Bölüm 21: Parti zamanı-1

avatar
342 1

The Hunted - Bölüm 21: Parti zamanı-1


Teru, siyah kapüşonunu iyice çekiştirirken, geldiği uzun yola değmesi için aradığı adamı yerinde bulmayı diledi. Bozuk taş yolda adım adım ilerlerken sokaktaki absürt giyimli kadınlar-bazıları değişkendi- onu dikkatlice süzdü. Lambaların pek aydınlatamadığı loş sokakta uzun boyu ve siyah ceketi yüzünden onu bir erkek sanmış olmalıydılar ki aralarından bir tanesi kendisine doğru ilerlemeye başladı. Teru ilgilenmediğini göstermek için kısa bir bakış attıktan sonra adımlarını hızlandırarak ortamdan uzaklaştı. Kadın ise bir kaç defa söylenerek her zamanki yerine yerleşip yeni hedefler aramaya başladı. 


  Az önceki sokaktan daha aydınlık görünen sapağa döndüğünde doğrudan gece kulübünün neon tabelası gözüne ilişti. Işıklı harflerle yazılan frenzy time* yazısı bütün sokağı aydınlatacak kadar parlak, aynı zamanda tek ışık kaynağıydı. Kapıdan gelen şiddetli müzik ve bağrışma sesleri içeride olanların habercisi gibiydi. Her suçun bulunabildiği bu sokaklarda en geniş yelpazeye sahip yer burasıydı; fuhuş, yasadışı dövüşler, uyuşturucu, değişken satışı, her şey bu bataklığın içinde vardı. Sadece bu kulüpte değil, bu sokaklarda, hatta şehrin bu ucundaki her köşe başı türlü suçlarla doluydu, çoğu insan buraya yeraltı derdi ama bu yere bok çukuru demek daha doğru olurdu. Duvarlarının bile leş gibi koktuğu, gülümsemelerin solduğu bu yerde aranan bazı şeyleri bulmak da pekala mümkündü.


  Teru, kulübe dikkatini vermeden önünden geçip gitti, ardından bir kaç adam meyve sineği gibi ışığa doğru çekilirken o ilerideki karanlıkta kayboldu. Az ileride, çıkmaz sokağın girişindeki çöp kutusunun ardından bir dumanın havaya yükseldiğini gördüğünde aradığını bulduğuna sevindi. Adımlarını sıklaştırıp yanına gittiğinde koyu kahve ceketli ve melon şapkalı kısa boylu bir adamla karşılaştı. Şapkası yüzünü örtse de sigara dumanı onu ele veriyordu, son bir duman çektikten sonra başını kaldırıp yeni gelen kişiye döndü. Teru ise hafifçe gülümseyip başını eğerek selam verdi. 


  Genç kızın karşısındaki adamın yüzü kırışmaya yüz tutmuştu, ama asıl dikkat çeken kırışıklıkları değil çirkin yüz hatlarıydı, burnu -muhtemelen kırılıp yanlış kaynamaktan- yamuk bir görünüm almıştı, dudakları ise ince ve solgundu. Bayık gözlerinden birinin kenarında kocaman bir yanık izi vardı, bundan daha ürkütücü olan ise bir kulağı yokken diğerinin de yarısının kesik olmasıydı. 


  Teru, adamın yanına, duvara yaslandı ve konuşmasına başladı, "iyi akşamlar, Lessie."


"İyi akşamlar, Blood'un haşin lideri." 


"İstediklerimi buldun mu?"


"Beni hafife alıyorsun." Adam ceketinin cebinden bir kağıt çıkardı ve Teru'ya uzattı. "İstediğin adamları topladım, isimleri ve numaraları burda." Teru kağıdı aldığında bakmadan cebine koydu, Lessie ise düşünceli bir şekilde sigarasından bir duman çekti.


"Bu adamlar para için her şeyi yapar. Tehlikeli olduklarını söylememe bile gerek yok."


"Zaten böyle insanlara ihtiyacım var. Bu kadar hızlı bulabileceğini düşünmemiştim."


"Dalga mı geçiyorsun, adam başı bir kilo altını duyan herkes bu işe üşüştü. Aralarından seçmek konusunda kararsız kaldım." Teru duyduklarından dolayı hafifçe gülümsedi, sonraki hedefleri için hazırlıkları iyi gidiyordu.


"Sağladığın bilgi için ödemeni bu seferlik cömertçe yapacağım." Adam sigarasını bitirip attığında topuğuyla son kalan kıvılcımları ezdi.


"Bunun Deak Archivist'i yolmanla bir alakası olabilir mi?" 


Teru gülümsedikten sonra cevap verdi. "O kadarını bile duydun demek."


"Farelerin kulakları keskindir bilirsin, burunları da her türlü pisliğin kokusunu alır, girdiğin yoldan iyi kokular gelmiyor Teru."


"Elden bir şey gelmez." Teru ceketine uzanıp hazırladığı bir deste parayı Lessie'ye uzatacaktı ama adam onu eliyle durdurdu.


"Gerekmez."


"Böyle yapmana gerek yok."


"Karşılığında senden istediğim şeyin ne olduğunu biliyorsun." Lessie, bu sokakların bilgi simsarıydı, insanlar ona bilgi satar ve alırdı. Teru da bir çok defa bu sebeple yanına uğramıştı ama Lessie'nin asıl ondan istediği şu an Seon Woo'nun yönettiği laboratuvarın yıkılmasıydı. Lessie sadece iki yıl boyunca orada kalsa da hayatının kabusunu yaşamıştı ve bir fare değişkeni olmasının cezasını çok ağır şekilde ödemişti. Şimdi o günler uzakta kalmış olsa bile hala Lessie'nin yaraları sızlıyordu.


"Merak etme çok yakında ona da sıra gelecek." 


"Bunu da al." Lessie bu sefer bir tomar kağıt çıkardı. Teru kısaca göz attığında bunun ayrıntılı bir araştırma olduğunu anlamıştı, içinde kat planları vardı, hatta bazıları el çizimiydi.


"Bu.."


"Laboratuvarı yıkman için gereken her şey burada var," dedi kısık sesiyle. 


"Bunun için daha erken olduğunu söylemiştim."


"Önemli değil. Bu yıllardır yaptığım araştırmanın sonucu. En sıkı korunan yerlerden biri olduğu için hakkında bilgi bulmak çok zor oldu."


"Neden bunu şimdi veriyorsun?"


"Ne olur ne olmaz. Tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz değil mi?" Lessie hafifçe gülümseyerek şapkasını eğdi, ardından yavaş adımlarla uzaklaşmaya başladı.


"Lessie!" Adam durdu ve hafifçe arkasını döndü. "O günleri görmeni sağlayacağım. Bu yüzden gitmek için acele etmesen iyi olur." Sesindeki özgüven Lessie'yi daha çok gülümsetti. Bu kız her zaman ardındaki desteğin hakkını vermişti, zaten bu yüzden yıllardır ona yardım ediyordu. Sonunda o yerin battığını gözleriyle görmeyi çok istiyordu ve bunun için de doğru insana güvendiğinden emindi.


  Lessie karanlıkta kaybolurken Teru elindeki kağıtları ceketine yerleştirdi.


**


  Lavi papyonunu düzeltirken son bir kez aynada kendine göz attı. Simsiyah takım elbisesi omuzlarından göğsüne kadar altın işlemelerle süslenmişti. Kızıl saçlarıyla kıyafetinin uyumuna gülümserken her zamanki gibi harika göründüğüne hükmetti. Bir anda hızla tıklanıp vakit kaybetmeden açılan kapı ise tek bir kişiye işaret ediyor olabilirdi.


"Deak, oğlum, her zamanki gibi muhteşem görünüyorsun," dedi Curtis Archivist, siyah gözlerini kısarak. Lavi istifini bozmamaya çalışarak gülümsedi.


"Teşekkür ederim baba. Sen bana eşlik etmeyeceğinden emin misin?" Babasının eli açık kahve rengi özenle taranmış saçlarına uzandı ve bir iç çekerken hafifçe saçları karıştırdı.


"O bok suratlı Theador'u görmemeyi tercih ederim. Kendisi de partisi de batsın." Curtis yüzünü iğrenerek buruşturdu, Lavi ise hoşnutluğunu belli etmemeye çalışarak olduğu gibi bekledi.


"Bay Felix gelmediğini öğrenince kızmayacak mı?"


"Kendi gitmediği bir partiye ben gitmiyorum diye kızamaz herhalde?" Demek Felix bu gece partiye katılmayacaktı. Bu Lavi için iyi bir haber denebilirdi, çünkü bugün katlanmak zorunda kalacağı pisliklerden biri eksilmişti.


"Onları boşver. Sana bunu aldım." Adam kapının ardında bekleyen hizmetçiden bir kutu aldı ve yavaşça açtı. Yaklaşık yumurta büyüklüğünde yeşil bir zümrüdün kenarları pırlantalarla süslenerek yapılan bir broştu bu.


"Son zamanlardaki başarıların için. Seninle gurur duyuyorum." Adam vakit kaybetmeden broşu yerinden alıp Lavi'nin göğsünün tam ortasına taktı. 


"Teşekkür ederim baba, sana layık olmaya çalışıyorum." Lavi bu adamı her gördüğünde iyi evlat rolü yapmak için bütün sabrını kullanıyordu. Dünyada bu adamı gebertmekten daha çok istediği başka bir şey yoktu. 


"Buradan nişanlını almaya mı gideceksin?"


"Griselda'ya teklif ettim ama arkadaşı Chloe ile birlikte katılacağını söyledi."


"Anlıyorum." Babasının ısrarı sonucu yapılan bu nişan neredeyse bir yıla yaklaşmıştı. Asıl amacının, Griselda'nın zengin babasını kendi masalarına çekmek olduğu en başından beri belliydi. Griselda'nın babası ise ilk başlarda temkinli olsa da yavaş yavaş Avcı'nın ölümünden beri boş olan koltuğa kayıyordu. Curtis gülümserken, bakışları masada duran maskeye takıldı.


"Bu nedir?"


"Maskeli bir parti olduğunu biliyorsun." Lavi maskeyi babasının elinden alıp taktı, burnunun üstüne kadar gelen kırmızı maske üst tarafındaki kulaklarla ve şekliyle bir tilkiyi andırıyordu.


"Bir tilki ha?"


"Evet, tilkileri seviyorum." Lavi maskeyi çıkarıp hüzünlü bir şekilde uzaklara baktı.


"Kardeşinin başına gelen büyük bir talihsizlikti." Lavi fark ettirmemeye çalışsa da dişlerini sıkmaktan kendini alamadı. Onu ölüme gönderen sendin, böyle yalandan yere konuşurken midemi bulandırıyorsun.


  Babası bir adım daha yaklaştı ve Lavi'nin göz bandına dokundu. "Bunu sana yapanlara hesabını sordum, bir daha asla böyle bir şey olmayacak. Babana güvenebilirsin." Sonra hafifçe ona sarıldı, Lavi ise kendinde karşılık verecek gücü bile bulamadı. O gün kardeşiyle kendine saldıran adamı öldüren Lavi'nin kendisiydi. Oradan kaçtıktan sonra dedesinden aldığı eğitimle o adamı ve hatta çetesini tamamen yok etmişti. Yine de bu kadarı intikam için yeterli değildi, bütün bunları planlayan adam karşısında duruyordu ve onun yancıları da dünyayı cehenneme sürüklerken oldukça zevk alıyordu.


"Sana güveniyorum baba. Sende bana güvenebilirsin." Lavi kendisine sarılan babasına karşılık vermese de sakinleşmek için gözlerini kapattı. Her zamanki gibi pençeleriyle bu sefil yaratığın boynunu koparttığı anı hayal ediyordu. Dünyada en nefret ettiği insanla aynı çatı altında yaşamak, onu seviyormuş gibi rol yapmak ve olmadığı biri gibi davranarak bu caninin oğlu gibi davranmak onu en çok yoran şeydi. Mümkün olsa kolunu kesip bu adamla paylaştığı bütün kanı akıtırdı ama ölmeye niyeti yoktu. Ne olursa olsun hayatta kalmalıydı, bu adamdan kardeşinin intikamını almak için, bu sefil dünyayı kardeşinin dilediği yer yapmak için.


  Curtis kısa ziyaretini bitirip odadan çıktı. Lavi ise sıktığı yumruklarını masaya dayayarak ayakta kalmak için destek bulmaya çalıştı. Aynaya baktığında gördüğü şey kardeşinin yüzüydü.


"Yaşasaydı böyle görünecekti." Belki de görünmeyecekti? O hep çocuk kalmış, ne olursa olsun asla büyüyememişti. Gezememiş, görememiş, aşık olamamış ve yaşayamamıştı. Lavi ise bunca sene onun adı ve yüzüyle yaşamıştı. Öyle bir zaman gelmişti ki artık Deak mi yoksa Lavi mi olduğunu unutmuş, kendini derin bir kimlik çatışmasının ortasında bulmuştu. O anda ise beklemediği bir şeyi yapmıştı, yıllardır sözde arkadaş olduğu Nathan'a bütün gerçekleri anlatmıştı. Değişken olduğunu, o geceyi, hatta Lavi olduğunu bile.. O zamana kadar sadece babasının ortağının çocuğu olmaktan öteye gidemeyen Nathan da ona değişken olduğunu söylediğinde aralarındaki her şey değişmişti. 


  O günden sonra Nathan Lavi'ye destek olmuş, Bone'u kurmasında yardım etmişti, ve yıllar sonra ona ilk defa 'Lavi' diyen kişi olmuştu.


"O gece de olan buna benzerdi." Mırıldanırken aklına Teru ile olan konuşması ve aldığı teselli gelmişti. Yıllarca güvendiği ve sevdiği arkadaşlar toplamıştı ama hiç biri onun bu acısını anlayamamıştı. Yakın zamana kadar düşman olduğu bu kadının ise kendisiyle aynı acıyı paylaştığını öğrendiğinde tarif edemediği bir duyguya kapılmıştı. Görünüşe göre Blood planlarını başarmakta kullanacağı bir araçtan fazlası olacaktı.


  Aklı yine Teru'ya kaydığı için Lavi arabasına giderken bir numaralı bilmecesine tekrar geri döndü. Gizemli muhafızının değişken özelliğini tahmin etmeye çalışsa da kanıtları çok sınırlıydı.


Bu kadar az dönüşümle yeterince anlaşılması mümkün müydü ki? Teru kesinlikle temkinli ve akıllıydı, bu da bu bilmeceyle uğraşmayı daha eğlenceli hale getiriyordu. Lavi, aracı ilerlerken gülümseyerek camdan gökyüzüne baktı. Sonraki adımın ne olacak, Teru?

***


  Kristal süslü avizeler, rahatlatıcı orkestra müziği, pahalı şampanyalar ve süslü giyimli konuklarıyla parti oldukça ihtişamlı görünüyordu. Lavi ise Neah'la beraber içkisinden yudumlarken, yanlarına partinin sahibinin gelmesiyle kendine çeki düzen verdi.


"İyi akşamlar, genç beyler."


"İyi akşamlar, Bay Theodor." Lavi partiye geldiğinden beri Theodor'un gözü göğsündeki broştaydı. Zenginlik ve züppelik meraklısı olan bu adam parlak teneke gördüğünde heyecanlanan kargalardan farksızdı. Kısa bir sohbetin ardından Theodor dayanamayarak sözü broşa getirdi.


"Broşunuz çok şık duruyor. Yanılmıyorsam bu miroitement de plume de paon* olmalı. Yakın zamanda bir açık arttırmada satıldı, tasarımcının diğer bütün çalışmalarına sahibim bu yüzden bunu da almak istemiştim." Lavi bu adamın gösteriş yaparken ki işgüzar haline hafifçe gülümsedi.


(miroitement de plume de paon*: Fra Tavus kuşunun tüylerinin parıltısı)


"Sizden beklendiği gibi mücevherler hakkında çok bilgilisiniz." Basit bir iltifat karşısında koltuklarını kabartan adama gülmemek için kendini tuttu. Theodor yönetilmesi en kolay olan aptallardan biriydi.


"Teşekkürler, benim gibi bir centilmen için bunlar sadece basit bilgiler." 


"Size hediye etmek isterdim ancak son zamanlardaki başarılarımdan dolayı babam tarafından verilen bir hediye."


"Anlıyorum, babanız böyle bir oğlu olduğu için gurur duyuyor olmalı. Bu arada kendisi gelmeyecekler mi?"


"İltifatınız için teşekkürler. Babam biraz rahatsızlandı ne yazık ki katılamayacak." Adamın içten içe siniri bozulsa da sesini çıkarmadı. Felix de Archivistler de her zaman kendisine tepeden bakıyordu ve bu Theodor'un sinirlerine dokunuyordu. Kısa bir sohbetten sonra adam diğer konuklarını karşılamak üzere uzaklaştı. 


"Şu yağ tulumu nasıl o takıma sığmış acaba?" Nat alaycı bir şekilde güldü.


"Sus Nat biri duyacak."


"O takım elbise olsaydım işimden nefret ederdim sanırım."


"Nat.." Lavi yapılan espiriye gülmemek için bir kaç kere öksürdü. 


"Nişanlın yok mu?"


"Yakında burada olur."


"Derken peri kraliçesi Griselda kapıda görünür." Lavi Nathan'ın cümlesiyle geniş ve süslü giriş kapısına döndü. Siyah saçları, beyaz teni ve kırmızı elbisesiyle gerçekten periye benzeyen Griselda kapıda belirdi. Lavi nişanlısını karşılamak için kapıya doğru ilerledi. Kız onu gördüğünde tatlı bir şekilde gülümsedi.


"Hoş geldin Griselda."


"Hanımım teşekkürlerini iletiyor." Arkasındaki daha sade giyinen kadın onun adına konuştu, bu bir saygısızlık olarak nitelendirilebilecekken kadın sözüne devam etti. "Hanımım dünkü çalışmasında sesini çok fazla yordu bu yüzden sesi kısıldı. Doktoru bir süre konuşmayıp sesini dinlendirmesini söyledi. Konser yaklaştığı için dikkatli olması gerek." Maskeli bile olsa Griselda'nın hep yanında bulunan nedimesinin sesini tanımıştı.


"Anlıyorum. Bir kontralto** olmak zor olmalı. Ama kendini bu kadar yormamalısın, sonuçta hiç biri senden kıymetli değil." Lavi gülümseyip kolunu Griselda'nın beline attı. Tek bacağından hafif yırtmaçlı, mücevherlerle süslenmiş kırmızı elbisesi herkesin gözlerini alırken Lavi'nin dikkatini başka bir şey çekti. Griselda'nın topukları sanki her zamankinden biraz kısaydı ama boyu aynı duruyordu. Bir anlık tereddüt etse de daha önce dikkatli bakmadığını düşünerek düşüncesinden vazgeçti. Griselda'nın mavi gözleri maskesinin ardından kısılarak dudakları gibi gülümsüyordu, onu görünce bozuntuya vermeden yollarına devam etti. Az önceki nedime ve üç koruma ise onları takip etti. Babası çok korumacı olduğu için böyle partilere bile korumalarıyla geliyordu, üstelik hepsi de kadındı. Takım elbiseli korumalar ve nedime de partiye uygun olmak adına yüzlerini bütünüyle örten maskeler takıyorlardı.


 (**kontralto: opera söyleyen kadın sanatçı)


    Nathan'ın bulunduğu masaya geçtiklerinde Nathan Griselda'yı selamlayıp eline bir öpücük kondurdu. Aynı şekilde çok geçmeden partinin sahibi de tekrar yanlarına uğradı.


"Sana içecek getireyim." Lavi biraz ilerideki bir garsonu durdurdu ve kadehlerden birini kaptı, masasına dönerken Griselda'nın korumalarını dikkatlice inceledi, bir tanesi sıkılmış gibi dururken diğeri gergin bir şekilde ayağını sallıyordu. 


Profösyönel korumalar böyle mi olur?  Lavi şüphelerini arttırarak dikkatlice yerine geçti. Belli ki burada bir şeyler tersti, yoksa Griselda tehlikede miydi? Her ne kadar babası karanlık bir dünyaya girmek üzere olsa da Griselda her zaman saf ve masum bir kızdı, ayrıca böyle işlere bulaşamayacak kadar da merhametliydi. Ne yapacak olursa olsun Lavi Griselda'yı hep bunların dışında tutmuştu.


"Kusura bakma beklettim." Griselda nazikçe gülümseyip sorun olmadığını işaret etti, Lavi de karşılık vererek yerine geçti.


Kısa bir süre sonra yardımcısı Griselda'nın yanına geldi ve kulağına bir şeyler fısıldadı, genç kız da aynı şekilde onun kulağına bir şeyler söylediğinde kadın salonun derinlerine doğru yol almaya başladı. 


"Geldiğinden beri ne kadar oldu sence?" Griselda bilmediğini göstermek için omuzlarını salladı.


"Bunun ne önemi var ki?" Lavi konuşmaya karışan Nathan'ı eliyle durdurdu.


"Yarım saatten fazla oldu ama içkine dokunmadın bile." Lavi maskesinin ardındaki gözünü kısıp sinsice gülümsedi, tam o sırada dans müziği çalmaya başladığında vakit kaybetmeden Griselda'nın elini kaptı ve piste doğru sürüklemeye başladı.


"Hadi tatlım, dans edelim!" Griselda tepki bile veremeden dans pistinin ortasına sürüklenmişti. Etrafını dikkatlice süzdü ve adımlarına başlamadan önce yanlarında dansa çoktan başlamış olan çifti izledi. Boşta kalan elini Lavi'nin omzuna koyduğunda ahenkli keman sesleri eşliğinde dansa başladılar. Yavaş ve basit bir danstı, bu nedenle uzaktan bakan biri bariz hataları bile görmeyebilirdi. Griselda bir acemiye göre iyi iş çıkarsa da Lavi'yi kandırmak için artık çok geçti.


"Sensin." Kendisine muzipçe gülümseyen adama bakmamaya çalıştı çünkü dans pozisyonlarından ötürü yüzleri çok yakındı.


"Oldukça yeteneklisin. Dövüş desen var, dans desen var oyunculuk desen var. Gerçekten takdire şayan. Ama beni de kandırabileceğini düşündün mü, Teru?" Kırmızılar içindeki kız istemsizce gülümsedi, gözlerini doğrudan zafer kazanmış edasıyla gülümseyen tilki maskeli adamınkilere dikti.


"Sende oldukça dikkatlisin, Lavi." Onun olduğunu bilmesine rağmen görüntüsü hala Griselda  gibiydi ama konuştuğu anda Teru'nun sesini duymasıyla bir anda Griselda olarak bildiği kadın adeta Teru olmuştu. 


"Griselda nerede?"


"Çok mu endişelendin?" Teru tekrar gülümseyip başını yana eğdi, bir yandan da bilmediği dans hareketlerini Lavi'nin ayaklarına uydurarak yapmaya çalışıyordu.


"Hayır, masum insanlara kötü şeyler yapmazsınız." Teru'nun şaşkınlıkla nar çiçeği rengine boyanmış dudakları aralandı, kendisine emin bir şekilde bakan adamın sözlerinden etkilenmişti.


"Kötü işler yaptığımızı düşündüğünüz bir zaman olduğunu hatırlıyorum."


"O günler geride kaldı. Eski defterleri kapatmalıyız." Başını biraz daha eğip Teru'nun yüzüne yaklaştırdı, bakışları yüzünde dikkatlice dolandıktan sonra gözlerinde sabitlendi. Bu kadar yakından baktığında maskenin ardında bile olsa keskin göz hatlarını ayırt edebiliyordu ve lens taktığını anlayabiliyordu. Sessiz ve hafif çekici bir tonda "Geleceğe bakmamız gerektiğini düşünüyorum," diye sözlerine devam etti. Görünüşe göre bu gece düşündüğünden çok daha harika olacaktı. 


"Adamların dağıldığına göre, işlere başlıyorsunuz." Teru bu cümleye gülümseyip gözlerini kısarak karşılık verdi. "Ne yapacaksınız?"


  Teru, Lavi'yi omzundan hafifçe kendine çekti, topuklu ayakkabı giyse bile hala boyları arasında fark vardı, kulağına yaklaşıp usulca fısıldadı. "Bu bir sürpriz." 


  Bir anda ışıklar karardı, endişeli insanlar seslerini yükseltmeye başlarken Theodor hemen kontrolü ele aldı.


"Bir dakika bekleyin. Küçük bir aksaklık olduğuna eminim. Elektrik hemen gelecek." Theodor telefonuna uzanıp birilerini aramaya çalışırken telefonun çalmadığını fark etti.


"Bu da ne, telefon çekmiyor. Oysa daha önce normal olduğuna-" Bir kadın çığlığıyla konuşması bölündü, o sesi bir kadın çığlığı daha takip ettiğinde konuklar yüksek seslerle bağırmaya ve korkularını dile getirmeye başlamıştı. Theodor ise kadın seslerini tanımıştı.


"Hayatım! Lisa!" Kendi kızı ve eşinden başkası değildi. "Ne oluyor biri ışıkları açsın!" Ardından büyük bir gümbürtüyle bardak kırılma seslerini duydular. Bazı konuklar birbirine sarılıp ağlamaya başlamıştı bile. Bunlar olmadan önce ise Teru Lavi'nin yanından çoktan ayrılmıştı.


"Aaaagghh!" Son çığlıktan sonra herkes donup kaldı ve ufak bir sessizlik oluştu. Birden ışıklar geri geldiğinde herkes üstündekilerin yere serildiği uzun masaya döndü. Ama asıl çarpıcı olan kısım ise az önceki kırmızı elbiseli Griselda şimdi kahve rengi saçları, ürkütücü gri gözleri ve kandan yapılmış gibi parlayan maskesi ile masanın üstünde duruyordu. Sağ ayağının altında bulunan şey ise Theodor'dan başkası değildi.


"Partiye başlayalım mı?"






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr