Acâib

avatar
156 0

Tandan Önceki Gece - Acâib


Birisi göğsüne oturmuştu sanki. Ağrıyla kalkmaya çalıştı ama tüm yük üzerindeydi hala, yığıldı. Neredeyim ben? Ağaçlar vardı, kuşlar cıvıldıyordu. Yaprakların hışırtısını duyuyordu. Tekrar doğrulmayı denedi, bu sefer zorlukta yaptı ama tüm vücudu katrana batırılmış gibiydi. Ağır. Çalılıktı etrafı. Güneş en tepedeydi, daha doğrusu güneşler. İki güneş mi var? Bacakları zincirlenmişti, bir süre hareket etmedi. Nefeslendi, dinlendi.

Neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Her şey bulanık. Başım çatlıyor. Vücudunu kontrol etti, görülebilir bir yarası yoktu. Sırtını bir ağaca yasladı. Ağrılarını bir kenara bıraktı ve ayağa kalktı. Şu an hiç bilmediği yabancı bir diyardaydı, karşısına neler çıkabilir bilmiyordu ama acıyla tekrar yere çöktü. Kaslarım sanki mezbahada dövülüyor.

Duyabildiği tek şey kuşların cıvıltısıydı. Düşmeden öne görebildiği kadarıyla yakında bir patikada yoktu. O zaman yapması gereken ilk şey-

“Günaydın efendi Altemur!” Yankılanan sesle kaskatı kesildi. Etrafında birisi olmadığına emindi. Can havliyle ayaklandı, gard aldı ama duyduğu şeyler hala aynıydı. Duyularına çok güveniyordu, burada bir hayvanın bile olmadığından emindi, kuşlar hariç.

“Çevrenizi çoktan kontrol ettiğinizi sanıyordum.” Ses bir kez daha yankılandığında delirmediğini anladı. Kafamın içinden geliyor. Sakinleşti. Tehdit etrafında olmadığı sürece analiz için yeterli zamanı vardı. “Sizin için tehdit değilim efendi Altemur, lütfen rahatlayın.” Tekrar oturup ağaca yaslandı. Az öneki ani hareketi ağrılarını daha da arttırmıştı. Bir tür telepat mı acaba? Nerede? Bu dünyanın teknolojiye ne aşamada sahip olmadığını bilmediği için aklına ilk gelen şey telepatiydi. “Hayır, efendim, bir telepat değilim ama şu an telepati ile sizinle konuşabiliyorum. Bulunduğunuz galakside bile değilim.” Buna inanabilirdi ama tedbiri elden bırakmayacaktı.

“Kanıtla o zaman.” En basit ve en etkili yoldan gitmek tek seçenekti. Aksi halde başı dertteydi. Belki de o adamın işiydi bu. “Tabii ki efendim. Ne istersiniz?” Altemur o an bilemedi. Bu adam zihninin her bir köşesine ulaşabilirdi, ona anılarıyla ilgili bir şey soramazdı. O zaman nasıl bir kanıt isteyecekti ki? Sonra, aklına bir şey geldi ama sözü şu Telepat tarafından kesildi.

“Lord Vaan sizi Fer boyutuyla evine göndermek istedi ama bir kaza sonucu buraya, Acâib’e geldiniz. Size ismini söylemese bile biliyorsunuz, size bunu kendisi aktardı.” Altemur şaşırdı. Gerçekten de o adamın ismini biliyordu. Vaan… Hiç söylemese de aklındaydı. Hatta Fer’i bile biliyordu. Demek kullandığım gücün kaynağı Fer. O gördüklerimin hepsi bununla alakalıydı. Damarlarında akan gücü hala yerindeydi, hatta çok daha güçlüydü.

“O zaman en baştan alalım. Sen tam olarak nesin?” Bir kadındı konuşan en baştan beri ama sesi bir insanınki gibi değildi, o adama benziyordu.

“Beni bir asistan olarak düşünebilirsiniz. Sizi bu yeni hayat için hazırlayacağım. Beklenmedik bir gelişme ile buraya geldiğiniz için sizin şimdiden en kötüye hazır olmanızı isteyeceğim. Bulunduğunuz bu gezegende hiç insan yaşamıyor efendi Altemur.” Kadının son sözleriyle Altemur şaşırmadı. Evrende başka canlıların yaşadığını daha yeni öğrenen birisi olarak daha şaşırtıcı olan bir şey düşünmüyordu.

“Burada bir sorun göremiyorum bayan…” “Bana Ay demeniz yeterli efendi Altemur. Gerçek ismim bu olmasa da sizin için bunu uygun gördük.” Güldü. Bu pezevenkler sevdiğim isimleri de biliyorlar. Buna takılmadı, odağını topladı. “Kaos içinde olan bir dünyaya geldiniz. Türünün tek örneği olan bir gezegendesiniz, sizin güneşinizden sadece biraz daha küçük. İnsansı varlıkların hüküm sürdüğü bu gezegende hiç bitmeyen bir kıta savaşı var.” Çok güzel, harika diye düşündü. Yine de şikayet etmedi, her şeye vardı.

“Her şeyden önce size bu gezegeni tanıtmak istiyorum efendi Altemur. Bilgiler kabaca olacak çünkü bütün gücümüzü sizinle iletişim kurabilmeye harcıyoruz. Lütfen rahatlayın ve bilgilerin size gelmesine müsaade edin.” Altemur şimdiden bu kadınla nasıl iletişim kurduğunu kapmıştı. Bir tür telefon gibiydi. O adamın veya bir başkasının buraya gelip onu almadığını anladığında işlerin beklediğinden belirsiz olduğunu fark etti. O kadar önemli olmadığını biliyordu ve umurunda değildi. Tek istediği şey amacına ulaşabilmekti. Belki de buraya gelmek benim için daha iyi olacaktır. Bir şeyleri iyiye yormalıydı yoksa bu hayatı çekemeyeceğini biliyordu.

Bilgiler zihnine bir sel gibi geldi, beklediğinden daha az sarsıcıydı. Anlıyorum, gerçekten de kaos dolu bir yer. Herkes her an ölebilir. Üstelik sabit bir durumda değil. Bu gezegenin de işgal tehdidiyle yüz yüze olduğunu öğrenince aklına çok daha farklı şeyler geldi ama şu an bu, onun dert etmesi gereken bir şey değildi. Kendisine odaklandı.

“Bunlar dışında ağrılarınız nasıl Efendi Altemur?” Bunun neden sorulduğunu anlamadı. Ölümcül bir şeyi yoktu, vücudunu kontrol etmişti. “Kas ağrısından farklı bir şeyim yok. Çok daha kötülerini gördüm.” Birkaç saat dinlendikten sonra geçeceğine emindi. “Farklı bir şeyiniz var mı? Alışık olmadığınız, zararsız bir şey?” Düşündü.

Fer çok daha güçlü ve- O anda durdu. Odaklanıp kendi iç dünyasına girmeyi hiç düşünmemişti. Tek hissettiği farklılık, enerjisinin daha güçlü olmasıydı ama kontrol etmemişti.

Vücudunun anormal olması sayesinde haddini aşabiliyordu. Vücudunda bir organ gibi bulunan enerji, Fer, deposu farklı davranıyordu. Diğer organlarımı sıkıştırıyor, bu nasıl olur? Ağrılarının sebebinin basit bir şey olmadığını düşünmeye başladı. Sonra, babasının öğrettiği gibi arter ve ven damarlarını kontrol etti. Onlar da anormal. Bir şeyler farklı. Neler olduğunu anlayamıyordu. Çok fazla enerjiye maruz kalsa da fazlası taşıp giderdi her zaman. Depolamadığı enerjiyi geldiği gibi kullandığı zamansa epey dayanabilirdi, vücudu dirençliydi. Kullanmadığı için anlamlandıramadı. “Ay, düşündüklerimi görebiliyor musun?” “Evet, anlık düşüncelerinize erişebiliyorum. Emin olmam için bana neler hissettiğinizi daha ayrıntılı aktarabilir misiniz?”

Deposu mide gibi davranıyordu. Fazla yiyince şişmiş gibiydi ama farklıydı. O halinden memnun değil gibiydi. Sanki değişmek istiyor. İstemsizce zihninde belirdi. Depo ona ne hissettiğini mi aktarmıştı? İşte buna şaşırabilirdi. Bir organ düşünebiliyor muydu? Sonra, aynısını hayati damarları için hissetti.

“Acı duymanızla arasında bir farkı yok. Organınız sizinle konuşmuyor. Daha çok yeni bir model olmak istiyor diyebiliriz.” Yeni bir model? Bir an dediğini anlayamadı. “Sizin için nasıl anlatabilirim bilemedim ama oynadığınız oyunlardaki silahların gelişmesine benzetebiliriz. Mevcut özelliklerinin gelişmesi, bazen yeni özellikler gelmesi ve görünüşünün değişmesi. Buna daha çok benziyor.”

Organının değişebileceğini hiç düşünmemişti. Kendi dünyasında her şeyin doğuştan gelen yetenek ve onu kullanabilmesine baktığına inanılırdı. Evet, gelişebilirdi ama asla değişemezdi. Bu bir makine değildi, yeni şeyler eklenemezdi.

“Aslında daha neler olduğunu öğrenseniz bunu önemsemezsiniz bile ama şimdilik ona odaklanmayalım. Buradan ayrılmadan önce dediklerimi yapmalısınız aksi halde organınız kendi kendini yiyecek.” Anlıyordu ama aynı zamanda aklı karışıktı. Ne yapmalıydı? “Ne yapmalıyım?”

“Aslında yapacağınız şey çok basit Efendi Altemur. Fer tarafından yaralanmışsınız. Deponuz, Fer’in barındırdığı tüm enerjilere uyumlu değil ve buna rağmen sağlam bir şekil de içinde tutabiliyor hepsini. Zamanında doğru müdahele yapılmadığı sürece ilk öne kişinin deposunu, sonraysa arter ve ven damarlarını patlatır. Neyse ki siz bu kazayı yeni geçirdiniz, yanınızdaysa ben varım.”

“Yapmanız gereken tek şey bütün enerjiyi deponuzla ve damarlarınızla birleştirmek.” Bir an çarpılmışa döndü. Basit mi? Bahsettiği şeye basit demesi gücüne gitmişti. Enerji kontrolü ellerinin dışında kolaydı ama mesele içe gelince iş değişirdi. Sadece zor olması değildi olay, aynı derecede tehlikeliydi. Yine de derin bir nefes aldı.

“Efendim, Lord Vaan’nın kendi evinde bunlar çok basit şeylerdir. Sizin dünyanız henüz ilkel sayıldığı için bilmemeniz çok doğal. Eğer dediğim adımları gerçekleştirirseniz işinizin ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz.” Ona inanmak istiyordu. “Tamam, zaman kaybetmeyelim.”

“İlk önce hangi rengin nereye, ne sırayla ve ne kadar gideceğini bilmelisiniz. Bunu size aktardım bile. Sonrasında bu renklerin nerede ve ne kadar olduğunu bulmalısınız. Bu aşamadan sonraysa renkleri sırayla çıkarmalı, dağıtmadan dışarı çıkarmalı ve onu hızlıca bir çekirdeğe dönüştürmelisiniz. Bu aşamayı tüm renkler için gerçekleştirdikten sonra aynı hızla, ters sırayla tekrar damarlarınıza ve deponuza almalısınız.”

Altemur kalakaldı. Bu kadar basit bilgilerden mahrum kaldığı gerçeği şok ediciydi. Dünyam bu kadar geri olmasaydı… “Tahmin etmek istiyorum. Enerjimi katılaştırarak mı çekirdek haline getireceğim? İlk önce merkezden başlayarak onu bir kristal misali mi katılaştıracağım?” Ailesi bu tür bir şeyle ilgileniyordu, hatırlıyordu.

“Evet, tam olarak öyle yapacaksınız lakin dışa ve içe aktarımı en fazla yarım saat içerisinde halletmeniz lazım. Nasıl katılaştıracağınızı biliyor musunuz?”

“Teorik olarak evet ama daha önce hiç uygulamadım.”

“Önemli değil. Renklerin bir sırasının olmasının önemi büyük. Katılaşmaya en uygun renkten başlayacağınız için alışmanız daha kolay olacak. Aynı şekilde onları tekrar içinize alırken orijinal haline dönmeye en uygunundan başlayacağınız için de ona kolayca alışacaksınız.” Anlıyordu. Hiç zaman kaybetmeden yeşil renkten başladı.

Bilgiden sonra işin en basit kısmı renklerin nerede ve ne kadar olduğunu bulmaktı. Enerji hâkimiyetiyle benzer bir şeydi. “En çok kırmızı var. Bu renklerin ne anlama geldiğini sonradan öğrenebilirim.” Spesifik çok şey olduğuna emindi artık. Ay bunlar için basit bilgiler demişti. Altemur şu ana kadar hiç spesifik çalışmamıştı. Enerjisinin tek olduğunu düşünürdü, renklerin neden olduğunu sorgulamamıştı. İşte bu yüzden annem ve babam bilim insanlarıydı.

 Her zaman yaptığı gibi enerjisini, Fer’in bir parçasını, dışarı çıkardı. Sol elinden dışarı çıkarırken sağ eliyle onu dizginledi, sıkıştırdı. Kilden heykel yapmak gibi. Dakikalar sonra elinde ışıl ışıl parıldayan bir kristal vardı.

Bu işlemi 7 kez tekrarladıktan sonra tam tersi için kırmızı kristali eline aldı. Bir şeyi eritiyormuş gibi davranırsam daha kolay olacaktır. İradem, ocağın kendisi. İzin ver karışıp gitsin. Kırmızı çekirdek kolaya eriyordu. İlk öne toza, sonraysa gözle görülemeyecek bir forma evriliyordu. Bu forma geçtiğindeyse Altemur’un sol elinin çekimiyle vücuda giriyordu.

Bu aşamayı da bitirdiğinde neredeyse süresi bitmişti. En başta “bunların hepsi kolay değil” diye şikâyet etse de işin altından kalkabilmişti. Bir an kendiyle gururlanır gibi oldu ama Ay’ın nazik sesi onu düşüncelerinden koparttı.

“ Şimdi, en fazla renkten başlayarak sırasıyla deponuzun ve damarlarınızın etrafına yeni bir katman oluşturmanızı istiyorum. Bu süreçte ekstra bir şey yapmanıza gerek yok. Vücudunuz, oluşturduğunuz her katmana uyum sağlayacaktır.”

“Kaslarımın içinden direkt olarak enerjimi geçirmek mi istiyorsun? Bu benim için pek geçerli olmayabilir. Vücudum-” Ay beklemediği bir biçimde onu böldü. “Sizin vücudunuz özel ve bu yüzden ‘uyum sağlayacaktır’ dedim. Evet, dizginlenemeyen kaslarınızdan onları geçirmek kolay olmayacak ama işin yarısını zaten vücudunuz yapacak. Tek yapmanız gereken onları doğru yerden geçirmek.” Kolay olmayacaktı.

Neyse ki her insanın vücudunda kısmen boşluklar oluyordu. Altemur, dikkatlice tüm enerjisini çıkardı ve uzun uzadıya bu boşlukları kullanarak onları güvenli bir biçimde içinde tuttu. Zordu. Kırmızı enerjiyi dizginlemesi beklediğinden çetrefilliydi. Aşama aşama ilerledi, parça parça kullandı bu enerjiyi. Deposunun etrafı kızıl ışıklarla sarılınca rahatladı. Organlarıma değdiği her an cehennemi yaşatıyordu sanki. Sonra bembeyaz bir ışığa geçti.

Dakikalar dakikaları kovaladıktan sonra enerjisinin yarısı bitmişti bile. Depom ne kadar... büyüdü? Gerçekten de vücudu uyum sağlıyordu. Elleriyle oluşturduğu her katman katılaşıyor, tam olarak anlayamadığı bir biçimde ete dönüşüyordu. Bu dümdüz yaratımdı, şifadan ayrı bir şeydi.

“Aslında şifadan ayrı değil efendim. Enerjiniz, Fer, sizin dokunuzdan bir parça alarak bir katmanı tamamen oluşturuyor. Katman ilk oluştuğunda kusursuz olmadığı için yeni enerji almanıza izin vermedim. Zamanla, yarım gün kadar, yaptığınız tüm katmanlar iyileşecek. Damarlarınız için de aynı kural geçerli.”

O zaman yoktan oluşturmuyor. Bu bir nevi biyolojik bir süreç. Pek anlamamıştı. Başka bir zaman bunu ayrıntılı bir biçimde öğrenmek istiyordu.

Saatler saatleri kovaladığında Altemur bayılacaktı. Şanslı mıydı bilmiyordu ama bu zayıf, çaresiz haline rağmen saatlerdir bir tane bile tehlikeyle karşılaşmamıştı. Evet, hala ilerleyebilirdi ama asla dövüşemezdi.Bir kere bunu yapmaması gerekiyordu çünkü ne deposu ne de damarları iyileşmişti. Güneş neredeyse batacaktı ve Altemur’un tüm geceyi geçirmesi gerekiyordu.

Zorla da olsa ayağa kalktı, ağaca tırmandı ve ince bir dalına kuruldu. Uyumayacaktı. Tüm gece tetikte kalması dışında Ayla konuşması gerekiyordu. Alabileceği tüm bilgiler lazımdı.

“Şimdi sen diyorsun ki, bir tür fantastik dünyadayım öyle mi?” Bu karşılaştırma ne kadar doğruydu bilemezdi ama denemeliydi.

“Diyebiliriz ama okuduklarından, oynadıklarından çok daha kötü. Bu gezegenin ünü pek iyi değildir. Şu ana kadar bir saldırının olmaması şansla değerlendirilemez. Bir şeyler beklediğimden çok daha kötü. Uzakta olduğum için bunu bilemem, sadece elimdeki bilgilere bakarak konuşabilirim.” Bir şeylerin daha kötü olması hiç hoşuma gitmiyor.

“Öğrendiğime göre bu gezegen bir Fer Batağı’na sahip. Gezegene ait olmayan, fazla, yozlaşmış vb her tür enerjiyi toplayıp evrene geri gönderen kudretli bir sistem. Bu tür büyük gezegenler için vazgeçilmezdir.” “Peki sorun ne? Benle bir alakası mı var?” “Hayır, sizinle değil. Bu gezegenin sahip olduğu Fer Batağı bozulmuş. İşini iyi yapamıyor. Bu da  gezegeni savunmasız bırakıyor.” O portaldan bu yüzden rahatça geçebildim. Buraya girememem gerekiyordu.

“Bu sorundan ötürü bu gezegenin ilkel ataları derinlere iniyor, işgalcilerin gelmemesi için nöbet tutuyorlar. Bu yüzden de kendi torunlarını gözetemiyorlar. Torunlarsa dünden kaosa hazır. Topraklar için sonsuz kan döküyorlar.” Bir ailenin dağılması gibiydi. Baba ve anne çocukalra göz kulak olmazsa o çocuklar her zaman mahvolacaktı.

“Bu savaşların tek nedeni topraklar mı? Torunlar asıl tehdidin işgalciler olduğunun farkında değil mi?”

“Aslında farkındalar ama kimse ilk adımı atmıyor, zayıf düşmek istemiyorlar. Fer Batağı bozuk olduğu içinse çeşitli, eski tehlikeler ortaya çıkıyor. Eskilerin bıraktığı her şey ortaya çıkıyor. Bunlardan biriyse... Bir tür yapay gerçeklikler. Güçlü atalar tarafından yapılan bu hazine odaları epey kaynağa sahip ama çok tehlikeli. Farklı dünyalara açıldığı için içinden ne çıkacağı bilinmiyor. Ödülleri almaya değer. Devletlerse bu gerçeklikleri ele geçirmek için birbiriyle savaşıyor, sadece kendi sınırlarındakilerle yetinmiyor.”

“Fer Batağı’ysa çok önemli. Kontrol eden devlet en kaliteli enerjinin sahibi oluyor. Bu dünyaya akan enerjinin dibinde öğrencilerini yetiştirebiliyor. Şu an bozuk olduğu için onun için de bir savaş dönüyor.”

“Daha bitmedi. Son zamanlarda gerçekleşen bir meteor yağmuru olmuş. Gezegenin dört bir yanına düşmüşler. Düşüşleri yavaşlatıldığı ve düştükleri yerler çoğunlukla ıssız mekanlar olduğu için zararları epey azmış. Barındırdıkları madenler fazla ve çeşitli olduğu içinse devletler onları ele geçirmek için yine savaşıyor. Başkasının ele geçirip kullanabilmesini istemiyor. O mesele de sıkışmış durumda.”

“Bu gezegenin babaları ve anneleri, İlkel Atalar’ın çocukları, Canavarlar eskisinden çok daha ölümcüllermiş. Gezegenin bu kadar kaos dolu olmasıyla kendilerini tehlikede hissetmişler ve birleşmeye başlamışlar. Böyle olunca torunların yerleşkeleri hariç her yer daha tehlikeli hale gelmiş. Devletler sürekli savaşta olduğu içinse herkes kendi başının çaresine bakıyor. Çok garip bir durum.”

Sadece dinlemesi bile bunaltıcıydı. O kadar acı, keder... Kimse dur demiyordu demek. Belki de güçleri yetmiyordu. Dökülen kanı kimse bilemezdi ve duracak gibi de değildi.

“Peki ben ne yapmalıyım? Şu an neredeyiz bilebiliyor musun?” “Hayır, bunu bilmem imkansız. Sabah olunca gidip keşfetmelisiniz.”  “İyileştikten sonra eskisi gibi enerjimi toplayabileceğim değil mi?” “Evet, bu konuda hiçbir şey değişmedi. Sadece daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Fer tarafından yaralanmak belirsiz yan etkileri beraberinde getirir. Henüz bilmediğimiz bir şeye sahip olabilirsiniz.” Başka bir hediye mi? Hayır diyemeceğim gibi. Sessiz sessiz tüm gecenin geçmesini bekledi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44734 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr