Bölüm 17: Boş Sandalye(ler)
The Hunted - Bölüm 17: Boş Sandalye(ler)
Lavi uzun dikdörtgen masada kendisine ayrılan yere oturdu, koltuğu baş köşede olan Felix'in hemen çaprazındaki, ona en yakın yerdeydi. Yumuşak sandalyeye oturduğunda yüzünde belirmek üzere olan gülümsemeyi tuttu, Archivist ailesi için ayrılan sandalye elbette lidere en yakın olandı karşısında ise bu işlerin devam etmesinde en büyük rolü olan ikinci kişi, Druve Lancer vardı. Bir millet vekili olan bu adam yıllardır değişkenler ile ilgili öneriler içeren yasaların meclisten geçmesini engelleyen muhalefet partisinin lideriydi. Mecliste değişkenlere karşı kamuoyu kuruyor, diğer partileri çeşitli yollarla tarafına çekiyor ve ne olursa olsun herhangi bir kanuni düzenleme yapılmasını engelliyordu. Yıllarca devam eden bu çabanın sonucunda bir değişkeni yargılayacak yasa olmadığı için ve onlar hakkında hiçbir hüküm açık olmadığı için karar hakimlerin ve savcıların insafına kalıyordu.
Ona bakarken kendi oturduğu sandalyeyi düşündü, aslında babasına ait olan sandalyeyi. İçinde biriken öfkeyi tutmaya çalışırken bu iğrenç yerde olma amacını kendine hatırlattı, son zamanlarda bazı şeyler o kadar katlanılmaz oluyordu ki sık sık bunu yapmak zorunda kalıyordu.
"Zaten yakın zamanda toplanacaktık ama bildiğiniz üzere acilen toplanma talebinde bulundum. Sebebimizi ise Carter'ın sandalyesinin boş olmasından anlayabilirsiniz."
"N-Ne?" Druve şaşkınlıkla sandalyesinden kalktı, aynı şekilde diğerleri de şaşkınlıkla ağzını kapatıyordu.
"Şu aptal! Korumaları olmadan orada burada sürterse olacağı bu!" Büyük süslü bir şapka takan kadın omzundan aşağı sarkan kürkünü tekrar omzuna çekti.
"Nasıl, yani, kendi kendine mi yoksa.." Lavi kafası karışık bir şekilde Felix'e sordu. Felix sertçe bakıp düşünmeden tek bir kelime söyledi.
"Blood."
"NE?!" Herkes korku ve endişeyle Lavi'ye döndü ama o da en az onlar kadar şaşkındı.
"Ne bakıyorsunuz hiç bir şeyden haberim yoktu! Bilsem koruma olarak kiralar mıydım o kadını?!" Diğerleri şüpheyle önlerine dönerken Felix sakinleşmeye çalışarak devam etti.
"Sadece bununla da kalmadı. Önünüzdeki dosyaları açın." Lavi hızla denileni yaptığında şaşkınlıktan elini ağzına götürdü. Boş çerçevelerin(Değişken büstlerinin yapıştırıldığı çerçeveler) ortasında bir insan başı duruyordu. Bu diğerlerinin aksine dolu olan çerçevedeki kişi ise ilk etapta tanıyamasa da sürekli toplantılarda gördüğü Carter denen adamdı. Yüzü öyle dağılmış ve şişmişti ki, kandan bir et yığınına benziyordu. Kesik kafadan akan kanlar fotoğrafın altına kadar devam ediyordu ve başın altına kocaman bir şey yazılmıştı.
"Who is next?"
Bu kıpkırmızı yazıyı görünce kanla yazıldığına hükmetmek zor değildi. Görünen o ki Blood bu sefer isteyerek çok büyük bir işe kalkışmıştı. Lavi stresle dişlerini sıktı, bunun zamanı mıydı şimdi? Blood yüzünden zor duruma girmişti, ya masadakiler ondan şüphelenirse? Bunca zamandır verdiği savaş bir hiç uğruna yok olurdu.
"Görünüşe göre Blood Carter'ın bazı adamlarını kaçırmış ve sıklıkla tatil yaptığı evin adresini öğrenmiş. Sonuç da bu." Açıklama Lavi'yi şaşırtmıştı, fiziksel olarak oldukça güçlü oldukları doğruydu ama ince bir plan yapacak kadar istihbari altyapıları olduğunu bilmiyordu.
"Şimdi, hepimiz tehlikede miyiz?" Lavi korkuyla sordu, bu noktada olabildiğince dikkatli davranmalıydı. Felix tepeden aşağı Lavi'yi süzdü, gerçekten tedirgin göründüğü kanısına vardı.
"Merak etme, böyle bir şey yüzünden Archivist ailesini suçlayacak değiliz. Zaten halinden bir şeyden haberin olmadığı anlaşılıyor."
"Deak'in sorusunun cevabını bende merak ediyorum. Bay Felix gerçekten tehlikede miyiz?" Lavi yanındaki sese döndü, normalde cilveli davranan sarı saçlı kadının yüzünden endişelendiği belli oluyordu, duygularını belli eden bir alışkanlıkla salık bıraktığı uzun saçlarından bir tutamı işaret parmağına dolayıp duruyordu. Genç ve masum görünmesine rağmen Lavi onun bu masadaki en tehlikelilerden biri olduğunu biliyordu. İnsan Hakları Derneğinin başkanı Sara, değişkenlerin insanları tehdit ettiğini savunan yürüyüşler, gösteriler yapıyordu. Sosyal medyadan değişken karşıtı propagandalar yapan bu kadın toplumun değişkenlere yüz çevirmesinin en büyük sebeplerinden biriydi. Bu gibi değişken aleyhi görüşlerin yaygınlaşması yüzünden değişken kelimesi artık bir tabu haline gelmişti ve insanlar tarafından tamamen yokmuş gibi davranılarak her şeye göz yumulmuştu.
"Ne tehlikede olacağız be? Korumayı gevşek tutması ve doğru adamlar bulamaması o bunağın suçu. Teknoloji cahili olup tek koruma olarak insanları kullanırsa olacağı buydu, benim gibi milyon dolarlık koruma sistemlerine sahip birine zerre bir şey yapamazlar."
"Bu konuda kimsenin endişe etmesine gerek yok. Çok yakında... Blood'un susma vakti gelecek. O zamana kadar güvenlik önlemlerinizi sıkı tutun yeter. Özellikle sen bay Archivist, bir daha onlarla iletişime geçersen ne olacağını asla bilemezsin."
"A-Aklımda tutacağım." Lavi alnından akan soğuk terleri ceketinden çıkardığı kumaş mendille sildi. Görünüşe göre bu seferlik paçayı kurtarmıştı.
"Diğer bir konuya geçecek olursak.." Felix daha da huzursuz bir hale büründü ama bu konuda söz hakkı olmadığı için artık elinden bir şey gelmiyordu.
"Bu konu tahmin ettiğiniz üzere Arena'nın sonraki varisiyle ilgili. Görüyorsunuz ben oldukça yaşlandım."
"Aman efendim neler söylüyorsunuz? Yirmilik gençlere taş çıkartırsınız siz." Kürklerine sarınan Madam Elenor kahkahalar atarken elindeki yelpazeyle ağzını kapattı.
"Çok naziksiniz Madam, elbette bu emir o kişiden geldiği için memnuniyetle kabul etmem gerekir. Emirde bey'fendinin sonraki varis olarak teklif ettiği kişi.." Masadaki herkes merakla kulaklarını dört açmışken sadece onlar arasından biri cevabın ne olacağını biliyordu.
"..Bay Deak." Herkes şaşkınlıkla Lavi'ye döndü, o da diğerleri gibi şaşırdığını belli ederken içten içe sırıtıyordu. Her şeyin bu kadar kusursuz olması neredeyse sıkıcı.
"Tebrik ederim Deak." Yanında oturan kadın koluna sokularak usulca tebriğini fısıldadı. Şeftali rengi ruju ve dekolte elbisesiyle olabildiğince dikkat çekmeye çalışıyordu. Çekici bakışlarıyla Lavi'ye vermeye çalıştığı mesaj oldukça aşikarken Lavi her seferinde fark etmemiş gibi yaparak kurtulmayı başarıyordu.
"Çok teşekkür ederim, Bayan Sara." Kadının gülümsemesine karşılık vermek için Lavi de çekici bir şekilde gülümsedi, en fazla bu kısımlar enerjisinin tükenmesine neden oluyordu.
"Böyle genç bir yetenek...sizi bu pozisyonda görmek oldukça hoş olacak Bay Archivist." Sandalyelerden birinde oturan çekik gözlü adam hafifçe gülümsedi. Uzak doğuya özgü uzun entarisi ve sakin tavrıyla Lavi bunun bir övgü mü yergi mi olduğuna karar veremedi. Yaşlıca denebilecek Zaosan isimli bu adam ülke çapında hatta bazı dünya ülkelerine dağılmış değişken genelev zincirinin en tepesindeki kişiydi. Sadık müşterileri genellikle zenginler olan bu yerden kazandığı paranın haddi hesabı yoktu.
"Bende aynı şekilde düşünüyorum. Umarım bu karar Archivist ailesi ile kurul arasındaki bağları daha çok güçlendirir." Bir övgü de aralarında en çok tiksindiği Baek Seonwoo'dan gelmişti. Archivist'ın sağladığı değişkenlerle deneyler yapan bir araştırma grubunun lideriydi. Her zaman tıpa hizmet ettiğini söylese de insanlık dışı yöntemler kullanarak yaptıkları deneylerle sadist ruhunu tatmin ediyordu.
"Teşekkürler efendim, hepinize çok teşekkürler ama ben kararımı henüz açıklamadım." Herkes anlamayan bakışlarla Lavi'ye baktı.
"Gerçek yeteneğimin babamın yaptığı ticarette yada bu arenanın işlerinde kullanılabileceğini düşünmüyorum. Bu yüzden Bey'fendinin teklifini reddetmek zorundayım." Herkes şaşkınlıkla ona dönerken Lavi sakince gülümseyip Felix'e döndü.
"Bay Felix, size saygım çok büyük ve yaptığınız işe devam etmenizin daha uygun olduğunu düşünüyorum. Lütfen görüşümü o kişiye iletin." Felix gözlerini kısarak içinden nefret ettiği ama bu konuda hiç bir şey yapamadığı adama baktı. Onda tilki kurnazlığı olduğunu uzun zaman önce sezmişti, o kadar çok başarı göstermişti ki bey'fendi onu babasının yerine geçirmek istemişti ama o bu ricayı reddetmişti. O anda, onun gözünün çok daha yukarılarda olduğunu anlamıştı, kendi koltuğuna doğru adımları sıklaştıkça daha çok paniklemişti. Lavi, Bone isimli bir grubu finanse ederek kurula tehdit olan bazı grupları yok etmişti, bu yüzden Felix eğer Deak'in başarılarını sağlayan Bone'dan kurtulursa bu genç adama da büyük kayıp verdireceğini düşünmüştü. Ama polisteki bağlantılar aracılığıyla kurduğu tuzak geri tepmişti. Şimdi Blood'un yegane hedefi kurul haline gelmişti.
Felix adeta sandalyesinin yanından gülerek geçtiğini hissettiği bu adamı boğmak istiyordu. Kendi koltuğunu beğenmemişti ve daha, daha yukarı gözlerini dikmişti. Bu hırsı hem korkutucu, hem de nefret edilesiydi.
"Sözlerinizi ileteceğim."
"İnanamıyorum gerçekten. Bu genç adamın aklının yerinde olduğuna emin miyiz? Yoksa alkolü fazla kaçırmış olmasın?" Xavier Blast bacak bacak üstüne atmış ve ellerini dizinin üzerine koymuş bir şekilde Lavi yokmuşçasına konuştu. Şu an batı bölgesinin kolluk kuvvetleri müdürü olan Xavier yakında bir terfi bekliyordu, o terfi aldığında örgütün işleri bir o kadar daha kolaylaşacaktı ve artık ülkenin her yerine eli uzanabilecekti. Değişkenlerle ilgili şikayetlerin ve suçların göz ardı edilmesi de bu adamın işiydi.
"Benimde ağzım açık kaldı bay Xavier." Son olarak o zamana kadar pek konuşmayan Theodor görüşünü belirtti. Genelev olsun arena olsun küçük büyük her türlü değişkenlerle alakalı işleri finanse eden bankanın müdürü olan bu adam zenginliğini belli etmek için en pahalı takımlarıyla toplantılarda hava atmaya çalışıyordu. Ayrıca burada kendisine ikram edilen alkolü katiyen içmiyor, her seferinde 100 seneden fazla yıllanmış pahalı şaraplar getirerek içinde yaşadığı lüksü herkese göstermeye çalışıyordu. Millet vekilinin yanındaki koltukta yani 3. koltukta oturması gururuna en çok dokunan şeylerden biriydi. Bu yeni yetme velede baş koltuğun teklif edildiğine ve inanılmaz bir küstahlıkla onun bunu reddetmesine inanamıyordu.
"Bugünlük bu kadar. Şimdi gösteriye geçebiliriz." Madam Elenor hariç herkes masadan kalktı ve koltuklara doğru yol aldı.
"Beni bağışlayın Bay Felix ama ben bu gece size eşlik edemeyeceğim." Ellisini çoktan geçmiş bu kadın Felix'in yanında maruzatını belirtince Felix eline saygı anlamından bir öpücük kondurdu.
"Elbette, Madam siz nasıl isterseniz. Ben sizi geçireyim."
"Zahmet etmeyin siz, rica ediyorum buradaki misafirlerinizle ilgilenin." Felix başını salladığında büyük demir kapı tekrar açıldı. Bu ses geçirmez odada konuştukları için kendini rahat hissediyordu, Teru'nun çok keskin kulakları olmasa da böyle bir anda önemli bir tedbirdi. Madam Elenor odadan çıktığında korumalar kapının girişinde bekliyordu, biri hariç.
Teru karşı duvarda yaslanmış dururken Madam Elenor ona tiksintiyle süzerek baktı.
"Yaşlı bir adamın işini bitirdin diye kendini bir şey sanma or**pu." Sözlerini acımasızca fırlattığında, Teru ona hafifçe gülümsüyordu. Korumasıyla beraber podyumda yürür gibi giderken, Teru sessizce gidişini seyretti.
Teru yavaş adımlarla diğer korumaların ardından odaya girerek Lavi'nin yanına yerleşti.
"Umarım toplantınız güzel geçmiştir," dedi kendinden emin bir şekilde gülümseyerek. Lavi'nin bu sözlere tepkisi ise sert sert bakmak oldu. Diğer konuklar onlardan daha uzak noktada oturunca kendilerine ait bir alanları olmuştu.
Alt taraftaki arenada hakem iki kişiyi anons ettikten sonra dövüşçüler bağrışmalar eşliğinde ringe çıktı. Bunlardan biri kahve rengi saçları ve gözleri olan bir değişkendi, hakemin söylediklerine göre bir goril değişkeniydi. Diğer tarafta ise koyu kahve rengi dalgalı saçları ve esmer teniyle 190lık güçlü savaşçı duruyordu. Teru karşısındakini gördüğünde gözleri açıldı.
"Evet şimdi bahisleri oynama zamanı." Felix oturduğu koltuktan Teru'yu süzdü.
"Boğa değişkeni Taurus mu yoksa goril değişkeni Bruce mu?" Lavi bir Felix'e bir Teru'ya baktı. Felix pis bir şekilde Teru'ya bakıp sırıtıyordu, onun canını acıtmak için böyle bir plana kalkıştığı belliydi.
"Herhangi bir tavsiyen var mı?" Lavi yüz ifadesini kontrol ederken Teru'ya sordu. Teru bir süre dursa da tereddüt etmeden cevap verdi.
"Taurus. Ne olursa olsun kazanacak." Ve hafifçe gülümsedi. Lavi de çaktırmamaya çalışarak gülümsemesine karşılık verdi. Yerinden kalkıp çantasını Felix'in önünde durduğu masaya koydu.
"Taurus'a 1 buçuk milyon dolar."
"Emin misiniz Bay Archivist? Goril adamın çok ezici bir istatistiği var, üstelik daha güçlü görünüyor," Theodore konuşmasından sonra kadehinden bir yudum daha aldı.
"Gayet eminim Bay Theodore. Siz endişelenmeyin." Sonra diğerlerine yüz vermeden tekrar yerine oturdu. Arada sırada çaktırmadan bulunduğu yere atılan bakışları hissedebiliyordu. Az önce tehdidi hakkında konuştukları grubun lideri basitçe bu odada bulunabiliyordu ve bu onlar için şaşırtıcı değildi. Lavi düşüncelerini yüzüne yansıtmadan durmaya çalıştı, kendi koyduğunuz kurallarla boğacağım sizi.
Hakemin uyarısıyla bahisler bitti ve maç başladı. İki tarafta dönüştükçe daha heybetli bir hal alıyordu. Goril değişkeni Bruce daha çok kıllandı, boyu ve kasları arttı, ayrıca dişleri de keskinleşti. Taurus ise dönüşümün etkisiyle bir nebze daha da esmerleşti, elleri ve ayakları siyah renkteydi ve sertleşmişti, aynı zamanda başından çıkan dev boğa boynuzları gerçekten tehlikeli olduğunu ortaya seriyordu.
Zilin çalmasıyla Bruce kükreyerek Taurus'a koştu, hızlı bir kol hareketiyle geniş bir saldırı yaptı yaptı ama Taurus geriye eğilerek bu saldırıdan kaçındı. Geri çekilerek aralarına mesafe koydu. Bruce tekrar aynı şekilde bir saldırı yapmayı denedi bu sefer ilk kolunun ardından diğerini savurarak geldi ama bu da nafileydi. Taurus bu sefer de yere eğilerek ustaca kurtuldu. Artık sinirlenerek üçüncü bir saldırı yapmaya kalkıştığında Taurus'un beklediği açığı vermişti, hızla iri adamın arkasına geçen Taurus bacağına sert bir tekme geçirdi.
Boğaların toynakları gibi sertleşen bacağı yüzünden rakibinde bir kırık bile olabilirdi. Bruce acıyla bağırırken kalabalıktan Taurus'a tezahüratlar yükseldi. Taurus inanılmaz ciddi ve sert bir şekilde bakarken yumruğunu havaya kaldırarak kalabalığı selamladı. O sırada kendine gelen rakibi onu hızla belinden yakalayarak kafesin öbür ucuna kadar fırlatıp çarptı.
Taurus'un sırtında oluşan yaraları görünce Teru yutkundu ama rengini belli etmemek için kendini tuttu. Dövüş devam ederken kurul üyeleri heyecanla favorilerini destekliyordu. Bunların hepsi bir avuç aşağılık sadist, diye düşündü. Ne olurdu şimdi bu odadaki herkesi öldürse, sakin adımlar atarak çıksa ve arenadaki herkesin, özellikle Gray'in, kendisini öldürmeye geleceği ana kadar usulca kokuşmuş bedenlerini seyretse.
Aklından geçen düşünceleri uzaklaştırarak tekrar dövüşe odaklandı. Her şeyi sırayla yapması gerekiyordu, öfkeyle atacağı her bir adım arkadaşlarına zarar verirdi.
Taurus, yerinden kalkıp hızla adama bir yumruk geçirdi, adam ikinci yumruk darbesinden kaçarak Taurus'un karnına sert bir yumruk attı. Taurus, bir adım geri çekilse de üzerine gelen darbelere karşı gard alarak kendini korudu. En sonunda Bruce sert yumruklarını atmaktan yorulur gibi olduğunda hızla yere doğru daldı ve iri gorilin karnının sol kısmına boynuzlarını geçirdi.
Bütün kalabalık bir anda ayağa kalktı, kan görmenin sevinciyle çıldıranlar vahşileşerek heyecandan elindeki şeyleri kafese doğru fırlatıp Taurus'un adını haykırmaya başladı. Bruce geri çekilip yere düştüğünde tekrar kalkmak için hamle yaptı ama Taurus suratına sert bir yumruk geçirdiğinde tekrar yeri öptü.
Kalabalığı daha çok coşturmak için Taurus iki kolunu havaya kaldırıp zafer narası atıyordu. Şu an bütün gücüyle adını sayıklayan kalabalığa harika bir gösteri sunmuştu. Teru'nun ise sessizce kollarında oluşan dev morluklara bakıyordu.
Dövüş bittikten sonra bir kaç dövüş daha başlayacaktı ama Lavi bugünlük yeterli olduğunu düşündü. Bahisler oynanmıştı ve ikisi için de uzun bir gün olmuştu.
"Buyurun paranız." Lavi kazandığı parayla dolan çantasını görevliden aldığında iki kat ağırlaştığını hissetti. Diğerlerinin bakışları eşliğinde odadan çıktılar. İkisi de hızlı adımlarla çıkışa kadar geldi, öyle ki bu gecenin daha çok uzamaması için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kapıda bekleyen limuzine bindiklerinde sessizce yola koyuldular.
Teru neredeyse bu sıkıcı arabayı özlediğini hissetmişti, o yere tekrar gitmek onu öylesine boğmuştu ki mezar çukurunda bile olsa haline şükrederdi. Yine de iki kardeşini tekrar orada terk etmek kalbindeki yaranın daha çok sızlamasına sebep olmuştu.
"İşte bu hak ettiğin para." Lavi, koltuklardan birinin altındaki bölmeden bir çanta çıkardı, içini açıp gösterdikten sonra Teru'ya uzattı.
"Burada duralım." Teru, Lavi'ye doğru döndü, sahilden geçerken durup inmek istemişti. Lavi dediğini dinleyerek şoföre emir verdi.
"Görevim bittiğine göre ben artık gidiyorum. İyi akşamlar Bay Archivist." Tam arabadan bir kaç adım uzaklaşmıştı ki bir ses onu durdurdu.
"Teru, bekle!" Teru şaşırarak arkasını döndü, bugünkü maceranın sonuna geldiğini sanıyordu ama her seferinde yeni bir şey çıkıyordu.
"Biraz konuşabilir miyiz?" Lavi'nin ciddi halinden önemli bir konu olduğunu anlayabildi. Tuhaf hissediyordu, sanki bu gece daha fazla ağırlığı kaldıramayacak gibiydi ama bir daha karşılaşacaklarına bile emin değildi o yüzden mecburen başını evet anlamında salladı. Lavi de limuzinden indiğinde siyah araba gecenin karanlığında kayboldu.