Bölüm 19: Cehennemden Beteri
The Hunted - Bölüm 19: Cehennemden Beteri
Bir süre sonra Lavi ve Deak'in ağustos ayındaki 9. doğum günleri gelmişti. Curtis Bookman, Deak için lüks bir mekan ayarlamış, sosyetenin ünlü isimlerini de davet ederek büyük bir parti düzenlemişti. Yapmacık gülümsemelerden ve pahalı içki kokusundan Deak'in bütün gece başı ağrımıştı, babası ise nedense bugün daha neşeli gibiydi. Elbette biricik oğlu için mutluydu ama bugün sanki her yıl olduğundan daha farklıydı. Üstelik gecenin sonuna doğru içkiyi fazla kaçırıp sarhoş bile olmuştu. Bütün bunlara anlam veremese de Deak, gece bittiği için oldukça sevinçliydi, böylece sonunda abisiyle vakit geçirebilecekti.
Eve geldiklerinde bir kaç kişi babasını odasına çıkardı, tamamen sızmıştı. Deak hızla odasına gidip üstünü değiştirdi, bu konuda çok heyecanlıydı çünkü hayatında ilk defa abisiyle aynı kıyafetleri giyecekti! Beyaz gömlek ve askılı pantolondan sonra minik papyonunu taktı, bütün akşam süren partiye rağmen enerjisinden hiç bir şey kaybetmemişti. Yatağın altına sakladığı kardeşi için hazırladığı hediyeyi aldıktan sonra kapıyı açıp bir süre etrafı kolaçan etti sonra hızla merdivenlerden inip mutfağa koştu. Margaret, eşi ve bir kaç hizmetçi oturuken, Lavi panikle ordan oraya koşturuyordu.
"Abi!" Lavi, Deak'i görünce yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.
"Deak! Doğum günün kutlu olsun!"
"Senin de doğum günün kutlu olsun!" İkisi de kocaman gülümseyerek ellerindeki hediyeleri birbirlerine uzattılar. Şu ana kadar babalarından dolayı böyle bir şey yapamamışlardı, bu yüzden ilk defa birbirlerine hediye veriyorlardı.
"Hadi açsana." Deak heyecanla hediyeyi abisine verdi, ellerini pantolonuna ovuşturken gergince paketi açmasını bekliyordu.
Paketi açtığında içinden acemice yapılmış kırmızı küçük bir süs çıktı. Tüylü şekil bir tilki kuyruğunu andırıyordu.
"Ben sana basit bir şey alıp vermek istemedim bu yüzden, şey bu yüzden Margaret bana bunu yapmamda yardım etti. Sen bir tilki olduğun i-için ve ben de t-tilkileri çok sevdiğim için...bir tilki kuyruğu yapmak istedim." Lavi hem hediyeye bakarken hem de kardeşinin söylediklerini duyduğunda çok duygulandı, gözleri dolmaya başlarken arkasını dönüp elini yüzüne kapattı.
"Ne o Lavi? Yoksa ağlıyor musun?"
"Nerden çıkardın be!? Ben hiç ağlamam bi'kere!" Lavi hızla gözlerini silip kendini saklamaya çalıştı. Deak arkadan abisine sarılıp kocaman gülümseyerek konuştu.
"Büyüdüğümüzde beraber aldığımız evin anahtarına takarsın!"
"Ne?!"
"İkimiz de çok çalışalım ve büyüdüğümüzde özgürce beraber yaşayabileceğimiz bir ev alalım! Hem bir sürü arkadaşımız olur, hem değişkenlerden hem de insanlardan!" İkisi de güldüğünde hayal kurmak onları adeta büyülemişti. Kendine geldikten sonra Lavi de hediyesini Deak'e verdi. Verdikten sonra kendi hediyesini bekledikleri o gün gelene kadar şimdilik kemerine takmaya karar verdi. Deak hediyeyi açtığında şaşkınlığını gizleyemedi çünkü bu bir kadın kolyesinden başka bir şey değildi.
"Bu...?"
"Annemizin kolyesi." Deak'in şaşkınlıkla gözleri açıldı, demek hiç görmediği ama Margaret'ın bazı zamanlarda bahsettiği annesine aitti bu kolye.
"Annemiz.." Deak süslü metal işlemeli parçanın ortasındaki yeşil mücevhere baktı, hızlıca gözleri doldu.
"Annemiz bizi çok seviyormuş, babam onu korkutmasına rağmen bizi korumuş ve bu dünyaya getirmiş. Margaret dedi ki son dileği bile bizi korumak içinmiş. Hatırlıyor musun? Margaret iyi insanların öldükten sonra cennete gittiğini söylemişti, gökyüzünün çok üstünde, uzaklarda da olsa annem her zaman bizi izliyor, hissedebiliyorum."
"Evet.." İkisi de sarıldı ve gözlerine dolan yaşları sessizce boşalttılar.
"Eğer yalnız hissedersen yada korkarsan bu kolyeyi tut, beni her zaman iyi hissettirdiği gibi eminim seni de iyi hissettirecek." Lavi hızlıca yaşlarını silip geri çekildi.
"Amma sulu gözsün ha! Bugün bizim doğum günümüz, bitmeden kutlamamız lazım!"
"Diyene de bak!" Deak yanaklarını şişirerek Lavi'yi takip etti. Lavi çok heyecanlı görünüyordu.
"Ne yaptık tahmin et. Tada~" Lavi buzdolabını açıp küçük pastayı gösterdi.
"Siz yokken Margaret'la pasta yaptık! Hem de çilekli!" Deak yanakları kızararak bir pastaya bir gülümseyen abisine bakıyordu, asıl şimdi kendisi çileğe benziyordu.
"Margaret!" Pasta Lavi'nin uzanabileceğinden daha yüksekteydi bu yüzden Margaret alıp masaya koydu. İki çocuk da birer sandalye çekip üzerine çıktılar. Bu sırada izleyen çalışanlar hafiften kıkırdıyordu. Margaret hızla iki mum çıkarıp yakmaya başladı.
"Bu Deak için, bu da Lavi için. Dilek tutmayı sakın unutmayın." Herkes kısık sesle bir şarkı mırıldanmaya başladı, bu küçük partiden onlardan başka kimsenin haberi olmamalıydı.
"İyi ki doğdun sana~ İyi ki doğdun sana~ İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun sana~" Sessizce alkışladıklarında çocuklar dileklerini tutup mumları üflediler. Margaret pastayı kesip servis yaptığında hep beraber gülerek pastalarını yediler. Büyük partiler yada kocaman hediyeler değil beraber yedikleri bu minik pasta Deak'in mutlu olması için yeterliydi.
"Deak, ne dilek tuttun?"
"Söylemem!"
"Niye yaa?!"
"Söylersen gerçek olmaz çünkü."
"Doğru mu Margaret?" Margaret ağızları pastayla bulaşan iki tatlı çocuğu görünce gülümsedi.
"Dileğiniz ancak temiz kalpliyseniz gerçek olur."
"Bak işte söyleyebilirsin!"
"Yine de söylemeyeceğim!" Lavi yanaklarını şişirirken Deak utandı.
"Bakın aklıma ne geldi. Herkes uyuyor, babanız da sızmış olmalı, neden dışarıda oynamıyorsunuz? Bu fırsatı bir daha elde edemeyebilirsiniz." Yanlarındaki hizmetçilerden biri olan Heini konuştu. İki çocuk da bunu mantıklı buldu ve Margaret'dan izin alarak dışarı çıktılar. Saat 1'e doğru geliyordu, hem hizmetçiler hem de babaları derin bir uykudaydı bu yüzden normalin aksine özgürce dışarıda oynayabilirlerdi.
Beraber çıktıklarında ilk olarak yürüyüş yaptılar. Karanlık geceyi bahçedeki tek tük ışıklar aydınlatıyordu.
"Bugün gökyüzü çok güzel."
"Evet." İkisi de hem etrafına bakıp hem el ele tutuşurken sıradan şeylerden bahsediyorlardı, yan yana durmak, birbirleriyle rahatça konuşmak ve hatta birbirlerini görebilmek bile bu iki kardeş için oldukça mutluluk vericiydi. Son zamanlarda çok sık görüşememişlerdi bu yüzden, şu an geçirdikleri zaman çok daha kıymetliydi.
Ön bahçenin çiçekli kısmına geldiklerinde çiçeklere bakıp ne kadar güzel olduklarından bahsediyorlar ve kendilerince onlara saçma isimler veriyorlardı. Değişik şekillerde budanmış ağaçlara bakarak Lavi komik bir hikaye uydurmaya başladı, söyledikleri o kadar komikti ki Deak neredeyse gülmekten yerlere yatacaktı.
"Ve son."
"Bu duyduğum en iyi hikayeydi!"
"Beğenmene sevindim."
"Görünüşe göre iki kardeş güzel zaman geçiriyor." Birden arkalarından duydukları tok erkek sesi karşısında ikisi de irkildi. Korkuyla arkalarını döndüklerinde yüzünde siyah maske olan bir adamla karşılaştılar. Lavi kardeşinin önüne doğru geçti.
"A-Abi.."
"Tamam sorun yok, Deak." Lavi kardeşine daha çok siper olurken, karşılarındaki adam tek kaşını kaldırdı.
"Sen, o değişken olmalısın." Adam umursamazca tilki kulaklarını oynatan Lavi'yi inceledi.
"Yavaştan başlayalım mı?" Kemerindeki bıçağı çıkarıp çarpık bir şekilde sırıttı. İki çocuk da bu adamın niyetinin kötü olduğunu anlamıştı.
"Burası ülkenin en iyi korunan yerlerinden biri! Nasıl içeri girdin?!" Adam hafif bir kahkaha attıktan sonra sırıtarak bakışlarını soruyu yönelten Lavi'de gezdirdi.
"Zeki bir çocuksan şimdiye kadar durumu kavraman gerekirdi." Lavi'nin korkuyla gözleri açıldı. Bu kadarı da olamazdı değil mi? Babasının kendisinden nefret ettiğini biliyordu ama böyle bir şeye karar vermiş olabilir miydi? Hem de canından çok sevdiği kardeşinin gözleri önünde?
"Gözlerinden her şeyi anladığın belli oluyor ama yine de yapabileceğin bir şey yok." Adam bıçağını elinde bir tur çevirdi.
"İ-İzin ver de kardeşim gitsin."
"Ve kabul edeceğimi sana düşündüren ne?"
"O adam, o adam kardeşime zarar gelmesini asla istemez. Ona bir şey yapamazsın!"
"Canım ne isterse onu yaparım." Yüzündeki gülümseme daha da büyüdüğünde bıçağı Lavi'ye doğru savurdu. Arkasında kardeşi olduğu için Lavi'nin kaçma şansı yoktu, bu yüzden pençeleriyle olabildiğince gelen darbeleri engellemeye çalıştı. Bütün çabalarına rağmen elleri yaralanmıştı, akan kan damla damla zemini kızıla boyarken, dişlerini sıkarak acıya katlandı. Bu, küçüklüğünden beri en iyi yaptığı şeydi.
"Deak, buradan uzaklaş hemen!" Adam durduğunda Deak ve Lavi bir kaç adım geri çekildi, Lavi'nin ifadesi öfkeliyken, Deak'inki korku ve üzüntüyle doluydu.
"Olamaz değil mi? Babam gerçekten bu kadarını yapamaz..."
"Ha-hah yaptı bile! Sen saf olansın değil mi? Kardeşlerden biri her zaman diğerinden daha ezik olur zaten."
"Kapa çeneni!" Lavi sinirle karşısındaki adama saldırmaya çalıştı. Babasının Deak'i gözden çıkarmasına imkan yoktu, o değişken değildi, o kendisi gibi değildi.
Maskeli adam saldırı girişimlerinden ustaca kaçtı, öyle ki bu küçük girişimler onu kahkahaya boğuyordu. 9 yaşındaki bu çocuk, karşısındaki adama saldırırken bir kedi yavrusunu andırıyordu. Adam saldırılardan kaçarken Lavi'ye fark ettirmeden Deak'in yanına kadar gelmişti, birden diğer çocuğu yakalayıp bıçağını boynuna dayadı.
"Ağır ol bakalım." Lavi korkuyla olduğu yere çivilendi, kardeşinin boynunda bir bıçak vardı, bir bıçak."A-Abi, korkuyorum.."
"Korkma! Korkma, tamam mı? B-Ben şimdi seni kurtaracağım. A-Abine güven!" Dizleri titrese de sesinin düzgün çıkması için bütün gücünü sarf etmişti, gülümseyerek kardeşini sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Onu bırak! Ne istersen yaparım!"
"Hmm?" Maskeden dolayı ağzını göremese de, Lavi, böyle iğrenç güldüğünü nasıl anladığını merak etti. Karamel gözlerinin kenarları kırışıyor, gözleri adeta zevkle parlarken hafifçe mırıldanıyordu.
"Diz çök." Lavi emri sorgulamadan denileni yaptı, kalbi o kadar hızlı atıyordu ki göğsünden fırlayacağını düşündü. Adam Lavi'ye doğru yaklaştı -hala Deak'in boynuna bıçak dayanmış haldeydi ve beraber yürümüşlerdi- ve yerdeki çocuğun karnına sert bir tekme savurdu. Lavi tekmenin etkisiyle bir süre yerde yuvarlandıktan sonra kesilen nefesini düzeltmeye çalıştı.
"Abi!"
"Kalk." Lavi titreyen dizlerini ayağa kaldırmakta oldukça zorlandı, az önce nefessiz kalmışken şimdi derin derin nefes alıyordu. Başı dönüyordu ama nefesiz kalmaktan mı yoksa şimdi aldığı oksijenden miydi emin değildi.
"Ne bekliyorsun gelsene." Lavi hemen adamın önüne geldi. Adam tekrar yere çömelmesi için işaret etti, dizleri üzerine çökerken Lavi kardeşine baktı. Yüzünün her bir noktasında küçük çocuğun korkusu okunuyordu, gözlerinden durmadan yaşlar dökülüyor ve ara sıra dudaklarından bir kaç hıçkırık duyuluyordu.
Bakışları kısa sürmeden ikinci tekme aynı noktaya indi, bu seferki midesindeki her şeyi çıkarmasına neden olmuştu. Az önce zevkle yedikleri pastalar şimdi yerdeki iğrenç bulamacın bir parçasıydı.
"Şşşt, ses çıkarmayı aklından bile geçirme. Aferin." Adam ayağını kalkmaya çalışan Lavi'nin kafasına koydu ve sertçe onu zemine bastırmaya başladı.
"Burada huzurlu bir şekilde yaşayabileceğini mi düşündün? Bu koca evde sana bir yer olduğunu mu düşündün? Sen bu zemini öpmeye bile layık değilsin. Sen ve senin gibiler sadece beni eğlendirmek için var olmalı. Ah, şimdi ayakkabılarımı temizlemem gerekecek iğrenç bir bok bulaştı." Lavi dişlerini sıksa da tek kelime edemedi, bu hayatta dayağa da aşağılık sözlere de katlanabilirdi.
"Neden, neden abime böyle davranıyorsun?!" Deak sinirle bağırdı.
"O bir değişken."
"Sadece bunun yüzünden mi! Benim abim bizden birazcık farklı diye neden bunları yaşamak zorunda?!"
"Çünkü, küçük aptal," adam sırıtışını daha çok büyüterek devam etti. "biz onlardan daha iyiyiz, daha zekiyiz, daha güçlüyüz. Onlar bizi eğlendirmek ve beslemek için olan hayvanlardan biri." Boğazındaki bıçak değil ama duydukları Deak'in kanının donmasına neden oldu, derin derin nefes alırken böyle bir dünyada yaşıyor olduğunun idraki kalbine ağır geldi. Babası Lavi'ye kötü davransa da hep bir gün onun ne kadar yetenekli, ne kadar iyi biri olduğunu anlayacağını, geç de olsa onu da sevmeye başlayacağına inanmıştı. Şüphesiz bu çocuğun masum kalbi iyilikten ve güzellikten başka bir şeye inanmak istemiyordu.
Adam geri çekildi ve tekrar Lavi'ye emir verdi.
"Kalk." Lavi tekrar kalktı ve adamın önüne ilerledi.
"Tekrar diz çök ş*refsiz. Siz iki kardeş eğlenceli olmaya başladınız." Lavi artık durumu tartabiliyordu, istediğini yapsa da bu adamın kardeşini bırakmaya niyeti yoktu.
Lavi hızla zıpladı ve adamın suratına bir pençe darbesi geçirdi, o sırada bir eliyle bıçağı diğer eliyle çocuğu tutan adam tamamen savunmasızdı. Adamın elinden kurtulan Deak tekrar abisinin yanına geçti ve korkuyla ona sarıldı.
"Abi!" Lavi bir anlığına sıkıca kardeşini kucakladı, sonra hemen onu itip önüne geçti.
"Biraz geri dur. Onu ben halledeceğim."Deak başını sallayıp arkaya kaçtı, şimdi ağlayıp zırlamanın zamanı değildi. Abisinin pençelerinden akan kana bakarken karar vermişti, güçlü olmak zorundaydı, abisine yardım etmeli hatta onu korumak zorundaydı.
"Kaçalım!"
"İkimiz kaçarsak bizi yakalar! Sen eve doğru koş!"
"Hayır!"
"Koş dedim!"
"Seni arkada bırakamam.." Gözleri tekrar doldu ve inci taneleri hızla döküldü, abisinin başına neler gelebileceğini düşündüğünde nefesi kesiliyordu.
"Sizi p*ç kuruları.." Acısını içinde tutmaya çalışan adamın sesi o kadar korkunçtu ki iki çocuk da olduğu yerde dondu, sesinden daha korkutucu şey ise boydan boya kesilmiş ve kanlara bulanmış yüzüydü. Hızla Lavi'nin üstüne atladığında Deak korkuyla çığlık atarken Lavi can havliyle adamı üstünden atmaya çalıştı ama artık maskesi tamamen yırtılan adam gözü dönmüş görünüyordu.
"Ölmeden önce nereni koparayım söyle! Elini mi ayağını mı?" Adam hem acıdan hem öfkeden dişlerini sıkıyordu ve sesi adeta güçlü bir rüzgar fısıltısı gibi duyuluyordu.
"Daha iyi bir fikrim var!" Hiç düşünmeden elindeki bıçağı çocuğun sağ gözüne indirdi. Lavi ses telleri kopacakmış gibi çığlıklar atmaya başladı, acısı öyle yoğundu ki sanki bütün duyuları kilitlenmişti. Ne görebiliyor ne duyabiliyor, ne de hissedebiliyordu.
Lavi'nin üstünden geri çekilen adam kahkahalarla gülerken Margaret ve bir kaç uşak Lavi'nin attığı çığlıkları duyarak bahçeye koşmuşlardı.
"Hayır Margaret buraya gelme! Korumaları çağır!" Deak Margaret da olaya karışırsa karşılarındaki cani için daha fazla rehine olacağının farkındaydı.
"Lavi! Deak!" Margaret acı içinde bağıran Lavi'yi görmezden gelemezdi, diğer çalışanlar henüz uzaktaydı ama o yakınlarına kadar gelmişti. Birden yaralı adam silahını çıkarıp Margaret'a doğrulttu.
"Olduğun yerde kal o***pu."
"Margaret!" Lavi tanıdık adı duyduğunda sağlam gözünü araladı. Deak çığlıkları inlemelere bırakan Lavi'yi yerden doğrultmaya çalışıyordu. Margaret adamı dinlemeyip çocuklara doğru bir kaç adım daha attı ve adam düşünmeden silahı önüne ateş etti. Korkudan kadının dizleri çözüldü ve yere kapaklandı."Margaret!!" Deak korkuyla çığlık attı, artık ne yapacağını bilemiyordu, sanki cehenneme düşmüş gibiydi.
Lavi ise silah sesini duyduğunda bütün bedenini harekete geçti.
"ANNEMİ RAHAT BIRAK!" Bütün gücüyle adama saldırmak için üzerine atladı ama adam bu vahşi oğlandan sadece bir kaç çizik alarak kurtuldu. Lavi'yi tekrar geldiği yere fırlattı. Lavi bütün gücüyle dişlerini sıkarken sivri köpek dişleri açıkta kalıyordu, hayvanlar gibi bir takım hırıltılar çıkarıyor ve karşısındaki adama tekrar saldırmak istiyordu. Gözünden akan kanlar yüzünün sağ tarafından boylu boyunca akarak beyaz gömleğini tamamen kana bulamıştı, kendini sıkmasına rağmen küçük çocuğun kan kaybından başı dönmeye başlamıştı. Lavi yerden kalkmak için çabalıyordu ama onu kolundan çeken Deak'in bile hiç bir yardımı olmuyordu. Buradan bir an önce kaçmaları gerekiyordu, karşılarındaki adamın öyle gözü dönmüştü ki onları büyütüp annelik yapan Margaret'a bile saldırmaya çalışmıştı.
"Artık bittin." Silahı tekrar Lavi'ye doğrulttu. Gözlerinde en ufak acıma yoktu aksine, öfke ve tiksintiyle gecenin karanlığında parlıyorlardı.
Bir el ateş sesi bahçede yankılandı.
Ve küçük bir beden yere doğru düşmeye başladı. Göğsündeki beyaz gömleği kızıla boyayan kanlar saçlarının rengine oldukça yakındı. Gecenin hafif esintisinde saçları dalgalanırken sanki zaman herkes için yavaşlamış gibiydi. Herkes bu küçük bedeni yere düşmeden yakalamak istiyor ama o küçücük zaman kırıntısında tek yapılabilecek şey gözlerden akan yaşlara izin vermekti.
"Deak!" Lavi'ye doğrulan namlunun önüne atlayan Deak göğsünden vuruldu, yerde duran kardeşinin kollarına düşerken yeşil gözleri ay ışığıyla parladı.
"Abi.."
"Deak, hayır, hayır.." Lavi'nin gözlerinden akan yaşlar ve kan damlaları usulca Deak'in yüzüne düştü birer birer.
"Ölemezsin, hayır ölemezsin. Bunlar senin başına gelmemeli. Sen mutlu olmalısın!" Umutla kardeşinin elini tutup sıktı, öyle kendini kaybetmişti ki pençelerinin elini çizdiğini bile fark etmemişti.
"Abi...ben..."
"Hayır sus..biraz daha dayan, iyileşeceksin. İyileşeceksin!" Deak kolundaki son güçle elini kendisine bakan abisinin yanağına koydu.
"Ben... senin mutlu olacağın bir dünya diledim.. senin ve senin gibilerin.." Lavi gözlerinden daha çok yaş dökülürken hıçkırıklara boğuldu, kardeşinin yanağındaki ele kendi elini koydu.
"Lütfen mutlu ol, seni sevi...yo...rum.." Son kelimeyi söylerken artık hiç gücü kalmayan kolu yere düştü ve yorgun göz kapakları birbirine kavuştu.
"Deak! Deak! Hayır yapamazsın yapamazsın, gidemezsin! Seni koruyacağıma söz vermiştim! Hayır! HAYIR!" Lavi kardeşinin bedenini kucaklayarak üzüntüden deliye dönmüş bir şekilde çığlıklar attı. Hayattaki en değerli varlığı, mutluluğu için canını vermeye, işkence görmeye razı olduğu biricik kardeşi. Canı. Her şeyi. Artık ondan alınmıştı.
"Lanet olsun neden böyle oldu! Bu veledin vurulmaması gerekiyordu! Hay s*çayım!" Olan biteni şaşkınlıkla izleyen katil endişeyle saçlarını karıştırdı, değişken olanı korkutmak için kardeşi kullanmak istemişti ama asla ona zarar vermeye niyeti yoktu. Şimdi ise Curtis Bookman'ın biricik varisini öldürmüştü.
Margaret koşarak iki çocuğun yanına geldi, o da bütün gücüyle ağlıyordu. İkisi beraber hala sıcak olan ölü bedeni kucakladılar. Margaret bir kolunu Lavi'ye bir kolunu Deak'in bedenine doladı, sanki hala onların bağlı olduğunu göstermek istercesine.
"Bu işi bitirmek zorundayım! Tanık bırakamam." Tekrar silahı Lavi'ye doğrulttuğunda Margaret önüne geçmek istedi ama Lavi kolundan çekerek onu durdurdu. Tek isteği kollarında yatan kardeşinin yanına gitmekti, gözlerini kapattı ve o anı bekledi.
Silah sesi duyulmasına rağmen bir şey hissetmedi, belki de çoktan ölmüştü? Ama yavaşça gözlerini açtığında olanları anladı.
Karanlıkta hayvan kulakları olan bir silüet adamın kolunu tutuyordu ve silahın yönünü saptırmıştı.
"Bu aptalın bir tetikçi tuttuğunu duyduğumda olabildiğince hızlı geldim ama.." adam başını yerdeki manzaraya çevirdi. "sanırım çok geç kalmışım." Katil bıçağına davranıp adama saldırmaya çalışsa da başarılı olamadı. İki taraf arasındaki kısa süreli arbede sonuçsuz kalınca tetikçi son çareyi kaçmakta buldu. Karanlıkta kalan adam ilk anda kararsız kalsa da çocuklara yöneldi.
Çocukların yanlarına gelince yüzü aydınlanan adam nihayet açığa çıkmıştı. Ağzının kenarlarında ve gözlerinin çevresindeki kırışıklıklar yaşını belli ediyordu. Değişken özelliğini pasif hale getirince panda kulakları kendini insan kulaklarına evriltti.
Adam yerde yatan Deak'in nabzını kontrol etti, tahmin ettiği gibi çoktan ölmüştü. Lavi'ye baktığında bir kardeşin değişken diğerinin insan olduğunu hemen anladı, üstelik bu kardeşler ikizdi.
O anda tuhaf bir şey oldu. Asla kimsenin tahmin etmediği ve o günlerde pek bilinmeyen bir fenomendi bu. Ölmüş olan Deak'in tilki kulakları ve kabarık kuyruğu ortaya çıktı. Hiç biri gözlerine inanamıyordu, bu nasıl olabilirdi? Yaşlı adam malikanedeki hareketlenmeyi fark ederek durumu kontrolüne almaya çalıştı.
"Demek aslında ikiniz de değişkendiniz. Nasıl da büyük bir trajedi.."
"Deak, Deak, kardeşim.." Lavi hala inleyip ağlayarak kardeşini kucaklıyor ve öpüyordu. Kan kaybından ve yaşadığı acıdan tamamen uyuşmuş bir şekilde kardeşinin ölü bedenini okşuyordu.
"Sen, ayağa kalk."
"Hayır."
"Kalk, gitmemiz gerek."
"Hayır dedim! Kardeşimi böyle nasıl bırakabilirim!"
"Yapmak zorundasın! Kardeşine bunu yapan adam kaçtı. Her şeyi öylece bırakacak mısın?" Lavi sinirle dişlerini sıktı, bütün hücreleri o adamı parçalaması için haykırıyordu ama hala kardeşini tutan kolları hareketsizdi.
"Bırakamam, kardeşimi bırakamam.."
"Lavi...hayır, Deak gitmelisin."
"Ne diyorsun Margaret?!"
"Acele et. Burasıyla ben ilgileneceğim. Ölenin Lavi olduğunu söyleyeceğim bu şekilde sen hayatta kalabilirsin."
"Saçmalama! Nasıl böyle bir şey yapabilirim?! Benim kardeşim..." Cümlesini tamamlayamadan göz yaşlarına boğuldu.
"Kadın haklı. Başka çare yok benimle geliyorsun." Yaşlı adam Lavi'yi kucaklayıp omzuna attı.
"Ne yapıyorsun, bırak beni! Kardeşimi bırakamam! Deak!"
"S-Siz de kimsiniz?!" Margaret'ın sorusuna karşı yaşlı adam karanlıkta hafifçe arkasını döndü.
"Ben bu çocukların dedesiyim." Sırtını yumruklayıp hala bağıran Lavi'yi aldırmadan geldiği yöne koşmaya başladı.
Ayrılan abisinin ardında kalan Deak ise sessizce yerde uzanırken sıktığı avucunda annesinin kolyesini tutuyordu.