerine gelmiş ve kaslarının kasılarak Marak’ın alt bacaklarının kısa süreliğine kontrol dışına çıkmasını sağlamıştı.
Marak düştü ve Yu ileri doğru koşarak sıraya bir tekme daha attı. Marak’ın yüzüne çarpan sıra canavarın burnunu kırarak odanın dışına çıkmıştı ama Yu’nun isteği burnunu değil boynunu kırmaktı.
Ayağı kalkmayı denediği esnada Yu sandalyelerden birini kaldırıp yüzüne fırlattı. Boynuzlarından biri daha kırılarak yere düşse de bu onu yenmesine yardımcı olmaktansa canavarı sinirlendirerek Yu’nun kazanma şansını düşürmüş olabilirdi. Marak üstüne gelen sonraki sandalyenin vücuduna çarpmasına izin verdi ve hiçbir şey olmamış gibi kılıçlarını Yu’nun üstüne indirdi.
Yu bu saldırıdan da kaçarak kurtulmuştu. Marak’ın üç kılıcı çarptığı sırayı parçalarken Yu sıraların arasında koşmaya ve ondan kaçmaya devam etti. Hiçbir zaman yaramaz bir öğrenci olmamıştı ve kurallara bağlı kalmayı hep sevmişti fakat o da her öğrenci gibi birkaç defa sınıfta sıraların arasında koşmuş, engellerle dolu sınıfta nasıl hareket edeceğini öğrenmişti.
Ortamın avantajını kullanarak kaçtı, sıraları ve sandalyeleri düşmanına iterek onu yıldırmaya çalıştı. Marak yeşil suratı sinirden kırmızıya döndürdüğünde durdu ve tüm binadan duyulacak kadar güçlü kükredi. Yu onun aksine durmamış ve kükrerken sandalyelerden birini kaldırıp eline atmıştı.
Marak’ın bir kılıcını daha düşürmeyi başarsa da sınıfta kaçacak yeri kalmamıştı. Canavar eğilip kılıcını yerden almak yerine Yu’nun üstüne atladı ve Yu kapıdan dışarı çıkarken Marak duvara çarptı. O geri dönmeden önce Yu koridorda koştu ve girebileceği başka bir sınıf aradı. Kendisini onunla aynı dört duvarın arasına kapamak tehlikeliydi ama kazanmak için düşünebildiği en iyi strateji de buydu.
Kapalı kapılardan birini kırıp içeri girmeyi akıl ettiğinde Marak çoktan onun dibinde bitmişti. Yu ne ara yanına geldiğini bile anlamadan beceriksizce kedini kılıçlardan korumaya çalıştı. Marak ona bir tekme daha attığında bu sefer tekmenin doğrudan vücuduna gelmesine izin vermek yerine sol elini kullanıp kendini korumayı denedi.
Yine havalanmıştı ama bu sefer sol kolu onu korumuştu. Bir kapıya çarpıp yere düştüğünde Marak üstüne koşmaya başladı. Dört kollu savaşçı yüzünü ezmek için havaya sıçradı ve tekmesiyle üstüne indi.
Yu yerde dönerek bundan da kurtulmuş ve Marak az önce Yu’nun çarptığı kapıyı kırıp yeni bir odaya girmişti.
“Koyunların ini.”
Yu ayağa kalkıp Marak’ın dövüşmek için geri çıkmasına hazırlanırken hayalet kadın kendini tekrar gösterdi. Parmağıyla kırılan kapıyı işaret ediyordu.
-------------------------
26.03.2023 – 23:00
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..