Bölüm 3: Bilgi

avatar
493 0

The Hunted - Bölüm 3: Bilgi


"Nasıl gidiyor?"


"Belleği şifrelemişler."


"Ama kırabilirsin değil mi?"


"Evet ama biraz zaman alabilir. Program dünden beri çalışıyor ve hala kıramadı. Hemen şu an da kırılabilir, bir kaç gün daha da sürebilir. Kesin olarak üç gün içinde kıracağını söyleyebilirim."


"Yani beklemekten başka çaremiz yok."


"Evet." 


"Kahvaltı hazır!" Yan odadan Mizu'nun sesini duyduklarında hem Bianca hem de Teru kapıya yöneldi. Bianca Blood'un sahada görev yapamayan ama bilgisayar korsanlığıyla istihbarat toplayan üyeleriydi. Koala değişkeni olduğu için dövüşmekte pek iyi değildi ve kavgalara katılmaktan da hoşlanmıyordu. 


  Diğer kızlar çoktan masaya geçmişti bile, son kalan iki kişi de eklendiğinde ekip tamamlanmış oldu. Blood'un bütün elemanları bir masa etrafında, bu ürkütücü yeteneklere ve içlerindeki kana susamış hayvanlara rağmen şimdi günlük kıyafetlerle sakin bir şekilde, sıradan bir evin sıradan odasında çaylarını yudumluyorlardı.   

Evet dün gece o malikaneye saldıranlarla aynı gruptu bu. 


"Durumumuz ne?" Asu tembelce sordu.


"Vakit lazım," Bianca da aynı tembellikle cevap verdi. Bütün gece getirilen bellekteki bilgileri kırmak için uğraşmıştı.


"Yemekte iş konuşmayın." Teru onları sertçe uyardıktan sonra önündeki ekmeğe portakallı reçel sürüp yemeye başladı. Maya da uzun bir esnemeden sonra uyku modundan çıkıp kahvaltıya dahil oldu.


"Çok yorgunum."


"Hepimiz öyleyiz. Sırtımın nasıl ağrıdığını anlatamam, uçarken birini taşımak çok zor."
"Bu konuda...gerçekten üzgünüm Rumu." 


"Onu bunu boşver de sen gerçekten iyi misin? Yaran kötü görünüyordu..." Rumu'nun sorusuna karşı herkes endişeyle Asu'ya döndü.


"İyiyim. Güzelce temizleyip sardık yakında iyileşir. Sadece merak ediyorum," Asu'nun yüzünde düşünceli bir ifade oluştu. "...neden saldırıyı durdurduk? Dün konuşacak pek fırsatımız olmadı."


"Can sıkıcı konulardan konuşmaktan vazgeçmiyorsunuz." Teru çayını alıp masadan kalktı. Odada açık olan cama gidip pencerenin geniş yapılmış mermerine oturdu. Dışarıda gelip geçen insanları seyrederken çayından büyük bir yudum aldı. Vakit öğlene yaklaştığı için sokak sessizdi. Pencerenin altından küçük bir kız geçti ve başka bir çocuk da gülerek arkasından koştu. Çocuk kızı yakaladığında yakalama sırası öbürüne geçmişti. Teru gördüğü tatlı manzara karşısında hafifçe gülümsedi.


 Masada oturan herkes biraz gerilmiş bir şekilde Teru'ya bakıyordu. Konuşan herkes konuyu uzattıkları için suçlu hissediyordu. Sessizce yemeklerine döndüler ve bundan daha fazla konuşmamaya karar verdiler. Dışarıyı seyreden Teru birden tekrar ayaklandı ve hızla bardağı masaya bırakıp odasına yöneldi. 


"Ben biraz dışarı çıkıyorum."


"Eh? Senpai daha dün olanlarla ilgili konuşmadık." Mizu Teru'nun odasının önüne gelip kapalı kapının ardından konuştu.


"Dün Sora'nın dediklerini duymak istemiyor musun?" Maya da masadan aldığı tabakları mutfağa bıraktıktan sonra konuşmaya dahil oldu.


"Ah o konuyla ilgili," Teru odasının kapısını açtı. Açık gri bir sweetshirt ve siyah dar bir pantolon giyinmişti. Elindeki cüzdanını cebine koyarken devam etti. "Maya, bu akşam Sora'yla buluşmanı istiyorum. Olayın aslını iyice öğrenelim daha sonra dediklerini ayrıntılı dinlerim."


"Bu iş gerçekten çok tuhaf. Polisin bize böyle bir görev verdikten sonra aniden durdurmaya karar vermesi.. aklıma pek fazla ihtimal gelmiyor." Asu ellerini peçeteyle silerken masadan kalktı. Diğer kızlarla birlikte konuşmaya katılmak için Teru'nun odasının önüne gelmişti.



"Hem bu Bone denen herifler değişken kaçakçılığı yapmıyor muydu? Ne diye durdurdular ki operasyonu?" Rumu somurtarak sitem etti. Herkesin aklında dünkü olayla ilgili soru işaretleri vardı. 


"Bu yüzden o disktekiler bizim için çok önemli. Her ne kadar polisten bilgiler alsak da kendimiz doğrulamalıyız. İçimden bir ses bir şeyler döndüğünü söylüyor."


"Ne gibi bir şey Senpai?"


"İyi olmayan bir şey olduğu kesin. Ben biraz hava alacağım ne zaman döneceğimi bilmiyorum. Maya hemen Sorayla iletişime geç, akşam buluşun. Polisle aramızda iletişim sağlayan kişi o ve eğer düzgün bir sebepleri yoksa bu işin sonu onlar için hiç iyi olmayacak. Tabi ilk iş olarak Sora'dan başlayacağım ne de olsa bu işle en çok uğraşan polis o." 


"Anlaşıldı Senpai." Teru kapıyı açıp spor ayakkabılarını giyindi. 


"Haberlerinizi bekliyorum."


***
Teru sahilde oturduğu banktan etrafı seyretmeye başladı bir yandan da elindeki tablet çikolatadan bir ısırık aldı. Dün olanları tekrar tekrar düşünüyordu ama düşündüğü şey Bone değil daha çok kendiydi. Çok yakındı diye geçirdi içinden. Kendime hakim olamasaydım Maya'ya zarar verebilirdim. Yüzünü avuçlarının içine aldı. İnsanlar ondan korktuğunda kaçabilirdi ama o içindeki canavardan kaçamazdı. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı ve derin bir nefes aldı. Açık mavi bulutsuz gökyüzü yavaş yavaş ruhuna işliyordu, maviliğin her zerresi birer birer içine aktı. Gözlerini kapattı. Onu her zaman rahatlatan gökyüzüne bakabiliyor olduğu için en içten şekilde şükretti. Artık gökyüzüyle arasına giren bir duvar yoktu. Sonsuza kadar kendisini tutsak eden bir duvar yoktu.


Saatlerini gökyüzünü ve etrafta dolanan insanları izleyerek geçirmişti ve şimdi gün batıyordu. Yavaş yavaş kızıla bürünen gökyüzünde turuncu ve kızıl yansımalar maviliğe karışıyordu. Sık sık izlediği bu görüntü aklına alışıldık olmayan bir şey getirmişti. Kızıl saçları ve bir çift kızıl tüylü kulağı hatırlamasının nedeni neydi ki?


"Aaaah o adam kesinlikle gücünü tamamen kullanmamıştı." Lavi'ye saldırmak üzereyken onun yüzünde oluşan ifadeyi düşündü.


"Yine de," diye mırıldandı Teru. "Yine de benden çok korkmuştu. Herkes gibi." Yüzüne yayılan üzüntülü ifadeyi engelleyemiyordu. Acaba onlara saldırırken gülüyor muydu? O iğrenç dişlerini görmüşler miydi? Dönüştüğü anlarda hisleri bulanıklaşıyordu. Özellikle Asu'ya laf ettiğinde öyle sinirlenmişti ki gerçekten de birilerini parçalayabilirdi. Üstelik tehlikede olan tek kişi düşmanı da değildi. Yine aynı şeyler olabilirdi.


"Yine..." Cebinden gelen müzik sesiyle irkildi. Bir süre sessizce karanlığa bakıp öylece durdu. Sonunda sesin telefonundan geldiğini idrak edince elini cebine atıp telefonu çıkardı. Arayanın Bianca olduğunu görünce hemen açtı.


"Senpai hemen buraya gelmelisin. Şifreyi kırdım." Teru hızla ayağa kalktı ve karanlığın içinde eve doğru yürümeye başladı.
***


"Maya-chan! Hoş geldin!" Maya kendisine gülümseyen kahve rengi saçlı çocuğa baktı. Giydiği bol kıyafetler kaslı vücudunu kamufle ediyordu ve bu da gerçekte kim olduğunu saklamasına yardımcı oluyordu. Mavi gözler kendisinin etrafında gezinince Maya hafifçe irkildi.


"Hadi içeri geçip oturalım. Her zaman konuşma fırsatı bulamıyoruz." Maya kendisine yol gösteren Sora'yı takip etti. Girdikleri kafede kalabalık denebilecek kadar insan vardı, kalabalık yerlerde buluşmak her zaman en az dikkat çeken şeydi. Uzaktan bakıldığında bir şeyler içmeye gelen iki sevgiliden farksızlardı. En gözden uzak masaya geçtiklerinde Sora bakışlarını tekrar Maya'nınkilere sabitledi.


"Bir şeyler içmek ister misin?"


"Hayır."


"İkimiz de bir şeyler içmezsek dikkat çekebilir. O yüzden bir şeyler sipariş edelim, tamam mı?" Sözlerini pekiştirmek için tatlı bir şekilde gülümsedi. Güldüğüne kısılan gözleri ve sağ gözünün altındaki küçük beni onu daha da tatlı yapıyordu. Maya sert durmaya çalışarak bakışlarını kaçırdı.


"Hadi ama~ Israr ediyorum lütfen."  Maya gülümseyerek daha fazla sevimlilik yapan Sora'yı gördükten sonra bakışlarını kaçırdı. Sen bir polissin ve bu buluşmanın amacı farklı! Neden böyle yapıyorsun ki? 


"O zaman bir latte alayım." Maya konuştuğunda bakışlarını kaçırmıştı ve sanki yüzü hafifçe kızarmıştı. Maya'yı seyreden Sora'nın yüzünde bir gülümseme oluştu. Ama bu seferki öncekinden çok farklıydı, dudaklarının kenarları hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı ve gözleri de biraz kısılmıştı. 


"Harika! Bakar mısınız? İki latte alabilir miyiz?" Garson siparişi aldıktan sonra yanlarından uzaklaştı. Maya'ya mı öyle gelmişti yoksa Sora beraber bir şeyler içmek için çok mu ısrarcı davranmıştı?


"Ee, hayat nasıl?"


"İş konuşmaya geldim."


"İş iş iş. Zaten dün yeterince yorulmadın mı? Ciddi konulara geçmeden önce biraz vakit öldürelim." Tekrar tatlı bir şekilde gülümsedi ve doğrudan Maya'ya baktı.


"2. sınıfa geçtiğini duydum. Okulun nasıl gidiyor?"


"Nereden biliyorsun?"
"İllegal bir şey yapmadım. Polisim sonuçta."


"Polisler suçlulardan bile daha çok illegal şeyler yapıyor..."


"Haha bu konuda haksız olduğunu söyleyemem."


"Okul işte nasıl olabilir ki her zamanki gibi sıkıcı. Derslere giremediğim zaman sıkıntı yaşıyorum."


"Geri kaldığında takip etmek zordur. Üniversite liseden çok farklı. Akademideki zamanlarımı hatırlıyorum da tam bir cehennemdi." O sırada siparişleri gelmişti ve ikisi de bardaklarını önüne çekti. Sora gözlerini kapatıp kendini kahvenin kokusuna bırakarak bir yudum aldı. O sırada Maya'nın aklına bir soru takıldı. Her ne kadar iş için belirli aralıklara görüşseler de onunla pek yakın olduğunu düşünmüyordu bu yüzden sormak konusunda kararsız kaldı.


"Bu kadar zorsa neden polis olmayı seçtin?" Sora'nın yüzünde hazırlıksız yakalanmış gibi şaşkın bir ifade oluştu. Kendini toparladığında bakışlarını kaçırdı. Bu seferki bakışları Maya'ya biraz hüzünlü gelmişti.



"Ah üzgünüm eğer anlatmak istemiyorsan..."


"H-Hayır! Sana anlatabilirim..." Bakışları kafenin duvarlarında dolandı. "Aslında hiç polis olmak istemedim ama şartlar bunu gerektirdi. Benimde yapabileceğim bir şey oldu ve sonuç olarak karşındayım." Maya düşünceli bir şekilde kahvesinden bir yudum aldı.


"Arkadaşlarım her zaman bana okulu bitirmemi söylediler. Onlar sayesinde bırakmayı planladığım liseyi bitirdim ve üniversiteye girebildim. O yüzden sanırım seni biraz anlayabiliyorum. Ama hiç bir zaman mutlu olmak için geç değildir. Senpaim bana böyle söylemişti." Sora tedirgin bir şekilde bakışlarını kaçırdı, ne diyeceğini bilmiyordu.


"Polis olmadan önce ne yapmak istiyordun?"


"Aaah..." Sora alışkanlıkla yanağını kaşıdı, yüzü biraz kızarmıştı. "Lisedeyken atletizm takımındaydım. Mezun olduğumda da engelli koşucu olmak istiyordum."


"Vay canına harika!"


"Aslında o kadar da harika değil! Ç-Çok iyi değildim ve her zaman diğerlerinin arkasında kalıyordum."


"Ne fark ederki? Eğer elinden geleni yapıp mutlu oluyorsan sadece bunlar yeterli değil midir?" Sora şaşırarak Maya'ya baktı.


"Sanırım öyle." Bir süre sessizlik oluştuktan sonra ikisi de içeceklerinin son yudumlarını içti. İkisi de az önceki durumdan kurtulup ciddileşmek için bütün dikkatini topladı.



"Artık iş konuşmaya geçebiliriz."



"Evet. Bana dün telefonda bahsettiklerini anlat."


"Aslında her şey olduğu gibi de denebilir. Bone'un başındaki kişi Archivist isminde köklü bir ailenin tek varisi ve aynı zamanda üyelerden biri de meşhur Wesser ailesinden. Onlara saldırmak büyük bir soruna yol açacak. Sadece güçlü değiller aynı zamanda birbirleriyle yaptıkları şirket ortaklıkları sayesinde bağları da çok güçlü."


"Anlıyorum."


"Üstelik sadece bu da değil. Bu kişiler eli uzun tiplerden. Polis teşkilatının içinde bile adamları olduğundan şüpheleniyoruz bu yüzden onlara yaptığımız yanlış bir hareket bize çok büyük zararlar verebilir."


"Sadece bu muydu?"


"N-Ne?" Sora şaşırarak sakince ona bakan Maya'ya döndü.



"Ne kadar zengin olurlarsa olsunlar bu yaptıkları şeyleri haklı çıkarmaz değil mi? Şu an bile onlar benim gibi değişkenleri kim bilir nerelere satıyorlardır? Biz zaten onların kim olduklarını biliyorduk, bizi arayıp durdurarak çok büyük bir hata ettin şimdi başınızda daha büyük bir bela var." O sırada Maya'nın telefonu gürültüyle çaldı. Hızla açtığında duyduğu ses irkilmesine neden oldu.


"Maya."


"Senpai bende seni arayacaktım. Aslınd-"


"Her şeyi biliyorum başka bir sebepleri yokmuş. O k*ıçı kırık zengin ailesine bulaşmaktan korktukları için kaçakçıları durdurmamızı engellediler! Söyle ona artık daha büyük bir düşmanları var adı da Blood. Hesabımı görmeye ilk olarak ondan başlayacağım." Teru'nun öfkeli sesi karşısında Maya bile tedirgin olmuştu.


"Sanki yüzün soldu bir anda. Kim aradı?"


"Ecelin."

***





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr