Bölüm 16: Baktığım ay, ellerimdeki güç
The Hunted - Bölüm 16: Baktığım ay, ellerimdeki güç
Bütün bu acı anıları adeta tekrar yaşıyormuş gibi hatırlarken iki arkadaşına, iki kardeşine, daha sıkı sarıldı. O kadar yıl geçmesine rağmen bir gün bile aklından çıkmamışlardı, acizliğiyle savaşmasının sebebi, bütün bu düzene karşı çıkması hep onlardı.
"Ağlama Teru." Mira bu cümleyi söylerken gözlerinden yaşlar dökülse bile gülümsüyordu, yıllardır özlediği kokuyu tekrar almanın mutluluğuydu bu.
"Evet böyle bir günde ağlayamazsın Teru Abla."
"Diyene de bak en çok ağlayan sensin Tau." Geri çekildiğinde tekrar onlara baktı, zihninde hiç yaşlanmamış, hep çocuk kalan bu ikili şimdi kendisi gibi büyüyüp güçlü birer yetişkin olmuşlardı.
"Çok büyümüşsünüz."
"Sende Teru," Teru, Mira'nın nazik sözleriyle gözlerini yere indirerek hafifçe gülümsedi. "çok güzel bir kadın olmuşsun!"
"En çok ben büyüdüm Abla! Baksana boyum kocaman oldu!" Taurus birden ayağa kalkıp boyunu göstermek için poz verdi, yüzündeki kocaman gülümsemesi ve parıldayan gözlerle ablasına bakıyordu. İki kadın da gülümserken ayağa kalktı.
"Evet gerçekten çok uzamışsın, koca adam olmuşsun ama..." Teru ellerini bağlayıp cümlesine ama eklediğinde Taurus'un gülümsemesi yok oldu. "..ama için hala aynı." Teru kocaman gülümseyip karşısındaki 190lık çocuğun saçlarını sertçe karıştırdı. Mira, Teru'nun şefkatle dolu gülümsemesini gördüğünde eski günleri hatırladı, ablalarının ikisini sürekli kolladığı o günleri.
"Sende hiç değişmemişsin." Mira hafifçe gülümserken, Teru ona doğru döndü. "Hatta daha harika bir insan olmuşsun. Seninle gurur duyuyoruz."
"Mira..." Mira'nın ellerini tuttu, gözleri dolmuştu ama çevresine bakıp gözlerini kırpıştırarak göz yaşlarının akmasını engellemeye çalışıyordu.
"Öyle olduğunu sanmıyorum. Bu kadar yıl geçmesine rağmen ben-"
"Senin çabaladığını biliyoruz, lütfen kendini üzme! Yaptıkların, yani sen ve Blood'un yaptıkları, bütün değişkenlerin dilinde, burada bile. Eminim ki çaresiz hisseden değişkenler sizin onları kurtarmanızı bekliyor, siz onların kahramanısınız." Kaşlarını hafifçe çatarak sözlerinin ardındaki kararlılığını apaçık gösteriyordu.
"Ne zaman küçük çocuklardan biri ağır eğitim yüzünden ağlasa," Taurus, Mira'dan sonra devam etti. Yüzünde hüzünlü bir ifade vardı, görünen o ki artık Mira ve Taurus da görevliydi. "onları sakinleştirmek için hep bir kahramanın kurtarmaya geleceğini söylüyorum. 'Orada, dışarıda, bizim hiç görmediğimiz dünyada, bizim gibileri kurtaran bir kahraman var,' diyorum. Sonra senin bu zamana kadar yaptıklarını anlatıyorum. Kalplerinde büyüyen umut gözlerinden okunuyor." Teru hak etmediğini düşündüğü bu övgüler karşısında bakışlarını kaçırdı. Şimdi omuzlarında sadece Mira ve Taurus'un özgürlük umutları değil, kendi gibi çaresiz çocukların, karanlıklarda sessizce dua edenlerin umutları vardı.
"Tek başıma olsaydım asla hiç bir şey başaramazdım. Bu zamana kadar edindiğim yoldaşlarım, gölgelerden bize yardım eden o kişiler, hepsi bu değişimin olması için çok sıkı çalıştı. Keşke onlarla tanışabilseydiniz. Birbirinizi görmenizi o kadar çok isterdim ki.." Gözünden bir damla yaş süzülürken kendine tekrar kızdı. Burada onların nasıl bir hayat yaşadığını bilirken kendi ne yapıyordu? Arkadaşlarıyla beraber güzel vakitler geçiriyor, kitaplar okuyor, istediği yiyeceklerden yiyor ve hatta bencilce okula gidiyordu. Sanki onlara inat, hayatları boyunca yapamadıkları her şeyi bir bir yapmıştı, şimdi bu yerin gölgeleri tekrar zihnini tırmaladığında ne kadar acımasız ve acınası olduğu için kendinden daha çok nefret ediyordu.
Yüzünden ifadesi okunuyor olacak ki Taurus elini omzuna koyup tatlı bir şekilde gülümsedi.
"Burası eskisinden daha iyi bir yer artık. Çocuklara yemeleri için daha iyi yiyecekler geliyor ve üşümemeleri içinde daha çok battaniye alıyoruz. Eğitimde kimsenin onları dövmelerine izin vermiyorum, merak etme göründüğümden daha güçlüyüm abla." Teru gözleri daha çok sulanırken yıllarca küçük kardeşi yerine koyduğu bu çocuğun yanağını tek eliyle okşadı.
"Bana öğrettiğin gibi her gece dua ediyorum. En çok da senin mutlu olman için, sürekli bizi düşünerek hayatını mahvetmeni istemiyorum. Uzakta olsan da sen bizim her zaman ablamız oldun öyle olmaya devam edeceksin." Teru Taurus'a sıkıca sarılıp yüzünü göğsüne gömdü.
"Seni çok seviyoruz. Lütfen hep mutlu ol!" Mira da sarılmaya katılınca Taurus kocaman kollarıyla ikisini birden kucakladı. Yılların yaşanmamışlıklarıyla biriken özlemini bu kısacık sarılmayla dindirmeye çalışırken yaşadıkları tarifsiz sevinç gözlerinden okunuyordu.
"Taurus! Mira! Artık gitmemiz gerek, işlerimiz var biliyorsunuz." Koridorun sol ucundaki uzak noktadaki adamın seslenmesiyle kucaklaşma sona erdi.
"Üzgünüm Teru şimdi gitmemiz gerek." Son kez Mira ve Teru el ele tutuştular ardından Mira çağıran kişiye doğru ilerlemeye başladı.
"Tekrar görüşelim Teru abla."
"Görüşeceğiz." Taurus da Mira'nın arkasından gitmeye hazırlanırken Teru onu kolundan tuttu. Şaşıran adam arkasını dönüp Teru'ya baktı.
"Teşekkür ederim." Taurus kafasındaki soru işaretiyle anlamaz bir şekilde baktı. "Verdiğin sözü tuttuğun için." Taurus hafif acı bir şekilde gülümsedi. Böyle bir yerde dövüştürülmekten çok daha büyük tehlikeler de vardı, özellikle kadınlar için. Teru'nun en korktuğu şey de Mira'nın bu tehlikelerden birine kurban gitmesiydi.
"Çok çalıştım. Bir şekilde... bir şekilde onu korumayı başardım." Teru gerçek kahramanına gülümseyerek baktı ve kolunu bıraktı.
"Bende sözümü tutacağım." Taurus gülümseyerek arkasını dönüp yürümeye başladı ve elini veda anlamında havada sallarken son bir defa konuştu.
"Sana güveniyorum."
İkisi gittikten sonra Teru bir süre arkalarından bakakaldı, onları böyle çaresizce tekrar bırakıyor olmak kalbini çok acıtmıştı ama yüzündeki gülümsemeden kısacık bir an bile olsa onları görmenin mutluluğu okunuyordu.
"Burada da adamların olduğunu düşünmezdim." Arkasından gelen imalı sese döndüğünde yarım ağız gülümseyen kızıl saçlı bir adamla karşılaştı.
"Beni mi takip ettin?"
"Ne yapsaydım? Gelmeyince merak ettim. Tatlı korumam olmadan burada zor anlar yaşıyorum." Çekici bir şekilde gülümserken bir şey dikkatini çekti ve elini burnuna götürdü.
"Ne sürdün böyle? Kimyasal kokarcası gibi olmuşsun."
"İkiyüzlü bir tilki olmaktan iyidir." Teru bıkkın bakışlarla tekrar geldiği yoldan dönmeye koyuldu. Bu sefer merdivenleri yavaş ve sakince inerken Lavi de arkasından geliyordu.
"Teru." Az önceki alaycılıktan eser olmayan sese doğru döndü. İki üst basamakta duran Lavi, yüzündeki sıkıntılı ifadeyle eğilmiş bir şekilde Teru'ya bakıyordu.
"Özür dilerim." Teru söyleyeceği cümleyi telaffuz etmek zorunda değildi, çünkü yüz ifadesinden bu cümlenin nedenini sorduğu anlaşılıyordu.
"Reddetmene rağmen seni zorla buraya getirdim. Belli ki burası hatırlamak istemeyeceğin anılara sahip. Ben... böyle bir şey olacağını tahmin edemezdim, benimde kendimce sebeplerim vardı. Gerçekten üzgünüm." Teru bir süre hiç bir şey demeden öylece Lavi'nin gözlerine baktı, daha sonra dikkatlice yüz ifadesini inceledi ve en son da tepeden aşağı süzerek beden diline baktı. Lavi hakkında edindiği genel kanının aksine bu sefer içten bir şekilde konuşuyordu. Normalde hep yalan söylemesine, ağız yoklamasına ve karşısındakine sezdirmeden tepeden bakmasına karşın bu sefer gerçekten samimiydi. Tıpkı arabadaki o tek cümle gibi bu adam tarafından samimi bir cümle duymak Teru'yu şaşırtıyordu. Analiz yapmak için fazla vakit harcadığını fark ederek sessizce önüne döndü.
"Bir iş yapıyoruz, yani bende bunu karşılıksız yapıyor değilim." Sessizce merdivenlerin sonuna gelip koridorda yürürken Lavi yanında duran Teru'ya dikkatlice baktı. Gözleri hafifçe kızaran bu kadının yüzünde belli etmemeye çalışsa da hüzünlü bir ifade vardı. Her zamanki o sert ve acımasız yüzün ardında böyle biri olduğunu görmek Lavi'yi hem şaşırtmış hem heyecanlandırmıştı.
Sen gösterdiğin gibi öyle vahşi ve kana susamış biri değilsin. Bu cümle kafasından geçerken Lavi elbette şu ana kadar yaşananları göz ardı etmemişti. Blood'un, özellikle liderleri Teru'nun, yeraltındaki imajı 'kanla boyanmış, çıldırmış bir grup tehlikeli kadın'dı. Zaten kendisine isim koymayan bu örgüte 'Blood' ismini de bu insanlar vermemiş miydi? Bunca zamandır çizmeye çalıştıkları o korkutucu imajın, bu arenadaki iki tutsağa ağlayarak sarılan kadınla, gözlerinin önünde parçalandığına şahit olmuştu. Artık her şey çok başka görünüyordu.
Bir yandan acele etmeyip bilgi toplamaya devam ettiği için mutluydu. Çünkü görünen o ki Blood sandığından çok daha fazla potansiyele sahipti, üstelik çok fazla korkulan tehlikeli insanlardı. Ve Lavi böyle bir grubu kendine düşman etmemesi gerektiğini bilecek kadar zekiydi.
Odaya geldiklerinde Lavi tekrar Teru'ya döndü.
"Şimdi toplantı yapacağız ondan sonra seni tekrar içeri alacağım." Teru başını sallayıp koridorun karşı duvarına geçip yaslandı. Kapı kapanmadan önce Lavi'nin de masaya geçmesiyle iki kadın ve yedi adamın oturduğunu gördü. Büyük demir kapı kapanırken yüzündeki tehditkar ifadeyi saklamadı. Bütün düşmanları bir odada toplanmıştı.
***