The Hunted - Bölüm 2: Aranan Cevaplar
"Küçük oyununun sonuna geldin, Lavi."
"O kadar emin olma."
"Gerçekten Asu aracılığıyla bizden bilgi sızdırabileceğini mi sandın? Onu takip etmeniz tamamen boşunaydı."
"Bunu nereden biliyorsun?"
"Asu sizden bilgi edinmek için normal bir insan olarak örgütünüze sızdı ve günlerce malikanenizde kaldı. Onu fark etmenize rağmen yakalamadınız çünkü bize er yada geç bilgi vermek zorundaydı ve sizde o anları beklediniz. Üzgünüm ama bütün çabanız boşunaydı, Asu bize sandığınız bilgileri vermedi. Ama verdiği tek bir bilgi vardı..." Teru Lavi'nin sinirli yüzüne bakarken gülümsedi. O sırada dövüşen herkes durup onları izliyordu.
"Lavi-!" Aren Lavi'ye doğru koşmak istedi ama Lavi onu eliyle durdurdu.
"Sakin ol Aren. Sorun yok. Teru beni öldürmeyecek." Teru, henüz dönüşmediği için hala kahve rengi olan gözlerini kısarak Lavi'ye baktı.
"O kadar şanslı olduğunu sanmıyorum."
"Ben şansımı kendim yaratırım." Lavi küstahça gülümsedi. Bu gülümsemesi Teru'yu tedirgin ediyordu. Lavi her şeyi planlamış mıydı, yoksa sadece blöf mü yapıyordu? Şu an tek istediği şey karşısındaki bu adamın boğazını kesmekti. Bu tilkiden gerçekten nefret ediyordu.
"Hayır, hayır, beni öldürmeyeceksin. Arkadaşın yüzünden kızdığını biliyorum ama merak etme çok üzerine gitmedik sadece birazcık canını yaktık o kadar. Ama o anda attığı çığlıkları duymalıydın gerçekten de her şeyi itiraf edecek sanmıştım. Ağzı sıkı adamların varmış." Teru'nun gözlerine korkunç bir bakış yerleştiğinde elleri titriyordu. Bıçağı tutan elini Lavi'nin boynunu kesmemek için zor zaptediyordu.
"Rumu."
"Buyur, Teru." Hala havada olan Rumu sessizce yere indi.
"Asu'yu al ve buradan git. Diğerleri de en kısa sürede buradan gitsin."
"N-Ne yoksa sen...?"
"Geri kalan her şeyi ben halledeceğim." Lavi duyduklarına karşı oldukça şaşırmış görünüyordu. Teru'nun dediklerine mi uymalıydı yoksa bütün gücüyle onu durdurmalı mıydı? Arkadaşlarının durumunu düşündü. Nathan hala ayakta olsa da Asu'nun darbesiyle oldukça kötü yaralanmıştı ayrıca Rumu'nun saldırılarından kaçmak için büyük efor sarf etmişti. Yuichi de kendisinin pek takip etmediği zorlu bir dövüş yapmıştı ve omzundan yaralıydı. Herkes gittikten sonra savaşacak tek kişi Teru olacaktı ama sadece Aren'le ikisi onu durdurabilir miydi? Üstelik Teru'nun özelliğinin ne olduğunu bilmiyordu. Neyle karşılaşacağını bilmiyor olduğu için dövüşün olası sonuçlarını hesaplayamıyordu. Şu an Teru'nun özelliğini öğrenebilmek için her şeyini verebilirdi, yapabileceği tek şey ise bir kumar oynamaktı.
"Bu kadar emin olma, dörde karşı birken kazanabileceğine gerçekten inanıyor musun?" Teru'nun yüzünde kocaman korkutucu bir gülümseme oluştu.
"Korkuyorsun değil mi?" Teru bıçağı tutan elini Lavi'nin boynuna yaklaştırınca Lavi bir adım geri çekildi. Teru üzerine doğru yürümeye devam etti.
"Senin hakkında bazı şeyler biliyorum, bizim hiç araştırma yapmadığımızı mı sandın? Benden inanılmaz korkuyorsun çünkü eğer benimle savaşırsan sonuçlarının neler olacağını bilmiyorsun ve senin gibi bir tahmin çılgını için bu ölümden bile beter bir şey." Lavi geri geri giderken yutkundu. O sırada Rumu aceleyle Asu'yu kollarından yakaladı ve havalandı. Artık bir seçim şansları kalmamıştı. Lavi artık tehlike altında olduğunun farkındaydı. Rumu havalanıp uzaklaştığında Teru'nun gözleri yavaş yavaş rengini kaybedip griye dönüştü. Lavi o anda karşısında gitgide artan vahşi aurayı hissetti. Geri çekilmesi gerekiyordu, kaçması gerekiyordu, bu kadın gerçekten onu parçalamak istiyordu.
Teru bıçağı geri çekip rastgele bir yere doğru fırlattı. Bunun bir fırsat olduğunu düşünen Lavi geri çekilmek için bir hamle yapmaya hazırlanıyordu ki yüzü Teru'nun sert yumruğuyla buluştu. Şiddetli yumruğun etkisiyle hızla geriye doğru savruldu. Yere düşmemek için dengesini sağlamaya çalışırken Teru tekrar karşısında belirmişti bile. İkinci yumruğu karnına yediğinde sanki iç organlarının içinde yer değiştirdiğini hissediyordu, yumruğun etkisiyle ağzından dökülen kanlar dudağından çenesine ulaşıp yere damladı. O sırada Lavi Teru'nun yüzüne baktı, gördüğü şey yüzünden nutku tutulmuştu. Göz bebekleri iyice soluklaşmıştı ve gözünün tamamı donuk bir griye bulanmıştı. Sırıttığında ortaya çıkan sivri dişleri kesinlikle bir şeyleri parçalamak için oradaydı. Bu dünyaya ait değilmiş gibi bembeyaz ve parlaklardı. Dişlerinden bile daha korkunç olan şey ise yüzüne yayılan kocaman gülümsemeydi. Çehresine yayılan bu korkunç ifade ile bir değişkenden çok avlanan vahşi bir hayvan gibi görünüyordu. Lavi hayatında ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu.
Teru elini çekip Lavi'nin karnına daha şiddetli bir yumruk geçirdiğinde Lavi geriye doğru savrulduktan sonra yere düştü. Alandaki herkes ikisini korkuyla izliyordu, öyle ki Maya'yla Mizu bile endişeyle ne olacak diye birbirlerine bakıyordu.
Rumu gittikten sonra boş kalan Nathan güçlükle yerden kalktı. Aldığı yara yüzünden çok kan kaybetmişti ve dönüşüm nedeniyle de çok fazla enerji harcamıştı. Yine de gözlerinin önünde bir arkadaşını böyle görmeyi kendine yedirememişti. Durum gerçekten vahimdi, Lavi'nin karşılık vermeye zamanı bile olmuyordu. Lavi'yi iyi tanıyordu, gerçek gücünü tam olarak bilmediği kişilere karşı her zaman temkinli davranan biriydi. İhtiyacı olan bütün bilgileri toplamadan beyni adeta çalışmaz halde oluyordu ve bu da Lavi'nin dövüşürken tepki süresinin azalmasına neden oluyordu.
Nathan bütün gücüyle dört ayak Teru'ya doğru koşup üzerine atladı. Teru birden ona doğru dönerek suratına sert bir yumruk geçirdi. Yine de bu bile dikkatinin Lavi'den uzaklaşmasını sağlamamıştı. Tekrar Lavi'ye doğru dönüp ona doğru koştuğunda herkes bu sefer ki hareketinin diğerlerinden farklı olduğunu anladı. Bu gerçekten öldürmek için yapılan bir hareketti. Yumruğunu hızla kaldırıp hızla karşısındaki Lavi'ye doğru uzattı.
"Senpai!" Maya bütün gücüyle koşup Teru'nun yumruğunun önüne atlamıştı. Teru son anda kendini tutup yumruğunu Maya'nın göğsüne santimler kala durdurabilmişti. Yüzündeki gülümseme tamamen yok olmuştu ama bu seferde oldukça ciddi sert bir ifadesi vardı.
Maya korkuyla yutkundu. Kendisine bu kadar yardım eden, hayatı boyunca örnek aldığı insanı böyle görmekten nefret ediyordu. İçinden tekrar kendine kızdı. Eğer daha çok antrenman yapsaydı, daha güçlü olsaydı, senpaisi şu an bu adamla savaşmak için dönüşmek zorunda kalmazdı. Böylece her şey bittiğinde yüzünde oluşan o kahrolmuş ifadeyi görmek zorunda kalmazdı, ya da Maya'nın asla unutamadığı o sesiyle bir daha özür dilemek zorunda kalmazdı.
"B-Bunu yapamazsın!" Teru ifadesinde en ufak bir değişim olmadan Maya'ya bakmaya devam etti.
"Az önce aradılar. O... bunu yapmamamız gerektiğini söyledi. Yeni gelişmeler varmış." Maya cümlesini bitirdikten sonra Teru derin bir iç çekip nefesini içinde tuttu. Gözlerini bir süre kapatarak içinde tuttuğu nefese yoğunlaştı. Nefesini verip tekrar göz kapakları aralandığında gözlerine tekrar yumuşak kahve rengi yerleşmişti.
"Gidelim." Maya'nın kolundan tutup peşinden gelmesi için işaret etti. Daha sonra Mizu'ya bakarak başıyla bir işaret verdi. Üçü de hızla alanı çevreleyen uzun, ucu dikenli tellerle kaplı duvara doğru koştu. Maya tek zıplayışta tellere uzanıp hızla tırmanarak diğer tarafa geçti. Mizu duvarın dibine geldiğinde tek bir zıplayışta duvarın üstünden zıpladı ve takla atarak diğer tarafa indi. Son olarak Teru da zıpladı ama duvarın diğer tarafına geçmek yerine dikenli tellerin en üstünde durup dengesini sağladı. Lavi'nin yanında toplanmış değişkenleri birer birer süzdü.
Teru cebinden ufak bir nesne çıkarıp baş parmağıyla işaret parmağı arasında tuttu. Elindeki beyaz nesne gecenin ay ışığında parlıyordu. Uzakta olmasına rağmen muhteşem görme yetisine sahip değişkenler elindekinin ne olduğunu anlamıştı.
"Dövüşe neden geç kaldım sanıyordunuz?"
"Lanet olsun kasayı açmış!" Aren Teru'ya doğru koşmak için hamle yaptıysa da Lavi kolundan tutup onu durdurdu.
"Dur Aren! Onda aradığı şeyi bulamayacak." Teru elindeki hard diskle beraber duvarın diğer tarafına atladı. Bu son hareketle Blood'un tüm elemanları gecenin karanlığında kaybolmuş oldu. Sanki bir hayalet saldırısı gibi her şey çok kısa sürede olup bitmişti.
"Diskteki bilgileri mi sildin?" Aren merakla Lavi'ye sordu bir yandan da Malikaneye doğru yürümesi için yardım ediyordu. Lavi gerçekten fena hırpalanmıştı.
"Hayır."
"O zaman örgütle ilgi her şeyi öğrendiler demektir! Bütün gizli yerlerimiz, sırlarımız, mühimmatlarımız, elemanlarımız!"
"Ama aradıkları şey bu değildi." Herkes şaşkın bir şekilde Lavi'ye baktı.
"Aradıkları şey...neydi?" Yuichi sessizce herkesin aklında olan soruyu sordu.
Lavi hafifçe gülümsedi. Yediği sert yumruğun etkisiyle dudağının kenarında büyük bir yara oluşmuştu ve yanağı da şişmeye başlamıştı. Gruptaki herkes bu gülümsemeden sonra Lavi'nin asla cevap vermeyeceğini biliyordu. Planlarını kendine saklayan gizemli biriydi ama konu Lavi ve planları olduğunda herkes ona gözü kapalı güveniyordu. Nathan Yuichi'nin omzundan destek alarak ayakta durmaya çalışıyordu, Aren ise Lavi'ye yerden kalkmasına yardım ediyordu.
"Şey Lavi bu arada." Herkes Nathan'a doğru döndü.
"Onlar saldırdıkları zaman kullanmayı planladığın kozun neydi?"
"Ah o mu?" Lavi cebindeki uzaktan kumandayı çıkardı. Üzerinde bir sürü düğme vardı.
"Bahçeye uzaktan kumandalı mayınlar döşetmiştim. Teru bize saldırmaya çalışırsa adamlarının altındaki mayınları patlatmakla tehdit edecektim."
"Peki neden yapmadın? Yani...kız seni fena benzetti." Lavi'nin yüzü düşünceli bir hal aldı.
"O anda pek pazarlık yapmaya müsait değildi."
"Hiç sorma kız çıldırmış gibi bir şeydi hayatımda hiç bir değişkenin o kadar vahşileştiğini görmemiştim."
"Bende." Lavi sessizce cevap verdi. Salona ulaştıklarında Aren onu koltuğa oturttu. Nathan da karşısındakine geçti.
"Yui hasar durumumuzu tespit et biz diğerleriyle uğraşırken Teru neler yapmış öğrenelim." Yuichi hiç bir şey söylemeden başını sallayıp odadan çıktı.
"Bende gidip doktoru çağırayım. Burada bekleyin." Aren de Yuichi'nun arkasından çıktı. Lavi'yle Nathan yıkık ve yaralı bir şekilde koltuğa uzanmış tavana bakıyordu.
"Hey Lavi." Lavi başını Nathan'a doğru çevirdi.
"Öğrendiklerin bütün bilgilerimizi düşmana kaybetmeye değdi mi?" Lavi düşünceli bir şekilde tavana baktı. Çok yorgundu ve her yeri acıyordu ama beyni her zamankinden daha hızlı çalışıyor gibiydi. Önünde bir gizem vardı ve onu çözmeden durabileceğini de sanmıyordu ama bu durum hoşuna gidiyordu. Uzun zamandır canı sıkılıyordu ve beynini meşgul edecek bir şey bulamıyordu, şu an ise karşılaştığı meydan okumadan inanılmaz zevk almaya başlamıştı.
"Bilmiyorum. İşin eğlenceli yanı da bu."
"Desene elimiz boş çıktı."
"O kadar emin değilim. Hiç değilse bir kaç özelliğini öğrendik."
"Evet onunla savaşmamamız gerektiği mesela. Gerçekten bütün kartlarını bu kadının özelliğini öğrenmek için oynamaya devam mı edeceksin?" Lavi derin bir iç çekip gözlerini kapattı.
"Karşımdakinin ne olduğunu bilmeden strateji kuramam. Ayrıca.."
"Ayrıca?"
"Merak ediyorum. Hayatımda hiç bu kadar bir şeyi merak etmemiştim." Nathan Lavi'ye doğru baktığında yüzünde oluşan zevkle dolu ifadeyi yakaladı.
"İşler gitgide eğlenceli bir hal almaya başlıyor. Sivri dişler, gri gözler, bu inanılmaz güç ve kendi adamlarının bile ondan korkması...bütün bunlar ne anlam ifade ediyor? Blood'un gerçek amacı ne? Bizim onlara saldırı hazırlığı yaptığımızı bilmeden nasıl bize saldırdılar? Uzun zamandır ilk defa kafamda cevaplayamadığım sorular var. Ne kadar mutlu olduğumu tahmin bile edemezsin." Nathan Lavi'nin yüzündeki gülümsemeyi görünce ister istemez kendi de güldü. Küçüklüklerinden beri Lavi böyleydi. Herkesin yetenek yada hediye diye tabir ettiği zekası bazen bir lanete dönüşüyordu. Sürekli zekasını meşgul edecek bir arayış içerisindeydi ve bulduğu zaman da derinden bir şekilde ona bağlanıp üzerine gidiyordu ta ki geriye onda kendisini cezbedecek bir şey kalmayana kadar.
Nathan yavaşça gözlerini kapattı. Lavi'yi uzun zamandır böyle gülümserken görmediğini düşündü. İçine yayılan mutluluğa engel olamadı. Yorucu günün sonuçları aldığı bütün yaralara değmişti.
***
YN: Merhabalar, ben bu serinin acemi yazarı. Umarım henüz hiç bir şey görmediğimiz bu iki bölümden zevk almışsınızdır. Daha önce bir novel sitesinde pek yayın yapmadığım için aklımda bir çok çekince vardı, bunların başında bölümlerin uzunluğu fazla mı sorusu(bu iki bölüm diğerlerine göre biraz daha kısa), yazım tarzı buradaki okuyucu kitlesine uygun mu( manga ve anime tarzına yakın bir anlatım tercih ettim sizi daha çok etkilemesi için) gibi şeyler işte. Bu hikayeyi ilk yazmaya başladığımda tembelliğimden dolayı fan fiction olarak yazmaya başlamıştım (isim bulmakta çok kötüyümdür direk isimlerini ve görünüşlerini almak işime geldi asdfdsa ama onun dışında pek fan fiction a benzemiyordu.) bu hikayedeki ana fikir, gelecekteki olaylar ve o saf dram çok hoşuma gittiği için normal hikayeye çevirmeye karar verdim. Ana erkek karakter hariç isimleri değiştirmek yeterli oldu (gerçekten fan fictiona benzemiyormuş yeni fark ediyorum). Hala acemi olduğumu ve bir çok hatam olduğunu biliyorum bu yüzden lütfen yapıcı eleştirilerinizle bana destek olun. Daha önce bu hikayeyi yayınladığım yerde sadece bir kaç arkadaşım okuyordu bu yüzden sizin yorumlarınız ve düşünceleriniz benim için çok önemli. Umarım bu serinin sonuna kadar beraber bu işi götürebiliriz. Hayallerle kalın.