Toran; karanfilli sigarasını tam yakıp, keyif yapacakken cep telefonunun çalmasıyla bu gecenin de
kanlı geçeceğini anlamıştı. Ve, telefonu cebinden hantal hareketlerle çıkararak kimin aradığına
baktı.
“Han”
Han; uyuşturucu ticaretinden, insan kaçakçılığına her türlü pis işi yürüten veya aracılık sağlayan
bir örgütün Whashington Eyaleti'ni yöneten liderleriydi. Toran, telefonun ekranına bir süre
baktıktan sonra sigarasını yanı başındaki küllüğe nazikçe koydu ve telefonu açarak, kulağına
götürdü.
“Başkan Han?..”
Han, kalın ama dostane sesiyle, “Kardeş Tonar!” diyerek pis işlerini yapan Toran'a yakınmış gibi
bir tavır takındı. “Sana yine işim düştü.”
“Yaa...” sanki kendisini hal hatır sormak için arayacaktı. Han'ın karşısındakini aptal yerine
koymak gibi aptalca bir alışkanlığı vardı. Ama, bu durum Toran'ın pek umrunda değildi. O sadece
işini yapar, parasına bakardı.
“Ne işi?..”
Han'ın sesi soğuklaştı. “Bir herif... işlerime burnunu sokan cinsten bir herif. Kendini benim gibi
herifleri içeri atmak için ömrünü tüketen bir herif. Biliyorsun, yılanın başını küçükken ezmek
lazım.”
“Peki, benden ne istiyorsun? Onu öldürmemi mi? Yoksa, işini kaybetmesi için ona iftira atmamı
mı?”
Han, “Orası sana kalmış,” dedi. “Sadece onu önümden çek. Bir daha karşımıza çıkamasın.”
Toran'ın yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. “Onun hakkında bana gerekli bilgileri ver ve
komisyonumu banka hesabıma at. İş bittiğinde paranın geri kalanını atarsın.”
“Her zamanki gibi,” diye mırıldandı Han. Ve, soğuk sesi tekrar coşkuyla ısınarak, “Kardeş Toran,”
diye bağırdı. “Bu işi sadece sen halledebilirsin. Sana güveniyorum. Dikkatli ol. Bilgileri şimdi sana
gönderiyorum.”
Toran, Han'ın kapatmasını beklemeden telefonu kapattı ve küllükteki sigarasını parmaklarının
arasına alarak, deri kaplama koltuğundan kalktı ve tam karşısındaki fransız pencereden dördüncü
kattan yaşadığı tekinsiz kenar mahallesinin sessizliğini seyretmeye başladı.
“İşi bitirdikten sonra oraya tekrar uğrasam mı?..”
Toran, günün ilk ışıklarıyla yatağından çoktan kalkmıştı ve Han'ın telefonuna gönderdiği bilgileri okurken biryanda da bir kahve almak için bir kafeye girdi.
[Erick Heningen. Genç, başarılı gözü kara bir avukat. Kendisine düzenlenen tüm süikastlerden
yara almadan kurtuldu. Bu gün sabah dokuz da ...yerinde duruşması var.]
Toran, karton bardakta kahvesini aldıktan sonra sol kolundaki saate baktı ve mahkeme
duruşmanın yolunu tuttu.
Bir saat sonra...
Hakim, “Karar,” dedi gür sesiyle. “Delil yetersizliği ve şahitlerin sorgularıyla Arhan Şirketi
hakkında açılan yolsuzluk davası asılsız çıkmıştır.”
Erick, davayı kaybettiği için gözlerinden karşı tarafın avukatlarına öfke kusuyordu. Ancak,
müvekkilinin yüzündeki mahcup ifadesini görünce sinirlerine hakim oldu.
“Teşekkürler, Bay Erick. Hiçbir avukat sizin kadar direnmemişti. Teşekkürler...”
Erick, işaret parmağıyla kayan gözlüğünü geriye çekti. “Merak etmeyin sayın müvekklim. Bu
davanın peşini bırakmaya niyetli değilim. Elbet, bir açık verecekler ve o zaman hakkınız olanı siz
ve sizin gibi tüm mağdur işçiler alacak.”
Erick, duruşma salonundan çıkarken Toran mahkemeyi izleyen birkaç kişiden biriydi. Ve,
avukatına çıktığını görünce o çok durmadı ve dışarıya çıktı.
[Erick, çok çabaladı ama karşı tarafın eli daha güçlüydü. Çok para harcamış olmalılar.]
Toran, sessiz sedasız Erick'i takip etmeye başlamıştı. Aralarındaki mesafeyi deneyimleri sayesinde
muazzam bir şekilde koruyarak avukatı izlemeyi sürdürdü. Erick, ıssız bir ara sokağa girince Toran
bir ara sokağın içine girer girmez bir köşeye pustu ve karanlığın içine saklanırken elini arka cebine
attığı gibi Erick yürümeyi kesti.
[Hayır. Bir şeyler yanlış. Bu herif... sanki, beni heyecanlandırıyor. Sıradan bir avukat olamayacak
kadar soğuk kanlı. Peki, n'apmalıyım? Silahımı çekmelimiyim? Ama, eli... sağ eli neden cebinde?]
Toran, bu kadar sorunun kafasında döndüğü bir zaman da silahını çekmesinin kendisine yarardan
çok zarar vereceğini gayet iyi biliyordu. Ve, arka cebinden sigara paketini çıkararak bir dal sigara
yaktı. Lakin, gölgelerin içinden takım elbiseli biri çıktı.
“Erick. Seni uyarmıştık. Şimdi-”
Erick, çevir bir hareketle sağ cebindeki ufak silahını çıkardı ve ateşledi. Tetikçi daha n'olduğunu
anlayamadan beyninde bir kurşunla yere yığıldı.
[Öldürürken zerre kuşkulanmadı. O, sıradan bir avukattan çok daha fazlası.]
Erick, tetikçiyi öldürdükten sonra telefonunu çıkardı ve, “Polis...” diye konuşmaya başlayınca
Toran usulca oradan bir süreliğine uzaklaştı. Erick'se birisi tarafından izlendiğini gayet iyi biliyordu.
Diğerlerinden farklı biri...
Gece saat: 11.00
Siyahlara bürünmüş hırsız kıyafetli üç kişi Erick'in bahçeli evinin önünde belirdi. Yüzlerindeki
kar maskeleri ve gecenin karanlığı yüzünden yüzleri anlaşılamıyordu. Ama, ,içlerinden birinin
vücudu boksöre, birinin ki halterciye, diğerininse bir atlete benziyordu.
Boksör vücutlu olan, “Maymuncuğu verin,” diye fısıltı tonunda konuştu.
Haltercinin vücuduna sahip olan kirli bir sesiyle ne kadar sessiz konuşmak istese de dikkat
çekiyordu. “Alarm olabilir. En iyisi cam kesiciyle camı kesmek.”
Atlet görünümlü, “Evet,” diyerek bodur arkadaşına katıldı. “En iyisi bu. Hadi!”
Cam kesiciyle boksör vücutlu camı keserken bahçeden gelen bir hışırtı adamların ürkmesine
sebep oldu. Fakat, sesi çıkaranın bir tavşan olduğunu anlayınca tekrar işlerinin başına döndüler ve
halter vücutlu kafasına kurşunu yiyerek yere yığıldı. Diğer ikisi arkadaşlarının öldüğünü görünce
bellerindeki silahlara yöneldiler lakin atlet vücutlununda cesedi yere yığıldı.
Boksör vücutluysa, korkudan Erick'in tavşanını esir aldı. “Silahını indir! Yoksa, öldürürüm evcil
hayvanını.”
Olan biteni en başından beri izleyen Toran silahını çıkardı ve, “İşte altın fırsat,” diyerek nefesini
tuttu ve silahı ateşledi. Erick, kanlar içinde yere yığılırken diğer tetikçi korku dolu gözleriyle
etrafına bakınmaya başladı. Ve, elinde silahıyla Toran karanlığın içinden çıktı.
“Bir aptallık yapma. Onu ben öldürdüm. Han, için çalışıyorum.”
Boksör vücutlu, silahını indirerek tavşanı serbest bıraktı. “Yani aynı gemideyiz, he? Ben de Vux
Spor Salonu için çalışıyorum. Neyse, bu pisliği temizlersin artık. Hadi, iyi akşamlar dostum.”
Adam arkasını döndüğü sırada Toran avukatın silahını alarak, “Hey,” diye seslendi ve adamın
kendisine doğru yüzünü çevirmesiyle silahı dört el ateşledi. Ve, silahı tekrar avukatın eline koydu.
Ellerindeki deri eldiven sayesinde parmak izi bulaşmadı. Ve, geldiği karanlığın içine kendisini bırakarak ortadan kayboldu.
[Yazık oldu. Potansiyeli olan biriydin ama... sert kayaya çarptın, Erick Heningen.]
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..