Amerika Birleşik Devletleri, son yüzyılın tahtı ve en büyük gücü.
Bu ülke Robert'in büyüdüğü yerdi. Aslen kanı İngiliz olsa da bunu çok da önemsemezdi.
"Babam öldüğünden beri kaç yıl oldu Lua, biliyor musun?"
Her zamanki gibi düzenli masasında oturmuş, karşısında oturan başka bir yaşlı adama yöneltmişti Robert soruyu.
"32 yıl 11 ay 28 gün efendim."
"Bana daha fazla efendim demene gerek yok Lua, artık yaşlı bir adamım."
"Her zaman efendim olacaksınız Bay Robert."
Küçük bir gülme sesiyle cevap verdi Robert.
"Yanında sigara var mı Lua?"
"Efendim, sigarayı bırakmanızın üstünden uzun zaman geçti. Sağlığınız iç-"
Sözünü böldü Robert
"Lua, genç ve güzel bir kadınsın. Seni sigara içerken yakalamak istemem."
Deri sandalyesinden gelen gıcırtılarla doğrulup elini uzattı
"Ama benim gibi yaşlı bir piçin en fazla birkaç yılı daha var. Son günlerimi bu güzel zehirden ayrı geçirmek. . . kazanacağım birkaç güne değişmeyeceğim bir teklif olur.
Sonuçta ben anlaşma yapmakta iyiyimdir, kazanmadığım şeyi yapmam, değil mi?"
Kadın daha fazla konuşmadan nazikçe kırmızı bir Malboro paketini adamın eline koydu.
Robert paketi nazikçe açıp ağzıyla bir sigara aldı. Lua cebinden çıkardığı çakmakla adamın sigarasını yakarken de konuştu.
"Biliyorsun, çocuklarımı pek de sevmiyorum. Kendi ellerimle inşa ettiğim bu imparatorluk onların elinde çökecektir.
Onlar paranın değerini bilmeyen ve hayatın ciddiyetinin farkında olmayan çocuklar, belki de benim suçum böyle olmaları.
Ama artık iş işten geçti, yakında şoförüm gelip beni yukardaki adamın yanına götürür herhalde."
Kadın sanki bu sözleri duydukça üzülüyordu. Duygulu ve titreyen sesiyle cevap verdi.
"Robert abi. . . böyle şeyler söyleme."
Sözlerinin devamını düşünmüş olsa da ağzından çıkartamamıştı. Sanki kelimeler boğazına düğümleniyordu.
"Lua, seni bulduğumda küçük bir kızdın, benim yanımda büyüdün ve kocaman, güzeller güzeli bir kadın oldun ve ben bunu gururla izledim.
Kendi çocuklarım beni biraz bile gururlandıramasa da sen benim gururumdun, seninle herhangi bir yere giderdim ve biraz bile tereddüt etmezdim.
Biliyordum, sen benim bile gururum olacak kadar iyi ve zeki birisiydin."
Gözlerindeki şefkatli bakışlar yavaşça soğudu ve duruşu durgunlaştı. Sigarasından bir nefes daha çekti ve bıraktı.
"Sen benim sevdiğim, her zaman içimde eksikliğini hissettiğim kız çocuğumdun.
Oğullarımı çok seviyorum, üçünden herhangi biri için bütün dünyayı karşıma almaktan çekinmeyeceğim kadar çok seviyorum.
Seni onlardan daha az sevdiğimi de bilmelisin, onlar benim çocuklarım ve onlara olan sevgim hiçbir şeyin geçemeyeceği kadar büyük.
Yanlış anlamanı da istemiyorum. Eğer senin saçının bir teline zarar gelecek olsaydı, bütün dünyayı yerle bir eder ve bir kez gözümü kırpmazdım.
Şehirleri kana bulardım, her yeri öfkemle yakardım ve bu dünyaya gazabımı yağdırırdım.
İşte sana bu kadar değer veriyorum benim kızım, canım kızım.
Bugün seni buraya biraz sohbet etmeye çağırmadığımdan konuya geleyim.
Ben göçüp gitmeden önce şirketleri bırakmanı istiyorum, istediğin şeyi al ve senin olsun, istersen bütün imparatorluğumu üstlen.
Ama bunu istemezdim, sevdiğin bir çocuk olduğunu biliyorum. Mark iyi bir çocuk, Almanyada büyümüş ve aile adabına sahip birisi. Zeki ve benim prensesimin canını yakmayacak birisi.
Paramı ve gücümü kullan, kendine ve o çocuğa güzel bir hayat kur Lua, bu dünya kovalamacası ömrü yiyip bitiren zevkli bir oyundan başka bir şey değil.
Sen bu oyunu oynamaktan zevk alan birisi değilsin, biliyorum. O yüzden ben ölmeden ve benim şımarık veletler açgözlülükle sana bir parça bile bırakmadan her şeyi parçaladığında boşluğa düşmemeni istiyorum. Anlıyor musun?"
Bir alt çekmeceden bir kağıt parçasını masaya koydu Robert
"Bu kağıttaki kişilere ulaş ve yazanları söyle, istediğin her şey olacaktır. Kendine iyi bak ve bir daha yanıma gelme prenses, bu yaşlı adam artık senin için ölmüş birisi olmalı."
Lua, Robert'in gözlerine bakarken çoktan yüzünde birkaç gözyaşı izi oluşmuştu. Ağlamasını durduramadan kağıdı yavaşça alıp ayağa kalktı, birkaç adım kapıya gittikten sonra durdu.
Yavaşça arkasını döndü, elini göğsüne koydu ve ağlayarak tek dizinin üstüne çöktü.
"Ömrümün sonuna kadar seni unutmayacağım Robert, sen benim gözümde bir imparator gibi görkemli, bir general gibi kararlıydın. Ama en önemlisi, sen benim olmayan babamdın.
Lua, efendisini kalbine kazıdı ve ölüm bile onu unutmasını sağlayamacak.
Lua komutanını aklından bir an bile çıkartmayacak, her adımı onun ışığında olacak.
Lua babasının iyiliğini sonsuza kadar ödeyemeyecek.
Teşekkür ederim. . . "
Tekrardan kapıya döndü ve hızla ayrıldı, arkasına dönerse bir daha gitmeye gücü yetmeyeceğinden arkasına bakmadı bile.
Birkaç hafta sonra New York'un en uzun binasının çatısında, korkuluklara dayanmış ayın yükselişini izliyordu Robert, arkada kalan son işi Lua'yı da halletmişti ve artık bu dünyada bir işi kalmamıştı.
"Yaşlı adam, beni bu hayata bu kadar kötü başlattın, sanki bu diğerlerine verdiğin bir avanstı. Hahaha, iyi de yapmışsın.
Bu 62 yılda neyi başaramadım ki?
Dünyanın en güçlü adamı oldum, en zengini oldum, en büyük oldum.
O çıktığım çöplükten bu dünyanın imparatoru oldum.
Şimdi istediğim neyim yok ki? Bu dünyada hevesim olan her şeyi sonuna kadar yaşadım.
En büyük hevesim olan kadınlar dışında doymadığım ne kaldı, görmek istediğim her yeri gördüm
yapmak istediğim her sporu yaptım. Hepsinde başaramasam da önce bu dünyayı yendim sonra da sonuna kadar tadına vardım.
Ne kaldı yaşlı adam? Sıkıldım!
Son beş yıldır ne kaldı? Bütün o macera, 62 yıllık hayatta beni bir gün daha yaşamaya teşvik eden bir şey kalmadı.
Bu hayat, bu oyun benim için bitti yaşlı piç, benim kumarım burada bitti.
Elimdeki çiplere baktığımda, kazanan da benim galiba.
Beni çabucak al, senin bu bitmiş dünyan beni daha fazla cezbetmiyor. Artık sonrasına geçelim.
Robert Noswell, o gece yatağında huzurlu bir şekilde öldü.
Bütün dünyayı kaplayan bu adamın işi bitmişti , en azından bu dünyayla.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir ölüm, bir yaşam
İki katlı, güzel ama eski bir evde bir yaşam doğmuştu.
Evin içinde aceleyle koşturan bir adam ve çığlıklar atan bir kadın vardı.
Wildstar ailesi için çok özel bir gün oluyordu, çocuklarının doğduğu gün.
Kapalı odanın dışında, ortaçağ tarzı bir odada, otuzlarında bir adam oturuyordu.
Şöminede çatırdayan tahtaların sesi içerideki odadan gelen çığlıklar tarafından bastırılıyordu.
Çığlıklar sonunda durduğundaysa adam oturduğu güzel ahşap masadan kalktı ve gözlerini odanın kapısına dikti.
Kapıyı açan bir kadındı, kollarında bir bebek tutuyordu.
"Çocuğunuz doğdu efendim, bir oğlunuz oldu!"
Kadın bebeği adama getirirken adam hala aşırı şaşkın ve şok olmuş yüz ifadesiyle duruyordu.
"Ben, ben ben ben BEN BABA OLDUM!!!!"
Sesi bütün evden duyulmuştu, belki köydekiler bile duymuştu bu sesi.
Bebeği kucağına alıp içeriye, odaya girdiğinde yatakta yatan yorgun anne de oradaydı.
"Aşkım, çocuğumuz! Bir oğlumuz oldu!"
"Bill, ona . . . onu alabilir miyim?"
Kadın aşırı yorgun haline rağmen hala nazikti.
"Ah, tabi ki aşşkım benim. Oğlumuz. . oğlumuz oldu be!"
Bebeği verdikten sonra Bill'in heyecanı biraz bile dinmemişti. Eli ayağı durmuyordu demek doğru olurdu.
"Bill, oğlumuzun adını Lucas koyalım."
"Aşkım, benim Siel'im, istediğin her şey olur. Benim oğlum vaar, adı da Lucas!"
Bu heyecanın ortasında bebek Lucas'ın gözlerinden olaylar çok daha garipti.
Robert öldüğünde uyuyordu, gözlerini bir sonraki açtığındaysa güzel mi güzel bir kadın suratını görmüştü.
-Ne. . güzel kadınmış. Yüzünü çok yakın tutuyor.-
"Ahu uuauea"
-Ne? Neden konuşamıyorum lan! Ayrıca bu kadın beni kucağında mı tutuyor? Noluyor amına koyayım!-
Kadın onu Bill'e yani babasına verirken konuşmaları net bir şekilde duyuyordu
-Hangi dil lan bu? O kadar yer gezdim buna benzeyen bir şeyler duymamıştım. Ahhh! Niye beni bir adama veriyorsun ki!-
Bill onu annesine verene kadar Lucas'ın kafası oldukça karışıktı. Ne olduğunu anlamaya çalıştıkça kafası daha da karışıyordu.
-Bu kadın, çok sıcak. . . Ayrıca bu da çok güzelmiş. Cennete falan mı geldim acaba. . . gerçi pek cennetlik değildim.-
Bu mutlu günün ardından zaman hızla geçti Wildstar ailesi için. Tabi ki Robert de bazı şeyleri yavaş yavaş anlamaya başlamıştı.
-Son iki yıl oldukça garip geçti, ortaçağdan kalma evlere benzeyen bir yerdeyim ve anladığım kadarıyla çok bir teknoloji de yok. Ayrıca bu kişiler bana Lucas diye sesleniyor.
Reankarnasyona inanan birisi olmasam da durum böyle gibi. -
Bu sırada Siel, Lucas'ın yanına geldi
"Lucas, acıktın mı annecim. Oop, gel bakalım."
Annesi onun emmesi için memesini açtığında Lucas hızla yumuldu.
-Anladığım kadarıyla bu kadın benim annem ve adı Siel, ayrıca babam Bill'de var. İkisi de yavaş yavaş anlamaya başladığım bir dili konuşuyorlar ve oldukça garip hareketleri var.
Annemle arada babamın kılıç çalışmasını izliyoruz, adamın bir vücudu var mermer heykel gibi. Gerçi yanlış anlamadıysam bunu her gün yapıyor.
Annemse daha çok bir ev kadını gibi, yemeklerde yanlarına oturttuklarında ikisi dışında Lillia diye bir kadın da bizimle oturuyor. O da evde yaşıyor ve temizlik gibi işlerde anneme yardım ediyor. Ayrıca onu birkaç kere resim yaparken de gördüm.
Anlaşılan yaşlı piç gerçekten sıkıldığımı fark edip bana yeni bir hayat verdi... -
Zaman oldukça hızlı akıyordu, bir yıl sonra bir gün Lucas'ı çok şaşırtan bir olay oldu.
-Artık emeklemeye başladım, etrafı az çok gezebiliyorum desem de yalan olur. Üst katın merdivenleri çok yüksek alt katta da üstüne çıkabileceğim pek bir şey yok.
Neyse ki ailem beni pek engellemiyor etrafta gezebiliyorum.-
Camın yanındaki kutunun yanına kadar emekledi Lucas
-Bugün, artık bu kutuya çıkarım herhalde-
Kutuya çıkmak için minik ellerini koydu ve yarı sürünerek yarı da tırmanarak küçük kutunun üstüne çıkmayı gerçekten de başardı Lucas.
-Huh, sonunda çıkabildim be! Heh, zafer!! Bakalım cama yetişebilecek miyim?-
Ellerini duvara dayayıp doğrulmaya çalıştığında bir anlığına her şeyin ters gittiğini hissetti Lucas
-Siktir, düşüyorum!-
Geri geri dengesini kaybedip küçük bir tok sesiyle kafasını yere çarptığında Siel'in kafası hemen oraya döndü.
"Lucas!"
Kadın hemen oğlunun yanına gelip ona sarıldı.
"Aptal Bill, ona kutuyu kaldır demiştim! Lucasım, canım iyi misin. Gel, gel canım bir şeyin yok."
Annesine sarılırken Lucas'ın aslında çok da canı acımamıştı.
"Gel annen bir baksın."
Bu sırada evin hizmetçisi ve Bill de iki farklı kapıdan aynı anda girmişti. İkisi de Siel'in sesine gelmişti .
"Siel, ne oldu? Lucas iyi mi?"
"Aptal adam! Kutuyu kaldırmadın o da üstünden düştü şimdi. İyi mi bilmiyorum. Gel lucas, şurada biraz otur olur mu."
Yine aynı kutunun üstsüne oturttu onu ve elini kafasının üstüne koydu Siel. Lucas annesinin elini kafasına koymasını anlayamamıştı.
-Ateşime mi bakmaya çalışıyor ne yapıyor bu kadın?-
"Yüce göklerin acıyan tanrıları, yaşam ve sağlık sizden gelmedi mi? Kutsal iziniz bana yol göstersin ve manam sizin sağlığınızla ışısın! Şifa!"
-Delirdi mi bu kadın? Ne yapı--
Tam bu sırada kafasının üstündeki annesinin eli yeşil bir şekilde parlamaya başlamış ve kafasının acısı geçmişti.
-Siktir! Kadın büyü yaptı!-
Evdekilerin konuşmalarına aldırmadı Lucas, zaten çok anlamıyordu ne dediklerini.
-Büyü, dünyada değilim demek mi bu? Zaten burası oldukça garipti, elektrik yok su sistemi yok. Sıçtığım şey bile normal kumaş, kıyafetlerin hepsi el dikimi. . . Oh yaşlı piç, nereye yolladın beni?-
Zaman yine durmadan aktı.
-Zaman geçtikçe bazı şeyleri çözmeye başladım, artık üç yaşındayım ve konuşmaya başladım diyebiliriz. Tam olarak düzgün konuşamasam da ailemle iletişim kurabiliyorum.
Soyadımız Wildstar ve burası bizim evimiz, Lillia bizim hizmetçimiz diyebilirim ama biraz daha anneme yardım eden 2. kadın gibi. Bizimle yiyor içiyor, odası gayet güzel ve herkes ona iyi davranıyor yani kölelik gibi bir şey yok galiba.
Artık yürüyebiliyorum da, bu sayede gelecekte benim odam yapacakları ikinci kattaki odaya gidebiliyorum, şimdilik orası depo gibi ama hoşuma giden birkaç şey bulabildim.
Ayrıca bahçeye de çıkabiliyorum, çok güzel tepelerin ortasında, galiba bir köyün biraz dışında bir evimiz var. Arada babam atıyla alışverişe çıkıp geliyor ve daha bir işe gittiğini görmedim.
Evde ilk başta boş boş gezinirken ikinci kattaki odamda bir kutunun içinde birkaç kitap bulmayı başardım. Bu dünyada içimi yiyen büyüyle ilgili kitaplar.
Gerçekten de büyü bu dünyada var, annem birkaç kez daha beni iyileştirmek için büyü yaptı ve bundan eminim.
Bulduğum kitaplardan birisi de Arson'un Temel Büyü Kitabı, içinde çeşitli büyülerin yapılış şekilleri, mana denen şeyle ilgili bilgiler vesaire var.
Önceden bu tarz şeylere ilgili birisi olduğum düşünüldüğünden anlamam çok da zor olmadı açıkçası.
Büyü yeteneğinin doğuştan geldiği yazsa da testlerim bunun pek de doğru olmadığını kanıtladı, belki de kitap hatalıdır diye düşünmedim değil.
Bulduğum basit büyülerden birisi herkese ilk büyü olarak önerilen basit bir su büyüsü. Yaygın seviye bir büyü ve basitçe elinde manayla su yaratmanı sağlıyor.
Bunu üç ay boyunca çalıştım.
İlk başlarda bir ya da iki su topundan sonra yorulacağım yazıyordu ama bu pek de bana olmadı. Ta ki 22. topumu yapıp doldurduğum kovanın içine bayılana kadar. Hoş bir banyo olmuştu gerçi.
Bu denemelerime devam ettiğimde oluşturduğum su miktarı git gide arttı ve neredeyse 100 litreye yakın suyu yorulmadan yaratabilir oldum. Bu da büyü yeteneğinin doğuştan olmadığını kanıtlar nitelikteydi.
Ayrıca büyülerin sözlerini söylemek konusunda, ilk başlarda bunu kullansam da büyünün bedenimdeki akışına alıştığımda işler kolaylaştı ve hızlandı diyebilirim. Sanki kelimeleri kullandığımda yanlış yapıyormuş hissine bile kapılmıştım.
Günler geçti, bir ay daha geçtiğinde artık bu su büyüsünün bir üst aşamasına geçmeye karar vermiştim, nadir aşama büyü.
Oluşturduğum su topunu bir buz topuna dönüştürüp bunu fırlatıp patlatmak gibi bir şey.
Buz topu dediğim bu büyüyü de ailemin fark etmemesine özen göstererek çalışmaya devam ettim.
Ayrıca artık konuşmak bir sorun değildi ve ayakta durmakta da hiç zorlanmaz hale gelmiştim. Daha 3 yaşında bu hale gelmem beni bile şaşırtmıştı, ailemi de şaşırttı tabi ki.
Bu sürede evdeki güzel iki kadını bebekliğin verdiği yetkiye dayanarak biraz istismar etmiş olabilirim. Ihm Ihm, büyüye dönelim.
Bu buz topunu ilk oluşturmaya çalıştığımda bilerek kelimeleri kullanmamaya çalıştım. Gözlerimi kapattım ve önüme elimi doğrulttum.
Hayal ettim, mananın damarlarımda harekete geçişini, bütün bedenimden koluma toplanışını, elimin, avcumun içinde bir top oluşturmasını.
Topun çok soğuk, şeffaf buz olduğunu, hızla ileriye fırlayacağını, duvara çarptığında duvarı parçalayıp bütün odayı donduracağını.
Aklımdan bunlar geçtiğinde gözlerimi açtım ve bir anda hepsi gerçekleşti.
Elimden fırlayan şeffaf ve parlak top önümdeki duvara büyük bir gürültüyle çarptı, duvar bir anda paramparça oldu ve bütün oda gerçekten buzla kaplandı. Bahçeye fırlayan top odanın karşısındaki ağaca çarptığında ağaç sanki bir tarafı donmuş gibi buzla kaplanmıştı.
O anda yere oturdum ve karşımdaki deliğe baktım, şaşkınlığımı kapıyı açan annem böldü.-
"Lucas! İyi misin! Canım benim bir yerinde yara var mı?"
"İyiyim anne."
Siel'in gözü yerde açık olan kitaba döndü ve hemen Lucas'a baktı.
"Lucas, bunu sen mi yaptın?"
Bu sırada içeriye Bill de girmişti. Aynı iyi misin soruları soruldu cevaplandı.
"Evet, kötü bir şey mi yaptım? Özür dilerim. . ."
Lucas gerçekte çok üzülmese de büyünün yasak ya da öyle bir şey olabileceğini düşündüğünden bunu sormuştu. Zaten bu kadar büyük bir şey yapamayacağını düşündüğünden en kötü oda donar diyordu.
"Hayır Lucas! Oğlum bu harika bir şey! Daha 3 yaşında bir nadir büyü yapabiliyor. Siel, normal mi bu?"
Bill'in sorusu Siel'i düşündürmüştü.
"Hayır, sekiz yaşından önce nadir büyü yapabilen birisini ben görmedim. Daha önce bazı dahilerin yaptığını duymuştum gerçi."
"O zaman , oğluşum bir dahi be! Lucas bir dahi!"
"Off, dur bi Bill. Lucas, bir daha büyü çalışmak istersen dışarıya, bahçede bunu yap. Şimdilik bir sorun olmasa da Rayne'e bir uğraması için mektup yollayayım. Durumdan emin olmamız lazım.
Bill, sen bunu halleder misin canım."
"Bende"
-Bu da böyle geçti işte, asıl her şey birkaç ay sonra evimize bir adamın gelmesiyle başladı. Uzun gri sakalı, gri saçları düzgün kesilmiş, güzel bordo renk kıyafetleri olan bir adam eve atla geldiğinde daha güneş doğmamıştı.
Açıkça parası olan birisiydi, gözlerinden bunu anlamakta biraz bile zorlanmadım.
Annem geldiğinde adam beklemediğim şekilde oldukça arkadaş canlısı davranmıştı.-
"Rayne! Çok çabuk gelmişsin, teşekkürler."
"Siel, birkaç iyilik borcum var sana. Ama durumun ne olduğunu yazmamıştın. Ne oldu?"
"Konu Lucas."
"Oh, bir hastalığı mı var? Birkaç iyi doktor çağırmamı ister misin?"
"Hayır hayır Rayne, o çok iyi. Hatta fazla iyi olduğundan seni çağırdım. Birkaç ay önce Lucas üst katın duvarını yıkıp ağacı bile donduracak kadar tam bir Buzul Fırlatım büyüsü yaptı. Bir nadir aşama büyüyü 3 yaşındayken bu kadar iyi yaptığına şahit oldum."
-Adamın suratı oldukça şaşırmış hatta biraz inanamamış gibiydi, evet bebekler babanız bir dahi gibi duruyor.-
Rayne bir şey söylemeden Lucas'ın yanına geldi.
"Genç adam, ben annenin eski bir arkadaşıyım ve büyüyle birazcık ilgim var diyelim. Bana büyünü göstermeni isteyebilir miyim?"
"Olur ama bahçede, annem içeride izin vermiyor."
-Heh, çocuk rolünü bırakmayı hiç düşünmüyorum. Sonuçta çocukların sorumluluğu olmaz!
Dışarıya adımlarımı yavaş yavaş atarak çıktım. Gerçi kapıyı annem açtı hala boyun kulpa yetişmiyor.
"Rayne amca, şimdi şu ağaca yapıcam."
-Elimi tekrar ağaca doğrultup büyüyü hızla yaptım. Bu birkaç ayda iyice alışmıştım artık.
Hem büyümün geliştiğinden de emindim, ağacı tamamen buzla kaplayabiliyordum artık.-
Buzdan top ağaca vurduğunda bir parlamayla ağaç tamamen buzla kaplanmıştı, vuruş açısından birkaç buz parçası da uzamıştı arkaya doğru.
Rayne'nin gözleri şaşkınlıkla açık kalmıştı, bu çocuğun bir anda yaptığı büyüyü bir çok çocuk sekiz yaşında bile yapamıyordu. Ayrıca onlar sekiz yıllarını sadece bunun için çalışanlardı!
"İnanılmaz, nasıl bir şey bu böyle. Hem bir tane bile büyü stabilizesi için kelime söylenmedi hem de büyü bu derece inanılmaz etkiler bıraktı. Ayrıca büyünün oluşma hızı da olağandışıydı.
Bütün bunu yapanın sadece 4 yaşında bir çocuk olduğunu düşünmek, mucizelere bile inanmak daha kolay geliyor. Ahh, Siel, nasıl bir çocuk yaptınız siz be?"
Siel biraz utanmış şekilde baktı Rayne'ye
"Lucas, bu, muhteşem. Siel, Bill, sizinle biraz konuşabilir miyim?"
-O sırada tabi ki gidemezdim, hemen annemin bacaklarına yapıştım.-
"Ben de duyucam!"
Rayne gözleriyle Bill'den onay bekledi. Benim baba da çok ince düşünen birisi olmadığından onayladı.
"Bill, Siel, Lucas oldukça yetenekli. Hatta yetenekli kelimesi yerine dahi demek bile az gibi hissettiriyor. Şuanki prenslerden bir tanesi bile bu kadar yetenekli olsaydı Arson Krallığının tahtı bu yaşta o prense bırakılırdı.
Ama gerçekleri konuşmam gerekirse bu Lucas'ın işine yaramayabilir, ikinizin de ailesi büyük sayılabilir olsa da gerçek asiler ve kraliyet bile Lucas gibi bir yetenek için aynı şeyi düşünür. Ya benim olur ya da kimsenin.
Onu bir cadı avcısı grubu bulursa ya da köyden geçen bir tapınak görevlisi bile rapor etse bir belgesi olmadığından sizi ve onu anında avlarlar. "
-Demek böyle bir dünya, krallıklar asiller, tapınak ve cadı avcıları bile var. Dediği gibiyse büyüyü olabildiğince saklamak en mantıklı yol olur.
"Tabi ki bu durum eğer o bir okula gitmezse olur, Arson krallığı kraliyet okuluna onu almamam için bir sebebim yok. Orada ona oldukça iyi bakar ve bü-"
"Olmaz! Lucas'ım daha 4 yaşına yeni bastı ve onu okula mı yollayayım! Benimle dalga geçme Rayne! Oranın acıması olmadığını biliyorsun, diğerleri 4 yaşında bir çocukla eğlenirken onu korumak için öne çıkabilir misin?!"
-Annemin siniri de korkutucu oluyor be, gerçi okula gitmek isteyebilirim. Anladığım kadarıyla büyücülere bir belge veriliyor ve cadı avcıları onu avlamıyor. Bir çeşit onaylama gibi. Mantıklı bir uygulama, büyücüler elini kolunu sallayarak gezerse sorun olurdu.-
"Anne, okula gitmek istiyorum! Arkadaşım olur hem lütfen!"
"Siel, çocuğunu okula alırsam gerçekten zorlanacağını biliyorum. Bu yüzden size bir başka teklifim var. Onu yine de sizden almam gerekecek. "
Siel isteksizce dinliyordu.
"Onu yanıma alayım, benimle birlikta Arson daki evimde yaşasın. Zaten bir öğrencim var, onu da yanıma alıp 8 yaşına kadar benim gözetimimde büyü eğitimine tabi tutayım.
Benim öğrencimi avlayacak kadar cesaretli kimse daha bu krallıkta yok, en azından Arson şehrinde, taht şehrinde kimse yok!
Hem onu güvende tutar hem de böyle bir yavrunun aç olduğu gelişimi ona veririm."
"Siel, ne diyorsun?"
-Aferin Bill, aferin! Gözlerinden anladım ki bu Rayne seni ikna etti! Güzel, eğer bana destek çıkarsan bu Rayne ile gidip bir şeyler daha öğrenebilirim! Bekle beni dünya, Lucas gelicek!-
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..