Çevirmen: Lucius
Bölüm 28: Gölgenden Sakın…
Hector mesajlara baktı. Konuşma şu şekildeydi:
Bilinmeyen_gönderici: Delroy. 8133 sampson ölüm/kalım meselesi. onları koru.
Kullanıcı: İyi misin?
Kullanıcı: Ne oldu?
Bilinmeyen_gönderici: İyiyim. Çocuklar sende mi?
“Sonunda cevap vermiş.” dedi Hector.
‘Rahatladım. Ona tekrar ne yaşandığını sor.’ dedi ve Hector da sordu. Cevap için çok fazla beklemediler.
Çok şey. Yüz yüze açıklamak daha kolay olur. En kısa sürede görüşelim.
“Hmm.” Mesajı Garovel’e gösterdi.
‘Nerede yaşadığını ona söylemen için hiçbir nedenin yok. Başka bir yer seç.’
“Mezarlık nasıl?”
‘Eh, çok yakın olur. Buranın batısındaki parkı biliyor musun? Yaklaşık iki kilometre felan uzaklıkta.’
“Ah… Nelson Parkı, değil mi?”
‘Evet.’
“Tamam…” Mesajı gönderdi.
Tmm. Hemen oraya gidiyorum.
Hector kaşlarını çattı. “Gecenin ortasında? Oy. Sanırım çocuklarını geri almaya can atıyor. Onun yerinde olsaydım herhalde ben de can atardım…”
Pencereden gizlice çıkıp çıkmaması gerektiğinden emin değildi. Kollarında iki bebekle birlikte kötü bir fikir gibi duruyordu. Ebeveynlerinin, özellikle de annesinin sabahları erken kalktığını biliyordu, dolayısıyla aşağıyı kontrol edip ikisinin de çoktan yatakta olduğunu görünce rahatladı.
Ne olur ne olmaz diye bebek malzemelerini de alarak, çocuklarla beraber ön kapıdan sıvıştı. Motorsikletine doğru yaklaşırken onlara yeni bir demir sepet yaptı.
Kısa bir süre sonra Hector Nelson Parkına vardı. Girişte yürüyen genç bir çift ve ara sıra geçen bir araba dışında etrafta kimseleri görmedi.
“Burası çok karanlık.” dedi Hector. “Gökyüzünden onu bulmama yardım eder misin?”
‘Elbette.’ Garovel ağaçların üzerinde uçtu, bu da Hector’un ölüm meleğinin nereye gittiğini anlamasını zorlaştırdı.
‘Ah… lütfen görebileceğim bir mesafede kal…’
‘Peki, Anne.’
Hector parkın merkezine doğru ilerledi, burada küçük bir çeşmeli yapay gölet vardı. Ana patika yolundaki uzun bir lambanın altında durdu fakat banka oturmamaya karar verdi.
‘Hmm.’ Garovel bir süre sonra söyledi. ‘Onu görmedim. Sen?’
‘Hayır. Sanırım bekleyeceğiz…’
-+-+-+-+-
Bir apartman kompleksinin çatısındaki uzun bir hava menfezinin arkasına kıvrılan Geoffrey yerini bulmuştu. Biraz uzaktı fakat buradan parkın hemen hemen her noktasını görebiliyordu. Dürbününü havada hareket eden zerreye doğru çevirdi ve ölüm meleğini gördü. Bu Hector’un ölüm meleğiydi.
Geoffrey sırıttı. “Aha. Bay Colt’a yardım edenlerin siz ikiniz olabileceğini düşünmüştüm.” Parkın karşısına doğru baktı. “Şimdi Hector neredeymiş…?”
Sokak lambasının altındaki kara figürü gördü. Geoffrey göğsündeki ağrıyan şişliğe dokundu. Ara sıra rahatsız etmekten öteye gitmiyordu, bu yüzden Desmond’un isteklerini yok sayarak bir doktora görünmekle hiç uğraşmamıştı. Tam tersi, Geoffrey bu histen zevk aldı, bunun Hector’u—çok özel arkadaşını hatırlatışından zevk aldı.
Aslında, Hector’u öldürmek isteyip istemediğinden bile emin değildi. Yaşayabilecekleri tüm olası savaşları, şiddetli çatışmaları, ölen masumları ve uzun süren işkenceleri düşünen Geoffrey gülümsemeden edemedi. Hector onu çok uzun süre eğlendirebilecek biri gibi duruyordu.
Fakat aynı zamanda Geoffrey kendisinin işlerin heyecanına çok fazla kapılmasına izin veremeyeceğini de biliyordu. Er ya da geç bütün eğlenceyi kesinlikle sona erdirecek aşılmaz bir engel vardı. Büyükbabası.
Damian aile işini yeniden kuruyordu ve Hector bu emeklere karşı gerçek bir ayak bağıydı. Çatışmaları kaçınılmaz görünüyordu. Elbette Damian’ı durdurmaya kalkmak bir seçenek bile değildi. Bu nedenle, bunun hakkında düşündükçe Geoffrey bir gerçeği fark etti. Her ne kadar tam olarak Hector’un ölmesini istemese de onu başkasının öldürmesini kesinlikle istemiyordu. Sonuçta, buraya gelmeden önce Damian ve Feromas’a hiçbir şey söylememesinin nedeni de buydu. Eğer Hector ölecekse, o zaman bundan Geoffrey sorumlu olmak zorundaydı. Bu kadar basitti işte.
Hector’un telefonu çıkarıp bir şeyler yazmaya başladığını gördü. Kısa süre sonra Colt’un telefonundan ses geldi. Mesaj şu şekildeydi:
Neredesin?
Geoffrey bir an düşündü ve cevap yazdı:
Üzgünüm, gelemem. Yarın buluşsak?
Uzun bir duraksama oldu. Sabrı azalmaya başlarken ölüm meleğini izlemeye döndü, ardından Hector’un mesajı geldi:
İyi. Fakat bana ne olduğunu söyle.
Geoffrey ne yazacağını düşünürken dudaklarını büzdü. “Ah, işte başlıyoruz…” Yazdı:
Geoffrey bana saldırdı fakat kaçtım. Şimdi polislerden saklanıyorum.
Kendi kendine güldü. “Bir de insanlar zeki olmadığımı düşünür.”
Hector başka bir mesaj daha attı, öğleden sonra buluşmalarını önerdi, Geoffrey de kabul etti, ardından Geoffrey parktan ayrılırken onları izledi. Hector’u karanlıkta takip etmek çok zordu fakat ölüm meleği gün kadar aydınlıktı.
Geoffrey mesafesini korudu, çatıdan çatıya atlayarak görüşünü sürdürürken kızıl damlalar onu taşıdı ve çok geçmeden ölüm meleğinin yavaşladığını gördü. Tekrardan dürbününden baktı ve ölüm meleğinin iki katlı bir eve girişini izledi.
“Demek yaşadığın yer burası.” dedi Geoffrey. “İlginç.”
Bir süre boyunca Geoffrey sadece oturdu ve evi izledi.
“Ne yapmalıyım?” diye düşündü. “Hmm. Hemen iyi kısıma geçmek istemiyorum. Özel bir şeyler olmalı. Tabii ki, ona ölüm meleğinin ölüşünü izletmem lazım, başka ne var? Umm… Oh! Çocuklar! Çocukları nasıl unuttum! Bay Colt’a izletemedim fakat Hector’a izletebilirim!”
Geoffrey kaşlarını çattı ve kollarını katladı. “Ama dur. O Bay Colt’tan çok daha güçlü. İlk onu öldürmeden çocukları ondan almak çok zorlayabilir… Belki de onu evden uzaklaştırsam…? Biraz düşüneyim. Gecenin yarısı… oldukça koruyucu biri… Çocukları yanına almadan onu nasıl evden uzaklaştırabilirim? Hmm…”
-+-+-+-+-
Yeniden odasına dönen Hector tekrardan eldiven oluşturma hızını arttırmaya çalışırken oturuyordu. Eski bir kronometre bulmuş ve süre tutmaya karar vermişti. Birkaç denemeden sonra ise, tüm süreçten bir saniye eksiltmeyi başardığını fark etti.
“Geriye yalnızca on dört buçuk dakika kaldı.” mırıldandı.
Uzaktan gelen bir ses onu böldüğünde tekrar denemek üzereydi. Hafif bir titreme odayı sarstı ve masasının üzerindeki lambadan gelen ışık titredi ve söndü.
“Bu da neydi?”
‘Yanılmıyorsam bir patlamaydı.’ Garovel tavandan uçtu.
Hector karanlıkta bekledi. ‘Elektrik geri gelmiyor…’
‘Sadece senin evinde değil. Birkaç blokta da komple gitmiş. Patlamanın elektrik santralinden geldiğini varsayabiliriz sanırım.’
‘Ne yapmamı istiyorsun? Kontrol etmeye gitmeli miyim?’
‘Evet öyle düşünüyorum.’
Hector karanlıktaki ikizlere baktı, derme yataklarında hala uyuyorlardı. ‘Ama… çocuklar ne olacak?’
‘Kalmalı mısın sence?’
İfadesi gerildi. ‘Bilmiyorum… insanlar orada yaralanmış olabilir, değil mi? Molozların altında kalmış olabilirler.’
‘Olabilir.’
Doğruldu ve odada gezinmeye başlarken bir elini yüzüne tuttu. ‘Ne yapacağım? Ya birileri orada ölüyorsa ve ben—ahh—ama ben!’
‘Çocukları yanına al.’
Garovel’in tavandan yere inişini izledi. ‘Ne!’
‘İşlerin gidişatına göre orada saatlerce kalabilirsin. Çocukları bu kadar süre yalnız bırakmamalısın.’
‘Ama bu çok tehlikeli olur!’
‘Onları güvende tutarsın’
Garovel’e kuşkuyla baktı. ‘Bunu bilemezsin! Ya işleri tekrar batırırsam?!’
‘Hector.’ dedi Garovel. ‘Hala kendine güveninin az olduğunu biliyorum ancak benim onları koruyacağına dair hiçbir şüphem yok. Şu ana kadar kurtardığın insanları sana saymam mı lazım?’
Zemine baktı ve kaşlarını çattı.
‘Lazım yani. Tamam, bir bakalım. Bohwanox, ben, Colt, bu çocukları, tekrar ben, geçen günkü apartman kompleksindeki insanlar, Lynn, Roman, Mehlsanz, kahrolası Atreya Kraliçe’si, üçüncü kez ben. Oh, bir de hizmetkarımken ilk gecendeki kız var, hatırladın mı? Hadi ama, o kadar çok var ki hepsini hatırlayamıyorum bile. Başka ne var biliyor musun? Şu anda öncesinden çok daha güçlüsün şu anda.’
‘Ben… ah… ya benim yüzümden yaralanırlarsa…’
‘Onlar her zaman yaralanma tehlikesinde olacaklar. Fakat şu anda kalabilecekleri en güvenli yerlerden biri senin yanın. Onları mermileri engellemek için kullanmadığın sürece bence iyi olacaklar.’
Hector sessiz kaldı.
Garovel bekledi, ardından konuştu. ‘Önce durumu gözlemlemeye gitmeme ne dersin?’
Başını kaldırdı. ‘H-hayır. Bensiz hiçbir yere gitmeni de istemiyorum.’
‘Dikkatli olurum.’ Ölüm meleği duvara doğru ilerledi.
‘Hayır, sen haklısın. Ben… ben onları güvende tutacağım ve seni de güvende tutacağım.’
‘O zaman acele edelim.’ dedi Garovel.
Hector çocukları aldı.
-+-+-+-+-
Limandan motele kadar tüm yolu yürümek sinir bozucu bir şekilde yavaştı. Bir araba çalmak istedi—çünkü Geoffrey Colt’unkini suya yollamıştı. Fakat Bohwanox izin vermedi.
Sarı bant otoparkı çevreliyordu. Son ekip arabasının da ayrılmasını bekledikten sonra Colt polisin odasını arayarak altını üstüne getirmemesine sevindi. Parası, giysileri ve yolculuk eşyalarının hiçbirine dokunulmamıştı.
‘Sanırım, bu polisin senin kimliğini tespit edemediği anlamına geliyor.’ dedi Bohwanox.
“Belki de silah seslerini duysalar bile kimsenin beni görmemesindendir.” Colt yırtık gömlek ve pantolonunu değiştirdi, eskileri atarken yakasında bir köpek balığı dişi buldu.
“Ya da sadece polisler aptaldır. Bence bu daha olası.”
‘Polislerden överek bahsedersin sanmıştım.’
“Bu sikik ülkede değil.” Eşyalarını topladı ve dışarı çıktı.
‘O zaman neden polis olmakla uğraşmıştın ki?’
‘Çünkü birilerine bir faydam olur diye düşündüm.’ dedi Colt. Gecenin ölü saatleriydi, dolayısıyla sokakta kimseler yoktu fakat yine de konuşmalarını sessiz yapmaya karar verdi. ‘Bir süre orduyu denedim ama tek yaptığımız antrenman gibi saçmalıktı. Tüm zamanımı bir avuç göt kafalıyla geçirmek zorunda kaldım ve ülke dışına bir kez bile çıkarılmadık. Brighton’un suç oranı gözlerine kadar boka batmış durumdaydı ve kanunlar o şerefsizlerin kurtulmasına yardımcı olmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Bu yüzden ben de elime geçen her fırsatta ağızlarına sıçmak için bu kanunları kullanmaya başladım.’
‘O sırada Rofaller bunu fark etti?’
Colt bir kaşını kaldırdı. ‘Bunu da biliyorsun ha? Tam olarak ne zamandır beni takip ediyorsun sen?’
‘Hector’un sana ve çocuklarına o yeraltı malikanesinden kaçmasına yardım ettiğinden beri.’
‘Anlıyorum.’
Ölüm meleği gölgelenmiş yüzünü ona eğdi. ‘Bana pek de topluma yardımcı olmak isteyen bir insanmışsın gibi gelmiyor. Alınmak yok.’
‘Ben iyi bir insan değilim zaten.’ dedi Colt. ‘İyi biri yaptığım şeylerden pişmanlık duyardı. Fakat iyi insanları tanıdım. En azından çok daha iyisini hak edenler yani ve o iyi insanların yapamadıklarını benim yapabileceğimi fark ettim.’
‘Yaptığın şeyler ha? Açıklamak ister misin?’ dedi Bohwanox.
‘Hayır.’
‘Birlikte çok zaman geçireceğiz. En iyisi iyi geçinmeyi öğrenmemiz.’
‘Benim hakkımda meraklı değilsin, o zaman?’
‘Bana istediğini anlatabilirsin. Seni durdurmam.’
‘Hmm. Yani bir iş ilişkisi tarzı istiyorsun.’
‘Kesinlikle.’
Bohwanox duraksadı. ‘Benim için sorun yok. Tabii bana itaatsizlik etmediğin sürece.’
‘Güzel.’ Colt durdu, açık caddeye bakındı ardından Bohwanox’a başka bir bakış attı. ‘Bak, buna karşı olduğunu biliyorum ama sabaha kadar Brighton’a yetişmek istiyorsam gerçekten bir araba çalmam gerekiyor. Bunu hakeden birinden çalmama ne dersin?’
‘Sanırım öyle olursa sorun olmaz. Fakat gerçekten böyle birini bulabilir misin?’
Aradan bir saat geçtikten sonra bir arabası vardı. Sinir bozucu bir şekilde Bohwanox ilk olarak o aptalı evine bırakması için zorlamıştı.
Daha sonra Colt bir ankesörlü telefon buldu.
‘Hector’u mu arayacaksın?’
‘Evet. Acil bir durum olursa diye numarasını ezberledim.’
‘Bakıyorum da oldukça hazırlıklısın.’
‘Belli ki yeterli değilmiş.’ Telefonun çalmasını bekledi.
Biraz zaman geçti. ‘Açmıyor.’ dedi Bohwanox.
‘Çocuk muhtemelen meşguldür.’ Colt kapattı ve telefona baştan aşağı bakarken sakalını kaşıdı. ‘Hah. Bu şeyin SMS’i bile yok. Ona mesaj yazabilmek için başka bir cep telefonu bulmam lazım.’
‘Ne kadar sürecek bu?’
Colt aniden caddenin sonundaki telefon mağazasını fark etti. ‘Birkaç dakika sürer diye tahmin ediyorum.’
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..