IYI VE KÖTÜ HABER

TORAN yazan FarozX
avatar
345 0

TORAN - IYI VE KÖTÜ HABER


[Görev süresi yirmi dört saat uzatıldı ama iznin olmayacak.]

 Toran taksideyken aldığı bu müjdeli habere şaşırmıştı fakat fazla sorgulamayarak taksiciye gideceği yönü değiştirdiğini söyledi ve her zaman gittiği barın yakınlarına gitti. Taksiciye hesabı ödedikten sonra birkaç kuruşluk para üstünü almayarak ufak bir jest yaptı ve doğruca bara yaklaşarak, barın ahşap kapısını açtı. Ve, barmen dışında şişko ve kel bir herifinde bulunduğunu fark etti.

 [On yıla yakındır buraya gelirim, böyle bir adamı daha önce hiç görmedim.]

 Toran, duruma alışıkmış gibi davranarak barmenin karşısında yerini aldı. Barmen, müşterisini hiç dinlemeden soğuk viskisini önüne koydu. Toran, viskisini yudumlarken göz ucuyla yanındaki takım elbiseli herifin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 Herifin görünüşü bir oldukça resmi dursa da tırnaklarındaki siyah kirlilik ve koltuk altından yayılan yoğun ter kokusu yüzünden Toran önüne döndü. Farkında olmadan yüzünü çemkirerek tiksindiği belli etmişti. 

 Barmen bardaklarını her zamanki gibi özenle silmeye devam ederken Toran'ın bu yeni misafirden rahatsız olduğundan şüphelenmeye başlamıştı. Barmen, keskin yüz hatlarıyla, ufak gözleri sayesinde “yaşlı kurt” deyimini tam karşılığıydı.

 Yorgun ve bilge sesiyle, “Bu beyefendi benim en eski müşterimdir Toran,” dedi. “Kendisi bir dedektiftir.”

 Toran, viskisini yudumlamayı biran bıraktı ve göz ucuyla tekrar yanındaki kokuşmuş şişkoya baktı.

 “Ama, uzun zaman önce emekli oldu,” diye ekleyince barmen Toran'da viskisini içmeye devam etti. Ve, bitirince sertçe tezgahın üzerine vurdu. Barmen bir bardak daha doldururken gözlerini Toran'a dikti.

 “Kendisi Han'ın en ezeli düşmanlarındandı fakat sağ ayağını kaybettiğinden malunen emekli 

olmak zorunda kaldı.”

 Toran, barmenin sözüyle biraz daha dikkatli baktı ve herifin sağ yanında bir değneğin asılı durduğunu fark etti.

 [Barmen bana bunları neden anlatıyor? Yoksa, bu herifin bana yardımcı olabileceğini mi sanıyor?]

 “Eğer, rica edersen eminim sana yardım eder.”

 Barmenin bu sözüyle Toran'ın düşüncesi uyuşunca yüzünde ufak bir sima belirdi. Ve, dudaklarını viskisiyle ıslatarak, “Demek öyle,” dedi. “Bir bacağı olmayan, kokuşmuş, şişko bir emekli dedektif mi bana yardım edecek?”


 Dedektif, baradağını bitirdikten sonra göz ucuyla Toran'a baktı. Gözlerinde keskin bir öfke vardı.

 “Sözlerine bakarsak sen de onun düşmanısın, evlat.”

 Toran bardağından bir yudum daha aldı.

 “Hayır, ben onun için çalışıyorum.”

 “Ve, bu sayede yeraltı dünyasında isim edinip daha güçlü bir mafya lideriyle anlaşarak Han'ı öldüreceksin öyle mi?”

 Toran'ın biranda ukalâ yüzü düştü. “Sen?..” hızla beline davranarak silahını çekti. “Benim hakkımda bu kadar şeyi nereden biliyorsun?”

 Dedektifin gözlerinde en ufak korku kırıntısı yoktu. “Barmen senin hakkında bildiği birkaç şey anlattı. Ben de bunlar üzerinde bir tahmin yürüttüm ve görüyorum ki tahminim doğruymuş, evlat.”

 Toran barmene baktı.

 “Benim, hakkımdaki bilgileri etrafa mı saçıyorsun?”

 Barmen umursamaz bir tavırla, “Bilgi paradır,” dedi. “Ben ona bilgi verdim o da benden bir şeyler içmeyi kabul etti.”

 Toran bu sefer silahını barmene doğrulttu.

 “Peki ya, ben ikinizi burada öldürsem n'olur barmen?”

 Barmen, bardağı ve el bezini tezgahın üzerine bıraktı ve ellerine ağırlığını vererek öne doğru eğildi.


 “Bunu yapabileceğine inanıyorsanız hiç durmayın. Ama, eğer yapamayacaksanız da hiç konuşmayın, Bay Toran.”

 Toran, silahının horozunu kaldırdı.

 “Beni sakın sınama barmen. Sayısını bile bilmediğim kadar can aldım ben. İki kişiyi daha öldürmek koymaz bana.”

 Barmenin gözü toranın omzundan aşağıya asılan silindir şeklindeki, siyah çantaya takıldı.

 “Anlaşılan yeni bir göreve gidiyorsun. Görevden önce içmek pek de iyi bir fikir değil, he?”

 “Sen ona karışma barmen.”

 Toran, gözünü bile kırpmadan silahı ateşledi ve dedektif adamın eline vurarak kurşunun bermenin yanağından sıyırarak geçmesine neden oldu.

 Toran, hemen bir adım geriye atarak sol eliyle silahının horozunu tekrar kaldırdı ama dedektif bastonuyla Toran'ın eline sertçe bir derbe indirerek silahı elinden düşürmesine neden oldu. Toran, silahı yerden almak yerine hışımla dedektifin üzerine atlayıp, yumruğunu şişkonun yüzüne geçirdi ve başka birinin kolu boynuna dolanarak kendisin geriye çekti.


 [Lanet! Bu da kim? Bir dakika... yoksa!..]

 Toran'ın boynunu koluyla saran barmenin ta kendisiydi. Toran dirseğiyle barmenin karın boşluğuna vurarak kendisini kurtarmaya çalıştı ama barmenin kolunda en ufak bir çözülme meydana gelmeyince tüm kuvvetiyle geri geri koşara barmenin sırtını duvara çarptı ve kafasını aşağıya çekerek sağ tarafa doğru yüz seksen derece döndü ve barmenin çenesinin altına sağlam bir aparkat patlattı.

 Barmenin dünyası altüst olmuş bir şekilde yere düşerken Toran hızla yere düşen silahına yönelmek istedi ancak silahının namlusu çoktan kendisine doğrultulmuştu.

 “Ya, evlat. Yaşlı olabiliriz ama biz de senin gibiyiz.”

 “Nasıl?”

 Barmen başını hafifçe sağa sola sallayarak kendine geldi.

 “Bizler de senin gibi normal bir insan değiliz, diyor Bay Toran. Bizlerde sizin gibi bir şirket tarafından kurtarıldık ve satılmak için değiştirildik. Ama, kaçmayı başardık.”

 Toran, yine bir şey anlamamış gibiydi.

 “Ne dediğinizi anlamıyorum. Ben... ben sadece sıradan bir insanım. Hepsi bu.”

 Dedektif silahı indirdi. “Hadi ama!.. Barmenden duydum dördüncü kattan atlamışsın be, arkadaşınla. Sence normal bir insan ayağa kalkıp tekrar koşabilir mi?”

 “Adrenalin etkisiyle oldu.”

 Barmen, elini Toran'ın sol omzuna koydu.

 “Adrenalin etkisi geçtiğinde n'olmuştu Toran? Hastaneye kaldırıldın mı? Kemiklerin kırılmış mı?”

 Toran boş bakışlarla başını sağa sola salladı. “Hayır. Sadece, gece yatarken ufak sancılar oldu, hepsi bu.”

 “İşte, biz de tam ondan bahsediyoruz evlat. Sen de bizim gibi deneylerle değiştirildin. Cidden hatırlamıyor musun?”

 Toran, bir adım gerileyerek kendisine bakan yaşlılara baktı. “Siz... siz, delirmişsiniz!”

 Çantasıyla beraber bardan çıkıp koşar adımlarla uzaklaşmaya başladı. Barmenin ve eski dedektifin sözleri zihninde dönüp dururken Toran geçmişini tekrar süzgeçten geçirdi. Sonra tekrar.

Tekrar, tekrar ve tekrar!

 [Ben... normal bir insanım.]


Gece yarısı...


  “Off... Yine mi şu arabaların sayımını yapacağım? Gerçekten bu işten sıkılmaya başladım.”


 Hans; hafif göbekli, üç cocuğu olan iyi bir aile babasıydı ancak biraz tembel bir polisti. Bu tarz sayım işleri onun gibi üstün düzey bir polise verilemeyecek işlerdi. Buralarda harcanıyordu.

 Kendisi böyle düşünse de kimse onu öyle görmüyordu. Hiçbir işe yaramayan Hans'tı o.

Çocuklarına yalan anılar anlatan yalancı bir babaydı. Çocukları da, bunların yalan olduğunu biliyordu ama umurlarında değildi. Onlar için babaları çok havalıydı, o bir süper kahramandı.

 Hans, arabaları sayarken arabaların arasında üniformalı bir polis memurunu gördü.

 “Bu kim ki?..”

 Hans, bir elini silahının üzerine koyarak yabancı yüzlü polis memurunun yanına sokuldu.

 “Merhaba.”

 Yabancı yüzlü polis yüzünü Hans'a döndüğünde otuzlu yaşlarda bir polis memuru olduğunu anladı Hans.

 “Sen...” diye bir süre takılı kaldı. “Kimsin, tam olarak?”

 Yabancı yüzlü polis memuru, “Henry efendim,” dedi. “Buraya yeni atandım ve ilk iş olarak da arabaları sayıyorum. Peki, siz neden buradasınız...” gözü Hans'ın göğsündeki isim etiketine takıldı.

“Bay Hans?”

 Hans, kendisiyle böyle resmi konuşumlasına alışık değildi. Biran da kendisini önemli görmeye başladı.

 “Iıı... arabaları sayacaktım?..”

 Henry, Hans'ın elindeki dosyayı nazikçe aldı. “Efendim, ben bunu yaparım. Lütfen, siz evinize erken gidin. Merak etmeyin burayı. Ben sizin yerinize imzalarım, sayım bittikten sonra.”

 [Yeni geldiyse neden benim haberim yok? Neyse, gerizekalı belli ki. Bu sıkıcı işi yapmak istiyor.] ( Hans)

 “E, madem öyle ben gidiyorum. Sen de sayımı çabuk bitir Henry.”

 “Tamam, efendim. Biran önce bitireceğim.”

 Hans, derin bir “oh” çekerek geri dönerken bu gece geçe kalmadığı için oldukça memnundu.

Hem, sayımı kendisi yapmış görüleceği için esktra mesai ücreti alacaktı hem de eve gece yarısı gidecekti.

 Henry, Hans'ın uzaklaşmasını bekledikten sonra bakışları değişti ve yerini Toran'a bıraktı.

 “Aptal, herif.”

 Toran, çar çabuk çantasındaki takip cihazlarını alarak her polis arabasına tek tek taktı ve bu sırada söz verdiği gibi arabaların sayımını da yaptı. Ardından, Hans'ın ağzından gelişi güzel bir imza attıktan sonra olay yerini terk etti.


 [Şimdi, sadece hangilerinin bizim istediğimiz yere gideceğini öğrenmek. Sonrası basit zaten. Oturduğum yerden Han'a bilgi vereceğim. Hatta, direk takip cihazlarını takip edeceği cihazı ona göndereyim. Ya da... neyse. İleriye gitmenin lüzumu yok. Bu bilgi bende saklı kalsın. Belki ilerde işe yarar, tabii o zamana kadar polisler takip cihazlarının yerini öğrenemezse.]

Öğle vakitlerine doğru... 

 Toran, tabletinden polis arabalarının nerelere gittiğini takip ederken sahil kenarında bir banka oturmuş, kahvesini yudumluyordu.

 [Sanırım, hayatım boyunca aldığımen kolay görevdi.]

 Toran, meclis üyesinin evine doğru giden birkaç polis arabasını izlerken içinden, “Biran önce şu iş-” gözleri fal taşı gibi açılırken resmen nutku tutuldu. Konuşamadı.

 [Nasıl olur?! Bu kadar çabuk nasıl fark ederler? Sinyalleri biranda gitti. Lanet olsun! Ben, şimdi Han'a ne söyleceğim?]

 Toran, tabletini çantasına koyarak kahvesini öylece bankın üzerinde yarım bıraktı ve kuşkulu gözlerle etrafını süzerken karşı kaldırıma geçti.

 [Bu işin şakası yok. Han'ın beni bulamayacağı bir yere saklanmalıyım. Yoksa, intikamımı almaya yaklaşamadan öleceğim.]

 Toran, hiç düşünmeden hızla sürekli gittiği bara geri döndü ve barda hâlâ eski dedektifin bir şeyler içtiğini gördü.

 “Sen, burada mı yaşıyorsun? Gitmeye niyetin yok gibi.”

 Dedektif, Toran'ın geride bıraktığı silahı adama doğrultarak, “Hayır,” dedi. “Ama, senin de benden bir farkın yk gibi. Neden geri döndün?”

 “Bunu sana söylemek zorunda değilim”

 “Ben de seni bağışlamak zorunda değilim. Unutma ki, silahın namlusundaki sensin, ben değil.”

 İkili sert bakışlarla bir birlerini süzerlerken barmen ikisinin de önüne birer bardak viski koydu.

 “İkiniz de tartışmayı kesin ve bir şeyler için. Philip, Toran'ın silahını geri ver. Bir adamın silahı onun namusudur, diyen sen değil miydin?”

 Philip, silahı tezgahın üzerinde kaydırarak Toran'a itti.

 “Zaten, ona geri verecektim ama neden döndüğünü daha çok merak ettim.”

 Barmen, eski arkadaşının lafıyla Toran'ı baştan aşağıya süzdü. Bu sırada, Toran barmenin karşısındaki yuvarlak sandalyelerden birine oturmuş, viskisini yudumluyordu.

 “Görevinizi bu kadar erken bitirmeniz alışıldık bir şey değil, Bay Toran.”


Toran, bardağındaki viskiyi çoktan yarılamıştı.

 “Hayır, bitirmedim. Daha doğrusu başarısız oldum ve kaçtım, barmen.”

 “Ve, bunu bu kadar rahat söyleyecek kadar yüreğin var, he?” diye araya girdi Philip. “Beni, yanlış anlama ama Han kimseye ikinci bir şans vermez. Kusura bakma evlat. Ölüm meleğinin listesine adın yazıldı.”

 Toran, bardağının içinde kalan viskiyi tek dikişte bitirdi.

 “Sizi bilmem ama ben ölmeyeceğim. En azından intikamımı alana kadar. Yaşayacağım.”

 Barmen, “Ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu. “Onunla çalışan tek Sahipsiz sen değilsin.”

 “Sahipsiz?”

 “Evet,” dedi Philip. “Sahipsiz. Bir deney sonucu özel güçler edinen insanlara verilen ad. Yani, herhangibi birine satılamayan kuklalar desek daha doğru olur.”

 “Yine mi, şu muhabbet. Siz iyice bunamışsınız.”

 Philip, dirseğini tezgaha koyarak toparlak başını yumruğuna yasladı.

 “Eski sevgilin... seni, vurduğunda nasıl hayatta kaldın Toran?”

 Toran, bakışlarını dedektife dikti.

 “Peki, dördüncü kattan atlamana rağmen nasıl kaburgaların kırılmadı?”

 Toran, bir süre boşluğa bakarak düşünmeye çalıştı ama aklında en ufak bir fikir gelmeyince yutkunarak içinde oluşmay başlayan kaygıları gizlemeye çalıştı.

 “Evlat, artık şunu anla. Sen, bir şirket tarafından kurtarıldın ve sonra da onlar tarafından özel bir insana dönüştürüldün. Ve, görünüşe göre onlardan kaçmışsın. Ama, geçmişinle ilgili o kısımlar anılarında yok. Fakat, asıl tuhaf olan bunu ben diyene kadar fark etmemiş olman. Gerçekten anılarında koca bir boşluk olduğunu nasıl anlayamadın?”

 Toran, hiçbir şey diyemiyordu. Zihni allak bullak olmuştu, kafasını dağıtmak için karanfilli sigarasından bir dal yaktı.

 [N'oluyor? Neden kalkıp gitmiyorum? Neden her şey bana çok mantıklı geliyor? N'oluyor lan?!”

 “Evlat. Bunu kabul etmek zoe biliyorum ama... gerçek bu. Sen normal bir insan değilsin.”

 Toran, sigarasını içine çekerek ciğerlerini dumanla doldurdu ve dumanı burun deliklerinden dışarıya verdikten sonra bedenini Philip'e doğru çevirdi.

 “Peki, madem neden süper güçlerim yok?”


 Emekli dedektif, Toran'ın sorusuyla biranlık duraksadı ve ardından kahkaha atmaya başladı.

 “Khahahaha! Khahaha!.. Evlat... cidden beni güldürmeyi başardın. İnanılmaz ötesi refleksler, süper dayanıklılık ve yaraların hızlı iyileşmesi. Sence, bunlar süper güç değil de ne? Ancak, sakın kendini önemli sanma bu güç senin dışında diğer tüm deneklerde de var. He, bazılarında ekstra yetenekler doğurduğu görülmüştür ama bu insanlar oldukça nadirdir. Örneğin, barmen.”

 Toran, bu sefer barmene baktı. Barmen hâlâ yıkadığı yeni bardakları duruluyordu.

 [Bu bardaklar da hiç bitmez mi?] (Toran)

 “Evet bitmez,” diye yanıt verdi barmen gözlerini bardağından ayırmadan.

 “Deme-” biran duraksadı ve pişkin pişkin sırıtan dedektife baktı. “O... daha demin...”

 “Aynen, evlat. Barmen, insanların düşüncelerini okur ama sadece onun adını bilmeyenlerinkini okur. Misal, benim zihnimi okuyamaz, ben onun adını biliyorum ne de olsa.”

 “Yani, barmen isminin bu denli sır olarak saklamasının nedeni buraya gelen insanların düşüncelerini okuyabilemek.”

 “Aynen, öyle. Bu yüzden, barmende hiçbir kaynaktan alamayacağın bilgiler vardır. Fakat, bu yeteneği yüzünden de böyle ücra bir bar işletiyor. Eğer, insanların gözünün önünde olursa fark edilir ve...” dedektif baş parmağını gırtlağında bir eksen doğrultusunda çizdi. “İnfaz edilir, evlat.”

 “Anlıyorum.”

 [Philip'de iyice havalara girdi.]

 “O öyledir, Bay Toran. Eğer, isterseniz sizi saklayacak bir yer bulalım.”

 “Tch. Gerek yok. Buraya bunun için gelmiştim ama şimdi düşününce düşüncelerimi okuyan birinin yanında pek durmamalıyım. Ne de olsa bu devirde kimselere güven olmuyor. Üstelik, eğer ortadan kaybolursam ibre ilk olarak Madam Elizabeth'e döner. Yaşlı bir kadının benim yüzümden başının derde girmesini istemem, hiç yoktan onun.”

 “Ne?! Bizim Elizabeth mi?”

 Toran, Philip'in neden bu kadar şaşırdığına bir anlam veremedi.

 “Evet.”

 “Khahahaha! İşte şimdi keyfim yerine geldi, evlat. Demek, o kadının senin yüzünden başının belaya girmesini istemiyorsun he? Ulan, o acıdığın kadın yeraltı mafyasının en azılı suçlularındandır. Siber saldırıdan, toplu infaza her türlü işi ya yürütür ya da yürütmeleri için malzeme sağlar. Merak etme Han kolay kolay elini süremez ona.”

 Toran, emekli dedektifden aldığı bilgiyle şaşırsa da kendisini hızla toparladı ve bardan dışarıya çıktı. İyice, uzaklaştığına emin olduktan sonra tekrar zihninde kırk tane tilki dönmeye başladı.


 [Eğer, madam bana yardım ederse Han'dan intikamımı alabilirim. Ancak, onun hakkında bu bilgiyi bildiğimi bilmiyor. Yani, öğrenirse tutumu değişebilir. O yüzden, en iyisi Han bana zarar vermeden benim ona zarar vermem. De nasıl?..]

 Toran, telefonunu çıkarıp gündeme bomba gibi düşen haberleri kurcalarken barmen bardakları kurulamaya devam ediyordu. 


   Uzun bir bölümdü. Bir dahaki bölüm boş çatışmalı bir bölüm olacak. Bakalım, Toran Han'a zarar vermek için nasıl bir yol bulacak?.. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46916 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr