Bölüm 29: Yıkıma Doğru İlerle…

avatar
535 1

The Zombie Knight Saga - Bölüm 29: Yıkıma Doğru İlerle…



Çevirmen: Lucius

 

Bölüm 29: Yıkıma Doğru İlerle…

 

Hector motorsikleti bir köşeye çekti ve motoru durdurdu. Uzaktan spot ışıkların zifiri karanlık molozları aydınlatmaya çalışırken caddeyi kapladığını görebiliyordu. Acil servis ekipleri çoktan çökmüş binayı çevrelemişti.

 

Hector polis memurlarının görüş alanının dışında beklerken Garovel ilerledi.

 

‘Belki de seninle birlikte gitmeliyim.’ dedi Hector. ‘Bildiğimiz kadarıyla Geoffrey orada olabilir.’

 

‘Orada değil.’ dedi Garovel. ‘Eğer öyle olsaydı bu kadar yakından onun varlığını hissederdim.’

 

‘Emin misin?’

 

‘Adım gibi. Yardım için çığlık atarsam gel ve beni kurtar.’

 

‘Ah…’

 

‘Rahatla. Dikkatli olacağım.’

 

Ne var ki sessizlik geri dönemeden Hector telefonunun çaldığını gördü. Gövdesine bağlı çocuklara doğru uzandı ve mesajı okudu:

 

Güvendeler mi?

 

“Ne?” Başlığının içinden gözlerini kısarak baktı. Gönderenin kimliği öncekinden farklıydı. Hector sebebini sordu ve cevap için bekledi.

 

Yeni telefon. Güvendeler mi? Buluşalım.

 

Hector yüzünü buruşturdu. Tekrarlanan güvendeler mi sorusunu babasal endişeye verebilirdi fakat Colt’un aniden tekrar buluşma tarihini değiştirmesini anlayamadı. Bununla birlikte Garovel düşüncelerini böldü.

 

‘Hector, burada mahsur kalmış biri var.’

 

‘Lanet olsun.’ Colt’a soracağı sorulardan vazgeçti ve doğrudan elektrik santralinin adresini telefona yazdı.

 

Garovel aniden önünde belirdi, omzunu kavradı. ‘Beni takip et. Kurtarma ekibinin onu zamanında bulabileceğini sanmıyorum.’

 

Koşmaya başlarken gönder butonuna bastı. ‘Tamam.’

 

Hector polis hattına doğru ilerlerken çocuklar demir sepetlerine itişemeyecek derecede sıkıca oturmuşlardı. Üniformalı memurlar onun karanlıktan çıkıp bir arabanın kaputunun üstüne sıçradığını  gördü. Telsizden konuşmalarını duyabiliyordu fakat onlara aldırmadı.

 

Birkaç dışarı doğru patlamış pencere dışında bina hala iyi kötü dayanıyordu ancak içine girince olaylar bambaşkaydı. Kürek ve baltalı bir kurtarma ekibi anında Hector’u fark etti. Ona bağırsalar da konuşmak için durmadı. Bir yan odadan ve beton merdivenlerden inerek Garovel’i takip etti.

 

Ancak bodruma daha inemeden dar merdivenlerin kapandığını gördü.

 

‘Yolunu parçalayarak açabilirsin, sıkıntı yok.’ Garovel öteki taraftan söyledi.

 

Hector demir bir kabarcık yaparak çocukları tamamen güvene aldı. Metal elleriyle moloza uzandı ve kendine bir yol açtı. Tahta, ezilmiş alçı ve metal parçaları basamaklardan aşağı düştü ve bodrum zeminine ulaşırken molozları tekmeleyerek yolunu açtı. Çocukların hava alması için tekrardan demir baloncuğu açtı.

 

‘Bu taraftan.’

 

Bir koridordan geçti ve ardından iki odadan daha geçerken tavandaki delikler ve duvarlardaki iri çatlakları gördü. Zemin sarsıldı ve dengesini sağlamak için bir an durmak zorunda kaldı.

 

‘İşte orada.’ Ölüm meleği yandaki odayı gösterdi, Hector tüm tavanın çöktüğünü görebiliyordu.

 

“Yardım edin!” Tahta ve beton yığınının altından bir ses geldi. “Kimse yok mu!”

 

Metal kirişlerden oluşan bir ağ adamın üzerinde sallanıyordu, bükülmüş ve parçalanmıştı. Her an üzerine düşebilecek gibiydi.

 

‘Kolu ve bacağı sıkışmış.’ Garovel açıkladı. ‘Acele et ve o parçaları üstünden kaldır.’

 

Hector bir bloğu hareket ettirmeye çalıştı ancak dokunduğu gibi diğer bloklar hareket etti. Sıkışmış adam acı içinde yüzünü buruşturdu. Hector geri adım attı.

 

‘Hmm.’ Garovel olay yerinin etrafında süzüldü. ‘Durum düşündüğümden daha karışık. Yavaş hareket etmelisin. Talimatlarımı dikkatlice uygula.’

 

Ölüm meleği hareket ettirmesi gereken blokları sırayla gösterdi. Hector ne kadar nazik ve hızlı olmaya çalışsa da son beton yığınına ulaşması yine de on dakika kadar sürdü. Hector onu da kaldırarak adamın bacağını serbest bıraktı, özgür bir şekilde sürünerek çıkmasını sağladı.

 

Ne var ki mağdur adam daha ona teşekkür edemeden başka bir titreme odayı sarstı ve tepelerindeki metal kirişleri sallandı. Birisi adamın üzerine doğru düştü. Hector sıçradı ve metale vurdu, bu esnada kolunun kırıldığını hissetti.

 

“Yürüyebilir misin?” dedi Hector, daha fazla kirişin gıcırdayarak sallandığını duyabiliyordu.

 

Adam cevap vermek yerine hızla odadan çıktı.

 

İki kiriş daha düştü ve Hector onları demir omuzlarıyla yakaladı. Ayağının altındaki zemin çatladı.

 

Bir an sonra, ağırlık altında mücadele verirken ikizlerin yüzünü gördü. “Ağlamıyor oluşunuza inanamıyorum.” Kirişleri yere silkti ve açık kapı aralığına doğru koştu.

 

Kalkan tozun arasından onları tekrar gördü. İkisi de ona öylece bakıyordu, üzgün olmaktan çok meraklılardı. Garovel’e bakındı ancak ölüm meleği çoktan daha fazla sağ bulmak için ortadan kaybolmuştu.

 

Hector çocuklara sırıtmadan edemedi. “Artık gürültüden ve tehlikeli şeylerden etkilenmiyorsunuz, öyle mi?”

 

Kız ağlamaya başladı ve çok geçmeden oğlan da ona katıldı.

 

“Uğursuz dilime ben.”

 

‘İki kişi daha buldum.’ dedi Garovel.

 

‘Nerede olduklarını göster.’ Çocuklara bakarak suratını astı. “İkiniz birazcık daha dayanın. Biliyorum korkutucu.”

 

Sonraki iki kişi bir süpürge dolabında mahsur kalmıştı. Muhtemelen sığınmak için oraya geçmişlerdi ancak bir dizi devasa raf düşüp kapıyı engellemişti. Hector kolayca engelleri temizledi. Bir kişi yürüyemiyordu, bu yüzden Hector adamı omzuna alıp binanın dışına kadar taşıdı.

 

Polis memurları onu girişte bekliyordu ve Hector yoluna çıkmalarından endişeleniyordu. Ancak beklediği gibi olmadı, ellerinden yaralı adamı aldılar ve onu bir ambulansa götürdüler.

 

Başka bir memur ikizleri de almaya kalkınca Hector kaçmaya karar verdi. Polis hattının üzerinden atladı ve dar bir sokağa saptı.

 

Karanlık onu sarmalarken Garovel’den gelecek olan sonraki emirleri bekledi. Ancak hiç gelmeyince sorulması gerekeni sordu. ‘Başka mahsur kalmış birini görüyor musun?’

 

‘Şu anda tekrar kontrol ediyorum ama sanırım bu kadar.’

 

‘Gerçekten mi? Daha fazlası olur diye düşünmüştüm…’

 

‘Sanırım elektrik santralinde gece ekibi o kadar büyük değilmiş. Eminim bir çok yeri otomatik çalışıyordur.’

 

‘Yani tüm insanlar güvenle dışarı çıkabildi mi?’

 

‘Hayır. Maalesef herkes değil. Binanın biraz uzağında yangın var. Görünüşe göre zavallı adam orada ölümüne yanmış.’

 

Hector kaşlarını çattı ve iç geçirdi. ‘Ben onu kurtarab… Eğer ben…’

 

‘Ne kadar sikik bir durum olsa da buradaki herkesi kurtarmanın mümkün olduğunu sanmıyorum. Bunun için saçma olacak derecede güçlü olman gerekir ve sen bir hizmetkar olarak yaşına göre normalden güçlüsün zaten.’

 

Hector cevap veremedi. Garovel’in arama işinin bitmesini bekledi. Ölüm meleği üçüncü kez kaçırdığı biri var mı diye kontrol etti.

 

‘Görünüşe göre bir zayiat var.’ dedi Garovel. ‘İtfaiyeciler de birkaç kişiyi dışarı çıkardı.’

 

‘Sanırım bu da bir şey…’

 

‘Bu ruhu götürmek birkaç saatimi alacak.’ dedi Garovel. ‘Eve geri dönmelisin. Yakında güneş doğacak ve okulun da var.’

 

‘Tamam…’ Ne var ki motoru çalıştırmadan önce durdu. ‘Aslında, ilk olarak Colt’u görmeye karar verdim.’

 

Ölüm meleği cevap vermedi.

 

‘Garovel? Tamam. Sonra görüşürüz, sanırım.’

 

Birkaç dakika sonra, bloğu birkaç kez dolaşmaya karar verdi. Bir saat sonra, tam Colt’a tekrar yazacakken tanıdık bir ses kulağına geldi.

 

‘Onu buldum.’

 

Hector döndü ve karşısındaki uzun yüzlü ölüm meleğini görünce gözlerini kırptı. “Bohwanox! Ne işin var burada?”

 

‘Birine seni bulması için yardım ediyorum.’

 

“Nee?”

 

Colt köşeyi döndü. “İşte buradasın.”

 

Hector ikisine baktı, gerekli soruyu sormak için içinde mücadele veriyordu.

 

Bohwanox müdahale etti. ‘Evet, Colt beni görebiliyor. Geoffrey öldürünce onu dirilttim.’

 

Colt bir kaşını kaldırarak Hector’a baktı. “Bu ne boktan bir bebek sepeti lan?”

 

“Ah… ahh…” Hector bebeklerin etrafındaki demiri serbest bırakarak onları kollarına aldı. Hemen onları babalarına teslim etti.

 

Colt onları alırken daha da şaşırmış bir şekilde baktı. “Metal nasıl öyle kayboldu?”

 

“Bu, ah…” Hector kafasıymış gibi kaskını kaşıdı. Yardım için ölüm meleğine baktı.

 

‘Daha sonra açıklarım.’ dedi Bohwanox.

 

Hector minnettar bir ifadeyle başını salladı ve tekrar Colt’a baktı. “Bu arada, buluşmayı neden tekrar değiştirdin?” diye sordu. “Polislerden saklandığını sanıyordum.”

 

“Yeniden mi değiştirdim? Neden bahsediyorsun?”

 

“Mesajın. Yarın öğlen buluşmaya karar vermiştik ama sonra, ah… sen…”

 

Colt’un kaşları düştü. “Seni anlamıyorum.”

 

Hector kısa bir nefes verdi ve telefonunu çıkardı. İkisine de geçen konuşmayı gösterdi.

 

“Buradaki mesajların hiçbirini ben göndermedim.” dedi Colt. “Kim olduğundan da emin…” Birden farkındalık ona çarptı. Bir süre ağzı açık kaldı ve tamamen nutku tutulmuş bir şekilde Hector’a baktı.

 

“Sorun ne?” dedi Hector.

 

“Geoffrey beni öldürdüğünde telefonumu kaybettim.” dedi Colt. “Sanırım o sırada telefonu alıp sana bu mesajları göndermiş.”

 

Hector şaşırdı, hala kafası karışmıştı ve Colt ile Bohwanox’a baktı. “Ne diyorsun…? Ama o zaman…”

 

Colt mesajları tekrar okudu. “Geoffrey sana saldırmadı mı?”

 

“H-hayır, ben…” Farkındalık ona da çarptı. Aniden gelen korku göğsünden yıldırım gibi geçti. Çıkacak kelimeleri sadece fısıldayabildi. “Beni eve kadar takip etti!”

 

Hector motora doğru koştu.

 

“Seninle geliyorum.” dedi Colt.

 

“Hayır!” Hector motor deli gibi kükrerken bağırdı. “Geoffrey hepinizi öldürür!”

 

“Yardım edebiliri…”

 

“Hayır edemezsin!” Hector’un adamı bekleyecek sabrı yoktu. “Sadece şehri terk et! Güvenli olduğunda seni arayacağım!” Gazı çevirdi, motor çığlık atan tekerlerle caddeden aşağı indi.

 

Güneş çoktan doğmuştu. Trafik büyüyordu ancak hala sorun yaşamadan arabaların arasından geçecek kadar yeri vardı.

 

‘Garovel, eğer beni duyuyorsan sanırım Geoffrey nerede yaşadığımı biliyor ve şu anda orada olabilir.’

 

Eve ulaştı. Motoru yere bıraktı ve ön kapıya doğru koştu.

 

Babası mutfaktaydı, eviyenin içinde ellerini yıkıyordu. Adam küçük bir pencerenin karşısında duruyor ve sanki hiçbir sıkıntı yokmuş gibi sakince ıslık çalıyordu.

 

Hector çevresine bakındı. Her şey normal görünüyordu. Çok daha kötü şeyler bekliyordu. Kan, yıkım, rehine hatta ceset—ancak bunların hiçbiri yoktu. Hiçbir şiddet izine rastlamadı. Geoffrey’den de eser yoktu.

 

Çekinerek yavaşça babasına yaklaştı. “Baba?”

 

Adam döndü ve onu gördü. “Whoa. Um. Hector? Sen…” Ellerini havluyla kuruladı. “Hmm. Kafandaki de ne?”

 

Şimdilik bu soruyu görmezden geldi. “Baba, her şey… her şey yolunda mı?”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Babasının yüzüne dikkatle baktı. Geoffrey’in kuklalarındaki gibi boş ve cansız olmadığını görünce Hector içinden rahatladı. “Kimse, ah… eve biri geldi mi?”

 

“Sadece bir arkadaşın geldi.”

 

Sertçe baktı. “Hangi arkadaş?”

 

“Oh, hangisi olduğunu biliyorsun.” dedi babası. “Her sabah seni okula götüren çocuk işte.”

 

“Sana adını söyledi mi?”

 

“Bilmiyorum.”

 

“Baba, bu çok önemli. Nathan mıydı? Yoksa Geoffrey miydi?”

 

Adam sırıttı. “Evlat, gerçekten bilmiyorum.”

 

Hector dişlerini birbirine sürttü.

 

“Sanırım senin odana çıktı.”

 

Mutfak kapısının hemen arkasındaki merdivenlere doğru baktı.

 

Babası etrafından dolandı. “Şimdi işe gitmem lazım ama sonrasında okuluna uğrayacağım.”

 

“Ne?”

 

“Bir süredir derslere gitmiyorsun değil mi? Okulun birkaç kez aradı bile, bakalım ne çıkacak.”

 

“Ah, bu, ah… Yani…”

 

“Neyse, sonra görüşürüz.”

 

“Baba, bekle… ah.”

 

Adam durdu ve döndü.

 

“Lütfen, sadece bir dakika bekle.” Merdivenlere doğru koştu. “Odamda bir şeyi kontrol etmem gerekiyor ama sadece bana bir dakika ver olur mu? B-bir yere gitme.”

 

Kollarını katladı. “Tamam. Ama beni çok fazla bekletme.”

 

Hector aceleyle basamakları çıkarken babasının görüş alanından çıktığı gibi kollarını demirle kapladı.

 

İşte odasının kapısı karşısındaydı. Şu anda kapalıydı ancak o bu şekilde bırakmamıştı. Kapıyı açtı.

 

İlk fark ettiği şey odadaki pis kokuydu. Ardından cesedi gördü. Duvara asılmış sallanıyordu. İçi dışına çıkartılmıştı. Kan ve bağırsakları Hector’un yatağına yığılmıştı.

 

Belki de çok dehşete kapıldığından ve çok iğrendiğindendi ama ilk başta onun kime ait olduğunu anlamadı. Sadece kötürüm edilmiş bir ceset gibi görünüyordu. Ama sonra o yüzü tanıdı.

 

Bu Geoffrey’indi.

 

Öylece kaldı. Geoffrey çoktan ölmüş müydü? Hector olayın nasıl olduğunu veya neden yapıldığını anlamaya çalışırken başı döndü. En ufak bir şey anlamadı. Burada ne olmuştu böyle?

 

Sonra cesedin yanına kanla yazılmış mesajı gördü.

 

-Hector’a

 

-Sonunda kendime yeni bir beden buldum. Eski bedenimi alabilirsin. Sevgiler, Baban.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr