Arabadan indikten sonra usulca kendisine yaklaşan Lavi'yi gördüğünde, bu gecenin hiç bitmeyeceğini düşündü. Art arda gelen bu kadar olaya ve yaşadığı duygusal çöküntülere karşın bütün cesaretini toplamaya çalıştı. İkisi de yorgun adımlarla kaldırımda yürürken, aralıklı sokak lambalarının ışığıyla yüzleri bir aydınlanıyor bir karanlığa gömülüyordu. Kısa süre dalgın bir şekilde yürüdükten sonra Lavi ne yapacağına karar vererek dev kayaların olduğu sahil şeridine yöneldi. Kayalarla kaldırımı ayıran minik duvarın üstünden dikkatlice geçerek gözüne kestirdiği kayaya kadar yürüdü. Planladığı kayaya oturduğunda kenara kayıp Teru için yer açtı ve arkasını dönmeden eliyle yanını işaret etti. Teru da olanları sorgulamadan hızlıca denileni yaptı. En büyük kayayı seçmiş olmalarına karşın aralarındaki mesafe oldukça azdı. Teru, ne yapacağını anlamak için Lavi'ye baktı, vücudu hafifçe Teru'ya dönüktü ve gözleri doğrudan Teru'nunkilerle buluşuyordu. Yeşil gözü sahil lambalarının etkisiyle parlarken yüzünün göz bandajlı tarafı tamamen karanlık kalmıştı. Teru bu görünümün tam onu tanımladığını düşündü, karanlık mı yoksa aydınlık mı olduğu belli olmayan bir adama bakıyordu.
"Uzun bir gece olmasına rağmen seni daha da çok alıkoyduğum için özür dilerim. Dinlemek zorunda değildin ama dinlemeye karar verdin bu yüzden gerçekten teşekkür ediyorum." Teru tepki vermeden karşısındaki yüzün aydınlık tarafına bakmaya devam etti. Lavi'nin halinde gecenin başlangıcına nazaran daha farklı bir şeyler seziyordu, zaten bu nedenle ona bu konuşma için bir şans vermeye karar vermişti.
"Neyi söyleyip neyi söylemeyeceğin umurumda değil ama beni kandırmaya çalışırsan yada bir oyuna başvurmaya cüret edersen.." Lavi sessiz olmaya çalışarak yutkundu, şu ana kadar karşılaştığı insanlar arasında bu kadın uğraşması en zor olanıydı. Ne yapacağını kestirmek zor olsa da bugün gördükleriyle Teru'nun hakkındaki dedikoduların aksine öldürme meraklısı bir cani olmadığını anlamıştı. Sadece onun... o arenada kalbinden bir parçayı bırakmak zorunda olduğunu anlamıştı. Bir ölüm makinesini ikna edemezdi ama kalbi atan, düşünen ve seven bir varlığı ikna etmek için bir şansı vardı. Bu yüzden risk almaya karar ermişti, hayatı boyunca hiç risk almamış olmasına karşın, bu en önemli anda, Blood'un kendisine düşman olma ihtimaline rağmen bunu yapacaktı. Aklından geçenlere hayret ediyordu...nasıl...nasıl bir yabancıya kendi hikayesini anlatmayı düşünmüştü? Sebebini ne kadar düşünse de bulamıyordu ama arenada vahşice dövüşmek zorunda kalan iki kişiye sarılıp göz yaşı döken bu kadının gözlerindeki çaresizlik ona hiç düşünmek istemediği birini hatırlatmıştı: Kendisini.
"Bana öylebir şey söyle ki," Teru başını hafifçe yana eğip keskin gözlerle Lavi'ye baktı. Bu kadar yakın oldukları için sanki bakışlarının etkisi kat kat artıyordu. "yanında kalmak için bir sebebim olsun." Lavi'nin şaşkınlıkla gözleri açıldı. Fark etmişti değil mi? Böyle dikkatli birinin fark etmemesine imkan yoktu. Gergince dudağını ısırdı ve kafasındaki bütün düşünceleri bir kenara koydu, bundan sonra mantığı onun için bir işe yaramayacaktı.
Ve kalbindeki cümleyi söyledi.
"Yardım et," uzun zamandır söküp atmaya çalıştığı duygular kalbine hücum ederken sesi titredi. "...bana."
Teru beklediğinden daha çok şaşırdı, belki de neyle karşılaşacağını bilmediğinden bu kadar etkilenmişti ama kesinlikle ve kesinlikle göreceğini düşündüğü şey karşısındaki çaresiz yüz değildi. Bakışlarını kaçırmasından kendi halinin farkında olduğuna emindi, böyle kontrolcü ve adeta yıkılmaz demirden duvar olarak tabir edilebilecek birini böyle görmek, artık duyacağı şeyin ne olduğunu tahmin etmişti, çünkü dışına sert bir kabuk ören insanları böyle çaresiz bırakacak tek bir şey olabilirdi. Teru'nun bugün tekrar karşılaştığı ve Lavi'nin anlatmak üzere olduğu şey...
Lavi'nin dudaklarından acı kelimeler dökülmek üzereyken Teru karşılaşacakları için kendini hazırladı.
"Bookman ailesinin şu anki liderinin iki çocuğundan biri olarak doğdum. Annem babamın başkalarına satmak için aldığı değişkenlerden biriydi ama güzelliğiyle babamın dikkatini çektiği için babamın eline düşmekten kurtulamamış." Lavi bir iç çekti, sadece ilk cümleyi söylemek bile onu bu kadar yorarken nasıl devam edeceğini merak etti. Ama bir şekilde, içinde bir parçası bütün bunları anlatmak için çırpınıyordu.
"Bir süre sonra annem hamile kaldı ve iki çocuk doğurdu ama ne yazık ki doğumdan sonra can verdi."
/GEÇMİŞ/
İki bebeğin sesi odada yankılanırken bir adam aceleyle içeri girdi.
"Size bu çocuk doğmayacak demedim mi?! Nasıl emirlerime karşı gelip bu rezil kadının doğurmasına izin verirsiniz!" Olabildiğince hamileliğini saklamaya çalışsa da karnı büyüdükten sonra durum fark edildiği için defalarca şiddet gören kadın bir şekilde çocuklarını korumayı başarmıştı ama trajik bir şekilde artık onları korumak için bu dünyada olmayacaktı. Son sözlerinde evin baş hizmetçisi Margaret'a çocuklarını koruması için söz verdirtmişti.
"Beni duymuyor musun Margaret!? Sana bu çocuktan kurtul demedim mi?! Nasıl ben iş gezisindeyken bu rezili doğurtmaya cüret edersin?!" Margaret endişeyle yutkundu ve kucağındaki bebeği bir yandan susturmaya çalışarak babasının yanına getirdi. Yaşadığı stres alnından aşağı soğuk terler akmasına sebep oluyordu.
"Ama efendim, bakın bu çocuk tamamen insan!"
"İnsan mı?" Curtis Bookman kaşlarını çatarak henüz susmuş olan bebeğe baktı. Başında annesini andıran kızıl renkli bir tutam saç vardı. Bu acımasız adam yaşı ilerlemesine rağmen evlenmemişti çünkü babası bir değişken olduğu için çocuğunun da bir değişken olarak doğmasından korkuyordu. Ve değişken bir çocuğu olduğu öğrenilirse... o adamın ne yapacağını düşünemiyordu bile.
"Efendim düşünün, bu çok iyi bir fırsat! Evlenip çocuk sahibi olmanıza gerek kalmadan bir varisiniz oldu, böylece işleri sizinle kan bağı olmayan yönetim kurulundan birinin yerine kendi çocuğunuza miras bırakabilirsiniz." Duyduğu sözler adamın öfkesinin geçmesine sebep olmuştu, bütün bu servetini o suratını bile görmek istemediği insanlara bırakmak yerine kendi kanından bir varise bırakmak için nelerini vermezdi. Bu düşüncenin sarhoşluğuyla çocuğu kollarına aldı. Saçı annesine benzese de burnu ve dudakları kesinlikle kendine benziyordu. Kucağındaki bebeğin yüzünde kendisinden bir parça görmek onu heyecanlandırdı.
"O zaman bu çocuğun adı Deak olacak." Bebeği yanındaki başka bir hizmetçiye verirken bir anda odadaki diğer ağlamanın farkına vardı.
"Bir çocuk daha mı?"
"E-Efendim.." Margaret görülmesini istemeyerek çocuğun önüne geçti, diğer çocuğu saklamak istemişti ama hiç bir şey yapacak vakti olmamıştı, Curtis diğer bebeğe doğru giderken Margaret endişeyle dudağını ısırdı.
"Bir, bir değişken." Ne yazık ki diğer bebeğin henüz kabarık olmayan ufak bir kuyruğu ve minik tilki kulakları vardı.
"Geberteceğim, seni geberteceğim.." Curtis hizmetçinin kucağındaki bebeğin boğazına sarılacakken Margaret araya girdi.
"Durun efendim!"
"Çekil! Emrime karşı mı geliyorsun!?"
"B-Ben hayır ama..."
"Sus ve çekil!"
"Efendim düşünün! Bir değişkeni öylece öldüremezsiniz, s-sadece biraz büyümesine izin verirseniz sizin için yararlı olabilir. Son zamanda değişkenlerin sayısı azalmıyor muydu? Bir tanesi bile değerli! Ne kadar paraya satabileceğinizi düşünün! Hem o da sizin kanınızdan, ona nasıl ihtiyacınız olabileceğini bilemezsiniz." Curtis tekrar sakinleştiğinde mantığı geri döndü, gerçekten de son zamanlarda değişken sayısı çok azalmıştı ve bir tanesi bile inanılmaz fiyatlara gidiyordu, paranın düşüncesi onu durdurdu ve geri çekildi.
"Bu çocuktan kimsenin haberi olmayacak. Margaret, belli bir yaşa kadar ondan sen sorumlusun. Eğer benim değişken bir çocuğum olduğu duyulursa buradaki kimseyi yaşatmam ona göre." Nefretle bakan gözler odadaki herkesin kanını dondurdu. Curtis diğer bebeği tutan hizmetçiye gelmesini işaret ederek odadan çıktı ve dudaklarından dökülen son cümleyi odadan çıkmadan duyabildiler.
"Deak için bir doktor çağırın." O gittikten sonra hizmetçi diğer bebeği Margaret'a verdi.
"Ne acımasız adam kendi çocuğuna bir isim bile koymadı." Margaret gülümseyerek bebeğin minik tilki kulaklarını okşadı.
"O zaman bu bebeğe Lavi diyelim." Hizmetçi kız şaşkınlıkla elini ağzına götürürken gözleri doldu.
"Annesi Lavina'nın anısı için."
**
Margaret ve kahya olan eşi, evin efendisinden uzak ve sessizce Lavi'yi büyütmeye çalıştı. Kardeşi Deak ise babası tarafından çok seviliyordu ve küçüklüğünden beri çokça şımartılmıştı, daha 5 yaşına girmemiş olmasına karşın kendine özel hizmetçileri, oyun odaları ve hatta banka hesabı bile vardı. İki çocuğun birbirini görmesi kesinlikle yasak olduğu için Lavi bodrum kattaki hizmetçilerin ve uşakların kaldığı kısımda yaşıyordu. Ama Curtis Bookman'ın hesap etmediği bir şey vardı.
"Psst." Aralık olan camdan bir ses geldiğinde küçük çocuk heyecanla cama koştu ve perdeyi çekerek hızla açtı. Dağınık kızıl saçları, sesin olduğu yöne dönen tilki kulakları ve pofuduk kuyruğuyla küçük bir çocuk üzerinde durduğu camın mermerinden içeri atladı.
"Şşşt biri duyacak."
"Duymaz duymaz o yaşlı adam şimdi üçüncü rüyasını görüyordur," dedi Lavi alaycı bir şekilde gülümseyerek. İkinci kattaki Deak'in odasına herkes uyuduktan sonra tırmanarak çıkmıştı ve şimdi kardeşiyle beraber yatağın üstünde oturuyordu. Birbirinin neredeyse tıpatıp aynısı -birinin tilki kulakları ve kuyruğu hariç- iki çocuk şimdi birbirlerini seyrediyordu. Evet bu kardeşler ikizdi.
"Sen iyi misin?" Deak kardeşinin dudağının kenarındaki yaraya bakarak konuştu, alnında ve muhtemelen vücudunun görünmeyen yerlerinde de başka yaralar vardı.
"Bu mu? Bu hiç bir şey, biliyorsun ben çok güçlüyüm!" Deak gözlerinden yaşlar boşalırken Lavi'ye sarıldı.
"Özür dilerim, hepsi benim yüzümden...Bu sabah seninle konuşmak için ısrar etmeseydim babam da seni.." Cümlesini tamamlayamadı, o babasına durması için çığlık atarken cani adam elindeki bastonu defalarca küçük çocuğun vücuduna indirmişti. Lavi ise korkuyla tek kelime bile etmeden cezasının bitmesini bekledi her zamanki gibi, gözlerinden akan yaşları gördükçe babası daha çok vuruyordu bu yüzden olabildiğince ses çıkarmadan ve ağlamadan durmaya çalışıyordu.
"Sorun yok, sorun yok. Geçti gitti zaten, hem hiç de acımıyor ki!" Lavi yaraları hala sızlasa da kocaman gülümseyerek kardeşine sarıldı. Geri çekildiğinde kardeşinin gözyaşlarını sildi, bu acımasız adam ne kadar uğraşırsa uğraşsın iki kardeş arasındaki bağı koparamamıştı.
"Bir dakika bekle!" Deak koşarak yatağının altından bir kutu çıkardı. Lavi'nin yanına oturup kutuyu açtı, görünen o ki bu bir ilk yardım kitiydi. Bir pamuğa ilaç döküp Lavi'nin yüzündeki yaraya sürdü.
"Ah! Margaret zaten temizledi!"
"Olsun ben bant da takacağım! Önce mikrop kapmadığından emin olmamız gerek!" Lavi güçlü durmaya çalışarak yüzündeki yaralar hallolana kadar dayandı.
"Şimdi üstünü çıkar."
"Ne?" Deakzorlu kardeşinin tişörtünü çekiştirdi, göreceği manzaraya kendisini hazırlamaya çalışsa da başarılı olamadı. Elinde merhemle öylece kalakaldı ve ağlamaya başladı. Gözünden yaşlar süzülürken kardeşinin adını sayıklıyordu. Lavi ağlayan küçük çocuğu susturmak için sıkıca sarıldı.
"Amma sulu gözsün."
"Ama...ama.." Tekrar hıçkırıklara boğulurken cümlesine devam edemedi. Kendisine böyle yumuşak davranılırken abisine bu şekilde davranılmasını hazmedemiyordu. Neden böyle olması gerekiyordu ki? Neden fazladan bir kuyruğu ve tilki kulakları var diye kardeşi bütün bunları yaşamak zorundaydı? Hep beraber barış içinde yaşayamazlar mıydı? Kardeşiyle istediği gibi görüşse, oynasa, derslere beraber girse... Önüne ne koyulursa koyulsun hayatta bundan çok istediği bir şey yoktu. İki kardeşin kişilikleri birbirinden oldukça farklıydı, Deak babasının ona aşılamaya çalıştığı ideolojiye rağmen merhametli ve temiz kalpliydi.
"Off ağlama artık, hem kardeşini ağlatan abi mi olur?" Deak ağlarken yüzünde bir gülümseme belirdi ve geri çekildi.
"Ne abisi yaa, aynı anda doğduk bi' kere!"
"Aynı anda nasıl doğalım? Margaret söyledi ben önce doğmuşum."
"Gerçekten mi? Ne kadar önce?"
"Bir dakika falan!"
"Yaa! Beni kandırmaya çalışıyorsun! Bir dakika için de abi denilmez ki!" Deak göz yaşlarını silerken yanaklarını şişirdi. Lavi her zamanki gibi ona takılıyordu, küçük kardeşiyle uğraşmak asla vaz geçemediği bir huyuydu.
"Evet bir dakika için abi denilmez ama.." Lavi iç çekip gülümsedi. "Seni koruyan kişiye abi denir. Seni her zaman koruyacağım!"
"Büyüyüp kocaman olduğumuzda bile mi?"
"Evet kocaman olduğumuzda bile!"
"O zaman abi diyeceğim! A-Ama sen de bana abi de o zaman!"
"Ne? Olmaz ki öyle şey bir tane abi olur bi' kere!"
"Ama bende seni koruyacağım! Bende abiyim banane!" Lavi güldü ve kardeşinin saçlarını karıştırdı. Kardeşi de onun pofuduk kuyruğunu kucakladı, küçüklüğünden beri yapmayı en sevdiği şeydi. Hatta ufak bir bebekken bile Margaret ikisini yan yana koyduğunda Deak hep Lavi'nin kuyruğunu yakalıyordu, Lavi canı acısa bile kardeşini engellemeden öylece onu seyrediyordu.
"A-Abi." Lavi tartışmayı kazanmanın gururuyla Deak'e döndü. "Beni hiç bırakmayacaksın değil mi?" Gözleri yine ağlamaklı bir hal almıştı.
"Babam seni göndermeye çalışsa bile asla izin vermeyeceğim! N'olur beni terk etme!"
"Şşşşt, sakin ol. Tabi ki seni terk etmeyeceğim. Abiler asla kardeşlerini terk etmezler." Lavi kardeşini rahatlatmaya çalışırken, kardeşi de Lavi'nin vücudundaki çürüklere ve morluklara merhem sürmeye başladı. İki kardeş her şeye rağmen beraberdi ve her gece beraber kalacaklarına söz veriyorlardı. Birden Lavi cennetten annesinin onlara gülümsediğini hissetti, babalarının bütün çabalarına rağmen birbirlerine olan sevgileri asla hasar almıyordu.
"Bugün ne öğrendin bakalım?"
"Bay Viktor bana alfabeyi öğreteceğini söyledi! Böylece senin gibi okumayı öğrenebileceğim!" Deak heyecanlı bir şekilde anlatırken yanakları kızardı, Bay Viktor Deak'e her gün ders veren öğretmeniydi. Lavi kardeşinin bu halini tatlı bularak tekrar saçlarını okşadı.
"O zaman sana öğretmemi ister misin? Derslerini de kolayca bitirirsin hem."
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Abim bana okumayı öğretecek.." Deak'in yüzündeki gülümseme daha da büyüdü. "Çok mutlu oldum!" Lavi ufak bir kahkahayla karşılık verdi, o da heyecandan kuyruğunu sallıyordu.
"Bende abim gibi zeki olacağım."
"Benden daha zeki olmalısın. Ve aklında bulunsun bunun için çok çalışman lazım!" İkisi de kahkaha atarken Margaret iki küçük çocuğu gülümseyerek kapıdan dinliyordu. Lavi'nin 'gizli' gece ziyaretlerinden uzun zamandır haberdardı, tırmanarak ikinci kata çıkması onu başta endişelendirse de değişken olduğu için böyle şeyleri kolayca yapabildiğini fark etmesi uzun sürmedi. Lavi hem fiziksel olarak, hem de zihinsel olarak tilki olmanın hakkını veriyordu. Yaşıtlarından çok daha zekiydi, erken konuşup yürümesine karşın evdeki gazetelere ve televizyona bakarak okumayı öğrenmesi onun zekasının apaçık bir kanıtıydı. Margaret elinden geldiğince ona bir şeyler öğretmeye çalışsa da ileride ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Lavi kimliği bile olmayan, yaşadığından bu evdeki üç beş insan dışında kimsenin haberi olmadığı bir çocuktu. Üstelik babasının bu tutumuyla eğitim alması da imkansıza yakındı. Bu zeka daha kendini bile gösteremeden babası onu satacaktı.
Bir iç çektikten sonra Margaret iki çocuğu yalnız bırakmaya karar verdi, evin efendisi uyuduğu için bir sorun kalmamıştı. O sırada Deak ve Lavi gülümseyerek derse başlamışlardı, Lavi teker teker harfleri okuyor, Deak'e harflerin nasıl seslendirildiğini göstermeye çalışıyordu. Onlar anın sarhoşluğuyla gülümserken geleceği biraz bile düşünmeyen iki çocuktular.
Ama kader keskin ağlarını çoktan örmüştü.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..