The Hunted - Bölüm 1: Düşman
"Konuşmak için tam üç saniyen var."
"Yoksa ne yaparsın?"
"Kanatlarını yolarak başlayabilirim."
"Güldürme beni."
"Arkadaşlarının nerede olduklarını söyle."
"Asla!" Tepeye yerleştirilmiş loş bir ışıkla aydınlanan odanın ortasında, diğerleri sakince beklerken iki kişi sinirli bir şekilde tartışıyordu. Bunlardan biri sandalyede oturmuş, elleri önünde kelepçeyle bağlı bir kadındı. Parlak, karamel rengi gözleriyle karşısındaki adama bakarken yüzünde öfke ve iğrenme duygusu vardı. Açık kahve rengi saçları bağladığı tokadan kurtulmuş alnına dökülüyordu, aynı zamanda gerginliği ve odanın sıcaklığı yüzünden oldukça terlemişti.
"Bak tatlım. Fazla vaktimiz yok, konuşmazsan zor kullanmak zorunda kalacağım. Bu konuda iyi olduğumu bilirsin." Elbette biliyordu. Kadının karşısında elini sandalyenin kenarına koymuş gülümseyerek bakan adam Nathan'dı. Bone adı verilen mafya grubunun işkenceyle adam konuşturmakla ünlenmiş üyesiydi. Bone küçük bir grup olmasına karşın tamamı değişkenlerden oluşuyordu. Nathan gözlerine gelen siyah saçlarını savurdu.
"Hey." Duvara sırtını dayayıp kollarını bağlamış kızıl saçlı adam konuştu. Boyu oldukça uzundu ve sağ gözüne bir korsan bandı takmıştı.
"İşleri gereksiz yere zorlaştırdığının farkında mısın? Nat'ın bu konuda ne kadar yetenekli olduğunu biliyor olmalısın, Asu."
"Siz de Teru'nun düşmanlarını parçalamakta ne kadar yetenekli olduğunu biliyor olmalısınız. " Nathan'ın yanına gelen beyaz saçlı çocuk hiddetle bağlı olan kadına döndü. Mavi gözleri soluk ışığın etkisiyle beyaz kahküllerinin gölgesi altında kalmıştı.
"Buranın nasıl bir güvenlikle korunduğunu biliyor musun?! Burada kuş uçmasına bile izin vermeyiz!" Asu'nun yüzünde korkutucu bir gülümseme oluştu. Gülümsemesi gitgide daha çok büyürken karşısındaki büyük pencereye doğru baktı.
"Normal kuşları bilmem ama bazılarının uçtuğu kesin." O ana kadar hiç konuşmayan siyah, uzun saçlı adam refleksle cama doğru baktı.
"Yere yatın!" Herkes siper alırken, tek bir kurşun camı binlerce parçaya ayırarak tavandaki aydınlatmaya isabet etti. Cam kırıkları ortalığa saçıldığında her taraf karanlığa gömülmüştü. Bir atış daha odaya isabet ettiğinde duydukları çing sesi hepsinin ürkmesine sebep olmuştu. Son atış Asu'yu bağlayan kelepçeye isabet etmişti. Herkes o tarafa doğru döndüğünde havada parlayan bir çift gözle karşılaştılar. Yemyeşil, derin ve korkutucu gözler hepsinin yerinde titremesine sebep oldu.
"Yakalayın!" Nathan hızla Asu'ya saldırmak için hamle yaptı. En yakında o olduğu için bir saldırı şansı olduğunu düşünmüştü ama zifiri karanlıkta hiç bir şey göremiyordu. O daha değişken özelliğini aktive edemeden iki kadın çoktan harekete geçmişti bile.
Asu sert pençelere dönüşen tırnaklarını ustalıkla Nathan'a doğru savurdu. Keskin pençeler adamın göğsünü kestiğinde acı dolu çığlığı odada yankılandı. Asu kırık pencereden atladığında Yuichi de ardından atlayıp kadının sırtından çıkan kanatlardan birini yakaladı. Elindeki panter pençeleri Asu'nun kanadına zarar vermişti ve ikisi de hızla yere çakılıyordu. Onlar üçüncü kattan düşerken bir silüet gökyüzünden hızla onlara doğru uçtu. Sırtından geniş kanatları çıkan kadın Asu'yu tek kolundan yakaladı ama Yuichi inatla Asu'nun kanadına yapışmıştı ve vazgeçmeye de niyeti yoktu.
"Bıraksana!" Asu sağ ayağındaki pençeleri Yuichi'ye savurdu. Pençeler omzunu çizse de ısrarla bırakmamaya karalıydı.
"Asla!" Asu kanadındaki pençenin etkisiyle çok acı çekiyordu ve acısına direnmek için dudağını ısırıyordu. Tam Yuichi Asu'nun başına saldıracaktı ki yerden kendisine doğru zıplayan bir gölge onu binanın duvarına yapıştırdı. Gölge Yuichi'yi duvara yapıştırdıktan sonra tekrar yere indi. Acıyla gözlerini açtığında çoktan yere düşmeye başlamıştı bile, hızla havada takla atarak iki ayağı üzerine düştü.
"Bir panterden de bunu beklerdim." Yuichi'nin siyah panter kulakları kendisiyle konuşan kadına doğru döndü. Karşısında yuvarlak beyaz kulakları olan, gözlerinin etrafı siyah renkli bir kız duruyordu. Kız pençelerini çıkarmış ve dövüş pozisyonuna geçmiş bir şekilde kendisine bakıyordu.
"Sen şu panda olmalısın. Adın neydi hmm...Maya mı?"
"Ta kendisi." Maya hızla Yuichi'ye doğru koşmaya başladı, rakibini değiştiren Yuichi de aynı hızla ona doğru koşmaya başladı. İkisi karşı karşıya geldiğinde pençelerinin çarpışmasıyla gecenin karanlığına bir kaç kıvılcım saçıldı. Saldırı sonucu Yuichi'nin eli biraz kesilmişti. Bu adaletsiz bir eşleşmeydi,Yuichi hızlı ve atletik olabilirdi ama pençeleri Maya'nınkilere aşık atamayacak kadar küçüktü.
Fırsattan yararlanan Rumu Asu'yu tel örgülerin üzerinden kaçırmaya çalışıyordu ama normalden farklı olarak yanında bir kişiyi daha taşıdığı için bunu yapmak onu zorluyordu. Binadan bir karaltının hızla koşarak çıktığını gördüğünde bütün gücüyle daha ileri uçmaya çalıştı ama saniyeler içinde bulundukları noktaya yaklaşan kişi hızla zıplayıp Asu'yu yakaladı ve üçü birden yere çakıldı.
"Bayanlar, bensiz nereye gidiyorsunuz? Tamda işler eğlenceli bir hal almaya başlamıştı." Gülerek büyük sivri dişlerini gösteren Nathan'ın sinirlendiği belliydi. Saçlarıyla aynı renk sivri kurt kulakları iyice dikleşmişti. Boynunun arkasından ve omuzlarından çıkan uzun tüylerle vahşi kurt görünümü tamamlanıyordu. Asu yutkunarak ona doğru baktı, hem az önce aldığı kanadındaki büyük yara hem de önceki sorgulamada aldığı yaralar yüzünden dönüşse bile oldukça yararsız olacaktı.
Rumu hızla belindeki silahlardan birini çekip Nathan'a ard arda ateş açtı. Nathan'ın atışlardan kaçınmak için yaptığı geri dönüş hamlesiyle kendine ayağa kalkmak için kısa bir zaman yaratmıştı. Şimdi iki elindeki silahı Nathan'a doğrultuyordu. O sırada ekibin diğer üyeleri de binadan çıkıp hızla onların yanına gelmişlerdi. Şimdi Nathan'ın sol yanında yuvarlak beyaz kulaklarıyla ve Maya'nınki gibi uzun keskin pençeleriyle Aren duruyordu diğer yanında ise kızıl renkli sivri kulakları ve kırmızı korkutucu gözleriyle Lavi gülümseyerek etrafı izliyordu.
Rumu onları tanıyordu. Elbette onları tanıyordu. İstihbarat uzmanları Bianca'nın son bir kaç haftası Bone isimli mafyayla ilgili araştırmalar yaparak geçmişti. Nathan bir kurt değişkeniydi, yakın dövüşte oldukça iyiydi ve hem hızlı hemde güçlüydü. Aren kutup ayısı özelliklerine sahipti ve bu özelliği ona inanılmaz bir fiziksel güç veriyordu. Şu an Maya'yla dövüşmekte olan Yuichi hakkında pek fazla bilgi olmasa da onun bir panter değişkeni olduğunu biliyorlardı. Karşısındaki son kişi olan Lavi ise onların lideriydi, tek gözü korsan bandıyla kapalıyken diğer gözündeki kırmızı renk parlıyordu. Sivri tilki kulakları iyice dikilmiş ve yüzünde de kendinden emin, eğlenen bir ifade vardı. Bir tilki, diye düşündü. Bir ekibin lideri olmak için ne kadar da uygun bir seçim. Hızlı ve güçlü olmasından daha büyük olan sorun kurnazlığıydı. Zeki hamlelerine her zaman 'seni parmağımda oynatıyorum' bakışları eşlik ederdi.
Rumu huzursuzca dudağını ısırdı. Sadece iki silahla, yakın mesafeden bu canavarlara ne yapabilirdi ki? Eğer yükselirse onları havadan tarayarak bir şans yakalayabilirdi ama yanında duran Asu yüzünden uzun süre geniş alana ateş açamazdı. Ayrıca Asu yaralı olduğu için dövüşemezdi de. Tekrar yutkundu ve bulunduğu duruma lanet etti. Bir baykuş ve üç yırtıcı hiç adil bir eşleşme değildi. Tam o sırada kulağındaki kulaklıkta bir ses konuştu.
"//İşim bitti ama buluşma yerinde yoktunuz. Saldırı noktasına geri döndüm. Duvarın arkasındayım, tamam.//" Duyduğu sesle Rumu'nun kalbi daha hızlı atmaya başladı, belki böylece bir şansları olabilirdi ama hala ikiye üç durumundalardı.
"//Görev tamamlandı. Düşmanları imha kısmına geçiyoruz.//" Hatta giren ikinci soğuk ses ise Rumu'nun istemsizce gülümsemesine sebep oldu.
"//Seni görüyorum Rumu. Ufak bir kargaşa yarat bizde olaya dahil olacağız.//" Rumu'nun yüzündeki gülümseme büyüdü ve gitgide korkutucu bir hal aldı. İşte bu gece şimdi eğlenceli olmaya başlıyordu.
Silahlarını hızla çekip havalandı ve otomatik silahlarıyla rastgele üzerlerine ateş açtı. Üçü de ustaca kurşunlardan sıyrılırken Aren Asu'ya doğru koştu. Onu yakalamak konusunda bu kadar ısrarcı olmalarının sebebi ellerinde bir rehine bulundurmayı istemeleriydi ve yaralı olduğu için Asu en iyi seçenekti. Ayrıca bu kız Bone'dan bazı belgeler çalmak için aralarına sızmıştı. Neler öğrendiğini mutlaka bilmek zorundalardı.
Aren Asu'ya doğru dört ayak üzerinde koşarken aniden yan tarafına gelen bir tekmeyle diğer yöne savruldu.
"İyi misin Asu?!"
"Ben iyiyim endişelenmene gerek yok." Aren'e tekme atan kişi Mizumi'ydi. Uzun tavşan kulakları ve pofuduk kuyruğu sevimli görünse de şu an çok sinirliydi ve bütün gücüyle kaşlarını çatıyordu.
"Ah buna inanamıyorum. Bir tavşan... şaka mı bu?"
"Bu tavşan az önce k*çını tekmeledi." Mizumi gördüğü muamele karşısında çok sinirlenmişti. Hayatta en nefret ettiği şey özelliği tavşan olduğu için diğerleri tarafından hor görülmekti.
"Nelerin var görelim bakalım tavşancık!" Aren hızla koşarken Mizumi de ona doğru koştu. Aren'in savurduğu pençelerden yana zıplayarak sıyrıldı ve sırtına bir tekme attı. Aren hiddetle geri dönüp rastgele bir kaç pençe darbesi daha savurdu ama Mizumi keskin hareketlerle bunlardan da sıyrıldı.
"Bir şey söylemiştin sanırım, tam duyamadım da!"
"Seni var ya!" Aren kaçırdığı her bir darbede daha çok sinirleniyordu ve daha hızlı, daha güçlü bir şekilde saldırıyordu. O sırada Rumu da Asu'ya yaklaşmaması için yukarıdan Nathan'ı ateş yağmuruna tutuyordu. İki kişiyi aynı anda oyalayamayacağı için yapabileceği tek şey buydu. Geriye ise tek biri kalıyordu...
Dövüşlerin hepsinin dışında tutulan Lavi gülümseyerek etrafını seyretti. İlk olarak daha geride Maya'yla dövüşmekte olan Yuichi'ye baktı baktı. Maya'nın karşısında zor zamanlar geçiriyor gibi görünüyordu.
"Yuichi'nin bu kadar zorlandığını ilk defa görüyorum. Şu panda arkadaşın baya sıkı olmalı," bakışlarını yavaşça dövüşen diğer kızların üzerinde gezdirdi. "Diğerleri de fena değil, hemde hiç fena değil."
"Ölmeye mi çalışıyorsun?"
"Ahahahahah Asu-chan~ buradan ölmeye çalışan kişi senmişsin gibi görünüyor. Kafeste bir kuşumuz olsa fena olmazdı. Çalışma odamda güzel dururdu eminim." Sevimli sesiyle beraber yüzüne yansıyan korkunç gülümseme görünüşünü çarpıklaştırıyordu.
Bu iğrenç sözlere karşı Asu'nun cevabı sert bir bakış oldu. Lavi yavaşça kıza doğru bir adım attı. Bu sefer gözlerini kapattı ve yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu.
"Ne kadar güzel bir akşam. Değişken formumuzdayız~ güzel kızlarla vakit geçiriyoruz~ harika değil mi? Ah, ama en önemlisi de..." Lavi aniden gözlerini açtı ve yüzünde korkutucu bir ifade oluştu. "en büyük düşmanlarımızdan birini yok ediyoruz."
Asu ürkerek geriye doğru çekilmeye çalıştı. Dövüşecek durumda değildi ve yapabileceği tek şey ekip arkadaşlarına güvenmekti.
"Bu gece Blood'u tamamen yok edeceğiz. İlk senden başlamaya ne dersin?" Lavi bir anda hareketlerini inanılmaz bir şekilde hızlandırdı ve Asu'ya doğru pençesini savurdu.
Siyah deri eldivenli bir el hızla Lavi'nin kolunu yakaladı ve saldırısını durdurdu. Ayrıca tam boynuna bir bıçak dayanmıştı, kimse nereden geldiğini fark etmemişti bile.
"Bende onur konuğumuz nerede diyordum. Hoşgeldin, Teru." Yanındaki kadın sert gözlerle ona doğru bakıyordu, kestane rengi saçları hafif rüzgarda sallanırken derin kahve rengi gözleri az sonra onu parçalayacağını söylüyordu.
"Hadi ama~ Neden beni öldürmüyorsun? Yoksa istediğin bir şey mi var?" Teru Lavi'nin kolunu daha çok sıktı.
"Senden istediğim tek şey ölmen ama önce yapmam gereken bir şey var." Teru'nun yüzünde korkunç bir gülümseme oluştu.
"Arkadaşlarıma yaptıkların için acı çekmelisin. Yoksa hiç adil olmaz değil mi? Küçük oyununun sonuna geldin, Lavi.."