Bölüm 1: Yoksul Bilgin

avatar
186 1

Stratejist - Bölüm 1: Yoksul Bilgin


Güney Chu'da durum netleşmiş olsa da dünyanın bu bölümünde hala kargaşa hakimdi. Yangtze Nehri'nin güneyinin çoğunluğu Büyük Chu tarafından işgal edilirken, nehrin kuzeyini Yong 

Hanedanlığı tarafından kontrol edilmekteydi. Jiangxa Şehri Büyük Chu'nun Yong Hanedanlığına karşı savunmasının temel taşıydı. 


Bu toprakların sahibi ve garnizon komutanını Marki Lu Che'nin aile öğretmeni olarak konumum ne kadar güvenli gibi gözükse de askeri emirleri tanrıdan gelmiş bir vahiy gibi uygulayan bu adamların 

emirlerine harfiyen uymak zorundayım. Öğleden sonra herhangi bir belaya bulaşmamak için çalışma odasında kitabımın sayfalarına göz atarken yemeğe kalan süreyi hesapladım.


Her ne kadar krallık için önemli biri de olsa Marki Lu ailesini başkentte rehin olarak bırakmak zorunda kalmıştı. Ne yazık ki Markinin oğlu Lu Zhenghai asker bir ailenin oğlu

olarak yetiştiği için babasının yanına tecrübe kazanması için gönderildi ve onun kişisel öğretmeni olarak onu yanlız bırakamazdım. Bugün Marki askeri bir toplantı düzenlemiş oğlunu görüp öğrenmesi için

yanına almıştı. Toplantı biter bitmez birlikte yemeği kabul ettiğim için onu beklemekten başka çarem yoktu. Düşük bir aileden öğretmen olarak herkesten önce yemek yersem Lu Zhenghai bunu bana karşı komplo kurmak için kullanabilir bu yüzden onu beklemek daha iyiydi.


Marki'nin oğlunu düşünürken karnımı sıvazladım ve bir baba ve oğlu arasında bu kadar farkın nasıl olabileceğini düşündüm. Marki Lu Che cömert, zeki ve yüce gönüllüyken oğlu nasıl bu kısır düşüncelere sahip anlam vermeye çalışıyordum.


Sıkıldım ve hayal gücümün çılgına dönmesine izin verdim. Marki ne kadar entelektüel bir insan olsa da askeri bir ailedendi ve evlerinde kaldığım dört yıl boyunca bütün kitapları okudum. Bu kadar zenginken ve statüye sahipken neden değerli kitaplar almamış ki.


Bunları düşünürken öğrencimin görevlisi gelip bana toplantının sona erdiğini haber verdi. Marki astlarını ve oğlunu bir ziyafete davet ettiği için artık markinin deli oğlunu beklememe gerek kalmamıştı.

Soğuk yemekleri umursamadan hızlıca yemeğe başladım. Tam yemeğimin tadını çıkarırken yan salonda bir karışılık çıktı. Pek dikkat etmedim sonuçta askeri bir aile burda çok sık gürültü patırtı olur. Ama sesler yükselmeye başlayınca kulak kabarttım. Birden "Suikastçıyı yakalayın, suikastçıyı yakalayın" diye bağıran gardiyanını sesini duydum. Tsch. Kahretsin. Şüphesiz suikastçi Marki'yi hedef alıyordu ve Marki benim işverenim şuan ölmesine izin veremezdim ama Marki'yi koruyacak güce sahipte değilim bu yüzden önce kendi canımı korumam gerekti. Kitap raflarının arasında bakanlığın yaptığı arbalet duruyordu. Kısa mesafe için etkili olsa da benim gibi biri için kesinlikle yay ve kılıçtan daha iyi bir silah olacaktır.

Neler olup bittiğini görmek için pencereyi hafifçe araladım ve bahçeye göz gezdirdim. Dışarda kılıçlar ve mızraklar ortamı doldurmuştu. Zırhlı büyük bir asker grubu hizmetçi kıyafeti giymiş iki kişi sarmıştı ve diğer grup Marki'yi çevrelemiş koruyordu. Marki'nin bir kolu sargı beziyle sarılmıştı diğer kolu sevgili oğlu tarafından destekleniyordu. Biraz daha bakınca Marki'nin yaverinin göremedim.

Büyük ihtimalle görevini yapıp bu hayattan göçmüştü. Çevrelenmiş iki hizmetçi birbirine bakıp gülerken yakaladım ve birden yakalarından siyah birer boncuk çıkardılar. Boncukları yere atınca beyaz bir duman sardı ortamı. Tam o sırada markinin yanındaki çavuşun kanasusamış gözlerle markiye baktığını gördüm. Tam hançeri çıkardığı sırada "Efendim Marki, dikkatli olun!" diye bağırdım. Bağırdığım sırada arbaletimin ucunu çavuşa doğrulttum ve ateş ettim. Çavuş kalbinde bir okla markinin iki adım gerisinde yere yığılıyordu. Zırhlı askerler yılların verdiği tecrübe ile biran bile kararsızlığa düşmeden çemberin ortasındaki iki hizmetçi kılığındaki 

suikastçıyı yakaladı. Marki bana garip bir yüzle dönüp "Hayatımı kurtardınız, teşekkürler saygıdeğer Öğretmen" dedi. Bende tevazu ile cevap verdim "Tanrı sizi erdemleriniz için kutsadı efendim. Bütün marifetim şansın eseridir."


"Öğretmen bana o askerin saldırcağını nerden bildi acaba?" Marki Lu bana şüpheyle sordu. Benim gibi birinin ilk fark eden olması ilginçti onun için.


Nasıl mı gördüm? Tabii ki gördüğüm ve duyduğum içim. Ama bunu Marki'ye söyleyemezdim. Duyularım çoğu insandan daha gelişmişti. Daha basit anlatmak gerekirse yüzlerce metre ilerideki sineği duyabilir, ağaçtan düşen bir yaprağı görebilirdim. Haliyle en ufak bir yüz ve duygu değişimi dikkatimi çekiyordu. Çocukluktan beri sakladığım ve sadece rahmetli babama söylediğim bu sırrı öylece Marki'ye söyleyemem.


Bu yüzden tabii ki yalan söyledim "Dediğim gibi bu tamamen tesadüftü efendim. Hizmetçi kılığındaki iki kişi yetenekleri ne derece olursa olsun ordan size ulaşamayacağını düşündüm. Şüphesiz dumanı salmak 

başkası için bir fırsat oluşturma çabasıydı. O sırada Marki hazretlerinin arkasında kimsenin olmadığını gördüm ve dikkatimi sizin çevrenize verdim. Çavuşu sinsice elini hançerine atarken gördüm ve panikle arbaletime

sarıldım. Panik içinde Marki hazretlerini korumak için çavuşa nişan aldım. Neyse ki Marki hazretleri tanrı tarafından erdemle kutsanmıştı. Okum şans eseri çavuşu vurabildi efendim".



Marki ne kadar şüpheci de olsa hayatını kurtarmıştım ve gitmeme izin verdi. Yapılan sorgularda suikastçıların Yong Hanedanlığı tarafından gönderildiği anlaşıldı. Marki'yi öldürmek için çavuşa rüşvet 

verildiği ve böylece Jiangxa başıboş kalıcaktı. Saldırı düzenlemek için mükemmel bir fırsat doğacaktı. Mükemmel planlanmış bu suikastın başarız olacağı nerden bilinebilirdi. Böylece Yong orduları geri çekildi.



Soğukkanlılığıma zekama tanık olan Marki beni danışmanlarından biri yapmak istese de reddettim. Bu bölge tam Yong sınırlarındaydı ve sürekli sıcak çatışmalar ve savaşlar olurdu. Olurda Yong savaşı

kazanırsa ben ne yapacaktım. Ulu Yong Kralı Marki'yi kurtaranın ben olduğumu öğrenirse öylece gitmeme izin vermez. Tabii bu sebepleri Marki'ye söyleyemezdim. Rahmetli babamın hep akademik kariyerimi

tamamlayamadığım için duyduğu üzüntüden bahsettim. İki ay sonra yapılacak imparatorluk sınavlarına katılmak istediğimi belirttim. Yücegönüllü marki böyle birşey için gitmeme engel olmadı. Hatta sınava girmeye hak 

kazanmam için adamlarını memleketime göndermekle kalmadı aynı zamanda iki ay önceden gidebilmem için seyehat masraflarımı verdi. Güvenliğim için ikmal personeliyle gitmememe bile izin verdi. Başka seçeneğim olmadığı 

için kabul ettim. Yolda hasta numarası yaparak bir yerde dinlenmeye ihtiyacım oldğunu söyledim ve ikmal personelinden kurtuldum.



Aptal değildim. Yong ordusu güçlüydü ve Büyük Chu kraldan yetkililere kadar şan ve zevkin kölesi olmuş generellari ve subayları bile birer korkaktı. Marki Lu'nun bile böyle birkaç astı vardı. Öfkeli Marki onları idam

ettirmek istese de klanların ve ailelerinin gücü bunu yapmasına izin vermedi. Bu saatten sonra imparatorluk sınavına girmek mi? Böyle bir devletin bakanı olarak çalışmak istemedim. 



Gecenin serin esintisinde bir teknenin güvertesine bacaklarımı uzattım. Biraz alkol ve şiir ile gökyüzünün mücevherlerini izledim. Sessizliğin ve serin esintinin tadını çıkardım.







Fikir ve görüşlerinizi aşağıda belirtin lütfen






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44743 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr