Bölüm 22: Parti Zamanı-2

avatar
285 1

The Hunted - Bölüm 22: Parti Zamanı-2


"Partiye başlayalım mı?"

    Hemen salonda bulunan bir kaç koruma Teru'ya doğru koştu ve silahlarını doğrulttu, ama bir anda önlerine ateş açılınca geri çekilmek zorunda kaldılar.

"Sizi daha fazla uyarmama gerek yok sanırım?" Bakışlarını tavana kaydırdığında korumalar dahil salondaki herkes aynı noktaya baktı. Ayaklarındaki pençelerle avizelerden birine tutan kadın silahlarını doğrulttuğu yerden çekmeden kanatlarını açtı. Geniş kanatların gölgesi altında kalan bir kaç kişi korkarak geri çekilirken kadın uçarak Teru'nun bulunduğu masaya geldi.

"Kendimi tekrar etmekten hoşlanmam o yüzden geri basın." Rumu'nun sarı gözleri maskenin ardından parlıyordu. Üzerindeki gömleğin sırt kısmındaki dekolteden kanatları çıkıyordu ve bu feminen tarzı onu daha tehlikeli gösteriyordu. Ne yapacağını bilemeyen korumalar silahları Teru'ya doğrulmuş bir şekilde kalakalmıştı. Tam o anda ikinci bir silah sesi geldi. Bu sefer ise sadece tek atıştı ve kimse nereden geldiğini anlamadan korumalardan birinin silahı tutan elini vurmuştu.

/Kalanları indireyim mi?/ Teru hafifçe gülümseyip gerek olmadığını söyledi kulaklıktan kendisine seslenen Asu'ya. Salondan uzakta da olsa bütün mekanı gören bir noktaya yerleşmişti ve acil durumlarda arkadaşlarını korumak için tuzak kartı olarak tutuluyordu.

"Nişancı demek ha?" Korumalardan biri arkadaşıyla ilgilenirken sıktığı dişlerinin arasından tısladı, diğerleri hala silahları doğrultulmuş bir şekilde bekliyordu.

"Sevgili nişancımızın ve yanımdaki arkadaşın sizi teker teker indirmesini istemiyorsanız iş birliği yapın. Karşımda olan hiç kimsenin canına zarar gelmeyeceğinin garantisini veriyorum."

"Sana nasıl güvenebiliriz?!" Teru ayakkabısının topuğunu sert bir şekilde masanın üzerinde uzanan Theodor'un suratına vurdu. Acı içinde çığlık atan adam hemen korumalara döndü. "Ne istiyorsa yapın! Yeter ki buradan kurtulayım!"

"Patronunu duydun. Şimdi silahları yere bırakın ve ellerinizi başınızın üstüne koyun. Son söylediğim salondaki herkes için geçerli! Hadi, sallanmayın!" Korumalar şüpheci de olsalar itaatkar bir şekilde silahları yere  bırakıp denileni yaptılar. Rumu masadan inip silahları aldı ve şarjörlerini çıkararak dağılmış masaya koydu. Daha sonra Kemerinden aldığı plastik kelepçelerle hepsini bir bir bağladı. 4 Korumayı ve silahları salondan, odaların olduğu kısma götürmek için hazırlanırken gözü yerde eğilmiş olan iki kişiye ilişti, hafifçe gülümsedi ve yoluna devam etti. Lavi ve Nathan ise Rumu'yla bakışmalarından sonra tekrar Teru'ya döndüler.

"Ne yapmaya çalışıyor bunlar?"

"Belli değil mi?"

"Aramızın artık iyi olduğunu sanıyordum."

"Bizim için burada değiller zaten. Böyle bir şeyin olacağı belliydi ama.."

"Ama bir partinin ortasında? Bu kalabalığın içinde? Gerçekten hiç korkuları yok. Ufak maskelerin onları korumaya yeteceğini mi sanıyorlar?"

"Bu sefer fazla ileri gittiler. Üstelik Griselda'yı kullanarak."

"Ona ne oldu acaba?" Nathan endişeyle Lavi'ye sordu. 

"Bilmiyorum."

"Bu gece her şey boka sarıyor anlaşılan."

"Onu birazdan anlarız." Fısıldaşmalarını Teru'nun konuşması böldü. Salondaki herkes tir tir titrerken bir çoğu polisi aramak için çoktan telefonuna sarılmıştı.

"Telefona bakmayı akıl edenleriniz, çoktan çekmediğinin farkına varmışsınızdır. Salona yerleştirdiğimiz sinyal yerleştiriciler yüzünden ne yazık ki kimseyi arayamazsınız. Ayrıca bir delilik yapıp dışarıdaki korumalara da güvenmeyin. Onları çoktan hallettik." Sözleri bittikten sonra gülümsedi ve sivri dişleri bütün tehditkarlığıyla ortaya çıktı. Her cümlesinde kalabalık daha çok kaosa sürükleniyor ve daha çok korkuyordu.

"Eminim kim olduğumuzu merak ediyorsunuzdur, haksız mıyım?" Gri gözleri şiddetle parlarken olabildiğince geniş bir şekilde güldü, yüzünde kırmızı maskesi olsa da oldukça tehditkar görünüyordu. "Biz Blood'uz. Acı çektirene acı veren ve öldüreni öldürenleriz." Kalabalıktan sonra gözlerini ayağının altındaki adama dikti. " Sonraki kim diye sorduğumuzda şaka yaptığımızı mı sanmıştın, Theodor? Carter'ı görmeye hazır mısın?" (YN: Daha önceki bölümlerde  öldürdükleri değişkenlerin kafalarından koleksiyon yapan adamdan bahsediyor, duvara kanla 'who is next?' yazmışlardı)

 "Yalvarırım! Yalvarırım! Ben hiç bir şey yapmadım! Y-Yemin ederim! Kimseyi öldürmedim!"

"A-ah doğru cevap bu değildi. Bende yakın arkadaş olduğunuzu düşünmüştüm, yanıldım mı?"

"B-Ben hiç bir şey yapmadım! Her şeyi Carter ve F-F..." Teru hiddetle adamın suratına bir tekme indirdi. Topuklu ayakkabısının sivri ucu şiddetin etkisiyle adamın dişlerini kırarak yanağını delip geçmişti, suratı adeta bir kan çukuruna dönerken ağzından inleme ve çığlık arası sesler yükseliyordu. Theodor acı içinde kıvranırken kalabalık da benzer tepkileri veriyordu. İnsanalar ağlayıp korkudan birbirlerine sarılırken içlerinden biri bayılmıştı bile. 

"Dur...ya'varırım! Dur.." Yediği darbe yüzünden adamın dudaklarından bir kaç kelimeden fazlası dökülmedi. Yüzünden akan kanlar masada küçük bir gölet oluştursa da büyük çoğunluğu pahalı beyaz gömleğini kirletmişti, az önce şampanyasını yudumlayıp zenginliğini herkesin gözüne sokmaya çalışan 'asil' bey'fendiden artık hiç bir iz yoktu.

"Ne yaptığını anlat."

"Bi' şey yapmad'm."

"Ne yaptığını anlat lanet olası!" Bir tekme daha attığında bu sefer topuğu dayanamayıp kırılmıştı. Düşünmeden ayakkabılarını çıkarıp yere fırlattı. İki ayakkabı yerdeki cam kırıkları arasında yerlerini aldı.

"Şimdi burada herkese söyleyeceksin. Yıllarca ne boklar yediğini anlatacaksın."

"B-Ben.." Bu sefer adamın suratına bir yumruk geçirdi, siniri geçmeyince ilkini iki tanesi daha takip etti. Theodor'un yüzü şişliklerden ve kandan iğrenç bir et yumrusuna dönüşmüştü. Bu manzara Teru'yu yıllar öncesindeki bir ana götürdü, Avcı'nın kellesini almadan önceki o ana.

"Değişkenlerin köleleştirilmesi için yapılan her türlü pisliğe para verdin! Baksana, karşılığını da fazlasıyla almışsın!"

"Ben...hayır.."

"Hayır mı?!" Tekrar suratına bir yumruk geçirdi. "Sence şaka mı yapıyorum?! Şaka yapıyor gibi mi görünüyorum?! O kokuşmuş ağzından doğru şeyler çıkmazsa daha fazla ona ihtiyacın kalmadı demektir." Öfkeden sıktığı dişleri öyle beyaz ve parlaktı ki sanki karşılarında akan kanı arzuluyor gibiydiler.

"Yaptım! Ben.." Teru jöleli saçlarından tutup masanın üstüne serilmiş adamı doğrulttu. Şimdi adam dizlerinin üzerine çökmüş, ağlayarak kalabalığa bakıyordu.

"Kimlere verdin o paraları! Söyle!" Saçlarını daha sıkı tuttuğunda adam bülbül gibi şakımaya başladı. "Zaosan'a ve Seon Woo'ya! En çok onlar istedi!"

"Ve onlar bu parayla ne yaptı?"

"Ş-Şey.." Teru adamın bacağına bir tekme indirdi, adam çığlık attıktan sonra daha çok ağlayarak sözlerine devam etti. "Genelev...deneyler!"

"Demek öyle. Genelev ve deneyler ha? Başka?"

"Arenalara.."

"Ve o arenalarda ne yapılıyor?"

"D-Değişkenler dövüştürülüyor."

"Başka kime para verdin?"

"Çetelere, kaçakçılara özlellikle Ar-" Lavi'nin gözleri açıldı, Theodor ailesini bunca kalabalığın önünde gammazlamak üzereydi, tam o anda Teru Theodor'un saçlarını bıraktı ve adam masanın üstünden kafa üstü yere yuvarlandı. Yere düştüğünde cam kırıklarının üstünde acıyla ve korkuyla büzülüp hüngür hüngür ağlamaya başladı. 

"Annecim...annecim..n'olur her şey bir kabus olsun...n'olur.."

"Artık her şey çok açık sanıyorum? Bu adam oğluyla beraber değişkenleri tehdit eden her suçu finanse etti. Onlar satıldı, o para kazandı, onlar öldü, o para kazandı, onlar işkence çekti, o para kazandı! Onların acıları ve gözyaşlarından kendine koca bir servet yaptı! Yine de kirli paranın size mutluluk getirmeyeceğini bilmelisiniz." Tekrar Theodor'a dönüp sıktığı dişlerinin arasından konuştu. "Bugün keşke daha az param olsaydı diye dua edeceksin Theodor Van Nucheswein." Yere indi ve Theodor'u ensesinden tutup sürüklemeye başladı, kalabalık korkuyla önünden çekilirken bazıları istemsizce onu takip ediyordu. Nihayet bahçeye geldiğinde, boş havuzun önünde durdu. Dibinde, kısa süre önce boşaltıldığı için yer yer su birikintileri vardı. 

   Bunca zaman havuzun başında Teru'yu bekleyen Rumu onu gördüğünde gülümsemesine engel olamadı.

"Nihayet eğlenceli kısma geliyoruz."

"Her şey hazır mı?"

"Varmak üzereler."

"Güzel." Lavi ve Nathan toplanan kalabalığın en önünde olan biten her şeyi pür dikkat izliyorlardı. Az önceki direkten dönen ifşalamadan sonra ikisinin de kalbi hızla atıyordu, neyse ki Teru'nun zamanında müdahalesiyle kimlikleri açığa çıkmamıştı.

"N'olur bana acı.. yalvarırım, yalvarırım.." Teru gözlerini hiddetle açarak doğrudan adamınkilere dikti.

"Carter'ın ve Avcı'nın 'avladığı' değişkenler de son anlarında böyle söylüyordu." Bir yumruk çakmasıyla adam tekrar yere kapaklandı. "Kaçırılan bütün o değişken çocuklar da." Bu sefer Theodor'un karnına sert bir tekme geçirdi, gücünü dizginlemek için olabildiğince efor harcıyordu. "Genelevde tecavüze uğramadan önce hepsi aynı şeyi söylüyordu! Umurunda mıydı? Ha, umurunda mıydı?!!" Son tekmesi öyle sertti ki adam yerde yuvarlanıp boş havuzun içine düştü. 

"Y-Yalv.." Son yakarışları duyulmadan bahçenin dev kapıları açıldı ve 2 kamyon gürültüyle içeri daldı. Kalabalığın şaşkın bakışları arasında havuzun, Teru'nun bulunduğu cephesine yan yana yerleştiler.

"Gel lan buraya." Kamyon'un içinden inen Maya, yanındaki ellerini kelepçeli ve ağzı bağlı adamı sürükleyerek Teru'nun yanına geldi. Adamın suratından feci dayak yediği anlaşılıyordu ve Theodor gibi salya sümük bir şekilde durmadan ağlıyordu.

"Oğlunu da getirdik." Kolunu tuttuğu adamı ağzını açtıktan sonra hızla boş havuzun içine itti ve o da babasının yanına yerleşti. 

"Baba! Ne oldu sana?!"

"Trever.." 

"Elemanlar nerde?" Teru o sırada diğer kamyondan inip yanlarına gelen Mizu'ya sorusunu yöneltti.

"Paylarını verip gönderdik."

"Sorun çıkmadı mı?"

"Biraz dişlilerdi ama Maya sağ olsun hallettik." Hem Maya hem Mizu, Rumu ve Teru'nun taktığı maskeden takıyordu. Rumu ve Teru buradaki işlerli hallederken Asu uzaktan korumaları halletmişti, Mizu ve Maya ise diğer işleri halletmek için gecikmişti ki bunları sessizce yapmak oldukça zor ve zahmetli olmuştu. Son olarak başak da telefonları engelleyen ekipmanları temin edip çalışmasını sağlamıştı, ayrıca sürekli gizlice sızdığı kameraları kontrol ederek planı koordine etmişti.

"Bayanlar, baylar! Bu geceyi sonlandırmak istediğinizin farkındayım! O yüzden son gösterimizi size sunup perdeleri kapatacağım!" Mizu ve Maya'ya baktı, ardından ikisi de kamyonlara doğru ilerledi. Şoför kabinine geçip işaret beklemeye başladılar. Teru, kamyonlardan birinin kasasına çıktı ve üzerindeki örtüyü kaldırdı. Kasa tamamen bir kiloluk altınlarla ve mücevherlerle doluydu. Kasanın kenarına otururken kalabalığa baktı ve sonra Rumu'ya döndü.

"Ailesini hallettin mi?"

"Arkadaki odalardan birine kilitledim."

"Güzel, hiç bir şey görmeyecekler." Teru derin bir nefes aldı, bütün bu vahşi sunuculuk işi onu oldukça yormuştu, oysa ki yarım saat bile olmamıştı daha.

"Bu gece yıllarca bu suçlara destek veren Theodor ve oğlu 'finansal sıkıntılar' yaşayacak." Havuzun içinde debelenen iki adama döndü, ikisi de korkuyla başlarını hayır şeklinde sallıyorlardı. Teru ise onlara bakarken elini kaldırdı.

"Daha az paran olması için dua edeceksin demiştim." Yere indi ve elini indirmesiyle iki kamyonun arkası açıldı, bütün altınlar ve mücevherler havuza doğru boşaldı. Bankasında ve evinde yıllarca sakladığı bütün serveti şimdi Theodor'un önce teker teker kemiklerini kıracak, sonra mezarı olacaktı. Bütün kasa öyle hiddetle boşalmıştı ki Theodor ve oğlunun ses çıkaracak vakti bile olmamıştı. Neredeyse bütün havuz dolduğunda insanlar çığlık atıyor ve ağlıyordu. Havuzun dibindekiler ise zenginliklerinin altında ezilmeye mahkum olmuştu. Böylece dünyanın en pahalı mezarına sahip olmuşlardı. Servetini masumların acıları üzerinden kazanan bir adam için uygun son buydu.

"İyi akşamlar dilerim." O anda gökte dev bir kuş göründü, daha yakına geldiğinde bunun bir değişken olduğu anlaşıldı. Kartal değişkeni Asu hiç vakit kaybetmeden Mizu ve Maya'yı kaparken Rumu da Teru'yu kaparak kanatlandı. Son anda Lavi öne çıkıp maskesini çıkararak gökyüzüne doğru baktı. Gecenin karanlığında kaybolan kadınları izlerken hayranlığını gizleyemedi. İnanılmaz bir manzaraya şahit olmuştu ve bu kadınların ne kadar güçlü olduğunu tekrar anlamıştı.


**

Bölümüz burada sonlandı, umarım beğenmişsinizdir. Normalde bazı açıklamalar için özel bölüm yapacaktım ama onu yazmam biraz vakit alabilir o yüzden kafanızda soru işareti kalmasın diye bu açıklamayı yapayım. 

Teru ve Rumu salondayken Mizu ve Maya Theodor'un oğlunu kaçırdı. Bankadaki ve evdeki kasaları açması için zorladılar çünkü şifreyi biliyordu. Yine bu adamın emriyle önce bankadaki insanları boşalttılar.(Bu normalde tuhaf olabilir ama burası pis işler için para sağlanan bir yer, bu işler için birileri geldiğinde banka boşaltılıyordu zaten bu yüzden çalışanların tuhafına gitmedi) Bu noktada Teru'nun Lessie'den bulduğu adamlar devreye girdi. Altınları ve mücevherleri kamyonlara taşıdılar. Son anda biraz sorun çıkarsalar da Maya baya otoriterdi sağolsun. Paylarına düşen 1 kilo altını da buradan aldılar.

Teru Griselda'nın yerine, Rumu ise korumalarından biri yerine geçti. Onların davetiyesiyle içeri girebildiler. Yanlarındaki kadın Griselda'nın gerçekten yardımcısı ve diğer korumalar da gerçek korumalarıydı. Bu konuda ne nasıl oldu kesin detay vermeyeceğim.

Blood'un kuralı 'kısasa kısas'dır. Böyle suçlar için finansal destek veren birini nasıl öldüreceklerini iyice düşündüler ve onlar için zor bile olsa bu yolu tercih ettiler.

Carter'la Theodor'un ölümü arasında 2 haftadan az süre var. Blood işeri hızlandırdı, bu yüzden Lavi ve Nathan bu kadar şaşırdı.

Yüzleri sadece belli başlı kişiler tarafından biliniyor bu yüzden maske taktılar. Tesadüf o ki (?) balo da maskeliydi.

Şimdilik bu kadardı okuduğunuz için teşekkürler, yorum ve beğenilerle destek verirseniz çok mutlu olurum.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44769 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr