Bölüm 15: Hatıralar-4

avatar
402 1

The Hunted - Bölüm 15: Hatıralar-4


5 Yıl Sonra (Teru 13 yaşında)
  Teru her sabah yaptığı gibi kapının açılmasıyla antrenman odasına gitti. Taurus ve Mira'yla günlük idmanlarını yaparken Gray kapıda belirdi. Normalde önce herkesin yaptığı antrenmana katılır, daha sonra Gray onu havuzun olduğu salona götürür ve işine orada devam ederdi.
"B-Ben daha antrenmanımı bit-" Sözünü bitiremeden Gray onu kolundan tutup sürüklemeye başladı. Odadan çıktıktan sonra kolunu bıraktı ve önünde yürümesi için işaret etti. Teru cevap vermeden evet anlamında başını salladı, daha sonra göz teması kurmamak için başını eğip sessizce yürüdü. Buraya geldiğinden beri her gün bu adamla beraberdi. Henüz küçük bir çocuk olduğu zamanlarda bile ne kadar ağlayıp dirense de Gray onu hücresinden alıyor, kafasını o lanet havuza sokup onu sürekli dönüşmek zorunda bırakıyordu. Her ne kadar savaşmaya çalışsa da Gray kesinlikle Blackie gibi değildi. O kadar çok dönüşmüştü ki artık bu adamın bir parçası hayvan olmuştu. İnsanlar gibi konuşma yetisini kaybetmiş, tek yeteneği bir şeyleri parçalamak olan bir makineydi artık.
"Sonunda geldiniz." Bir odaya girdiklerinde Gray dizini yere koyup çökerek başını eğdi. Bu sadık olduğu efendisine karşı gösterdiği saygılı selamıydı.
"B-Bay Felix?"
"Evet Teru bugün nasılsın bakalım?"
"İyiyim efendim." 
"Çok güzel. Bugün seni güzel bir haber vermek için çağırdım." Teru kafasında soru işaretleriyle Felix'e döndü. Yepyeni takım elbisesiyle yakışıklı bir bey'fendi gibi görünüyordu ama gerçek niyeti gülümsediğinde altın dişiyle beraber ortaya çıkıyordu.
"Arenada senin için güzel bir dövüş ayarladım. Tam sana uygun bir rakip." Teru'nun şaşkınlıkla gözleri açıldı. Daha önce arenada olan dövüşleri izlemişti ama kendisi hiç katılmamıştı, hatta kendi arkadaşları bile orada dövüşmüşlerdi. Bazıları çok acı bir sonla buluşmuştu.
"Hayır!" Gray Teru'nun suratına sert bir yumruk atınca kız yere yapıştı.
"Ne kadar döversen döv asla yapmayacağım! Daha öncede defalarca söyledim yapmayacağım! Ben kimseye zarar veremem!" Gray tam sert bir tekme geçirmek üzereyken Felix elini kaldırarak onu durdurdu.
"Daha önce seni arenaya göndermeme sebebim düşüncelerini umursadığımdan değildi. Sadece iyi bir gösteri olması için olgunlaşman gerekliydi ve senin ölme ihtimalini göze alamazdık. Ne olursa olsun sen yaşamak zorundasın. Ama şimdi görüyorum ki yeterince büyüdün, artık zamanı geldi."
"Hayır diyorum! Ne dersen de asla arenaya çıkıp birilerini öldürmeyeceğim!"
"Fazla dişli olduğunu sanıyorsun ha? O zaman senin yerine arenaya çıkacak birilerini bulmalıyım. Şu senin küçük hücre arkadaşlarına ne dersin? Minik boğayla, kedi kız hani? Senin yerine onları çıkarabilirim. Aa ama küçük bir ayrıntıyı söylemeyi unuttum, müsabaka suyun altında olacak, balık olmamaları çok yazık." Teru sinirle dişlerini sıktı.
"Beni onlarla tehdit mi ediyorsun!?"
"Bu bir tehdit değil canım." Felix Teru'nun yüzünü avucuna aldı, o sırada Gray Teru'yu iki kolundan tuttu. "Hepsi benim malım, istersem onları ve buradaki herkesi şu an öldürebilirim. Hepiniz benim köpeklerimsiniz, sen hariç. Sen başkasının oyuncağısın, zamanı geldiğinde o kişiyi memnun etsen iyi olur."
"N-Ne?" 
"Bunu ayrı bir hücreye kapatın. 3 gün su dışında bir şey vermeyin. Asiliğinin cezasını çeksin bakalım." Gray Teru'yu götürürken üç günlük kabus başlamıştı bile.
3. akşam Teru artık açlıktan uyuyamıyordu bile, zor atlattığı günlerin sonunda artık açılıktan her şeyi yapabilecek duruma gelmişti. Kapıya doğru birinin geldiğini duyduğunda hemen parmaklıklara yapıştı.
"N'olur, yalvarırım biraz yiyecek verin. Söz veriyorum bir daha Efendi Felix'e karşı çıkmayacağım, n'olur..." O parmaklıklardan kayarken Gray ve bir adam daha kapıyı açıyordu. Adam önüne bir şey fırlattı.
"Bu nedir?"
"Giyin bunu."
"Biraz yemek alabilir miyim?"
"Günün sonunda alacaksın." Teru duyduğu cümleyle hızla üstünü değiştirdi. Açık mavi renkli tuhaf bir elbiseydi bu. Altı kenarları derin yırtmaçlı bir etekken üstü, sırtı ve boynu açık askılı bir parçaydı. O an bu tuhaf kıyafetin tasarımının ne için olduğunu anlayamamıştı.    Sessizce iki adamı takip etti. İlerledikçe bağrışmalar ve sesler duyuyordu ama ne olduğuna bir türlü anlam veremiyordu. En sonunda bir odaya girdiler ve başka bir kapıdan çıktılar. Gözüne gelen ışıkla yüzünü buruşturdu. Nihayet ışığa alıştığında gördüklerine inanamadı. 
  Çıktığı platformun etrafındaki koltuklarda büyük bir kalabalık çığlıklar atıp onu yuhalıyordu. Ne olduğunu anladığında Gray onu kolundan tutup çoktan arenanın yanına kadar getirmişti bile. Gray omzundan sertçe tutarken inanılmaz bir şekilde titriyordu. Hızla etrafına baktı, sağ tarafta yukarıda camekan bir alan vardı ve görünen o ki özel konuklar oradaydı. Aralarında Felix'i seçebiliyordu.
"Sağ köşede..." Önündeki hakem bir şeyler söylüyordu ama artık hiç bir şey anlamıyordu. Ne kalabalıktaki onu küçümseyen sözleri, ne rakibinin dudaklarından dökülenleri ne de biraz sonra olacakları.
"Sol köşede ise~ Teru: Canavar Köpek Balığı!" Heyecanlı bağrışmalar ve yuh sesleri birbirine karışıyordu.
"Bugünün özel dövüşünde arenamızı da vahşi doğaya göre yeniledik!" Bir anda yerdeki zemin ortadan yarıldı ve elektronik ses eşliğinde yerden yukarı kocaman bir havuz yükselmeye başladı. Havuzun üst tarafı tamamen kapalı, sadece iki tarafında insan büyüklüğünde açık kare kapaklar vardı. Teru ne olacağını anladığında her şey için çok geçti.
"Hayır!" Gray onu kolundan sürükleyerek merdivenlerden çıkarmıştı, şimdi havuzla tamamen aynı seviyedelerdi. 
"N'olur yapmayın, hayır..." 
"Başla!" Gözlerinden yaşlar süzülürken Gray onu soğuk havuzun içine attı. Girdiği yerden geri çıkmak istese de kapağı ardından kapatmıştı, şimdi burada tamamen kapana kısılmıştı.
  İnsan vücudunda nasıl yüzmesi gerektiğini bilmediğinden yavaşça dibe batmaya başladı. O sırada karşısındaki rakibini fark etti. Yetişkin erkek dönüşerek kollarını sert yengeç kıskaçlarına dönüştürdü. Vücudu da bir yengeç gibi sert bir kabukla kaplanırken yüzünün rengi kızıllaştı. 
  Teru yavaş yavaş dönüşüyordu. Bu sefer bilincini kaybederek değil ama yavaşça dönüşüyordu. Dönüşümü tamamlandığında kuyruğu ve yüzgeci kıyafetiyle mükemmel bir uyum içinde açığa çıkmıştı. Kalabalığın tezahüratlarını duyabiliyordu. Bu gürültü başını inanılmaz derece ağrıtıyordu ve burnunu acıtıyordu. Neden olduğuna anlam veremediği şeyler yaşıyordu dönüştüğünden beri.
"/Benim karşıma bir çocuk mu çıkardılar/" Bu da neydi? Karşısındaki adama baktı, adamın konuştuğunu hissediyordu ama dudakları oynamıyordu.
"/Seni burada yok edeceğim./" Rakibi hızla üzerine geldiğinde keskin bir hamleyle ondan kaçtı. Sert yengeç bacaklarıyla yüzmeye çalışan rakibine göre daha avantajlı bir konumdaydı. Rakibi art arda üzerine geldiğinde ustaca bütün hamlelerinden kaçtı. Eğer rakibini bayıltabilirse bu maçı sonlandırabilirdi. Gücünü toplayıp rakibinin yüzüne bir yumruk geçirdi. Su etkiyi azaltsa da adam akvaryumun diğer tarafına kadar savruldu. Tuttuğu ağzından yavaşça kırmızı bir bulut su içinde dağılmaya başladı. Ve o anda bir şey oldu.
  Teru aniden bir farklılık hissetti. Yavaş yavaş vücuduna yayılan değil, birden kendisini tamamen içine alan bir duyguydu bu. Günlerdir yaşadığı açlığın en doruk noktasındaydı şu an. Zihni bulanıyordu ve aklının her yanını dolduran tek şey açlık olmuştu. Aldığı kan kokusu onu öylesine çılgına çevirmişti ki hiç bir şeyi göremez ve duyamaz olmuştu. Onun için şu an dünyada sadece suyun içinde yayılan bir kaç kan damlası vardı. Bu kokunun içinde uyandırdığı hissin devamını istedi, ağzını yemekle doldurduğu o anı tatmak istedi! Gözü dönmüş bir şekilde inanılmaz bir hızla karşısındaki avına saldırdı. Hızla omzuna saldırıp çenesinin bütün gücüyle basınç uyguladı. Dişleri tekrar kavuştuğunda ağzında kalan eti tek lokmada midesine indirdi. Sert kabuğu ısırırken bir kaç dişi kırılmıştı ama ne canı acımıştı ne de başka hiç bir şey umurundaydı. Ağzından ve karşısındaki avından akan kanlar suda yayılırken hislerinin daha da sivrildiğini hissediyordu. Ağzında tuttuğu büyük şeyi kenara fırlatıp karşısındaki avına doğru yüzdü, hepsini istiyordu, her şeyi istiyordu, onu tamamen mideye indirmek istiyordu. 
  Bir anda vücuduna büyük bir acı yayıldı, ne olduğunu bilmiyordu ama adeta felç olmuş gibiydi. Havuz tekrar hareket edip zeminin altına iniyordu, birden boynuna bir halka geçirildiğini hissetti biri onu dışarı çekiyordu ve karşı koyamıyordu. Havuzdan çıktığında her şey çok bulanıktı. Bu sefer hızla insana dönüştü. Neden bu kadar hızlı olduğunu bilmiyordu ama her yeri acıyordu. Yumuşayan kemikleri tekrar sertleştiğinde acıyla dolmuştu. O anda fark etmeye başladı, ağzındaki bu demir tadını. Tıpkı dişi ilk çekildiği zamandaki gibiydi ama öyle yoğundu ki midesinin bulanmasına sebep oluyordu. Üstelik aldığı tek tat bu da değildi, daha önce hiç tatmadığı bir şey vardı ağzında. Yere çömelip tükürdüğünde bir parça kanlı eti gördü. O sırada ne yaptığının farkına varmaya başladı. İnsani hisleri tamamen yerine gelirken gözleri doldu ve karşısına baktı.
  Az önce suyun içinde olan adam şimdi yerde yatıyordu. Doktorlar başında dört dönüp yarasını tedavi etmeye çalışıyordu ama buna bir yara bile demek çok zordu. Çünkü adamın artık bir kolu yoktu. Arena öyle sessizleşmişti ki koca salonda yankılanan tek şey karşısındaki adamın acı dolu çığlıklarıydı.
  Teru hemen suya baktı ama artık rengi tamamen kaçmış suda bir şey görmek imkansızdı. Onun tekrar suya atlayacağını sanan Grey hızla kollarından tuttu. O bile gördükleri karşısında şaşkınlık içerisindeydi.
  Teru suya yakın durduğundan hala suya bakıyordu, daha doğrusu sudaki yansımasına. Kuyruğu yoktu ama hala köpek balığı gibi görünüyordu. Geniş ağzından akan kanları kıyafetine damlamıştı ve suya yayılmış olan kan adeta suyla beraber bütün vücudunu ıslatmıştı. Su yansımasında yavaş yavaş insana dönüşürken gördüğü bu canavardan korkmuştu. Midesi insan eti ve ağzından akan kanlarla bu canavarı asla unutamayacaktı. 
**   Hücresine getirildiğinde inanılmaz derecede titriyordu. Ona kurulanması için bir havlu vermişlerdi ama o hiç bir şey yapamıyordu. Az önce olan olaylar bir film sahnesi gibi ardı ardına tekrar zihninde canlanıyordu. Birden midesi bulandı ve karnındakileri hızla çıkarmaya başladı. Bu kadar çok olduğuna inanamıyordu. Dakikalar önce olan bu olayın kırıntıları midesinin içindeydi. Önündeki iri parçalı kırmızı bulamaca bakınca tekrar öğürdü ve bu sefer midesinde kalan her şeyi çıkardı. Baktıkça daha çok iğreniyordu, baktıkça kendinden daha çok nefret ediyordu. Ağzındaki bu yoğun kan ve insan eti tadından kurtulmak için ne yapabilirdi?
   Bütün gücüyle çığlık attı. Durmadan çığlık atıyor, saçlarını yoluyordu. Tamamen kendini kaybetmiş bir şekilde suratına vuruyor, yüzünü tırnaklıyor ve kendine zarara verebilmek için yapabileceği her şeyi yapıyordu. Onlar haklıydı, hepsi haklıydı. O tamamen bir canavardı. Hem de en korkuncu olanı, en adisiydi. Bir saniye düşünmeden karşısındaki kendi türünü yemeye çalışmıştı. Bu güne kadar seyrettiği bütün maçlar arasında böyle bir şey asla olmamıştı.
  Birden omzundan yayılan bir sıcaklık hissetti. Baktığında koluna saplanmış bir iğne olduğunu gördü, bu bir sakinleştirici tabancadan çıkmış olmalıydı. Tembellik hissi bütün vücuduna yayılırken içinden teşekkür etti. Kimin yaptığını bilmiyordu ama biraz uyursa huzur bulacağına emindi. Gözleri kapanırken en son ağzındaki tat yok oldu.
**
Tekrar gözünü açtığında ne kendi hücresindeydi ne de daha önceki hücrede. Benzer odada bu sefer bir pencere vardı ve şaşırtıcı derecede aydınlıktı. Kendisi yerdeki bir döşeğin üzerinde uyuyordu ve üzerinde battaniyeler vardı. Artık ıslak değildi ve normalden farklı olarak üzerine beyaz bir gömlek giydirilmişti. Yetişkin gömleği ona bir elbise gibi olmuştu ve tek omuzu açıkta kalmıştı. 
  Ağzındaki tat gittiği için düzgünce düşünebilmeye başlamıştı. Aklından geçen hızlı düşünceler silsilesinin sonunda söyleyebileceği tek bir şey vardı.
"Her şey bitti." Arenada ne olacağını artık biliyordu ve eğer oraya çıkmazsa Felix yine onu arkadaşlarıyla tehdit edecekti. İkisini de yapması imkansızdı bu yüzden geriye yapılabilecek tek bir şey kalmıştı. Doğrulduğunda kapının önündeki Gray'i fark etti.
"Felix'i görmek istiyorum." O açlık cezasından önceki konuşmayı hatırlarken, kısa süre sonra Felix hücreye gelmişti. Arkasında Gray ve bir kaç adam daha vardı. Herkesin suratındaki ekşi ifadeden kimsenin bu sonucu beklemediği ortadaydı. Üstelik Felix Teru'ya zarar gelmemesi için bunun ölümlü bir maç olmaması konusunda anlaşma imzalamıştı.
"Artık böyle yaşamak istemiyorum." Felix şaşkın ifadeyle Teru'ya döndü. "Yapacağım iş çok ağır. Bu yüzden insan gibi muamele görmek istiyorum. İnsanlar gibi sıcak yatakta yatmak istiyorum. Üç öğün porselen tabaklarda yemek istiyorum ve düzenli yıkanmak istiyorum." Felix şaşırarak yanındaki yardımcısına döndü.
"T-Tabi!  Sen dövüştüğün sürece bunlar hep kolay şeyler! Baş gözetmen Russo!" 
"Emredersiniz!"
"Hemen isteklerini yerine getirin." Bir saat içinde Teru'nun istediği yatakla beraber odasına giyebileceği kıyafetler de gelmişti. En son olarak Felix'in yanındaki Russo tepsiyi yatakta oturan Teru'nun önüne koydu. Önündeki bir tabakta çorba, birinde tatlı birinde ise kocaman bir biftek parçası vardı. Eti gördüğünde midesi bulansa de kendisini tutmaya çalıştı. 
"İstediğin her şeyi hazırladım! Yemeğini yiyip bir süre dinlenebilirsin artık." Teru Felix'in sözlerine karşı başını eğdi, kahgülleri gözlerini kapatıyordu. Kimse bu sessizliğine anlam veremezken birden tepsiyi fırlattı ve porselen tabaklar büyük bir gürültüyle kırıldı. 
  Hızla yerde gözüne büyük ve keskin bir parça kestirdi, yere atılıp parçayı aldı. Artık bitirebilirdi, her şeyi bitirebilirdi, bu cehennemden kurtulabilirdi. Parçayı hızla boynuna kadar getirdiğinde vücudunu ve kolunu güçlü eller kavradı. Gray onu son anda tutarak durdurmuştu. Gözlerinden yaşlar akarken Gray'e yalvaran gözlerle baktı. Bunlar artık yaşamak istemeyen ve hiç bir çıkışı olmayan bir çocuğun gözleriydi. Gray bakışlarını kaçırarak bu küçük kızın gözlerinden kaçındı. Russo elindeki sakinleştirici tabancayla Teru'nun bacağına ateş etti. Teru tekrar bayılırken Gray geri dönüşemez olduğu andan beri ilk defa konuşmaya çalıştı.
"Bit..me ..di..."





Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr