Bölüm 34 - Baskın (5)

avatar
1013 7

Vampir Hükümdarı - Bölüm 34 - Baskın (5)


'P-peki ne yapacağız?'


Tereddütlü bir şekilde sorarken düşünceleri karman çormandı. Şu an yapabileceği bir şey yoktu.


[Benim için bir anlamı yok. Buraya katılacak sadece bir bilinç parçası daha… Oldukça iyi bir varis olabileceğini ummuştum oysa... Haha!] (Heron)


[Acı verici olacak ama yapabileceğin hiç bir şey yok. Sadece… Hayatta kalmaya çalış.] (Akhsay)


Noah denilenleri duyunca iyice çöktü. Artık saklamaya bile uğraşmıyordu. İçten içe kendini yiyip bitiriyor, zayıflığına kahrediyordu.


Tam o sırada Julia mağaraya yaklaşan  iri yarı, biri beyaz diğeri kırmızı kertenkele kuyruğu olan iki yetişkin yarı insan erkeğin geldiğini fark etti ve Noah’ı dürttü.


Düşüncelere dalmış Noah, dalgın bir şekilde Julia’nın işaret ettiği yere bakarken aniden gözlerinde umut ışığı belirdi.


“Sanırım fazla kuruntu yapıyorum ha?”


Bu iki yarı-erkek, zırhları ve silahlarıyla tam donanımlı askeri birlikten çıkmış gibiydiler. Noah, büyük bir savaş olacakmış gibi hazırlanmış bu iki yarı-insanı görünce içine su serpilmiş gibiydi. Bir şey yapmasına gerek yoktu. Onları koruyabilecek iki tam donanımlı savaşçılar vardı.


[Meh, bu kıytırık savaşçılara mı güveniyorsun? Bakalım, bu iki çöp parçası, dediğin gibi dayanabilecek mi?] (Heron)


[Biraz sessiz ol.] (Akshay)


[Aman be. Bir konuşturmadın.] (Heron)


İçten içe hafif şüphe tohumlarını ekmeyi başarsa da Heron, yine de konuşmalarını duymazlıktan gelmeye çalıştı. Bunun yerine farklı bir şey sordu.


‘Hey… Daha önce konuştuğumuz konuyu hatırlıyorsunuz değil mi? Ruh enerjimi açmakla ilgili olanı. Biliyorsunuz, benim soylarımdan birisi Kabus ırkına dayanıyor. Eğer, soyumu uyandırırsam ruh enerjimi açabilmem için bir yol görünür mü?’


[Teoride mümkün. Fakat pratikte bunu yapabilmen için, ya duygu yoğunluğun aşırı fazla olmalı, ya da zamanla soyunu zorlayarak açmalısın. Bunu sen de biliyorsun.] (Akshay)


‘Evet… Biliyorum. Fakat…’


Düşüncelerini diğer iki bilince açtıktan sonra ikiside şaşkına döndü.


[Sen… Emin misin? Bunun geri dönüşü yok.] (Akshay)


[H-hey… Zaten güçlenmenin birden fazla yolunu elde etmedin mi? Bunu yapman… benim gibi biri için bile fazla zalimce.] (Heron)


‘Biliyorum, biliyorum. Tam da bu yüzden… Yapmak istemiyorum… Fakat yine de öyle bir durum yaşanırsa fırsatı kullanmak zorundayım. Bu yüzden, Akshay, Heron. Yardımınız lazım.’


Kısa bir sessizlik oluştu. O sessizlik anında, o canavar insanların eşlerinin ve çocuklarının koşarak onlara sarıldığını ve onlarla hasret giderdiklerini, hafif bir imrenmeyle izledi.


'Oldukça mutlu bir aile ha? Acaba bir gün ben de böyle bir aile kurabilir miyim?' 


İmrenmelerini duyamayacak kadar düşünceli olan iki varlık ise kararını sonunda verdi.


[Kan Meleği ve Ölümsüz Kral, anılarınıza erişmek istiyor. İzin veriyor musunuz?] 


[Evet/Hayır] 


En ufak bir tereddüt etmeden onayladı. 


'Evet.'


Sonrasında ise rahat bir nefes aldı.


"Güzel… umarım beklediğim şey başımıza gelmez."


"Ha? Bir şey mi dedin Noah?"


Mırıldanarak konuşmasına rağmen sesini duymayı başarmıştı anlaşılan. Julia’nın aniden soru sorması onu şaşırttı. Yine de şaşkınlığını çabucak bir şekilde üstesinden gelip "Sorun yok, dalmışım sadece." dedi.


Anlaşılan Julia’nın başka bir derdi olacak ki üstelemedi. Bunun yerine onu kısa bir süreliğine mağara dışına çağırdı. 


Noah ne diyeceğini merak ettiğinden onayladı ve Lunette’ye kısa süreliğine dışarı çıkacaklarını hemen geleceklerini söyledi. 


"Tamam ama çabuk gelin. Sonuçta buraya keyif için gelmedik."


Noah ve Julia onayladı ve yavaş adımlarla uzaklaştılar.


Aradan kısa bir süre geçti. İkisi bir hayli uzaklaşmıştı ve yavaş yavaş ormanda yürümeye devam ediyorlardı.


Noah dayanamayıp sordu.


"Ee, neden beni çağırdın Julia?"


Julia ne diyeceğini bilemez gibiydi. Yüzünde tereddüt eden bir ifade vardı.


"Noah… Sen de burada oldukça… dışlanmış hissetmiyor musun? Sanki herkesin sana can düşmanıymış gibi baktığını?" 


Noah tereddüt etmeden yanıtladı.


"Tabii ki hayır. Buradaki herkes oldukça sevecen. Belirli bir azınlık dışındakiler en azından."


Julia sessizleşti. Yüzünde garip bir ifade vardı. Noah’ın sandığının aksine o kadarda rahat değil gibiydi o burada. Bu da Noah’ı şaşırttı.


“Bilmiyorum, Noah. Herkesin bana bakışı biraz… fazla tuhaf.”


Noah onu dinlerken kaşlarını hafifçe çattı.


"Hmhm… Peki beni buraya çağırmandaki sebebe gelirsek, sanırım, onları bırakıp teslim olmayı düşünüyorsun değil mi?"


Julia’nın vücudundan bir titreme geçti. Noah’ın direkt bunu söylemesini beklemiyordu.


"Eee. Şey… Yani, neden olmasın? Bunların hiç birinin bizimle alakası yok.”


Bu cevap karşısında Noah’ın bakışlarında hafif bir soğuma meydana geldi. Buraya geldiklerinden beri bir şey isteyeceğini öngörmüştü. Heron ve Akshay’ın da yardımı sağ olsun, konuşma açılana kadar çoktan sebebi tahmin edebilmişlerdi.


“Yanılıyorsun. Bunun bizimle sandığından çok daha fazla alakası var. Burada, insanlarla konuştuğumdan daha sıkı bağlar edindim. Sana, Lunette ve Alicia’ya başlıca olmak üzere, köydeki yaşlı amcadan tut da, güzel kara elf ablalara kadar. Herkesle bir ilişkim oldu. İyi veya kötü. En çok da Lunette, Alicia ve seninle bağım oldu. Ne kadar soğuk davranırsam, davranayım, bana iyi davranmaktan çekinmediniz. Bu yüzden size, tüm dertlerimi anlattım, sizin önünüzde utanmadan ağlayabildim. Bu yüzden size, kalbimi açabildim...”


Göz bebekleri, elips şeklini alıp, gözleri kızıla döndü.


“...Şimdi, sen bana buna rağmen bırakıp gitmemi, teslim olmayı düşünmemi mi söylüyorsun? Teşekkürler ama hayır. Hiçbir yere gitmiyorum. Gitmeyeceğim. Herhangi bir gücü olmayan, sakatın teki de olsam, onlarla birlikte ölmeye razıyım...”


Noah’ın vücudundan normalde çıkmaması gereken bir aura fışkırdı. Bu aura, saf kanasusamışlıkla doluydu. Bu, emdiği -ve de öldürdüğü- insanların kanından oluşmuştu. İçgüdüsel olarak Julia korkup geriye çekildi. Julia şu anda Manayı Hissetme alemindeydi. Sakat olan Noah’tan korkmaması gerekirdi. Fakat insanların doğal iki avcısının soyuna sahip olan Noah’tan korkması aslında oldukça doğaldı.


Noah, onun korkmuş ifadesine aldırış etmeden devam etti. Sesi bu sefer, hiç bir seçenek bırakmayan bir hükümdar edasındaydı.


“...Aynı şekilde sen de hiç bir yere gidemezsin! Senin de benimle aynı hisleri yaşadığına eminim. Korkuyorsun, değil mi? Ölüm korkusu… Ben de korkuyu hissettim. Fakat yine de…”


Başlangıçta gür çıkan sesi kısıldı.


“Yine de… bir an bile olsun onları terk etmeyi düşünmedim. Çünkü öleceksem, yakın olduğum birilerinin yanında ölmekte bir sorun görmüyorum. Bu yüzden…”


Elini uzattı.


“Bu tip şeyleri düşünme. Ayrıca eğer ölürsem de senin yaşaman için elimden geleni yapacağım sevgili kölem. Benim malımı kimsenin incitmesine izin vermem. Bu yüzden, düşünme böyle şeyler.”



“Hmhm. Demek burası ha? Saklamak için oldukça emek vermişler. Her neyse ölü ağırlıklar, köye dönüp, o yaşlı adamlarla oynayın.”


Bulundukları yer aldatıcı patikalarla dolu bir ormandı. Bulması oldukça zordu. Bulunmaması için ellerinden geleni yaptıkları büsbütün ortadaydı. Mutlu bir şekilde sırıtırken, emirlerini verdi. Diğerleri saygıyla emirlerini yerine getirmeye başladı.


“Pekala. Öyleyse, bakalım. Kalanınız. Unutmayın, Tarikat Liderimizin emri her şeyden yücedir. Fakat bizi besleyen eli de ısırmamamız lazım. Unutmayın, bu iş iki tarafında ortak emriyle meydana geldi. En büyük önceliğimiz, yağma. Herkesi öldürmek sadece işin gerçek yüzünü örtmek için bir kılıf. Önceliklerinizi unutmayın. Anlaşıldı mı?”


“””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””Anlaşıldı!“””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””


Kırk dokuz kişi tek bir ağızdan -kimisi içten, kimisi isteksiz bir şekilde- yanıtladı. İsteksiz olanlar, “Ölü Ağırlık” olarak bahsettiği adeta ölüme koşma emri almış zayıflarken, kalanlar kan açlığıyla kavruluyordu.


Lider iç geçirip, şakaklarını ovuştururken onun astı, sinir bozucu bir şekilde sırıtıyordu. Bu yüzden ona bakmayıp, mağarayı bulan adama seslendi.


“Öyleyse… önden bulduğun yere götür bizi.”


“Emredersiniz!”



Julia şaşkına dönmüş bir şekide donakaldı.


“S-sen, sen, ne hakla, ne hakla bana malınmış gibi davranırsın!?”


Sinirlenmişti oldukça. İstemsizce gelişim yaptıkça manayla oluşan doğal aurasını açığa çıkarttı. Aynı şekilde Noah da sinirlenmişti. Ayrıca Heron da zihninde ona garip şekillerde gazlar veriyor, düşüncelerini körüklüyordu.


Uzun zaman önce onu, onun olarak kabullenmişti. En azından bu köye geldiklerinden beri. Yuen öldüğünden beri atamadığı suçluluk hissini, onu sahiplenme ve koruma dürtüsüyle atmaya çalıştı ve farkına bile varmadan onu onun olarak gördü.


Sevgilisi olarak mı? Hayır. Eşi olarak mı? Hayır. O ona ait bir eşyaymış gibi gördü.


Tabii böyle bir görüş oluşturmasının nedeni Heron’dan başkası olması mümkün değildi. Biraz manipülasyon kullanarak onun içindeki tereddütleri kırdı.


“Ne hakla mı davranırım!? Göğsündeki mühür, benim mührüm! O mühür tamamen bana ait olduğun anlamına gelir! Şu ana kadar bunu umursamamış olabilirim. Ama artık anlıyorum. Sen, bana aitsin! Emirlerime uymak zorunda olan bir köle! Bu yüzden, bu yüzden kapa çeneni ve gel, geri dönüyoruz. Bir daha da böyle bir şey düşünmeyi aklından bile geçirme! Anlaşıldı mı?”


Noah’ın kanasusamış vahşi aurası, içine yerleşen mühürün de etkisiyle, Julia’nın aurasını parçaladı ve diz çöktürdü. Julia içten içe şoka uğramasına rağmen vücudu kendi başına hareket etti. Gözleri cansız bir şekilde “Anlaşıldı, efendim.” dedi. Vücudunun kontrolü onda değildi!


Noah da bunu farkında olmasına rağmen bir şey söylemeyip kafasını salladı. Ve yavaş adımlarla mağaraya dönmeye başladılar. O sırada gözleri yavaşça normale döndü.


Noah da Julia da sessizdi. Noah, kendi içinde ahlaki bir tartışma yaşıyordu.


‘Biraz fazla mı abarttım acaba?’


[Az bile yaptın. O köle bozuntusu sana diklenmeye cüret etti. Cezalandırma, köle eğitiminde en önemli husustur.] (Heron)


[...] (Akshay)


‘Biliyorum fakat o benim için… bir köleden daha fazlası.’


[Fakat sana itaat etsin istiyorsun değil mi? Tamamen sana ait olmasını istiyorsun.] (Heron)


[...] (Akshay)


‘Evet…’


[O zaman rahatla. İtaat ettirmek istiyorsan, kimin hükmünün geçtiğini belli etmelisin. Diğer bir deyişle de yumruğunu masaya vurabilmelisin. Bu yüzden böyle davranmanı istedim ve bunda tahmin ettiğimden de iyi iş çıkarttın. Tebrik ederim.] (Heron)


Akshay konuşmalarını dinlerken sadece sessiz kalıyor ve arada bir iç geçirmekle yetiniyordu.


Bu şekilde Heron ile Noah'ın konuşmaları devam ederken diğer tarafta Julia vücuduna sözünü dinletemediği için lanetliyor ve düşünüyordu.


‘O… bir sakat olmasına rağmen oldukça yürekli. Bu otoriter tavrı oldukça… hoşuma gitti. Neler düşünüyorum ben böyle!? O bana köle demeye cüret etti! Köle! Ben onun kölesi filan değilim… Aslında bakarsan öyleyim… Offf! Lanet olası vücut!’


İçten içe geçen, lanetlemeler, ahlaki kavgalar sonunda Noah da Julia da mağaraya dönebildiler. Lunette sinirli bir şekilde, “Nerede kaldınız?” diye sordu.


Noah ise dürüst bir ifadeyle yanıtladı.


“Biraz yürüyelim dedik de. Bir baktık, kaybolmuşuz. Ondan biraz sürdü. Kusura bakma endişelendirdiysek.”


Bu sırada usulca da Julia’ya emrini verdi. “Normale dön.”


Gözlerindeki cansızlık düzeldi ve beklediğinin aksine herhangi bir patlama yaşamadı. Onun yerine aynı şekilde özür diledi ve Noah’ı takip etmeye devam etti. Noah, mağaradaki duvarda boş bir yer bulabilmek için oldukça derine gitmek zorunda kalsa da bir yer buldu. Hemen yanında ise ilginç bir şekilde Julia vardı.


‘Neden o zaman söylediğim onca kaba söze rağmen peşimde?’


Noah anlamadı. Anlamlandıramadı. Neden? Neden ona kötü davranmasına rağmen onunlaydı?


Yine de yanında oturmasına bir şey söylemedi. Ve zihnindeki diğer bilinçlere sordu.


‘Sizce neden peşimde onca kötü sözüme rağmen?’


Akshay da Heron da iç geçirdi.


[[Bazen bir aptal olup olmadığını merak ediyorum. Kadın sana büsbütün abayı yakmış ki her şeye rağmen sana yakın be Yaratıcı’nın aptalı!]] (Heron) (Akshay)


Noah, çifte azar karşısında öfkeyle yanıtladı.


‘Aşk? Ne aşkı lan? Ona obje gibi muamele ettim. İsteklerim için onu kullandım. Buna rağmen bana aşık mı diyorsunuz? Dalga mı geçiyorsunuz ulan siz benle!?’


[Şey… Bunun sebebi kullandığın mühür.] (Heron)


‘Mühür? Ne olmuş mühüre? Ha mühür diyince aklıma geldi. Sistem yeteneklerimi önceden gösteriyordun. Şimdi neden göstermiyorsun?’


[Kullanıcı yeteneklerini zaten aklında tutabilecek kadar zeka sahibi olduğuna inanıyor. Yetenek paneli deneme sürümündeydi. Fakat Sistem yetenek göstergesini gereksiz gördü. Bu sebeple sadece ruhunuza işlenmiş kişisel yeteneğinizi göstermekte bundan sonra.] 


[Hatırla. Yaptığın mühür insanları kendine bağlayan bir mühürden ötesi. Bir Kan Mührü. Vampirlerin sadece onlar için önemli olan kölelere yaptığı bir mühür bu. Bunun sebebi, hem kan mührü yapılan kişi, hem de yapan kişinin birbirlerine bağlanmaları. Bunun sonucunda istemese bile mühür yapılan kişi, yapan kişiyi “Usta” olarak görmeye başlar ve ona rağmen yapan kişiyi sever. Benzer şekilde bir hükmetme hissi hissedersin köleye karşı.] (Heron)


Noah, aptallaştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr